Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Razel

@meylscherry

💌

 

Saçımın arkadan çekilmesiyle inleyerek elimi attım fakat fazla asılmasından dolayı boynum geriye doğru düşmüştü.

 

"Söyle bakalım buraya nasıl düştün?"

 

Tıslayarak söylediği cümleyi yutkunarak düşünmeye başladım Sera bana Razel demişti ve onun üzerine peşimize takılan kişi sayısı gayet fazlaydı?

 

Michael, ise benim hatırlamadığımı fark edip buraya biri gelmiş ama bil bakalım ne demişti Sera'ya?

 

Bununla alakalı olma ihtimali çok yüksekti o yüzden açık vermemeye çalışarak mırıldandım, "Herkes nasıl geldiyse tam olarak öyle ne bekliyorsun?"

 

Kolunu boynuma doladığında ayaklarımı yere yaslayıp bir saniyeliğine gözümü kapattım ve açtım ardından koluna tırnaklarımı batırıp iyice çektim kafasının arkamda olduğuna emin olduğumda hızla geriye doğru kafamı attım.

 

Etkisiz hâle geldiğini düşündüğümde hızla doğrulup arkama bakmadan koşmaya başladım.

 

"Yakalayın Razel kaçıyor!"

 

Arkamda bir ordu olduğu için hızlı hızlı koşarken bana yakınlar mı diye kontrol etmeye çalıştım ama bir anda dengemi kaybedip birine çarpmış ve iki dizinin üzerine karların içine doğru sertçe savrulmuştum.

 

Acıyla inleyerek sürtünen elimi kaldırdım avuçlarımın içi kan dolmuştu.

 

Ellerime bakarken, önümde bir silüet çökmesiyle kendimi geriye doğru çektim.

 

"İyi misin?"

 

Tok bir erkek sesiyle başımı kaldırıp muhtemelen çarptığım kişiye baktım.

 

Simsiyah saçları iri kemikli yüzü ile karşımda duygusuz bir şekilde bana bakan adama bakmayı kesip korkarak ayağa kalkıp üzerimi silkeledim.

 

"Kaçma gel buraya!"

 

Duyduğum sesle irice gözlerimi açıp tekrar kaçmaya başlayacağım sırada koluma bir şey saplanmasıyla acıyla elimi uzatıp saplanan şeyi elime aldım ince uçlu bir iğneydi.

 

Kollarımı sıkıca arkadan tutulduğunda saçıma yine asılmalarıyla acıyla daha çok kıvrandım, bu yer benim devrelerim ile oynamaya başlamıştı hiç olmayacağım kadar cazgır bir edayla bağırdım.

 

"Sizin şu saçımla derdiniz ne acaba hayır yani koparacak gibi çekiyorsunuz da!"

 

İnadına daha fazla asıldığında çarptığım adam gelip önümüzde durdu, saçıma asılan el duraklamış arkamızda ölüm sloganları atanlar sus pus olmuştu.

 

"Hepiniz neden bir kadının peşine düşer ki?"

 

Boynunu yana yatırıp sorduğu mantıklı soruyla verecekleri cevabı merakla bekledim ama kimseden bir ses çıkmıyordu.

 

"Evet Savaş ömrü hayatın boyunca ilk defa mantıklı bir soru sordun!"

 

Alpay'ın sesiyle o tarafa döndüğümde Sera gülümseyerek bana bakıyordu.

 

Alpay kolumu tutup çektiğinde saçımı tutan eli sertçe çekip beni kendine doğru çekti.

 

"Sizde dağılın lan kadın erkek yaşlı demeden sokağa yayılmışsınız ellerinizfe meşaleler ile kıza korku filmini yaşattınız!"

 

Hepsi aldıkları ikaz ile geriye döndüklerinde Alpay kolumu bırakıp, adının Savaş olduğunu öğrendiğim adamın karşısına geçti.

 

"Amacın ne lan senin?"

 

İkisinin arasındaki gerilim artarken tam ortalarında kalmamla yutkundum.

 

"Yeni gelenlerin nereye gittiğini öğrenemedin mi Alpay hâlâ?"

 

Beni mi kast ediyordu o?

 

Cevap vermek için dudaklarımı araladım konuşmaya çalışıyordum ama ne bedenimi ne de sesimi hissetmiyordum anlık bir boşluğa düşmemle gözlerim istemsizce örtüldü...

 

Saatler sonra

 

"Bu kızı nerden tanıyorsun peki Alpay?"

 

Kesik kesik söylenen cümleleri algılayamadan yuvarlanıp gidiyordu.

 

"Tanımıyorum Savaş ama bu seni fazla ilgilendirmiyor nedense."

 

Gözlerimi aralamaya çalıştıkça buna engel olan bir ağırlık geçmiyordu üzerimden.

 

"Beyler didişmeyi kenara bırakıp ölüm tehlikesi altında olan Razel'e yardım etsek?"

 

"Michael şu kıza böyle hitap etmeyi kes, s kızın başına avıcıları takmışsınız zaten!"

 

"Pardon? Madem o kadar umrunda neden yardım etmek yerine kızın koluna iğne sağlanmasına izin verdin?!"

 

"Bana diyeceğine kızı öylece göndermeseydin Alpay bey suç tam olarak hâlâ bende mi sence?!"

 

"Evet lan tüm suç sende! Bu kızın bu halde olmasınında sorumlusu sensin, buraya düşmesini sağlayan da sensin! Var mı bir itrazın Savaş bey?"

 

"Ulan seninin varya ben-"

 

"İkinizde kesin artık sesinizi! Didişmeyi bir kenara bırakın ve bizim yüzümüzden can acısıyla başbaşa çıkan zavallı kıza yardım edin!"

 

"Evet Michael çok haklısın, sizin yüzünüzden Razel damgası yiyen bu kadına bakma sorumlusu sizsiniz iyileştikten sonra hücreye tıkmak için getirebilirsiniz! Ben şimdi gidiyorum kısa sürede iyleştirin malum hücre onu bekler."

 

"Şerefsizin önde gidenisin Savaş!"

 

"Teşekkür ederim Sera sizde öylesiniz."

 

Ardından kapı çarpma sesi geldiğinde geriye sessiz fısıldamalar kalmıştı.

 

"Onu gerçekten hücreye tıkacak mı?"

 

"Muhtemelen Sera..."

 

Sıkıntılı bir oflama sesi duyuldu.

 

"Alpay bak ne diyeceğim..."

 

"Hayır Sera, zar zor bu lanet şehirde hayatta kalmaya çalışırken bir de geldiği ilk gün bela olan bir kadını ekibe almayacağız!"

 

Düşen eşyaların tok sesi kulağıma doldu.

 

"Dora için hücreye girip kuralları çiğnemeyi biliyordunuz Alpay bey, hiçbir suçu olmayan ve sırf o gerizekalı dışarı çıksın diye buraya hapsedilmiş bir kadına gelince konu, sus pus oluyorsunuz hepiniz!"

 

"Dora başka bu başka karıştırma oraları."

 

"Bir dakika bir dakika ya Sera bir yerde haklı. Alpay sen neden konu Dora'nın yalanları olunca yardım sever olup gerçekten yardıma muhtaç birini görmezden geliyorsun?"

 

Şiddetli bir kavgaya tutuştuklarında yerimden kalkıp gitme isteğiyle yanıp tutuşuyordum, onları birbirlerine düşürmüş olduğum için kendimi fazlasıyla kötü hissediyordum...

 

Uzun bir sessizlik çöktüğünde yavaş yavaş bedenim gevşemişti, gözlerimi hafifçe araladığımda karanlık bir loşluk ile saatin baya geç olduğunu anlamıştım.

 

İki elimi yaslayıp doğruldum gözlerimi sakince etrafta gezdirdim. Sera ve Michael tekli koltuklarda yatmışlardı, Alpay ise ortada yoktu.

 

Vücudumda ağrılar kendini göstermeye başlamadan yavaş ve sessizce ayağa kalktım.

 

Gözlerim sanki burayı tanımak istercesine etrafı izlediğinde yavaşça kafama kazmaya çalıştım.

 

Büyük bir salondaydık salonun bir ksımında boydan boya uzun L koltuk varken diğer yanında iki berjer vardı bu berjerlerin birinde Sera diğerinde ise Michael uyuyup kalmıştı.

 

Koltukların karşısında yanan bir şömine vardı küçük sayılmayan ama tatlı bir salondu.

 

Gözlerim tekrar Sera ve Michael'e kaydığında daha fazla burda durmama kararı aldım gitmem en iyisi olurdu.

 

Salondan çıkıp geniş bir holden geçince kapıyı bulmuştum bile, eğilip bana ait olan botları aldım ve ayağıma geçirdim ardından kapıyı araladım ve sessiz bir şekilde aradan sıyrıldım.

 

Kapıyı çektiğim anda bedenime akın eden soğuk rüzgara alışmaya çalıştım. Fazlasıyla soğuk ve ürpertici bir havaya sahipti sürekli kar yağıyordu ama ilginç bir şekilde yerdeki kar boyutu hep aynıydı.

 

Yavaş adımlar ile evden uzaklaşmaya başladım çok geçmeden zaten evden de bu mahalleden de uzaklaşmaya başlamıştım.

 

Nereye gideceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum bir günde alt üst olan ve kafamı allak bullak eden düşünceler ile yine kar yağmış bir banka oturdum, bacaklarımı yavaşça kendime çekip yanağımı yasladım.

 

Her zaman olduğu gibi gün bitmişti ve ben yine yalnız ve tek başıma kalmıştım.

 

Kalbimin tek bir odasına mikyonslrca insanı sığdırabilen biriydim ama insanlar bana değil kalbini yol rehberliği yapmayı da sıcak bir odayı da çok görüyordu.

 

Badimin ince kollarını parmaklarımı kapatmak için çekiştirip iyice dizlerime yasladığımda biraz olsun ısınmayı becerebiliyordum, eğer bu geceyi geçirebilirsem ilerisini atlatabilirim diye düşünüyordum.

 

Yavaş yavaş şafak sökmeye başlayınca gözlerime çöken ağırlık geçen her dakika artmaya başlamıştı. Omuzlarıma aniden bırakılan şeyle gözlerimi hızla açıp yanıma döndüğümde Savaş umursamaz bir şekilde elinde tuttuğu sigarayı içerek bir şeyler anlatmaya başladı.

 

"Razel ne demek biliyor musun?"

 

Kafamı olumsuz anlamda salladığımda gülümsemesi büyüdü gözleri bankın karşısına incelerken bir yandan benimle sohbet ediyordu.

 

"Hiç konuşmaz mısın sen böyle hep susar mısın her şeye?"

 

Üzerime bıraktığı ceketi yakalarından tutup düzelttim gerçekten hava çok soğuktu.

 

"Bilmem galiba öyleyim."

 

"Neden izin verdin peki?"

 

Anlam veremeyerek ona döndüğümde yeşil gözleri bana döndü kar yağıdığı için saçı ıslanmıştı ceketini bana verdiği için şuan sadece bir beyaz gömlek ile oturuyordu.

 

"Neye izin vermişim?"

 

Sigarayı söndürüp izmaritini attı dikkatlice onu izlerken o bana bakmakla yetiniyordu.

 

"Hiç mi birşey bilmiyorsun sen gerçekten?"

 

"Bilsem neden sorayım ki?"

 

Ellerini birbirine sürtüp parmak uçlarını hafifçe kütletti.

 

"Dora'yı burdan çıkarmak için seni kullanmışlar bende yeni öğrendim. Aren dediğini yaptı sonunda ama bu senin hayatına mâl olmuş gibi."

 

Yutkunarak ona odaklandım Aren mi demişti o?

 

"Aren hakkında ne biliyorsun?"

 

Başını yana eğip gözlerini kapattı duymak ya da söylemek istemiyormuş gibi dilinin ucunda bir şeyler geveledi.

 

"Şerefsiz bir piç olduğunu biliyorum bu yeter mi?"

 

Kafamı olumsuz anlamda iki yöne salladım, "Bana onun hakkında daha fazla bilgi veremez misin?"

 

Dudaklarını ıslatıp sorgularcasına bana baktı.

"Ne gibi mesela?"

 

"Dora'yla ilgisi ne ve başarmış derken tam olarak neyi kastettin?"

 

"Buraya gelmeden önce onunla mı birlikteydin?"

 

Şaşkınca suratına baktığımda cevap vermesemde o cevabını almış gibiydi, memnuniyetsiz bir tonda konuşmaya devam etti.

 

"Dora sevgilisi ve burda senden önceki Razel aslında Razel sayılmaz Alpay'ın oyunları işte hücrede kalmasın diye şeytani bir ruhu getirip avcı yaptı sonra işte Razel dedi ama merak etme tahtın sağlam yere kurdun eğer gerçek bir Razel çıkarsan millet kalbini almak için peşinden koşacak, ha ama bu kalp organ manasında benden söylemesi."

 

Kalbimin üzerinde ufak bir sızı hissettim hiç bu kadar kullanılmış hissetmemiştim hayatım boyunca bir günde iki defa kullanıldığını öğrenmek insana çok ağır geliyordu.

 

Dizlerime daha sıkı sarılıp moral bozukluğuyla mırıldanmaya başladım, "Ruh kontrolcüsü dedikleri kişi Aren değil mi zaten niye sevgilisini kurban olmadan çıkarmıyor."

 

Kaşları anında çatıldı, "Aren ruhlarla kumar oynayan şerefsizin teki kim dedi onun kontrolcü olduğunu?"

 

Omuzumu indirip kaldırdım, "Çok kısa bir an duyduğum bir sesti ne bileyim işte..."

 

"Çok zeki bir kızsın ve nedense bu sende bir potansiyel gösteriyor bence sokaklarda ölmek yerine avcım olmayı kabul etmelisin?"

 

Avcı mı? Ha birde ben? Adam öldürmeli olan? Oldu canım başka?

 

"Teşekkür ederim ama ölmek öldürmekten daha cazip geliyor."

 

Ayaklandığımda ceketi omuzumdan indirip ona uzattım, "Teşekkür ederim."

 

"Tek başına hayatta kalabilecek misin?"

 

Omuz silktim, "Tek başıma öle de bilirim illâ yaşamam gerekmiyor değil mi?"

 

"Onu demiyorum espiri yeteneği düşük kız, dışarıda kalbini ve beynini çalıp bana getirmek isteyen bir sürü avcı kız varken gerçekten gitmek mi istiyorsun?"

 

"Kalbimi söküp ellerimle sana teslim edeyim diye mi kalmam gerekiyor anlamadım."

 

Zevkten dört köşe olmuş bir şekilde ayağa kalkıp karşıma dikildi. Kafasını yana yatırıp kollarını birbirine kavuşturdu ve devam etti, "Burdan çıkış yok canım ama senin için bir kurban gönderirlerse ki bu ömür boyu sürebilir; o yüzden burada yaşamaya çalışsan iyi edersin kendi şehrim diye demiyorum ama kan, vahşet, göz yaşı, dram, trajedik ve bol bol ölümüz mevcut. İlla sokakta kalıp ceset görüp kusmak istiyorum diyorsan tercih meselesi."

 

Kollarımı birbirine kavuşturup kafamı onun gibi yana yatırdım.

 

"Senin bu şahane(!) şehrinde yaşamak yerine ölmek tercihimdir diyorum ama zaten dönüp bakıyorum ki fazla bir şansım yok zaten ya öleceğim ya öleceğim o yüzden izninle ben 'ceset' dolu sokaklarında ölmeyi seçiyorum."

 

Anında sinir bozucu ciddiyetini geri takındı ceketi tekrar omuzlarıma örtüp alaycıl bir soğuklukla arkasını döndü.

 

"Sana iyi ölümler o zaman ama eğer yaşamak istersen avcım olman şartıyla seni alacağım."

 

"Fazla yaşadım zaten ben boşver sen beni kafana takma."

 

Banka geri oturdum sessiz ve sedasız bir şekilde yolu izlerken derin derin iç çekerek uyuya kalmıştım...

 

Bölüm sonu

 

Favori karekteriniz kim?????

 

Sizce başrol erkek kim?

 

Siz Anthea yerinde olsaydınız ne yapardınız?

 

Bölümü beğendiğiniz miii?????

 

 

Loading...
0%