@meylscherry
|
Yazarın anlatımıyla
Aren olduğu yerden hareketsiz bir şekilde Leon'a bakakaldığında bazı şeylerin ters gittiğini zaten fark etmişti.
Ama en kötüsü ise Anthea'nın şuan onun yüzünden, kendini savunamayacak hale gelmesiydi.
Aren sarsak adımlarla geriye doğru bir adım attığında Leon bunu fark etmiş gibi özür dilercesine ona dönmüştü.
"Aren... Ben herşeyi mahfetmek istemedim sadece..."
Leon'u bile dinlemeden hızla arkasını dönüp revirden çıktı.
Sadık yardımcısı tam revirin kapısında duruyordu, Aren'in.
"Zeoy! Bana Ophelia'yı çağır hemen."
Bakışlarını yerden kaldırmaya korkan yardımcısı Ophelia'nın adını duyduğu an korku bedenini daha çok sarmıştı.
Onu bulmak zor değildi fakat yıllardır kimseye görünmeyen o kaçık kadının yaşayıp yaşamadığı bilinmiyordu.
"İ-iyi de efendim söylentilere göre Ophelia-"
Aren kafasını geriye yatırıp sertçe burun kemerini sıktı.
"Sorgulama Zeoy, onu bulman gayet kolay olacak yeter ki aramaya başla!"
Fazla sorgulamadan bir baş selamıyla hızlıca revirin ordan ayrıldığında Aren ne yapacağını şaşırmıştı Leon'u gerçek bir dost zannediyordu fakat hiçte düşündüğü gibi değildi o çoktan değişmişti.
Verdiği sözleri tutacak kadar dürüst, arkadaşlıklarına sadık kalacak kadar temiz değildi, tamamiyle krallık için geldiğini tahmin ediyordu Aren sepebsizce.
Vakit kaybetmeden Anthea'nın yanına gitmeliydi, onu tek başına bırakmak mantıklı değildi hele ki bu taht düşkünü insanların yanında her an planını bozuk onu uyandırabilirlerdi.
Merdivenlerden hızla çıkıp Anthea'nın olduğu odaya girdiğinde, suratı daha çok beyazlamıştı.
Ne yapıp ne edip onun uyanmasını engellemeliydi, bunu yapabilecek tek kaçık ise Ophelia'ydı.
Anthea'nın uzandığı koltuğun yanına ilerleyip bıkkınca çöktü, şuan onun korktuğunu tahmin edebiliyordu ama sevdiği kadın için onu çoktan gözden çıkarmıştı bile.
Saydam bedenlere sahip ruhların ceza gördüğü yerde olmak herkesi korkuturdu.
Kapkaranlıklarla kaplı sisin hakimiyet sürdüğü ruhları yakalayan avcıların diyarındaydı, ona zarar veren ruhu yakalayan avcıların diyarında hayatta kalması zordu...
Dört farklı diyar vardı, her biri farklı diyarlara sahipti. Cezaları benzer veya aynı olanlar bir yerde toplanırdı.
Dördüncü diyar ruh kontrolcüsünün kontrol merkezinin bulunduğu ve aynı zamanda tüm suçları barındıran, ruh olmaktan çıkmış ama ruh olarak anılan kötü bedenlerdi.
Sıkıntıyla uzanıp Anthea'nın buz gib olan ellerini kavradı, ona minet duyuyordu yıllardır kurtaramadığı kadını onun sayesinde kurtarabilecekti.
Kalp atışı sürekli ritim değiştiriyordu, nerde olduğunu veya nereye ait olduğunu fazla kurcalarsa vücudu kendi kendini öldürecekti.
Aren içinden Ophelia'nın hızlı gelmesini dilemek dışında başka çaresi yoktu.
Dakikalar sonra içeri Ophelia girdi kadının sert asabi ve huysuz bakışları Aren'in üzerinde dolanıp içeri daldı.
Aren, onu görmesiyle ayağa kalktığında sadece sırıtmakla yetindi üzerindeki endişeli davranışlarını hızla attı, Ophelia tam karşısına geçip onu omuzlarından iteledi.
"Yiğenime dokunmak yok demiştim Aren!"
Aren, Ophelia'nın kollarını tutup aşağıya indirdi, "Sakin ol Ophelia, emin ol o orda daha güvende olacaktır..."
"Yiğenimi ölüme gönderdiğini farkında mısın sen?!"
Aren sabır dilercesine kadını zapt etmeye çalışıyordu.
"Başka çaremiz var mı sanıyorsun, seni öldürecekler Ophelia her şey geç sevdiğim kadın, senin kızın o diyarda hapis ve Anthea'yı oraya göndermezsen onu çıkaramayız!"
Kadının aklını başına getiren acımasız cümleler sonucu gözleri koltuktaki kıza kaydı herşeyden habersiz masumca kıvranan yiğenine iyice baktı.
Aren, elini Ophelia'nın omuzuna koydu, "Dora'nın suçu yokken orada olmasının sorumlusu onlar bırakta biraz onlar bazı şeylerin sorumlusu olsun!"
Ophelia olumsuzca kafasını iki yana salladı, "Anthea ölü değil Aren ama Dora öleli çok oluyor hem Savaş fark etmez mi sanıyorsun?"
Aren sıkıntıyla iç çekti, "Sence onu oraya hapsetikten sonra Savaş'ın olaya müdahale etme ihtimali kaç? Cevap vereyim sıfır!"
Uzun bir kafa karışıklığı yaşayan Ophelia kafasında dolanan fikirler İle Aren'in haklı olduğu kanıtına varmıştı.
"Ne istiyorsun tam olarak?"
Aren ellerini ovalayıp arkasını döndü kapıdan çıkmadan, "Tamamiyle oraya gitmesini sağla Ophelia ruhu pek işimize yaramaz bedeniyle hapset onu oraya." Ardından odadan ayrılmıştı.
Ophelia, ellerini ovalayıp mırıldandı, "Uyandığı ilk an bedeniyle beraber orada kalacak..."
Anthea'nın anlatımıyla
Gözlerimi bomboş bir sokakta açtım, başım acayip yanıyordu sokakta kar yağmasına rağmen omuzumda ki anlamsız sızı geçmek bilmiyordu.
Üzerimin değişmiş bir şekilde olduğunu fark ettim, ne olduğunu hatırlamıyordum ama gerekenden fazla korkuyordum.
Gözlerim hafiften dolduğunda içimde yine bir burukluk peyda oldu terk edilmiş küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.
Sokağı incelemek amaçlı kafamı çevirdiğimde çıkmaz bir sokağın içinde olduğumu ve yeşil çöp kutularının yanına çöktüğümü fark ettim.
Önüm açık bir şekilde evleri gösteriyorken, ben iki bina arasında bir çıkmaz sokaktaydım.
"Bak bak bak yolunu kaybetmiş bir şaşkın daha demek." İrkilerek sesin sahibini görmek adına etrafımı kolaçan ettim. Merdivenin üzerinde kapşonlu bir adam görmemle anlamsızca kaşlarımı çattım.
"Yeni misin buralarda?"
Yok kardeşim ben bir uğrayayım gideyim diye geldim manyak mı bunlar!
İç sesimin sesine karşı ona hak vermeden duramadım.
"Dilin yok galiba güzellik ama benden söylemesi yerler ile fazla temasa geçme her an biri canını yakabilir." Dişlerinin arasından söylediği şeyle ürpererek ayağa kalktım, o da yavaşça merdivenden inip tam karşımda durdu.
"Dilin yok mu senin niye konuşmuyorsun?"
Sanki bunu bekliyormuş gibi dudaklarımı araladım.
"Ş-şey burası tam olarak neresi?"
Gözlerini devirerek kollarını göğsünde kavuşturdu ve kendi kendine mırıldanmaya başladı, "Hayır yani buraya yeni gelenler aralarında anlaşıyor falan mı niye hep aynı soru kardeşim bari azıcık değiştirin?"
"Michael kiminle konuşuyorsun sen?"
Başımın ağrısı artarken kimseye anlam verememeye başlamıştım neredeydim ve neden burdayım?
"Yeni biri gelmiş Sera ve bil bakalım neyi var."
Merdivende beliren orta boylu kısa saçlı kıza baktım kar yağmasına rağmen üzerinde yarım kol bir bluz vardı ve tarzı biraz değişikti çok havalı ama bir o kadar tarifsizdi.
Nasıl yani?
Şöyle şimdi sanki çok sevdiğin yemeğin ortasında biri yemeğini alıp önüne tatlı koymuş gibi ya da en sevdiğin elbisen sana hâlâ oluyordur ama eskisi kadar zarif durmuyordur gibi.
"Alo kızım daldın gittin noldu iyi misin?"
Önümde sallanan eli yavaşça iteledim, "Aklıma birşey geldi dalmışım pardon."
İkisi birbirine bakıp kahkaha atıklarında anlamsızca onlara baktım.
"Neye gülüyorsunuz diye sorsam kabaca gelir mi?"
Bu defa adının Michael iki dizinin üzerine karlı zemine çöküp kahkaha ile gülmeye devam etti.
Anlamsız bakışlarım devam ederken Sera denen kadın gözünden akan bir damla yaşı silip bana baktı.
"Pardon ve özür dilerim kelimesini-" tekrar gülmeye başladıklarında artık sinir olmaya başlıyordum neydi onları böylesine güldüren şey!
"Kibarlık."
Arkamdan bir ses belirince irkilerek geriye doğru kaçmaya çalıştım ama pek başarılı bir girişim olmadığı için yere düşmüştüm.
Arkamdaki sesin sahibi sessizce yangın merdivenine oturunca gözlerim artık gülmeyi kesen Sera ve Michael'e döndü.
"Onunla ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz bu saatte kadar kalması ne kadar iyi kontrolcü onu burda görürse bize ne ceza verecek kestirebiliyor musunuz?"
İkisininde moreli bozulmuş gibi merdivende oturan adama döndüler.
"Yapma Alpay şöyle gayet tatlı bir kız neden teslim edelim kontrolcüye?"
Alpay denilen adam tükürürcesine konuştu, "Bu bizim işimiz Sera ve o şerefsiz bir daha karşıma çıksın istemiyorum."
Alpay denilen çocuk genç ve farklı biriydi serseri gibi takılıyordu ama değildi burdaki herkes çok garipti.
Elindeki çakmakla oynarken benim gözlerim Sera denen kıza döndü soru sorarcasına baktığımda Michael beni düştüğüm ama henüz kalkmadığım yerden kaldırdı.
"Ben evime nasıl dönebilirim yardım edebilir misiniz?"
Sera hızla kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı, "Yok anasını be! Oğlum şimdi birşey söyleyeceğim bu kız razel çıkmaz değil mi?!"
Razel ne demekti?
Alpay ayağa kalktığında Sera ağzından sanki birşey kaçırmış gibi etrafa bakıyordu.
Anlamsızca onlara döndüğümde bir anda tüm evlerin lambaları yanmaya başlamıştı ki Alpay merdivenlerden inerek tam yanımızda durdu.
"Sera ağzından kaçırmanın sırası mıydı?"
"Yersiz bir soru olacak şuan ama razel ne demek?"
Alpay, derin bir nefes verip bana döndü açıklamak için dudaklarını araladığı arada üzerimize koşan insanlar ile yutkunarak bana döndü.
"Koşmaya başlayan iyi olur çünkü eğer yakalarlarsa kafanı bedeninden ayırabilirler!"
Onlara ayak uydurmaya çalışarak merdivene doğru koştuğumda Michael bileğimi yakalyıp beni daha hızlı sürüklemeye başladı.
Peşimizden koşan insanlardan kaçarken altı farklı mahalleye girip çıkmıştık sıra yedinci mahalleye gelince artık nefes alamadığını hissedip Michael'in koluna yapıştım.
"D-dur lütfen daha fazla dayanamam!"
Söylediklerim üzerine Alpay sertçe bana döndü, "İyi kal burda o zaman senin yüzünden başımızı belaya sokmayız gidiyoruz biz."
Sinirli çıkışına anlam vermeyerek baktım ellerimi dizlerime yaslayıp soluklandım ardından ona kendimi anlatmaya çalıştım, "Ben buraya nasıl geldim bilmiyorum burası neresi onu da bilmiyorum başınızı derde sokmak istemem ama lütfen bana yardımcı olun evime geri dönmek istiyorum..."
Alpay omuz silkti, "Bak canım senin geldiğin yer fazla kibar olabilir ama sana şunu söylüyorum en kibar şekilde, ne halt yiyorsan ye bu bizi bağlamaz kendi yolunu kendin bulursun çıkıp gidiyoruz biz şimdi!"
Zorla kal diyemezdim ya sonuç olarak. Derin bir iç çekip arkamı döndüm haklılardı kendi yolumu kendim bulmak zorundaydım başlarını belaya sokmaya hakkım yoktu.
Yavaş adımlar ile bir ara sokağa girdiğimde içimde bir hüzün birikti annemi kaybettiğim günün ardından böyle bir şey yaşamak aklımın ucundan bile geçmezdi.
Neden burdaydım acaba? Aren beni arıyor mudur?
Peki ya abim beni çok merak etmişlerdir kesin.
İlerleyerek önümdeki bir banka oturdum arkamızdaki adamları atlatabilmiştik şuanlık ama umarım yine denk gelmezdim.
Üzerimde ince uzun bir badi altımda ise siyah bir pantolon ve botlar vardı başka hiçbir şey yoktu üzerimde işin kötü yanı üzerimi değiştiğini hatırlamıyordum.
Siyah saçlarımı yanlarıma alıp sessizce bacaklarımı kendime doğru çekip düşünmeye başladım.
En son annemin odasındaydım Aren ile birlikte sonra abim gelmişti? Peki sonra ne olmuştu?
Saçımın aniden geriye doğru çekilmesiyle acıyla inledim kendimi geriye çekmeye çalışsamda pek becerikli olamadığım için daha çok canım yanmıştı.
Dudaklarımı arlaayıp bir kabaca bir söz söylediğimde boğazıma bıçak dayanması bir olmuştu işte şimdi gerçekten korku tüm bedenimde dolaşıyordu...
Bölüm Sonu
Vay be Aren'den bu kazığı bekler miydik???
Peki ya timsah gözyaşları dediğimiz tam olarak Aren mi oluyor?
Esas erkek karekter sizce kim?(Varsa tabi puajaklsöslspsşlslwlsl)
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere sevgiyle ve iyilikle kalın🍬💞🥺🎀
|
0% |