Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Felaket

@meylscherry

Daha da geliştirip bölümlerin bazılarını düzenleyip tekrar atıyorum umarım beğenirsiniz çünkü bu kitabın benim için yeri çok özel🥲 çok küçükken yazmışım küçük bebeğim gibi🤤💓 sizi çok seviyorum unutmadan yalnız hissettiğiniz her an benim ve kurgusal karakterlerimin sizin yanınızda olduğunu ve ne olursa olsun seveceğini unutmayınn🪐 iyi okumalar dilerim asklarım🫀🎧


"Felâket"


Gelen tiz çığlık sesleriyle yerimden sıçrayıp, odadan hızla çıktım. Az önce çıktığım odanın önüne geldiğimde nerdeyse tüm çalışanlar, şövalyeler, gardiyanlar hatta ve hatta çiftçi bile buradaydı.


"Açılın ne bu kalabalık?"


Ellerim korkuyla titrerken aralarından sıyrılıp odanın içine daldım.


Gözlerim ilk annemi bulduğunda gözleri dolu bir şekilde yere çökmüştü, ardından ablam Liya'yı aradı gözlerim fakat odada değildi, kısa süreliğine etrafa baktığımda çarşaflar, çerçeveler hatta ve hatta avizlerin bile yerleyeksan olduğunu gördüm.


"A-anne ne oldu burda?"


Titreyen dudaklarım konuşmamı zorlarken annem ağlamaklı bir sesle, "Liya babana zehirli o-"


Dehşetle yerde, annemin çöktüğü yerin ilerisinde kanlar içinde babamı görmemle, annemin lafını kesip babamın önünde çöktüm.


"Baba!"


Karnına saplanmış oklar zehirli oklardı, insanı hemen öldürmezdi ama kaç saat olursa olsun sonu ölümdü.


Babama korkuyla sarıldığımda ilk defa bakışlarında bir yumuşama gerçekleşti. Kulağıma yaklaşıp sessizce, "Senin bu krallığı yönetebilecek tek kişi olduğunu çok iyi biliyorum Anthea..."


Ayağa kalkarak bağırdım, "Bölgedeki en iyi şifacıları çağırın ne istiyorlarsa vereceğimi söyleyin yeter ki kral sağlığına kavuşsun!"


Emrimi alan herkes bir bir koşuşturma gerçekleştirirken sarayda ki şifacılar babamı revire indirmek üzere kaldırdılar.


Babam aşağı indirilirken korkuyla anneme baktığımda ayağa kalkıp kızıl saçlarını yüzünden çekti, sertçe bileğimi tutu, ses tonu kraliçe sıfatıyla bana emir verdiğini gösteriyordu, "Liya'yı buldur Anthea eğer babanın kanı yerde kalırsa bunu sana ağır ödetirim!"


Tam karşısına geçip açık camdan dışarıya baktım, "Sana söz veriyorum bulacağım."


Başıyla selam verip aynı hızla odadan çıktı gözlerim dolu bir şekilde koşar adım revire doğru adımladım.


Korku beynimde saçma düşüncelere yer açmıştı, babam ölürse ne yapacaktım peki ben? Ne biliyordum krallık yönetmiyle alâkalı ne öğretilmişti bana?


Nefesim boğazıma dizilirken revir kapısından içeriye zar zor girmiştim.


Yarım saat geçmeden, emrettiğim gibi tüm şifacılar gelmişti, içeriye doğru adımladığımda arkamdan koşarak önümde duran kadına bir göz attım. Orta yaşlarda beyaz tenliydi sarı saçları kısa ve gürdü arasına kaçan aklar sanki onu daha genç gösteriyordu.


"Efendim..."


Başıyla selam verip gözlerini yere dikti, cümlesini cevap ettirmesi için elimle işaret verdiğimde sanki bunu bekliyormuş gibi hızla lafa girdi.


"Ben Virlesna Krallığının şifacısıyım, buraya Veliaht Aren' in emriyle geldim izniniz olursa kralı hayatta tutacak bir karışım yapabilirim."


Bir haberin diğer düşman krallığa ulaşması neden bu kadar kısa olmuştu şüpheyle gözlerim kısılırken, fark ettiğim şeyle alayla dikeldim müstakbel gelecekteki eşim göndermişti şifacıyı demek.


Şifacıya bakıp konuşmadan onay verdiğimde sanki onu tutsak etmişim gibi koşarak ilaçların olduğu bölgeye girdi.


Aren hakkında bildiğim bazı şeyler vardı ama onla hiç yakından tanışmamıştım, çok soğuk görünüyordu bakışları her zaman sert ve keskindi, onu bir kez tek görmüştüm ama o soğuk bakışlarının altında yatan merhamet tüm krallığın diline düşmüştü.


Başımı geriye atıp uzakta kalan yatağa baktım, eğer babam kalkmazsa işte o zaman benim sonum olurdu, bana öğretmediği o kadar çok şey vardı ki krallığı bana bırakması bir hata olurdu.


Şifacıların bir kaçı ağlayarak çıktıklarında başımı yasladığım yerden korkuyla kaldırıp yürümeye başladım.


Yatağın tam önünde durduğumda diğer şifacılar sanki zorla getirilmiş gibi titriyordu.


Babam beni görmenin sevinciyle burukça gülümseyip yanındaki sandalyeyi işaret etti, diğer herkese annemde dahil çıkmasını emretti.


Ellerim titrerken sandalyeye geçip oturduğumda herkes gitmişti.


Babam doğrulup bana baktı, "Anthea bak sana kralın olarak lafını kesmeden dinlemeni emrediyorum."


Başımla onayladığımda geriye yaslanıp konuşmaya başladı, "Benim bu dünyada ki son saatlerim zehir çoktan vücudumu parçalamaya başladı bile belki bir belki iki gün tek yaşarım. Bak benim güzel kızım bu saray bu krallık hepsi sana kalacak ve benim senden istediğim tek şey benim arkamdan yas tutmaman bırak halk tutsun bırak annen tutusun ama sakın tek bir göz yaşı dahi dökme, bak benim küçük kızım bu sarayda benimle toprağa gömülecek sırlar var ve sen kimseye güvenme! benim odama bir tek sen gir sana bıraktığım bir mektup var diğeri ise vasiyetimdir. Ne abilerinin ne de ablanın değil sana bırakılmış vasiyet abilerin beni çoktan terk edip gitti ama miras için elbet geri dönecekler alma onları krallığa girmesinler topraklarıma! Bu benim tüm krallığa vasiyetimdir. Bilmediğin ne varsa ben öldükten sonra öğreneceksin ama ben gittim diye imzam uçmaz o evliliği elbet bir gün yapacaksın Anthea senin Aren dışında kimseyle evlenmeni istemiyorum ister beş ay ister beş yıl geçsin sen bu evliliği yapacaksın. Aren'a emanet ettim ben seni. Arlon'dan uzak dur Anthea sakın aklını çelmesine izin verme..."


Baskı altında babamın lafını kestim, "Baba dur lütfen dur yapamam... ölme lütfen korkuyorum hem ben ne yapacağım nasıl yöneteceğim ki?"


İşaret parmağını zorlukla kaldırıp devam etti, "Lafımı kesme Anthea. Ben seni bir veliaht olarak yetiştirdim krallığı sana bırakmayı uygun gördüm ne yapacağını sana çok net öğrettim. Korkmanı gerektirecek bir durum yok!"


Gözümden düşen yaşı saklayıp titrek bir sesle sordum," Savaş çıksa peki baba ne yapacağım ben?"


Elini uzatıp gözümden akan yaşı sildi, "Aren senin savaşa sürüklenmene izin vermez güzel kızım beni dinle bu hayatta bir sana birde seni emanet ettiğim kişiye olan güvenim tam korkulacak pek birşey yok bunda seni her zaman yönlendirecek bir mantığın var. Diğerlerinden özel büyüttüm seni sen bu evrenin gördüğü en mükemmel yönetici olacaksın kehanette olduğu gibi..."


Sonlara doğru ne dediğini anlamasamda üstelemedim, "Kalk şimdi bana yaverimi çağır tüm dediklerimi kayıt altına alınsın istiyorum son kez."


Ona oluşan tüm nefretim sönmüştü. Belki de öleceği için böyle hissediyorumdur bilmiyorum.


Ayağa kalkıp hızla revirden çıktım, gözlerimi hırsla silip merdivenlere ruhsuzca oturup dizlerimi kendime çekip kollarımı sıkıca sardım.


Neden herşey bir günde berbat olmuştu? Ablam gerçekten babamı öldürmek için mi harekete geçmişti? Ayrıca o zehirli okları nerden bulmuştu?


İçimden bir ses bunun planlı yapıldığını söylüyordu öyle bir günde o okları bulup eline geçirip yapılacak birşey değildi bu, öyle bir anda camdan kaçıp yok olması da imkansızdı.


Keşke zamanı geriye alabilseydim de o odadan hiç çıkmasaydım belki bunların olmasını engelleyebilirdim.


Zoraki başımı kaldırıp etrafıma dahi bakmadan babamın dediğini yapmak üzere yaverini aramak üzere ayağa kalktım.


Adımlarım bana ağır gelmeye başlamıştı her adımda babamdan uzaklaşıyor olmak kendimi kötü hissettiriyordu.


Gözlerim sadık yardımcımı görmenin mutluluğuyla kırpıştırıp ona seslendim, "Lena buraya gel." yere çökmüş ve diğer hizmetliler gibi ağlıyordu, sesimi duyduğu an ayağa fırlayıp önümde bitti.


"Buyrun efendim."


Gözlerini yerden kaldırmadan titrek sesle konuşması içimde bir burukluğa sebep oldu, babam çok sevilen biriydi fazla düşmanı yoktu sarayda çalışan herkes babamın zamanında ölümden kurtardığı esirlerdi bu yüzden ona çok sadıklardı.


"Lena... Babam yaverini ve sarayın yazıcısını görmek istiyor onları benim için bulup revire götürür müsün?"


Başıyla onaylayıp sessizce, "Efendim siz peki nerede olacaksınız?" Diye mırıldandı.


Elimi omuzuna koyup burukça tebessüm ettim, "Beni nerde bulacağını iyi bilirsin Lena önemli birşey olmadığı sürece rahatsız edilmek istemiyorum."


Geriye çekildiğinde nefesimi sesli verdim, bu yaşanan olaylar beni fazlasıyla olgunlaştırmıştı bir günde, o kadar kafam karışıktı ki kendimi dahi anlayamıyorum. Saatler önce bana öfkeyle bakan adam şuan o kadar yumuşak davranıyordu ki bana karşı, ilk defa hissettiğim sevgiyi kaybetmek istemiyordum ama imkansızdı o zehir yayılmasaydı belki felç kalma ihtimali olabilirdi fakat şuan zehir tüm vücudunu çürütmeye başlamıştı bile.


Merdivenleri hızla çıkıp üstümü değiştirmek amacıyla odama girdim. Şuan bir kabusun içindeymişim de şimdi kalk artık diye azarlanacak gibi hissediyordum.


Sarhoş gibi atığım her adım boğazımda bir yumruya sebep oluyordu.


Odama girdiğimde dolabımı açıp içine sıkıntıyla baktım benim hiç yas için giyilecek bir elbisem yoktu çünkü daha önce hiç ihtiyacım olmamıştı.


Ablamın dolabından bir kıyafet alma fikri gelsede aklıma kafamı iki yana sallayıp elime geçen en renksiz parçaları aldım.


Siyah bir elbisem olmadığı için, siyah bir pantolon onun üstüne, siyah bir gömlek ve koyu kahve korse giymiştim.


Hızla komodini açıp kırmızı anahtar kolyeyi alıp boynuma taktım.


Bu saraydan bir kaç saatliğine ayrılmam çok iyi olacaktı, benim gidebileceğim bana ait tek yer vardı, saraydaki gözlem odasıydı yıldızları sadece gece değil sabah da yıldızları izleyebileceğimiz bir yerdi.


Genelde ben tek kullanırdım bu yüzden oraya bir oturma yeri ve kitaplık koydurmuştum.


Odadan çıkıp ağır adımlarla merdivenlerden yukarı çıkarken Lena'nın bana seslendiğini duydum, "Efendim!" Tiz sesi beni korkuturken arkamı dönüp ona baktığımda elini göğüsüne koyup sakinleşmeyi bekledi.


"Lena ne oldu?!"


Lena ellerini kaldırıp, "M-misafiriniz v-var." Kesik kesik kurduğu cümleyle kaşlarımı çatıp ellerimi belime koydum.


"Lena ziyaretçi gelmesi gayet normal değil mi sence, niye bu kadar korktun sen?"


Yutkunup bakışlarını kaçırdı, "Efendim sizin misafir size gelmiş." Ardından yutkunup devam etti, "Virlesna krallığının veliahtı Aren."


Gözlerimi kapatıp boynumu yana yatırdım, beni görmeye neden gelmişti şimdi bu?


"Peki nerde şuan?"


"Revirin önünde sizi bekliyor efendim."


Başımla onaylayıp sessizce aşağı yöneldim karnıma stresden giren sancıları yok sayıp revirin katına indim.


Merdivenlerde oturmuş bir şekilde beni bekleyen adam yaklaştığımı hissedince ayağa kalkmıştı.


Gözlerim ilgisizce üzerinde dolandı, kestane rengini andıran saçları ve bal rengi gözleri vardı. Sert kemikli yüz hattı sanki gülse bile böyle sinirli ciddi bakacakmış gibiydi. Üzerinde ki siyah kumaş pantolon ve aynı şekilde siyah gömlek nedense yas tutulduğu için öyle giymiş gibi duruyordu, krallığına ait armalı pelerini ise yerler de sürükleniyordu.


Tam önümde durduğunda başımla selam verip Lena'ya gidebileceğini söyledim.


Aren başıyla selam verip hüzünle revirin ağır boydan boya olan demir kapısına baktı.


"İçeri geçmemde sakınca var mı?"


Gözlerimi ilgisizce devirip kapıyı açıp elimle geçmesini işaret ettim, gözleri önce bende sonra yatakta yatan babama kaydığında, babam onu gördüğüne sevinmiş gibi el salladı.


Aren içeri girdiğinde samimiyetsiz bir şekilde dışarıda beklediğimi söyleyip çıkmıştım.


Duvara yaslanıp yere çöktüğümde hüzün çoktan içimi sarmıştı bile üzülme Anthea... üzülme...üzülme söz verdin üzülmek yok yas tutmak yok!


Yüzümü bugün bilmem kaçıncı kez dizlerime yaslayıp hayatla olan bağım arasına bir mesafe daha koymuştum.


Babamla Aren'in ne konuştuğunu merak ediyordum açıkçası bu kadar uzun süre iki düşman ne konuşabilirdi ki?


Üzerime çöken bıkkınlıkla gözlerimi daha sıkı kapatıp babamın ölmediği senaryoları aklımdan geçirmeye başladım. Daha doğrusu, belki Liya'ya verdiği değerin çeyreğini hissetseydim nasıl olurdu diye düşünmeye başlamıştım.


Kısa süre sonra yanımda hareketlenme hissettiğimde halsizce başımı duvara yaslayıp gözlerimi açtığımda Aren benim gibi duvara yaslanıp çökmüştü.


Gözleri merakla bende dolanırken, ağır bir kabullenişle kafamı tekrar dizlerime gömdüm.


Aren'le yakın zamanda evlenecektik ben bundan kaçsam da unutulur diye düşündüm de bu gerçekleşmeyecekti ondan kaçmam hiç birşeyi değiştirmeyecekti.


"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak değil mi?"


Umutsuzca düşmanıma sorduğum zavallı soruyla utandım.


"Anthea-"


Lafını tamamlamadan Lena bağırarak merdivenlerden inince duvara yaslanarak ayağa kalktım.


"Efendim Kraliçem!"


Kalbim o an tekrar tekledi gözlerim yanmaya başlayınca yaslandığım duvardan ayrılın Lena'nın karşısına geçtim.


"Ne olmuş anneme söylesene Lena!"


Gözleri hüzünle yerde dolaştığında kontrolsüzce bağırdım,"Söylesene ne duruyorsun!"


Lena önce Aren'a sonra bana baktığında kalbimdeki ağrı daha da şiddetlenmişti.


"Kraliçem..."


Sinirle ellerimi saçlarıma geçirdim, "Cümle kurabilirsin Lena!"


"Kraliçemin odasına gittiğimde arkası dönük bir şekilde yatıyordu kaldırmak için seslendiğimizde kalkmadı bende odaya girdiğimde kalbine saplanmış bir hançerle cansızca yatıyordu."


Kalp basıncım gözlerimin önünü karartırken gözlerim anın şokuyla kapanmış ve ben çoktan yere kapaklanmıştım...


BÖLÜM SONU


Ehehehehehhehe ne oldu öyle ya o değilde liya ne şeytanmış he PUAJAKLSÖSLSPSŞLSLWLSL gülüyorum çünkğ olanları biliyorum😶


okur gibi yorum yapmak çok zevkli yalnız bunu okuyunca bana sövdünüz mü acaba çünkü ben düzenlerken kendime çok sövdüm de


Neys hesapları bırakıp kaçayım malum düzenlemek gereken bir yer daha var...


@watty.prensesiyim


@iklim.slnby


Loading...
0%