
"Idrılışalu çeg ad ay re etakikah alnalp rib iyi."
12 taas, İsetramuc Mısak 51
Karanlık gökyüzünde giderek artan bir güçle parlayan ay ışığı; Satim Şirketi'nin devasa camlarına çarpıyor, bu saatte bile hala daha çeşitli dosyaları düzenlemeyi sürdüren gayretli çalışanlarda evlerine dönme isteği uyandırıyordu. Birkaç işi yetiştiremeyenler, sonraki güne bırakmaktan hoşlanmayanlar ya da tek amaçları kendilerini müdürleri Bay Ridley'e kanıtlamak olanlar -ki bunların alt kattaki çalışanlardan olması şaşırtıcı değildi- hala daha işlerinin başlarındaydı. Ancak tek bir kişinin masa başında oturmaya devam etme nedeni bunlara uymuyordu...
Vivian; küçük ve düzenli masasında önündeki kâğıt yığınları ile ilgileniyor gibi yapıyor, aslında zihnindeki pek çok düşünce ve hesaplama ile savaşıyordu. Haftalardır patronu Chester ile beraber kafa kafaya verip gerçekleri açığa çıkarmak için yapabileceklerini tartışıyorlardı. Planlı hareket etmek, sakin ama kararlı adımlarla yol almak ve en önemlisi: Yakalanmamak. Bunların hepsini olabildiğince tartmaya çalışmışlardı.
3 Gün Önce
"Her şeyi kesinleştirdiğimize göre planın üzerinden son kez geçmeliyiz. Herhangi bir boşluk ya da hata görürsen söylemelisin."
"Tamamdır efendim. Anlatmaya başlayabilirsiniz."
Chester ve Vivian'ın önlerindeki masada sayfaları çevrilmekten yıpranmış bir sürü açık kitap, Satim Şirketi'nin detaylı bir krokisi, çeşitli koordinatları gösteren bir monitör, küçük bir yaka mikrofonu, uzatma kabloları ve bir adet telsiz durmaktaydı. Bu işi doğru bir şekilde yapabilmek için her detayı önemsedikleri bu manzaradan bile belliydi.
"15 Kasım Cumartesi günü saat akşam 9 sularında başlayacağız. Şirketteki çalışanların çoğunun evlerine dağılmış olması gerekiyor o saatte. Ancak şüphe uyandıracak kadar da boş olmamalı şirket. Sakin bir alana geçip mikrofonu ve kulak içi hoparlörünü takacaksın. Aramızdaki iletişimi hallettikten sonra şirkettekilerin dikkatini dağıtacak bir şey gerekli. Ayrıca ulaşmaya çalıştığımız dosyaların olduğu oda da kilitli olacaktır. Bu iki sorunu da çözmek için yangın alarmını çalıştırman gerekecek."
Vivian, Chester'ı sessizce dinliyor ve gerekli yerlerde kafasıyla hafifçe onaylıyordu. Chester ise bir yandan önündeki kâğıt yığınlarını kurcalamaya devam ederken bilgisayar ekranına bir şeyler yazıp yazıp siliyordu.
"Şirketteki yangın alarmı devreye girince otomatik olarak tüm kilit sistemleri devre dışı kalıyor. Böylece odaya giriş işi çantada keklik olacaktır. Bahsettiğim oda çatı katında, müdürün odasının tam karşısında. Bu yüzden alarm devreye girince Bay Ridley'nin orada olmamasına çok dikkat etmelisin. Ayrıca alarmı çalıştıracağın kamera odasının da bodrumda olduğunu varsayarsak insanların sen ters yöne koşarken seni görmemesi gerekiyor. Çoğu kişi acil durum merdivenini kullanacaktır zaten. Ama sen yine de arkanı kolla."
"Ardından yaptığım hesaplamalara göre-" Bilgisayarın klavyesindeki birkaç tuşa bastı ve ekranı Vivian'a doğru çevirdi. "İhtiyacımız olabilecek dosyaları bulmak için gereken birkaç kilit sözcük var: Makine, gizli, üst personel, şirket içi. Bana işe yarayacağını düşündüğün yerlerin fotoğrafını sadece bu iş için özel olarak taktırdığım hattan atacaksın." Masadaki telefonları işaret ediyordu. Bir tanesi Vivian diğeri de Chester içindi. “Kişisel telefonunun takip edilebilme olasılığı çok yüksek."
"Yanılmıyorsam bu kadar. Bunu yaptıktan sonra elimize ne geçer, işimize yarar mı hiç bilemiyorum. Yine de denemek zorundayız."
Vivian söylenenlerin hepsini elindeki küçük, deri kaplamalı not defterine yazmıştı. Fakat kafasını kurcalayan bir pürüz vardı. “Efendim, çok kolay olacakmış gibi geçtiniz ancak güvenlik odadayken yangın alarmını nasıl çalıştıracağım? Ya da kameraları nasıl devre dışı bırakacağım?”
Chester'ın bunu da çoktan planladığı belliydi çünkü kafasını bilgisayardan kaldırmadan soğukkanlılıkla cevapladı soruyu. “Doğru, bundan bahsetmeyi unuttum. Güvenliklerin nöbet değişimi saatinden kısa bir süre önce yapacaksın söylediklerimi." Yan gözle Vivian'a baktı. Söylediğini anlayamamış gibi görünüyordu. Klavye ile tekrardan bir şeyler yazdı ve ekranı Vivian'a doğru çevirdi. "Bak, bu şirketin güvenlik nöbet çizelgesi. Cumartesi akşamı saat 22.00'de nöbet sırası Bay Herm'den Bay Macklin'e geçecek. Bay Herm sen odaya gelince uyuyor olacaktır. 12 saattir aralıksız nöbette olduğu için o saate kadar dayanamayacağına eminim. Daha önce mesaisi sırasında uyukladığı için azar işittiğini duymuştum. Hatta azar yedikten sonra bile defalarca yakalanmıştı uyurken. Bunu fırsat bilip içeri girecek, kameraları kapatıp alarmı çalıştıracaksın. Bay Herm alarmı çalıştırdığın gibi uyanacaktır. Hızlıca odadan çıkman gerekir. Alarmın çalmasının herhangi bir nedeni olmadığını anladıktan sonra da odaya geri gelip kameraların çalışmadığını fark edecekler ve düzelteceklerdir. O yüzden oldukça az zamanın var. Şimdi her şey oturdu mu?"
Vivian hayretler içinde patronunu dinliyordu. Bu kadar detayı düşünebilmişti. Şirketin nöbet çizelgesine bile ulaşmayı başarmıştı. Ayrıca Vivian Chester'da dahasının da olduğunu çok iyi biliyordu.
Genç asistanının ona kafasında bir ton düşünceyle baktığını gören Chester "Açıklamamı istediğin başka nokta var mı?" diye sordu.
"Hayır efendim. Her şeyi net bir şekilde anladım. Sadece...Bu iş için olan gayretinizi takdir ettiğimi belirtmek isterim. Haftalardır tüm vaktinizi bu meseleye ayırıyorsunuz. Uyumuyor, araştırıyorsunuz. Cevap arıyorsunuz. Bunların sonucunda size kazandıracağı bir şey olup olmadığını bilmeden, önemsemeden. Çok az sayıda kişi bu fedakarlığı yapmaya gönüllü olurdu."
Vivian'ın sözleri kendisini gururlandırsa da mütevaziliğini koruyan Chester yavaşça kafasını eğip gülümsedi. Ardından tekrar ciddi tavrını takındı.
"Bay Ridley ya da başka her kimsenin yaptığı işlerin, sakladıklarının bu kadar basit şeyler olmadığının farkına zor yoldan da olsa vardım. Bir, iki kişiyi etkileyen ya da haklarını yiyen bir durumun olduğunu düşünmüyorum. Buna eminim hatta. Burada beni, seni, şirketteki kademe fark etmeksiniz herkesi, hatta belki bütün insanlığı etkileyebilecek bir şey dönüyor. Kolayca bırakabileceğim bir mesele değil. Ne kadar işimden olmama sebep olsa da uğraştıkları pislikleri ortaya çıkarmakta kararlıyım."
Gözlerini Vivian'a dikti. Ona gözü kapalı bile güvenirdi ancak teyit etmesi gereken ufak bir nokta kalmıştı. Kendinden çok eminmiş gibi görünse de korkuyordu aslında Chester. Kendini aşan bir görev üstlenmek zorunda bırakılmıştı. Kaygı asla peşini bırakmıyordu.
"Vivian, şu aralar senin üzerinde çok fazla göz olacaktır. Benimle ne kadar yakın olduğunu biliyorlardı. Benim sözde ihanetimden sonra da tüm soru işaretleri sana dönmüştür. Takip edilme ya da izlenme olasılıklarını en aza indirecek şekilde kurguladım tüm planı. Ama belki de en zor iş sana düşüyor. Her türlü etrafını kollaman gerekecek. Bunu asla unutma. Biriyle karşılaşsan bile doğaçlama bir senaryo ile karşılarına çıkmalısın. Çünkü başaramazsan sonun benim gibi olur. İşte o zaman kendimi affedemeyebilirim."
Vivian, Chester'ın kendisinin amacı yüzünden asistanının işini kaybetmesinden korktuğunu biliyordu. Şirket gerçekten Vivian'ın yaşlı anne ve babasına sahip çıkabilmesi için büyük bir fırsattı. Ancak kandırmaca ile dolu bu dünyada haksızlığa boyun eğmemek için feda edilebilecek çok şey vardı. Hakların hiçe sayılmasının verdiği o iç kemiren, bunaltıcı hissiyatla başa çıkmak için...
"Emin olabilirsiniz ki sizi yüzüstü bırakmayacağım, elimden gelen her şeyi yapacağım. Sonuçta insan en sonunda doğrulara ulaşacaktır. Geç de olsa."
*****
"İyi akşamlar arkadaşlar. Yarın görüşürüz."
Yakındında oturan son çalışan da masasını toplayıp şirketten dışarı adımını atarken Vivian, artık harekete geçme vaktinin geldiğini anlamıştı. Etrafına bakındı. Bulundukları odada son birkaç kişi kalmıştı ve çokça sohbeti ettiği kişiler oldukları da söylenemezdi. Nereye gittiğini sorgulamayacaklardı yani. İhtiyacı olan şeyleri gizlice ceketinin cebine koyup odadan dışarı çıktı. Yanına şüphe çekmemek için birkaç tane de dosya aldı. Sıkıştığı bir an olursa bunlarla ilgili bir şey yapıyorum diye bahane türetebilirdi.
İlk aşama için kimsenin olmayacağı bir yere gitmesi gerekiyordu. En iyi seçenek de lavabo gibi görünmüştü. Oraya girince içeriyi iyice taradı ve hiçbir insana rastlamadı. Cebindeki küçük mikrofonu ceketinin yakasına dışarıdan görünmeyecek şekilde yerleştirdikten sonra hoparlörü de kulağına taktı ve dağınık saçlarıyla onu iyice kapattı.
Normalde her gün saçlarını özenle jöleleyen Vivian, bugün dalgalı siyah saçlarını olduğu gibi bırakmıştı. Hatta bunun nedenini soran bir iş arkadaşına sabah neredeyse geç kaldığını söylemek zorunda kalmıştı. Ki Chester'ın Vivian'ın işe yeni başladığı zamanlarda geç kalmamak ile ilgili çektiği nutukları bilseydi bu bahaneye kesinlikle inanmazdı arkadaşı.
Genç adam nazikçe kulağında takılı olan hoparlöre dokundu. İnce bir "klik" sesi çınladı kulağında.
"Efendim, beni duyabiliyor musunuz?" Fısıldamıştı ancak mikrofonu iyice yaklaştırdığından bir sorun olduğunu düşünmüyordu.
Birkaç saniye geçtikten sonra hoparlörden cızırtılar gelmeye başladı. Ardından da Chester'ın sesi duyuldu. "Evet, sesin çok net bir şekilde ulaştı. Zamanımız oldukça kısıtlı. Ne yapacağını biliyorsun. O yüzden hemen başlamalısın. Ayrıca çok gerekli olmadığı sürece bana bir şeyler söylememeye çalış. Yakalanma ihtimalini oldukça düşük tutmalıyız. Arada bana nerede olduğu söylesen yeter. Şimdi sırtını dikleştir-" Chester, Vivian'ı görmese bile şu anda dik durmadığı bilebileceği kadar iyi tanıyordu onu. "Ve kendine güven."
"Efendim bir sorum var. Bay Herm'ün uyuyor olacağına emin misiniz? Yani işimize sağlama almak amacıyla içeceğine uyku ilacı vb. de katabilirdik. Risk alıyormuşuz gibime geliyor."
"İlaç kullanmayı ben de düşünmüştüm ancak sonra aklıma uyku meselesi yüzünden kaç kere kovulma tehlikesi atlattığı geldi. Hatırladığım duyumlarla da eminim diyebilirim. Düşününce ilaç konusunda yakalanma ihtimalimiz daha yüksek bile olabilirdi. Ve bir nevi daha illegal.”
Vivian derin bir nefes aldı ve "Haklısınız efendim. O zaman başlıyorum." dedi nefesini geri verirken.
Lavabodan çıktı. Endişeleri peşini bırakmıyor olsa da kendinden emin duruşunu bozmamalıydı. Özgüvenli görünmeli ancak dikkatleri üstüne çekmemeliydi. İşini hızlı yapmalı ancak eline yüzüne bulaştırmamalıydı.
Bodrum katına giden merdivenlere ulaşana kadar sadece birkaç saniye geçmişti ama dakikalardır endişeleriyle beraber kapana kısılıyormuş gibi gelmişti Vivian'a. Etrafını tekrardan kolaçan etti ve merdivenleri hızla indi. Karanlık bir koridora açılmıştı basamaklar. Koridorun ucundan da loş ışık hüzmeleri görünüyordu. Yarı açık demir kapıdan yansıyorlardı. Ortamın giderek sessizleşmesiyle beraber o da adımlarını iyice yavaşlattı.
"Bodrum katındayım efendim. Kapı aralık ama güvenliği göremiyorum." Mikrofona fısıldamıştı.
"Sesindeki endişeyi duyuyorum. Rahat ol. Adam şu anda onuncu rüyasının ortasındadır. Yine de yavaşça kontrol et ve buradaki işini tamamla."
Kamera odasına yaklaşırken kalp atışlarının vücuduna sertçe çarptığını hissedebiliyordu. Tek temennisi patronunun bu sefer de yanılmıyor olma ihtimaliydi.
Kapının önünde durdu. Derin bir nefes aldı ve geri vermeden kapıdan içeri kafasını uzattı. Chester'ın güvencesi onun tereddüt etmemesine yardımcı olmuştu bunu yaparken.
Deri kaplı dönen sandalyede, bacaklarını bir sürü ekranın olduğu masaya uzatmış, ağzı yarı açık uyuklayan Bay Herm çıktı Vivian'ın gözlerinin önüne. Bir kez daha hayran kalmıştı Chester'ın planlama yeteneğine. Şirketin güvenlik görevlisinin derin uyku halinde olduğu saatleri bile araştırdıysa her şeyi yapabilirdi Chester. Belki de bütün bu işin altından kolaylıkla kalkıp sırları açığa çıkarabileceklerdi en kısa sürede. Fakat içini bir umut dolduramadan daha yolun başında oldukları gerçeği çarptı Vivian’a. Silkelenip odanın içine doğru yürümeye başladı-
"Sen ne yapıyorsun burada?"
Vivian tüm vücudunun buz kestiğini hissedebiliyordu. Kaskatı kalmıştı. Ne bir tepki verebiliyor ne de sağlıklı düşünebiliyordu. Ses çok tanıdıktı. Patronunun kovulduğu an aklına geldi. Sonra kovan kişi, Bay Ridley. Onun ekürisi, Bay Magnus. Evet, bu Bay Magnus'un sesiydi. Oldukça güçlü ama bir o kadar da titrek bir sese sahipti adam. Tek bir cümlesi bile Vivian'ı tehdit olarak gördüklerini açıkça belli etmeye yetiyordu.
Kendini düşünmeye zorladı Vivian ve yüzüne sahte bir tavır takınarak arkasını döndü.
"İyi akşamlar Bay Magnus. Üzerinde çalıştığım dosyalar için-" Masasından ayrılmadan önce ne olur ne olmaz diyerek eline aldığı dosyaları yavaşça salladı. "kamera teknolojileri ile ilgili birkaç bilgiye ihtiyacım var. Ben de sorabileceğim en yetkili kişinin güvenlik görevlisi olacağını düşünmüştüm."
"Öyle mi?" Kaşlarını çattı. "Uğraştığın çok farklı bir proje olmalı. Genellikle 'kameralar' ile çok ilgisi olan bir şirket değiliz, bilirsin. Ama sen ne yaptığını biliyorsundur." Yüzünde küçümser bir ifade vardı Bay Magnus'un. “Öyle söyleyince ben de merak ettim. Hadi gel beraber soralım sorunu."
"Benim de sormam gerekiyor lakin...zavallı adam. Yorgun düşmüş galiba. Saatlerdir nöbet tutuyor olmalı. Uyuyakalmış. Daha uygun bir zamanda sorarım."
"Mesai saatlerinde uyuya mı kalmış!?" Bir anda Vivian'ın orada olduğu unutmuş gibi oldu Bay Magnus. "Nöbet sırası hangi güvenlikte ki? Bahse girerim Bay Herm'dedir." Vivian'ı hafifçe kenara ittirip içeriye baktı. "Aynen dediğim gibi. Bu, Bay Ridley'nin kırmızı çizgilerinden biridir ve bu adam daha önce defalarca uyarı yedi. Bu sefer kolay kurtulamayacaktır." Kapıyı sertçe ittirerek açtı ve içeri hücum etti adeta.
"Efendim, durun, yapmayın-" O sırada Vivian'ın sözü güçlü ve ince bir sesle kesildi. Bir alarm sesi. Tiz bir çığlığı andıran tüyler ürpertici alarm sesi.
Anında çalmaya başlayan yangın alarmı hem Vivian'ın hem de Bay Magnus'un yerinden sıçramasına sebep oldu. Bunun üzerine bulundukları odadan da güçlü bir "şak" sesi duyuldu. Bay Herm sandalyesinden düşmüş, yerde gözlerini kırpıştırıyor, yerinden sıçramasına sebebiyet veren alarmı kimin çalıştırdığını sorguluyordu.
Alarm düğmesinin olduğu alana baktı. Üzerindeki koruma amaçlı bulunan cam kapalı, buton da her zamanki gibi yerinden birkaç santim çıkık duruyordu. Basıldığında içine göçmesi gerekiyordu oysaki. Dıştan bir müdahale yok gibi gözüküyordu. Hızla ayağa kalktı ve kendini toparladıBay Herm. Kontrol panellerini inceledi. Hiçbir yerde sorun yok gibiydi.
Aynı afallamış gözlerle etraflarını süzüyorlardı Vivian ve Magnus da. "Neler oluyor? Yangın falan mı çıktı şirkette."
"Sensörlere baktım ancak hiçbirinden sinyal gelmiyor. Demek ki onlar tehdit algılamamışlar."
"Uyarılarımıza rağmen iş saatinde yayılmış uyukluyordun. Yanlışlıkla çarpmış olmayasın düğmeye."
"Hayır bu olamaz. Alarmı çalıştıran düğmenin üstünde koruyu cam var. Bu tarz kazaları önlemek için. Kameralarda da gözükmüyor- AHH BU SESLER DE NE?" Bay Herm anında kulaklarını elleriyle tıkamıştı. Aynı şeyi Bay Magnus ve Vivian'ın da yaptığı gördü.
"Bir patlama oldu sanki...İnsanların çığlık seslerini duyuyorum. Hem de çok güçlü. Beynim zonkluyor gibi hissediyorum." Bay Magnus gözlerini sımsıkı kapatmış dişlerini sıkıyordu. Tok, tiz, orta sesli...Her türlü çığlık, kargaşa, ağlama sesleri algılıyordu. Yanındakilerin tepkisinden bunları duyanın sadece kendisi olmadığı anlamıştı. Fakat bir şeyler yanlış gibiydi. Bu sesler sanki yakınlarındaki herhangi bir topluluktan geliyor gibi değildi. Sanki...Sanki kafatasının içinde binlerce insan koşturuyordu. Sesler o kadar yakın ancak bir o kadar da uzaktı. Kafası zonkluyor, başının dönmesine sebep oluyordu. Zar zor konuşmaya yeltendi.
"Bu sesler...ahh. Sesler şirketten geliyor olamaz. Birkaç kişi çalışmaya devam ediyordu sadece. Oysaki büyük bir kalabalıktan geliyor bu sesler." Elleriyle kulaklarına iyice bastırıyordu.
Bay Herm kameraları yine kontrol etti. Şirketin herhangi bir bölümünde yangın ya da çığlıklar duyulmadan hemen önceki patlamaya dair hiçbir iz yoktu. Sadece kulaklarını kapatan çalışanlar görüyordu.
"Ne olur ne olmaz binayı boşaltmalıyız." Bay Herm masanın üzerindeki mikrofonun tuşuna basılı tutarak şirkettekilere seslendi. "Yavaşça ve sakince şirketi boşaltın. Tekrar ediyorum. Yavaşça ve sakince şirketi boşaltın. Bu bir tatbikat değildir."
"Hadi koşun, çıkalım buradan."
Üçü birden hızla odadan çıkıp yukarıya yöneldiler. Duydukları sesler hala azalmamış ya da kaynakları belli olmamıştı.
"Vivian, neler oluyor? Beni duyabiliyor musun?" Chester'ın sesi duyduğu insan bağrışmalarıyla güçlü bir girdap gibi karışmıştı ama yine de algılayabiliyordu patronunu genç adam. Zaten bu hengamede söyleyeceklerini kimsenin duyabileceğini sanmıyordu. Bu yüzden mikrofonu ağzına yaklaştırdı ve patronuna seslendi.
"Efendim, alarmı ben çalıştırmadım. Ters giden bazı şeyler var burada."
Chester'ın boğuk sesi yankılandı kulağında. "Alarmı sen çalıştırmadın mı? Nasıl yani? Vivian planı boş ver. Oradan hemen çıkmalısın. Şirket tehlikede olabilir. Sen kendini koru?" Bir yandan patronunu dinlerken bir yandan da zemin kata çıkmış, kapıya doğru koşuşturan çalışanları izliyordu. Kaçmaya çalışan insanların başlarını saran ellerinden anlaşıldığı kadarıyla onlar da duyuyordu kaygı içindeki insan kalabalığını. Ortamda bağırıp çağıran kimse yoktu ama hepsi için yeterince gürültülü ve kulak tırmalayıcıydı. Kimlerin sesiydi duydukları?
Vivian kararsızlıkla durdurdu adımlarını. Omzunun üstünden arkasına bir bakış attı. Aşağı inip odaya geri dönebilirdi. Kameraları kapatıp Chester'ın ihtiyacı olan dosyaları ona atabilirdi. Sonunda patronunun senelerce onun için yaptıklarını, onun yardımlarını az da olsa ödeyebilirdi. Daha da önemlisi patronu için gerçekten çok önemli bir mesele olan doğruları yeryüzüne çıkarma görevini hala tamamlayabilirdi. Ortada alarmın çalmasına sebebiyet veren hakiki bir tehdit olabilirdi ama emin değildi bundan. Risk alabilirdi. Bir kez de olsun patronu için riski kendisi üstlenebilirdi.
“Vivian bir şey söyle!” Patronunun endişesini hissetse de kararını çoktan vermişti.
"Efendim, bu bizim son şansımız olabilir."
Kısa ve netti. Başka bir şey söylemedi ve onu vazgeçirmeye çalışacak hiçbir söze aldırış etmemek için kulaklığı bir hışımla çıkardı. Geldiği yoldan geri dönmeye yeltenmişken kolunda bir kavrayış hissetti.
"Nereye gidiyorsun? Çıkmamız lazım." Bay Magnus idi kolunu tutan. Anlık gelen koruma hissinden midir yoksa üzerinden gözünü ayırmaması gerektiğinden midir bilinmez Magnus, Vivian'ın geri dönmesini engelliyordu.
"Şeyyy...Ben...unuttum. Evet, evet. Telefonumu unuttum ben. Siz gidin, geliyorum ben de." Kolunu kurtarıp koşarak oradan uzaklaştı. Çok amatörce bir yalandı belki de fakat içinde bulunduğu durumda daha iyisi aklına gelmemişti maalesef.
"GERİ GİDEMEZSİN.TEHLİKELİ...Aman boş ver." Bay Magnus'un boğuk sesi merdivenlerin açıldığı karanlığın, zihinleri işgal edecekmiş gibi savaş yapan çığlık seslerinin, Vivian'ın tüm duygularının arasında kayboldu.
Oldukça hızlı hareket etti genç adam. Kameraları kapattı ve en üst kata çıktı. Orada yalnızca müdürün, yardımcısının, şirketin kurucusunun odaları ve arşiv yer alıyordu. Önce boş odalardan birinin çekmecelerini karıştırıp aceleyle bırakılmış bir güvenlik kartı buldu. Ardından onu arşiv odasının kapısında yer alan bir ekrana okuttu ve duyduğu klik sesiyle içeri girdi. Burada bir şeyler bulabilirdi.
Yıllara göre dizilmiş pek çok dosyanın olduğu raflar ve çalışanların isimlerinin yer aldığı dosyaların bulunduğu çekmeceler vardı. Vivian telefonunu çıkarıp rastgele aldığı dosyaların sayfalarını açıyor, önemli olabileceğini düşündüğü yerlerin fotoğrafını çekiyordu. Hepsini çekmeyi isterdi ama oda boydan boya kalın dosyalarla doluydu ve dikkat çekmemesi gerektiği için pek zamanı da yoktu.
Patronunun önerisine uyarak şirketin ilk zamanlarından kalma dosyalarla en son eklenen dosyalardan fotoğraflar çekti ilk olarak. Ona göre bunlar bir şey bulma ihtimali en yüksek olanlardı.
Hızlıca çevirdiği sayfalarda gözüne çarpan pek önemli bir şey olmamıştı genel olarak Vivian'ın. Kağıtlara sadece üstten bir bakış attığı için de olabilirdi bu ama yine de…
Birkaç dakikanın ardından arşivden çıkıp kartı da aldığı yere bırakırken kulaklığını geri taktı. Olası bir ihtimale karşı çektiği tüm fotoğrafları gizli hat üzerinden Chester'a göndermişti.
Merdivenlerden inerken mikrofona konuştu. "Hallettim efendim, çıkıyorum."
Chester sordu. "İyi misin?" Sesinde yine endişe vardı.
"Evet, iyiyim. Alarmı ne çalıştırdı bilmiyorum ama ben herhangi tehlikeli bir durumla karşılaşmadım efendim." diye yanıtlayınca Vivian, Chester da rahat bir nefes aldı.
Hâlâ bile devam eden nereden geldiği belirsiz gürültüden daha sonra bahsetme kararı aldı patronuna Vivian. Bomboştu artık şirket. Peki tüm bu gürültü nereden geliyordu? Panik, korku, bağırış…
Kulağına gelen sesle tekrar Chester'a odaklandı Vivian. "Ben yolladıklarının hepsini yedekliyorum, birazdan inceleyeceğim. Biliyorum, çok dikkatli bakmaya zamanın olmamıştır ama dosyalarda hiç dikkatini çeken bir şey oldu mu Vivian?"
Genç adam birkaç saniye düşündü. Tam olarak anlayamasa da dikkatini çeken bir şey olmuştu aslında. Kararsızlıkla konuştu. "Efendim, aslında bir kelimenin oldukça sık kullanıldığını fark ettim. Bu araştırmamız için ne kadar önemlidir bilmiyorum ama..."
"Hangi kelime?"
"Evren..."
Hemen ardından genç adam bir şey fark etti. Sesler susmuştu, artık gelmiyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |