Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Ölüm Çiçekleri

@meylscherry

"Ölüm çiçekleri"


Gözlerimin kapanması ve bedenimin yerle buluşması üzerinden ne kadar geçmişti bilmiyorum ama bilincim açıktı. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtığımda başımın ucunda annemi ve babamı görmek istiyordum, nefes dahi alamıyordum artık. Annem ve babamın aynı anda böyle ağır yaralar alması beni hem ürkütüyor hemde hiç bilmediğim bir güç tarafından ele geçiriliyor gibi hissediyordum.


İsmimin sayısız kez tekrarlandığını duysam da gözlerimi açıcak gücü kendinde bir türlü bulamıyordum.


Lena'nın başımda sessiz ağlaması dışında duyduğum tek tük sesler vardı, ayağa kalkmalıydım bunu biliyordum çünkü sarayın artık tek yöneticisi bendim...


Ellerimi güçlükle kaldırıp karnımın üzerine koydum, şiddetli bir ağrı bedenimi yakıp kavuruyordu.


Gözlerimi ağır ağır açtığımda sanki asırlık bir uykudan kalkmışım gibi hissediyordum.


Gözlerimi açtığımda karşımda ilk önce Lena'yı ardından ise... Aren ve Arlon'u görmeyi beklemiyordum açıkcası.


Ateş ve barutun yan yana olması hiç iyi değildi, Arlon Liya'nın yokluğunda bana saracaktı, Aren her ne kadar öyle şeyler yapmayacak kadar beyfendi ve aklı başında görünse de onunda bir sabrı vardı evleneceği kadının eski nişanlısına ne kadar tahammül edebilir orası muamma.


Arlon elini anlıma koyup patavatsız bir şekilde konuşmaya başladı, "Sonunda ikisini de tahtalı köye postalayıp yönetimi eline aldın Anthea."


Arlon şuursuz bir pislik dışında başka hiçbir şey değildi.


Sinirle gözlerini kapattığımda çaresizce ne diyeceğini düşünürken Aren olaya çoktan müdahale etmeye başlamıştı.


"Düzgün cümleler kur Arlon gerçekten seni ciddiye alacak bir gerizekalı çıkması olası."


Başımı geriye çekip elinin düşmesine izin verdim sanırsam babam haklıydı Arlon benim için tamamiyle yanlış kişiydi.


Aren'in lafları üzerine, Arlon sanki buraya herkesi sinir etmek istermiş gibi bir soru sordu.


"Bizim nişanımız ne zaman olacak peki?"


İlk başta Liya'yı kast ediyor zannetsemde bakışlarında ki alaycılık benimle olan nişanını kast ettiğini belirtiyordu.


"Cevap versene güzelim, istersen şimdi aile arasında yapalım diyeceğim de artık bir ailen kalmadı."


Ellerimi iki yana koyup kalkmayı denedim ama bedenim anında geri yere düştü.


Aren bana baktı sanki ne yapsa izin alıyormuş gibi bir bakışı vardı.


"Bak Arlon seninle olan nişanımızı unut çünkü evleneceğin kadın ben değil Liya. Seninle bir ömür dahi geçiremezmişim ben cidden onu anladım sen benim de ömrümü yersin çünkü!"


Arlon ciddiyetle dinledikten sonra tehdit cari bir şekilde yanımdaki sandalyeye oturdu.


"Bak Anthea bir kaçak ile evleneceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Ayrıca ben o saçma nişanı senle yapacağım ister zorla ister güzellikle ama bu nişan kısa sürede yapılacak!"


Aren daha fazla dayanamamış olmalı ki, Arlon'u sandalyeden hışımla kaldırıp kendisiyle beraber odadan dışarıya çıkartmıştı.


Odadan ayrıldıklarında, Aren'in bağırma seslerini boğuk boğuk ve Arlon'un hakaretlerini duyuyordum.


Onlar birbirini öldürmeden kalkmam lazımdı benim, zorlukla doğruluğumda üzerimdeki ağırlık daha da artmıştı, dik durmam lazımdı ama bunu yapamayacak kadar halsizdim.


Kapıya vardığımda Aren ve Arlon'u görememiştim nerde olduklarını seslerinden bulmaya çalışmak daha mantıklı olurdu.


Koridorun sonlarına doğru yürüyünce seslerin artışını fark etmiştim.


Hızla koridorun sonundan sola döndüğümde camın önünde olduklarını gördüm.


Arlon, Aren'in yakasına yapışmış bir şekilde küfürler savuruyordu. Aren'in onu kışkırtması üzerine daha fazla kendine hakim olamayıp dudağına sert bir yumruk geçirmişti.


Aren başını yana doğru eğip saçlarının anlına dökülmesine izin verdi.


Derin bir soluk aldıktan sonra sertçe Arlon'u iteleyip sendelemesini sağlamıştı.


Bu kavganın daha uzun sürmesini istemediğim hızla ikisinin arasına girip son gücümle bağırdım.


"Yeter kesin şunu burası bir kafes dövüşü yeri değil!"


Arlon'un yüzüne baktığımda öfkesi beni görmeyecek kadar sert solukluydu, beni yok sayarak Aren'e saldırmak için atıfta bulunduğunda Aren beni hızla geriye çekip sert bir darbe almamı etkiledi. Hayal kırıklığıyla Arlon'a baktığımda gözündeki kin beni umursamayacak derecedeydi, sevdiğim adamın böyle biri olduğuna üzülecek mecalim bile kalmamıştı.


Aren benim için geriye çekilince, Arlon ondan korktuğunu sanıp daha çok üstüne yürümeye başlamıştı.


Daha fazla ikisini zapt edemeyeceğini fark etmiştim, iki inatçı keçi kimseyi görmüyorlardı bile!


Daha fazla dayanamayarak kavgayı engellemek için uzanıp Aren'in kolunu tutup çektim, ikiside bunu beklemiyormuş gibiydi afalladıkları yüzlerinden belliydi.


Aren bir eline bir de bana baktığında kaşlarını çatıp o da, onu neden çektiğimi sorguluyor olmalıydı.


Kendimi garip hissedip açıklama yapma gereği duydum, "Arlon... Seninle nişanlanamam çünkü çok yakında onunla evleneceğim daha fazla zorluk çıkarma lütfen."


Aren elini neden tuttuğumu kavramış gibi bir bakış atarken, bu defa o elimi sıkıca kavramıştı.


Arlon'u kırmak istemiyordum bana karşı hiçbir duygusu yoktu kalbinde bunu biliyordum ama ona yine de sahte bir evlilik olduğunu söyleyemezdim beni asla rahat bırakmazdı o zaman.


Arlon ellerimize bakıp kaşlarını kaldırdı suçlayıcı bir tavırla, "Benimle nişanlanmak üzereyken bir başkasıyla mıydın?!"


Gözlerimi sabır dilercesine kapatıp açtım, "Hayır Arlon! Sen beni bırakıp ablam ile evlenme kararı aldığından beri birlikteyiz!"


Çok garip bir şekilde birlikteyiz dediğim anda kalbimde ince bir sızı meydana gelmişti.


Aren beni biraz geride tutarak ellerimizi ayırmadan Arlon'un karşısına uyarı vermek amacıyla boynunu yana yatırıp bıkkın bir nefes bıraktı.


"Böyle saçma bir şekilde gidip de benle nişanlıyken beni aldatmış gibi saçma bir düşünce ortaya atarsan Arlon işte o zaman seni kimse elimden alamaz."


İkisinin arasında ölüm sessizliği gibi bir sessizlik oluştuğunda nefesimi sesli verme gereği duymuştum.


Arlon bana yönelik zehirli konuşmalar hazırlasa da Aren onları duymama izin vermeden elimi çekip koridora doğru yürümeye başlamıştı.


En sonunda biraz uzaklaştığımızda konuyu dağıtmak ister gibi bir soru yönelttim.


"Annemin... Durumu nasıl?"


Ona yöneltiğim soruya cevap vermek için ilk önce dudaklarını araladı fakat cevap vermedi. Hemen ardından sesli bir nefes alıp ağır adımlarla üst katın merdivenlerine doğru ilerledi, revire inmeyi beklerken o beni iki üstte çıkarmıştı...


Hayır hayır bundan bir anlam çıkarmamalıyım...


Kraliyet ailesinden biri öldüğü zaman öncelikle onun en sevdiği çiçeklerin olduğu bir odaya konulur, o çiçekler dalından koparılmış 'ölüm çiçekleri' adını alan çiçeklerle kaplı bir odaya o gün o çiçeklerin yetişmesi yasaklanır ve çoğu saraya geri kalanı ise ölen kişinin mezarının etrafına dikilirdi.


Benim annem bütün çiçekleri severdi ama en çokta akasya çiçeğini severdi.


Gözlerim dolarken Aren'in elini bırakıp önünde durduğumuz odaya doğru korkak bir adım attım.


Odanın yarı açık kapısında durup ilk önce çiçeklere baktığımda tüm dünya işte o zaman başıma yıkıldı.


İki dizimin üstüne çöktüğümde o kadar çok canım acıyordu ki... bir günde herkesi kaybetmek kimsesiz olmak o kadar canımı yakıyordu ki kimseye anlatamazdım.


Yüreğimin tam ortasına oturmuş alevi kimse söndüremezdi ben bunları yapan Liya'yı bulup ona kat ve kat daha ağrını yaşatmadan ölmeyecektim.


Omuzumda bir el hissetsem de şuan o kadar canım acıyordu ki beni burda öldürseler bile hissetmezdim.


Annem beni bu hayatta seven tek kişiydi babamın mesafeli duruşları her zaman vardı ama annem her dışlandığımda her düştüğümde tek başına beni tutup kaldırandı, tüm kardeşlerim benden nefret edip beni dışladıkları her an annem benimle oyun oynardı.


Abilerim tarafından defasız kez dayak yediğimde buna ses çıkaran sadece annem olmuştu. Bana dövüşmeyi iyi biri olmayı ve kendimi savunmayı hep annem öğretmişti.


At binmeyi, kılıçla dövüşmeyi ve eğer bir gün önemli bir gücüm olursa diye beni tüm konularda bilgilendirmişti.


Olmuyordu o kapıdan içeri adım dahi atamıyordum sanki içeri girsem annem orda olmayacakmış gibi hissediyordum.


"Anthea..."


Aren'in acı dolu sesiyle azıcık da olsa kendinme gelebilmiştim.


Ona derdimi anlatabilir miydim bilmiyordum ama etrafımda sadece o kalmıştı.


İster onu seveyim ister sevmeyeyim ama o benim bu hayatta yanımda olan tek kişi olmuştu.


Bir günde sayısız acılarıma tanık olup beni savunmuştu, artık daha iyi anlıyordum babamın demek istediğini Aren gerçekten beni bir düşman gibi görmüyordu hatta yaralarımdan zevk bile almıyordu beni teselli etmek için çabalıyordu.


Başımı kaldırıp göz yaşlarımı yavaşca sildi, onunla ilk defa tanışmak sanırsam benim için çok kötü birşeydi, onu daha önceden tanımak isterdim.


Yüzüme yapılan siyah saçlarımı arkaya alıp, nefes almamı sağladı o kadar bunalmıştım ki şuan düşmanımın omuzunda bile ağlayabilirdim.


"Aren..."


Adını ilk defa söylemenin verdiği huzur içimi doldururken ben mahfolmuş bir şekilde gözlerimi kapattım.


Neden böyle kötü şeyler bir günde olmuştu?


Dizlerimi kendime çekip savunmasızca ağlamaya başladım tekrardan, Aren önüme gelip çöktüğünde sessizce uzanıp elimi tuttu.


Kulağıma yaklaşıp muzipçe saçlarımı kulağımın arkasına belli belirsiz yerleştirdi.


"Ayağa kalk Anthea düşme zamanı değil dik durman lazım o odaya birlikte gidelim ama sen dik dur ağlama! ilk darbede düşersen bir daha kalkamazsın sen artık koskacaman halkı yöneteceksin. Düşmek sana yakışmaz."


Haklıydı hemde fazlasıyla ama ben acı çekiyordum ve beynim sanki artık çalışmıyordu.


Bir karar ver Anthea ya zavallı bir şekilde öleceksin ya da acılarını yok sayıp ayağa kalkmasını bileceksin.


Gözlerimi acımazsıca silerken zoraki ayağa kalktığımda ona döndüm, ayağa kalkmış bir şekilde bana elini uzattı.


Tereddütle gözlerine baktığımda burukça gülümseyerek beni bekledi.


Eğer o eli tutarsam herşey değişecek-


miş gibi geliyordu ama hiçbir şey değiş meyecekti bu yüzden tutmak istemi-


yordum ama geri çevirmek de içimden gelmiyordu.


Bakışlarımda ki durgunluğu fark edip, anlayışla göz kırpıp elini geriye doğru çekti. herşey çok ani gerçekleşiyordu ve ben buna ayak uyduramıyordum.


Aren'in önüne geçip açık kapıdan geçtiğimde taş zeminin üzerine yatırılmış bedeni gördüğüm an korkuyla kasıldım.


En güzel elbisesi üzerindeydi ve babamın ona hediye ettiği mor kolye, hafifçe yanına yaklaştım.


Kızıl saçları yanına dağılmış beyaz teni daha çok doğmuştu dudaklarındaki hayatın renkleri çoktan başını alıp gitmişti.


Parmaklarım saçlarında dolanırken Aren hemen arkamda durup, "Ona ait bazı şeyleri almak istemez misin?" Diye mırıldandı.


Arkamı dönüp ona baktığımda eliyle kolyeyi işaret etti, "Onu toprağın altında olmasını istemezsin diye düşünüyorum, gerçi toprakla buluşmadan çalınır bile."


Annemin asla boynunan çıkarmadığı kolyeye dokundum, hayattayken kolyeyi almamı ister miydi annem acaba yoksa kendiyle beraber kalmasını mı isterdi.


Tereddütle elimi geri çektiğimde, Aren benim kadar uzun düşünmeden kolyeyi çıkarmıştı bile.


Kaşlarımı çatıp ona döndüğümde üzerime eğilip kolyeyi boynuma taktı.


"Aren onu öyle almayı bende biliyorum değil mi?!"


Kafasını aşağı yukarı salladı yavaşca ellerini cebine koyup bakışlarını kapıya dikti.


Sinirle bende kapıya döndüğümde hiç beklemediğim birini görmemle şaşkınlıkla bakakaldım.


BÖLÜM SONU


EHEHEHEHEHHEHEHEH KİMİ GÖRDÜ ACABA YAAA SİZCEE??


ARLON'U HAKLI BULAN VAR MI?


SİZCE AREN Mİ DAHA SEMPATİK YOKSA ARLON MU?


ANTHEA'NIN BİR ANDA ÇOK OLGUN OLMASININ KEHANETLE BİR İLGİSİ VAR MI?


SİZCE KRALİÇE AMELİA İNTİHAR MI ETTİ ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?


PJAKLSÖSLSPSŞLSLWLSL)


VE GÜNÜN SONU İNSTA HESAPLARI BIRAKIP KAÇAR DİĞER BÖLÜMÜ YAZMAYA🤤🎧💬


@Watty.prensesiyim


Loading...
0%