9. Bölüm

6.Bölüm

Mevia_Jessica
mevia_jessica


1 Hafta Sonra
Tuşlarına hararetle basılan klavyelerin, blazer ceketleri narince ütülenmiş oradan oraya koşturan kadınların, cilalı saçlarıyla dosyaları karıştıran adamların sesleri... Hepsi ahenk içinde aydınlatıyordu şirketin hayat dolu koridorlarını.

Ophelia toplantı salonunda yapılan, tüm öğrencilerin katıldığı fizik dersinden çıkmış Dylan ile olan dersinin başlamasını bekliyordu. Cody, Andrew ve Beatriz ile birlikte merdivenin yanında kalan bar sandalyelerinde oturup sohbete başlamışlardı.

"Bugün yaptığımız deney çok iyi değil miydi? dedi Cody. "Lastiği, bağlı olduğu ip ile direkt bırakınca düştü ama çevirince kazandığı ivmeyle havada asılı kaldı. Gerçekten ağzım açık izledim."

"Evet, oldukça merak uyandırıcıydı. Açıkçası geçen haftaki dersler beni biraz sıkmıştı. Ancak uygulamalara başlayınca iyi ki katılmışım dedim bu programa." diye ekledi Beatriz de.

"Bay Heath bile öylesine dersi kontrol etmek için geldi de çıkamadı sınıftan. Adam tüm ders arka sıradan izledi deneyi. Sizce de-"

"Andrew lafını bölüyorum ama bunu söylemem lazım. O adam çok garip biri değil mi? Yani sesi, vücut yapısı, yaraları, bazen girdiği öksürük krizleri...Ben o adamın insan olmadığından şüpheleniyorum." Beatriz, Andrew'ın sözünü kestikten sonra heyecanla başlamıştı cümlesine.

"Ben de konuyu oraya getiriyordum. Eğer lafımı bölmeseydin tabii." Sonra da arkadaşının koluna hafif bir yumruk atarak onun abartılı bir inlemeyle kolunu tutmasına sebep oldu. "Bu adam hakkında senin kadar 'yoğun' düşüncelere sahip olmasam da ben de bir şeylerden şüpheleniyorum."

"Bence bir uzaylı ya da vampir olabilir. Gerçi dişleri oldukça normal. Geçen gün de soğanlı tost yiyordu. Vampiri eledik. Belki de-" Heyecan yaratmak amacıyla derin bir nefes aldı. "Kurt adamdır. Evet, kesinlikle bir kurt adam. Geçen cuma günü de izinliydi. Aha! Tüm taşlar yerine oturdu. Geçen cuma dolunaydı."

"Seni üzmek istemem Beatriz ama telefonumdan baktığım kadarıyla cuma günü dolunay değildi. Hatta yakın bile değil. Hilale benziyormuş, bak." Sonra da ay takip sitesindeki fotoğrafı kızın gözüne doğrulttu Cody.

"Ya bu hiçbir şeyi belli etmez. Dolunay günü dikkatlice izlememiz gerekiyor o adamı." İyice doğrulup devam etti. "Yüzündeki yaraları nerede görsem tanırım. Kurt adam izleri bunlar. Çok belli."

"Beatriz görmüş geçirmiş herhalde." Ophelia şimdiye kadar sadece tepki verdiği konuşmaya ilk kez katılmıştı.

"Deneyimim var diyelim. Ben bir ara babamın da kurt adam olduğundan şüpheleniyordum. Cody'nin az önce açtığı ayın evreleri uygulamasını babam nedensizce bilgisayara yüklemişti. Bir insan bunu neden yapsın ki? Çok araştırmıştım ama babam reddetmişti. Bazen hala şüphelenmiyor değilim."
Beatriz'in bu şapşal hali üçünün de yüzüne bir gülümseme kondurtmuştu.

"Yalnız şakayı ve abartılı hikayeleri bir kenara bırakacak olursak ben o adamın geçmişte çok büyük bir sıkıntı çektiğini düşünüyorum. Sanki kötü bir olay yaşamış ve hayata tutunmaya çalışıyor, sahte bir şekilde gülmek için kendini zorluyor gibi." dedi Ophelia ciddileşerek. Diğerleri de düşüncelere dalıp başlarını sallamakla yetindiler.

"Dersim başlamak üzere, gitmeliyim artık." Andrew saate baktıktan hemen sonra sandalyesinden kalkmaya yeltendi. Onunla birlikte saate bakan Ophelia da gitmesi gerektiğine karar verdi. "Benimki de başlayacak. Sonra görüşürüz." Onlara el sallayıp şirketin modern koridoruna ilerledi.

Dylan'ın odasının kapısına varınca yavaşça tıklatıp içeriden gelen boğuk "Gel!" sesiyle birlikte içeriye girdi. Genç adam her zaman olduğu gibi bilgisayar başında çeşitli evraklarla ilgileniyordu.

"Ophelia hoşgeldin. Zamana dikkat etmemişim. Kısacık bir işim kaldı. Sen oturup bekleyebilir misin?"

"Tabii ki." Camın önünde duran koltuğa oturdu. Bir haftadır derslerine düzenli olarak katılıyordu ve çoktan alıştığı söylenebilirdi. Dylan ne kadar öğretmek konusunda kendine güvenmediğini defalarca belirtmiş olsa da Ophelia her şeyi çok iyi kavrayabilmişti. Ayrıca Dylan'ın tavrı sayesinde kendini oldukça rahat hissediyordu dersler sırasında.

Ophelia, geniş odayı biraz inceleyince gözüne laboratuvar masasının üstündeki eşyalar takıldı: bir beherglas, birkaç çift eldiven, alüminyum folyo, çakmak ve iki adet laboratuvar gözlüğü.

"Eşyaları incelediğini görüyorum." Dylan işini bitirmiş, beyaz tahtaya doğru yürüyordu. "Bu haftadan itibaren hem teorik hem de uygulamalı olarak devam edeceğiz derslere. Emin ol çok iyi deneyler yapacağız beraber. Toplu dersinizde de geçtiniz mi uygulamalara?" Tahtaya bir şeyler yazmaya başladı.

"Evet, açısal momentum ile ilgili bir deney yaptık. Fizik çok ilgilimi çeken bir ders. Gerçekten keyif aldım."

"Benim de öğrenciyken en iyi olduğum ders fizikti."dedi Dylan ve ekledi. “Biz de fizik dersinde yavaş yavaş tekstil makinemizin prototipinin yapımına başlayacağız. Ancak şimdiki dersimiz kimya. Her ne kadar kimyada fizikte olduğum kadar iyi olmasam da eminim bu dersi de rahatça sonuçlandıracağız. Sen de masanın başına geçebilirsin." Böylece Ophelia oturduğu yerden kalkıp ilerledi.

"Geçen hafta kimyasal tepkimeleri incelemiştik. Bugün de hidroklorik asit ile alüminyumun tepkimesini inceleyeceğiz." Elindeki tahta kalemiyle yazdığı tepkimeyi gösteriyordu. "Göründüğü gibi sonucunda alüminyum klorür ve hidrojen gazı açığa çıkacak. Zaten seninle bu tepkimeleri detaylıca incelemiştik. O yüzden neden böyle olduğunu biliyorsun. Şimdi masadaki eldiveni ve gözlüğü giymeni öneriyorum. Ben de aynısını yapacağım." Dylan da Ophelia'nın yanına gelip güvenlik önlemlerini aldı. “Alüminyumdan ufak bir parça koparıp behere koymanı istiyorum."

"Hemen yapıyorum." diye cevapladı Ophelia. Kopardığı parçayı onaylatmak amacıyla Dylan'a doğrulttu.

"Aynen, o kadar yeterli olur. Şimdi ben de hidroklorik asidi ekleyince az önce gösterdiğim gibi açığa hidrojen gazı çıkacak. Sonra gazı çakmak ile yakacağım ve beraber sonuçları kaydedeceğiz. Biraz geride durmak isteyebilirsin. Gazı solumamamız en iyi olacaktır." Ophelia'nın geri çekilmesiyle beraber Dylan asiti alüminyum folyonun üstüne döktü. “Göründüğü gibi gaz çıkışı başladı. Şimdi gazı yakıyorum."

Çakmağın yanmasıyla beraber karışım çok güçlü bir şekilde fokurdamaya başladı. Çıkan baloncuklar o kadar yükseğe zıplıyordu ki masanın üzerine damlamaya başlamışlardı. Hidrojen gazı ise kontrolsüzce yükseliyordu.

"B-bu normal mi? Yani bu kadar yükselmesi." dedi Ophelia iyice geri çekilerek.

Yüzünden şüphe okunuyordu Dylan’ın. “Ç-çok nor-mal...gibi." Sonra aniden yüzü korkulu bir ifade aldı. “Hayır camı açmayı unuttuk. Ophelia hemen açmalısın."

Ancak çok geçti. Yükselen gaz çoktan tavana ulaşmış, yangın alarmını devreye geçirmişti. Tüm şirket gürültülü siren sesiyle çalkalanıyordu. Yan odalardan bağırış ve kaçışan insan sesleri gelmeye başlamıştı bile.

“Kimyada berbat olduğumu Bay Heath'e bildirmeliydim." Derin bir iç çekti. "Biz de çıkmalıyız Ophelia." Eliyle kapıyı göstererek kıza çıkması için yol verdi.

Dışarı çıkan kız diğer odaların kapılarının da açıldığını ve merakla karışık endişenin etrafı kapladığını gördü. Hemen yanlarındaki odada çalışan, koyu kahve saçları omuzlarına gelen eğitmen "Neler oluyor?" diye sordu. Dylan tam kadına bir şeyler demek için ağzını açmıştı ki Bay Heath koridora giriş yaptı. Çocukların kısa bir süre önce hakkında çeşitli teoriler üretmiş olduğu adam hızla etrafa göz gezdirdi. "Lütfen herkes sakince danışmaya insin. Eminim ciddi bir şey yoktur. Ben de birazdan yanınıza gelip sizi bilgilendireceğim."

Herkes aşağı doğru yol alırken dumanların kaynağından olayı çözmüş olan birkaç kişi Dylan'ın yanı başında bitivermişti bile. "Hadi ama dostum. İlk deney sadece basit düzey bir tepkimeydi." diye dalga geçti siyah saçları özenle jölelenmiş bir eğitmen kolunu Dylan'ın omzuna atarken. Ophelia, bu sarı takım elbiseli adama istem dışı yüzünü buruşturdu.

Takım elbisesi, küçükken ailesiyle gittiği sirklerdeki adamların kıyafetlerini hafif de olsa anımsatırken adamın tavırlarından pek de dost olmadığını düşündü genç kız. Basit bir dalga geçmeden fazlasını anlatıyordu ses tonu.

Koridordan başka bir ses duyuldu. "25 yaşındaki eleman yine mi her şeyi mahvetti?" Ardından da gülüşler yükseldi.

"Hadi ama çocuğun üstüne bu kadar gitmeyin." dedi bir kadın sesi. Ophelia dönüp bakınca bunun teminki koyu kahve saçlı kadın olduğunu gördü. Şirketin bu projesinde, şirketin kalanındaki soğukluğun ve büyük burunluluğun olmadığını düşünen Ophelia yanıldığını fark etmeye başlamıştı. Kadın "çocuğun" kelimesini öyle bir vurgulamıştı ki bunu duyan herkes Dylan'ı nasıl da küçük gördüğünü anlayabilirdi.

Son birkaç basamak kala Andrew'un eğitmeni olduğunu bildiği uzun boylu bir adam, Ophelia'nın hayatında gördüğü en yapay dostça şaplağı atıp "Üzülme, herkesten mükemmel olmasını bekleyemeyiz ki." dedi.

Tüm bunların üstüne sinirden kızarmaya başlayan Ophelia, içten içe bir şeyler demek için yanıp tutuşuyordu. Dylan altı üstü bir hata yapmıştı ve bunun için böyle aşağılanmayı hak etmiyordu. Ancak içinden bir ses Dylan'a her zaman aynı muamelenin yapıldığını fısıldıyordu. Hata yapsa da yapmasa da...

Onlar eğitmen, kendisi öğrenci olduğundan ve de bu programda kalmaya ihtiyacı olduğundan istem dışı oluşan Dylan'ı savunma isteğinden mecburen vazgeçti. Konuşmaları takip ettiğinden alt kata indiklerinde yangın alarmının sustuğunu anca fark edebilmişti. Anlaşılan durumun ciddi bir şey olmadığı ortaya çıkınca ortalığı velveleye vermemek adına alarmı kapamışlardı. Öğrenciler hemen koltuklara yerleşip kendi aralarında sohbete başlarken bazı eğitmenler danışmadaki kadınlara olayı abartarak anlatma işine girişmiş, bazıları da çoktan olayı unutup oturdukları koltuklarda çene çalmaya başlamışlardı bile.

Ophelia da ilk önce teminki kurt adam teorilerine devam eden üçlünün yanına gitmeyi düşünmüş olsa da gözünün takıldığı manzara ile bundan vazgeçti. Dylan danışma masasına en uzak kalan ikili koltuklardan birine oturmuş, hakkında konuşulanların uğultusu oraya bile geliyor olmasına rağmen duymazdan gelerek başka şeylerle ilgilenmeye çalışıyordu.

Adımlarını oraya yöneltti genç kız. Ardından hiçbir şey demeden yanına oturdu.

"Benden utanmadığını görmek güzel." dedi Dylan bakışlarını sabitlediği duvardan çekerken.

"O palyaço ve arkadaşları sanki hayatlarında hiç hata yapmamışlar gibi davranıyorlar. Benim bile sinirlerim bozuldu."

Önce kafa sallayarak kıza katıldığını belirten Dylan ardından yeni fark etmiş gibi "Palyaço?" diye sordu. Ophelia, danışma masasının önündeki sarı takım elbiseli adamı bakışlarıyla işaret etti. "Aynı küçükken ailemle gittiğimiz sirklerdeki palyaçolar gibi...Ya da kısmen."

Bunun üstüne gülen Dylan "Sen söylemesen fark etmezdim ama doğru, haklısın." dedi. Sonrasında tekrardan eski üzgün haline dönerken " Yani tamam, zaten kimyada süper değilim ama bugün olunca... Ekstra dikkatim dağınıktı ve... Belki de bugün olmasaydı deney, böyle olmazdı. " diye mırıldandı kendi kendine.

Kısık sesine rağmen adamı duyan kız "Neden?" diye sormaktan alamadı kendini. Tabii hemen ardından insanların hayatlarını bu kadar irdelemenin yanlış olduğu düşüncesi ile utandı.

Bu sırada birkaç saniye Ophelia'ya bakan Dylan sanki bir şeyleri tartıp biçmişti. İstem dışı bir nedenden dolayı zaten hangi sonuca varacağını çoktan bilse de.

Genç kız tam sorusu için özür dileyecekken adam söze girdi.

"Bazen insanın hayatı o kadar ani alt üst olur ki... her şeyin nasıl bu hale geldiğine şaşıp kalır. Sanki...sanki her şey sadece bir kabustan ibarettir çünkü gerçekte bu korkunç senaryonun içine sürüklenmesi mümkün değildir... Ama günler geçer ve her şey aynı bozukluğunda kalmaya devam eder. En sonunda sen de bu senaryoya ayak uydurmaya, alışmaya başlarsın... Sanki o ani alt üst oluştan öncesi artık sana bir ömür öncesi kadar uzak gelir. Biliyorum çok saçma sapan anlattım ve kafanı karıştırd-" derken Ophelia, dayanamayıp aşina olduğu bu duyguları paylaşan birini bulmuş olmanın hayreti ve belki kısmi mutluluğu ile sözünü kesti.

"Dediklerini o kadar net anlıyorum ki, bilemezsin. Tek bir müdahale ve her şey tahmin dahi edemeyeceğim ölçüde değişti. Eskiden her şey çok farklıydı. Annem, babam ve ben. Birlikteydik, mutluyduk, durumumuz çok iyiydi. Sonrasında her şey tepetaklak oldu. İstediğim suyu evdeki görevlilerden rica ederken bir anda kendimi yaşadığımız adeta kulübe denecek evin tavanından su akıtan yerlere kap koyuyorken buldum. Her şey... tahmin edilemez ölçüde değişmişti."

Dylan birkaç saniye sessiz kalıp kızın anlattıklarını sindirdi. "Üzüldüm." tarzı bir şeyler demek istedi ama dediklerinin umduğundan farklı algılanmasından korktuğu için sessiz kalmayı tercih etti.

Ophelia ise bu zamana kadar kimseye sesli olarak aktarmadığı bu durumu ilk kez böyle paylaşmış olduğu için hem şaşkın hem rahatlamış hem de biraz tedirgin olmuştu. Onu tanıyan insanlar zaten magazinler sağ olsun bu durumu gayet iyi biliyordu. Melinda ise tüm bu süreçte zaten yanındaydı, her şeyi görmüştü. Yani bu nedenlerden daha önce acılarını sesli dile getirmesine gerek kalmamıştı. Ama Dylan'ın söyledikleri o kadar iyi tercüman olmuştu ki hislerine, bu konuyla ilgili birkaç kelime etmekten alıkoyamamıştı kendini.

Aradaki sessizlik bir dakikayı bulduğunda Ophelia içten içe hem Dylan için bu tahmin edilemez değişimin başlatıcısı, ilk domino taşı olan olayı sormak istiyor hem de tam olarak nasıl sorması gerektiğini bilemiyordu. Dylan ise hayatını değiştiren bu olayı anlatmakta Ophelia'nın cesareti ile tetiklenip sonunda söze başladı.

"Umarım bundan sonra her şey hep gönlünce olur Ophelia. Seni kısa süredir tanıyorum ama bence bunu hak ediyorsun." diyerek öncelikle onun anlattıklarına karşı aklında tartıp karar kıldığı en iyi sözcükleri sıraladı.

Olayı magazinlerden öğrenenlerin tüm "Üzgünüm", "Geçmiş olsun", "Senin adına gerçekten çok üzüldük." ve benzeri yapay içtenlikli tepkilerine karşı Dylan'ın tepkisine gülümseyerek sessiz bir teşekkürde bulundu genç kız.

Derin bir nefes alan Dylan da tekrardan söze girdi. "Bundan tam bir yıl önce kız kardeşim Sara kayboldu. O benim arkadaşım, kardeşim, yeri geldiğinde çok bilmiş annem, öğretmenim ve birçok şeyimdi. Aslında her şeyimdi... Çoğunlukla didişirdik, evet-" Geçmişi yad etmenin verdiği huzurla yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Sönmesi ise çok uzun sürmedi. "Ama onu çok sevdiğim de bir gerçekti...Umarım o da beni seviyordur... Onu en son geçen yıl bu sabah gördüm ve bir daha eve dönmedi. Ne bir not ne de bir mesaj... Hiçbir şey bırakmadı geride. Buna rağmen polis onun evden kaçtığını düşündü ve belli bir süre sonra aramayı kesti. Ama ben onun evden kaçtığını düşünmüyorum. Daha 15 yaşındaydı ve bunun için bir nedeni yoktu... İşte yaşanacakları asla tahmin edemediğim o gün benim için her şey değişti. Kız kardeşim nerede bilmeden, yaşayıp yaşamadığını bilmeden devam etmeye çalışıyorum hayatıma... Bugün yıl dönümü bu olayın. Böyle tam bir yıl geçti ve ben artık ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

Bu seferde duyduklarını sindirmek için Ophelia'nın birkaç saniyeye ihtiyacı vardı. Ardından verilmesi uygun olan bir tepki değil de sadece içinden gelenleri söyledi. "Eğer gerçekten birbiriniz için bu kadar önemliyseniz bence bir gün tekrar bir araya geleceksiniz. Nasıl olur bilmiyorum ama bir şekilde tekrar birbirinizi bulacaksınız. Umudunu kaybetme..."

Umut? Ne garip bir kelime, değil mi? Kaynağı ne peki? Geleceğin belirsizliği mi? Geçmişin pişmanlıkları mı? Bunu çok yakında öğrenmek zorunda kalacaklarını bilselerdi bu cevap şu anda çok farklı hisleri çağrıştırabilirdi onların narin kalbinde.

"Umarım." diye içinden geçiren Dylan buruk bir tebessümle salladı başını.

Ardından hangi ara geldiğini fark edemedikleri Bay Heath'in -nam-ı değer kurt adamın- sözleri ile danışma masasının oraya döndüler.

"Evet sevgili, saygıdeğer eğitmenlerim ve öğrencilerim. Herhangi bir sıkıntı olmadığını size mutlulukla bildirir ve derslerinize devam edebilmeniz adına tekrar yukarı çıkabileceğinizi söyleyebilirim." Hemen ardından herkes oturduğu yerden kalkıp merdivenlere yöneldi.

Birçok açıdan "olaylı" bir gün olmasına rağmen bugün; Ophelia ve Dylan'ın birbirlerine içlerini döktükleri, hayatlarının dönüm noktalarını paylaştıkları eşsiz bir an olarak aralarında asla kaybolmayacak olan dostluk bağının filizlenmeye başlamasına yardım etmişti.

Bu iyi bir şeydi çünkü sadece kırılmış birkaç ruhun değil çok fazla kişinin hayatını etkileyecek bir dönüm noktası yaklaşıyordu ve o zaman arkadaşlıkları belki de hayati önem taşıyacaktı. Hem onlar hem de başkaları için.

                                 *****                                                                

Birkaç reklam müziği...Büyük bir mutlulukla ürünleri öven insan sesleri...Mutfaktan gelen annesinden kaynaklı tangırtılar... Televizyonda yeni başlayan programın jeneriği...Bunlar yoğun bir günün ardından eve geldiği gibi kendini koltuğa atmış Ophelia'nın uyku ile uyanıklık arasındayken işittiği birkaç sesti.

Tamamen uykuya dalıyordu ki duyduğu bir ses bilinçaltını harekete geçirip bunun olmasını engelledi. Gözleri farkında olmadan açılırken, bakışları da televizyona yöneldi. Yanılmamıştı...

Televizyonda başlamış olan magazin programında dekolteli elbiseli sunucu, önündeki adam ve kadın ile stüdyoya konmuş koltuklarda oturup sohbet ediyordu.

Charles ve Gloria Miller ile...

Sunucu kadın merhabalaşma faslının bitmesiyle sordu. "Başarılarıyla ünlü bir modacısın Gloria. Moda sektörü dendiğinde akla ilk gelen isimsin bile denebilir bence. Eski bir manken ve son on yılın en konuşulan kreasyonlarının sahibisin. Bu konuyla ilgili bir soru da sormak istiyorum sana. Charles ile evlendiğinizden beri işler daha da iyiye gidiyormuş gibi bir düşünce oluştu sevenlerinin aklında. Peki bu doğru mu, evliliğiniz kariyerinde olumlu bir etki yaptı mı gerçekten?"

Gloria, ışıl ışıl bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Ardından yanında oturan eşinin elini sevgiyle sıktı. Ophelia, ne kadar sahte ve sinir bozucu diye geçirmeden edemedi içinden.

Bakışlarını eşinden alıp sunucuya odakladı kadın. "Öncelikle iltifatların için çok teşekkür ediyorum Sandra'cım. Gözünüzde bu kadar değerli olmak gerçekten çok mutlu ediyor beni de. Sorunuza gelecek olursam, evet. Charles, gerçekten de benim hayatımı güzelleştirdi. Aşk, bence bu dünyadaki en güçlü duygu. Bu duygu bana yeni ufuklar kazandırdı, yeni tasarım fikirleri verdi. Beni gerçekten de daha güçlü, mutlu ve de başarılı biri haline getirdi. Bunu yalanlayamam."

Sunucu kadın hayran bir gülümsemeyle "Ahh bu gerçekten harika Gloria. İşte bu boşuna yılın çifti seçilmediğinizin bir kanıtı."dedi. Ardından da ekledi. “Umarım bir gün benim gibi herkesin de böyle güzel bir aşkı olur. Bu gerçekten özenilecek bir durum."

Sonrasında adama dönüp konuşmasına devam etti kadın. "Peki aynı etkiyi senin için de oluşturduğunu söyleyebilir miyiz Charles? Şu aralar Gloria ile birlikte çalıştığını biliyoruz. Peki daha önceki işin neydi ve senin de eskiye göre daha başarılı olduğunu söylemek mümkün mü?"

Eşininki kadar büyük olmasa da o da gülümseyip söze girdi. "Açıkçası Sandra, ben eskiden pek bahsetmiyorum artık. O zamanları pek hatırlayamıyorum bile diyebilirim aslında. Geçmiş benim için şömine alevlerine atılmış bir kâğıt parçası gibi giderek zihnimde daha çok külleşip yok oluyor, önemini yitiriyor. Hayatım Gloria ile evlendiğim gün başlamış gibi hissediyorum. Ondan öncesi benim için önemsiz. Hem de her ayrıntısıyla."

Sözlerini bitirince yanında oturan eşinin elini tutup dudaklarına götürdü, zarif bir öpücük bıraktı. Sunucu kadın karşısındaki aşk manzarasından o kadar etkilenmişti ki yüzündeki hülyalı ifade sanki hayran olduğu romantik filmi tekrar tekrar izliyormuş gibiydi.

"Evet, gerçekten de peri masallarına konu olacak bir sevgi bağına sahipsiniz. Bu mutluluğunuzun daim kalmasını diliyorum ve yeni sorumu yöneltiyorum..."

Pek hatırlamıyorum bile...Yok oluyor, önemini yitiriyor...

Derin bir nefes aldı Ophelia.

Ondan öncesi önemsiz, hem de her ayrıntısıyla...

Babasının sözleri genç kızın zihninde yankılanıyordu. Gerçekten bu kadar kolay mıydı her şeyi silmek?

Bir zamanlar "Sen benim için bu dünyadaki en kıymetlisin." diyen ya da akşamları her okuduğu masalın sonuna "Yine de benim prensesim kadar tatlı, cesur, güzel ve akıllı değilmiş." diye ekleyen o değilmiş gibi.

Hayat geçtikçe değişim kaçınılmaz oluyordu ve bu değişim tabii ki de insanları da etkiliyordu. Böyle dendiğinde akla ilk gelen fiziksel değişim olsa bile bundan fazlası da vardı. Zihin değiştiğinde, kalp değiştiğinde her şey değişiyordu. Kimi zaman sevilenler, yapılanlar, doğrular, yanlışlar, düşünceler, değerler, önemler...

"Ophelia!" diye seslenen annesi ile adeta daldığı bu fırtınalı denizden çıktı genç kız. Yaklaşan adım ve konuşma sesinden annesinin salona geldiğini anlayınca kanalı değiştirmek için kumandayı aradı hızlıca. Ama yoktu. Neden hep en çok lazım olduğunda ortadan kayboluyordu ki şu kumanda? Bulunduğu ikili koltuktaki yastıkların arkalarına baktı ama orada da yoktu. Sehpada da değildi.

Annesi oldukça yaklaşmıştı, televizyonun sesi kısık olduğu için henüz duymamıştı ama geldiğinde görmemesi imkansızdı. Kafasını çevirmesiyle karşıdaki tekli koltukta avını buldu sonunda. Hızlıca kumandayı almak için koştu. Daha doğrusu üstüne atladı. Kumandayı eline aldıktan hemen sonra annesi girdi salona. Neyse ki kumandanın üstüne atlayıp aldığı sırada bazı tuşlara da basmıştı ve kanal değişmişti.

"Canım, akşam yemeği içi-" Jullie televizyona bakınca konuşması yarım kaldı.

"Kızım bu ne?" diye sorusunu yöneltince Ophelia da televizyona yöneltti bakışlarını.

Rastgele açılan kanalda bir Hint dizisi vardı. Genişçe salonda düğün gibi bir kutlama yapılıyordu Ophelia'nın anladığı kadarıyla. Bir kadın, damat ve gelinin yanına gelmiş adama "Hadi söylesene! Söyle ona! Hadi, hadi söyle, anlat ona! Söyleyebilirsin, söyle!" diyordu.

"Aslında kadın bir saniye izin verse adam söyleyecek gibi ama kadın aklına gelen tüm kalıplar ile beş yüz farklı çekimde aynı şeyi tekrar ettiği için..." diye yorum yaptı açılan kanalın verdiği şaşkınlıktan sıyrılınca.

Annesinin hayret ifadesini fark edince de "Anne, zevkler ve renkler tartışılmaz. Bu aslında çok...heyecanlı bir dizi. Benim yeni favori dizim bu..." Hızlıca ekranın sağ alt köşesindeki isme baktı. "Kalbimin Tekrar Ettikleri" Dizinin adını söylerken kendi de bir hayrete düşmüştü doğrusu.

Annesi kızına garip bir bakış attı. Ophelia bu bakışta "Çok saçmaladın ama Ophelia." mı yoksa "Benim kızım neler izliyor böyle?" mi anlamı olduğunu kestiremedi.

"Eeee sen yemek diyordun annecim. Hadi gel mutfağa geçelim." deyip annesini elinden tutarak mutfağa yönlendirdi kız. Annesi de bunun üstüne devam ettirdi konuşmasını. "Evet, yemek diyordum. Diana'yı da çağırdım. Yarım saate gelir. Onu söylüyordum."

Annesini kafasını sallayarak onaylayan Ophelia "Çok sevindim. Özlemiştim onu ve hikayelerini." dedi salondan çıkmadan önce ama aklı başka bir yerdeydi aslında.

Son kez televizyona baktı ayrılmadan önce. “Hadi, neden söylemiyorsun? Söylemelisin artık."diyerek kadının hâlâ devam ettiğini görünce de gülmeden edemedi.

Bazen bazı şeyleri son kez yapıyoruz, hem de bunun son olduğunu bile bilmeden. Mesela son bir kez saklambaç oynuyoruz arkadaşlarımızla, son kez uçan balon alıyoruz, son kez parka gidiyoruz... Peki bunların son olduğunu bilsek yine o kadar keyif alabilir miydik o anlardan? Yoksa içimizdeki burukluk buna mâni mi olurdu? Peki ya onlara sıradan gelen bu huzurlu günlerin yakında bozulacağını bilseler ne yaparlardı ne hissederlerdi?

- CODY HAVEN

- BEATRIZ LIVELY

- ANDREW WHELTON

Bölüm : 10.12.2024 21:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...