@meylscherry
|
Bölümü çok rahatsızken yazdım o yüzden yazım yanlışları ya da mantık hatası bulunabilir iyi olunca düzenleyeceğim💞✨ DEPO Gözlerimi elimde tutuğum bardağa çevirdim, dün gelir gelmez keyifsizce gidip yatmıştım. Şimdi ise otelin kafetaryasında oturmuş kahve içiyordum. Omuzuma değen elle tepki dahi vermeden, bardağa bakmaya devam ettim. "Neyin var ne bu suratsızlık abine anlatmak istersin diye düşünüyorum..." Sandalye çekip karşıma oturan abime bakıp omuz silktim, "Yok bir şeyim ya biraz keyifsizim sadece o kadar." Taha, inanmamış gibi ağzını komik bir şekilde büzüştürdüğünde, dayanamayıp güldüm "Bir şeyim yok gerçekten sadece biraz üzgünüm..." Komikliği bir kenara bırakıp, eliyle yüzümü kavradı soru soran bakışları üzerimde dolanırken yine de belki söylerim diye beklemeye başladı. Tamam söylecektim tabi ama biraz heyecan güzel gider. Nesin sen survivor sunan Acun Ilıcalı mı? İç sesim gereksiz komikti benim ama haklıydı da bu yüzden beni sabırla bekleyen Taha'aya çekingen bir şekilde baktım. "Dünkü yemekte Ada'nın tavırları sebepsizce benimle konuşmaması zoruma gitti, ben yokmuşum gibi davranıyordu ve nedense sinir olduğunu belli edecek bir şekilde göz göze geldiğimiz her zaman gözlerini deviriyordu. Anlamıyorum daha düne kadar benimle konuşan bir kızı bile kıskanan Ada şimdi garip bir şekilde beni kıskanıyormuş gibi davranıyor." Sıcak bir gülümseme sergilediğinde bende aynı şekilde karşılık vermeye çalıştım pek başarılı olduğum söylenemezdi. "Bak güzelim, insanlar değişebilir, gidebilir, hatta seni sevmeye bilir bu normal birşeydir. Evet kırılırsın pişman olursun kendini sorgularsın yanlışım mı oldu diye ama asıl sorun giden kişidedir, şunu asla unutma Mina eğer bir insan sebepsizce seni bırakıp gidiyorsa o insan aslında seni hiç sevmemiştir, o kıskançılık yıllardır Ada'nın içinde olan birşeydi Mina. Bunu ne sen ne ben ne de Tolga değiştirebilir, seni çok seviyordu bu doğru ama kendi çıkarlarını daha çok önemsiyordu, sadece Alex ve Ezgi ondaki kıskançlık duygusunu ortaya çıkardı sadece." Yutkunup dolan gözlerimi saklamaya çalıştım, yıllardır olan bir şeyi mi saklamışlardı iyi de neden? Dudaklarımın arasından kontrolsüzce kelimeler çıktı, "Nedense Ada senden daha çok seviyormuş gibiydi..." Dediğim kelimenin ağırlığını fark ettiğimde o kelimelerin altında bende ezildim, Taha sırtını dikleştirip durgunca bakışlarını masaya çevirip kaşlarını çattı. Daha önceden de hissetiğim bu duygu için kendime kızmıştım ama şuan öyle bir duygu boşluğundaydım ki denize düşen yılana sarılır misali en berbat düşünceme sarılmıştım bende galiba... "Tamam... sana karşı dürüst olayım uzun bir süre, Tolga seni o hastaneden getirince...sevdiğim herkesi kaybettiğim için senden uzak kalma kararı aldım... böylece sen benim sevdiğim biri olmayacaktın ve sana hiçbir zarar gelmemiş olacaktı... böyle düşününce kalpsizce geliyor farkındayım ama o uzun süreç boyunca yapabildiğim tek şey buydu ne seni koruyabilmiştim ne de..." Taha'nın gözünden akan yaşa dalıp gitmiştim, bu muydu cidden benden uzak kalma nedeni bu kadar soğuk davranması bundan mıydı? Beni boğmaya başlayan gerçeklerle hüzünle kasıldım, iğrenç derecede söylediğim kelimenin ızdırabını çekiyordum. Gözlerimi etrafta gezdirirken iki ön masamızda önünde bilgisayarla oturan Ayaz'ı fark ettim, benim ona baktığımı mı hissetmişti bilmiyorum ama başını kaldırıp, gülümsedi ve uzanıp kahvesini eline alıp önümdeki kahveyi işaret etti. Önüme dönüp kahveme baktığımda soğduğu için kenara iteledim sanırsam bunu söylemeye çalışıyordu. Taha'yla yüzleşme fırsatı yakalamıştım ama bunu erteliyordum çünkü omuzuma yüklenecek yükü kaldırabileceğimden emin değildim. "Mina sana öyle hissettirdiğimin farkında değildim özür dilerim...senin için nasıl biriyim bilmiyorum ama..." sesi sonlara doğru kıslımıştı,"sen benim bu hayatta ki en değerli kişisin bunu telafi edebilir miyim bilmiyorum." Elini uzatıp elimi tutuğunda ne diyeceğimi bilemiyordum, başımın ağrısı şimdi iki kat artmıştı. Cevap versene kızım çocuğa, ekmeği önünden alınmış sokak köpeği gibi masum masum bakıyor çıldıracağım! Allah'ım şimdi gülmemeliyim şimdi gülmemeliyim asla hayır... Tamamen ciddi bir hale büründüğümde, uzanıp kollarımı boynuna doladım, "Ada'yla seni kıyaslamak istememiştim saçma bir şekilde yine belki de hiç öğrenmek istemediğim bir şey öğrendim... ama yine de seni çok seviyorum." Ellerini belimden çektiğinde hızla gözyaşlarını sildi, söylene söylene ayağa kalktı, Ağlamak acıktırdı beni ben bir büfeye gideceğim gelecek misin?" Olumsuz anlamda kafamı iki yana sallayıp el salladım, "Ben atıştırdım bir şeyler sen git ye." Tamam anlamında kafa sallayıp tam gidecekken geri döndü, "İptal olan parti vardı ya hani onun yerine yemeğe gittiğimiz, aslında iptal olmamış yani biz öyle sanmışız aslına bakılırsa tam olarak bugün parti var. Akın sana söyledi mi bunu?" Nasıl ama ben parti olmaz diye parti için aldığım elbiseyi giymiştim... "Hayır Akın bana böyle bir şeyden bahsetmedi keşke bahsetseymiş ama." Anladığını belli edecek şekilde gözlerini yavaşca açıp kapattı, "Neyse en iyisi ben yemek yemeye gideyim çünkü açken fazla zeki olamıyorum." Kafetarya kapısından çıkar çıkmaz, Ayaz bilgisayarını alıp yanıma oturdu, "Günaydın sürekli ağlayıp gözlerini mahfeden güzellik." aynı şekilde diklendim, "Günaydın abimden korkup iki masaya öteye oturan korkak civciv." Yüzünü buruşturdu, "Aslında sen zor durumda kalma diye gelmedim, korkaklık değil istiyorsan gidip abine bile söylerim." Gülerek uzanıp yanağını sıktım, "Tamam sakin ol şampiyon gerek yok bu kadarına." Elimi tutup indirdi, "Her yerde bizi izleyenler varken bence daha dikkatli olmalım." Bu defa ben yüzümü buruşturdum, "Bu akşam parti varmış aslında biliyor musun?" Olumlu anlamda kafasını sallayıp bilgisayarı bana doğru hafifçe çevirdi. Dikkatlice ekrana baktığımda şirketin kuş bakışı olan bir çizimi vardı, bunda ne var diyecekken tamı tamına altı tane oda daha olduğunu fark ettim. Bu eğer şirketin şuan ki planını kapsıyorsa bunlardan biri o iğrenç maddeleri yaptıkları yer olmalıydı, aslında buraya gelme amacımız bilgisayar verilerini sıfırlamaktı fakat şirkettin sadece bir odada bulunan bilgisayarlara verileri tek kaydetmemiştir diye düşünüyorduk. Malesef ki bir filmde falan değiliz bu yüzden dolayı her şeyi düşünmek zorundaydık. Ayaz bilgisayarı önüne çektiğinde stresle ona baktım eğer bugünde parti varsa ve bu şirketin son varisi Akın ise benim ona karşı daha yakın olmam lazımdı. Tabi görevi dahi tehlikeye atabilecek psikopat mı psikopat bir manyak mevcuttu, bu sefer partiye katılacaktı çünkü şuan herhangi bir cihaz yerleştirme veya izleme gibi bir zorunluluğumuz yoktu. "Ayaz, şimdi lafımı bölmeden beni dinle tamam mı?" Şüpheli gözleri üzerimde dolanırken sıkıntıyla nefes verip, onaylamasını dahi beklemeden konuya balıklamasına atladım, "Bak şimdi eğer bu şirketin planı şuan kullanılan bir plan ise ve mevcudumuz olarak bu şirketin altı tane varisi varsa ki ölenlerini saymazsak tabi neyse, asıl konu şu o masada altı varis yerine sadece iki kişi vardı bunlardan biri Sarp diğeri Akın'dı bunlardan birine yaklaşmam gerekiyor benim. Sarp evli elindeki yüzükten anlaşıldığı kadar ama Akın değil. Akın'a yaklaşacağım bu yüzden ama bu partiden önce olmalı eğer partiden sonra olursa bu iyi olmaz Alex'a de yanı şekilde sırnaşıyor bunu ilk benim ondan istemem lazım." Sinirle kasılan mimiklerine rağmen lafımı bölmemişti, ama yüzeysel düşünmüş olmalı ki fikrime biraz daha sıcak bakıyordu. "Mina!" Mete'nin bağırmasıyla o tarafa döndüm, dağınık bir şekilde olan saçları ve çıkarma zahmetine dahi girmediği takım elbise onun yataktan fırladığı gibi geldiğini gösteriyordu. Önümde durup telefonu suratıma doğru tutunca Ayaz, benden önce aldı telefonu eline. Mete sandalyeyi çekip oturduğunda Ayaz gülerek telefonu Mete'ye geri verdiğinde, uzanıp telefonu aldım. Akın'a dün Mete'nin numarasını verdiğimi unutmuştum, alt dudağımı dişleyip mahcup bir şekilde ona baktım. "Dün söylemeyi unutmuşum ya ben biraz senin numaranı vermiş olabilirim Akın'a." Özrü kabahatinden büyük arkadaş "Kızım ben hayatım boyunca hiç bu kadar cilve yapmamıştım, hayır yani karşımda ki de ayrı bir salak gevşek gevşek konuşmalar bilmem neler öf vallahi öf daraldım." Ayaz, Mete'nin omuzuna koyup sıvazladı. "Özür dilerim ya bu kadar zorlanacağını bilseydim kendi numaramı verirdim." Söylene söylene telefondan Akın'ın son yazdıklarına baktım ve bingo! bugün buluşmamızı istiyordu. Yazım dili değişmesin diye Mete'ye geri uzattım, "Bizim şirkete yakın hatta bizim şirketin civarlarında bir kafe veya herhangi bir yerde buluşalım tarzı şeyler yazar mısın... hatta dur sen direkt ona sakin bir parkta buluşmak istediğimi yaz." Göz devirerek telefonu aldı ve suratsızca yazıp önüme geri koydu,"Herhalde tamam yazabilirsin diye düşünüyorum." Sinirle telefonumu çıkarıp Akın'a numaramı atıp bu numarada daha aktif olduğumu yazdım. siz: Bu numarayı aslında ben çok aktif yazışmak için kullanmıyorum, sana şu numarayı vereyim ordan daha iyi konuşabiliriz." Mete'nin telefonunu ona doğru fırlatıp minnetsizce konuştum, "Kendi numaramdan da tamam yazabilirim Mete." Ayaz, eliyle hafifçe Mete'nin omuzuna vurdu, "Al çek şimdi otuz gün boyunca trip de aklın başına gelsin." Bana laf mı sokmuştu. Saçma kırgınlıklar bir tane daha ekler misiniz çünkü ben bunu ödetirim. Onları duymamış gibi ayağa kalkıp, "Ben gideyim Akıncığımı bekletmek ayıp olur sonuçta." Ayaz, donup kaldığında dudaklarımı birbirine bastırıp, hızla çıktım kafetaryadan. Üzerimi dahi değiştirmeden bir taksi çağırıp beklemeye başladım. Üzerim çokta kötü değildi beyaz sten skılı, mini bir elbise giyip üstüne geçen gün giydiğim uzun deri ceketi giymiştim, yüksek kapalı bot tarzı siyah bir topuklu giymiştim yanımda ise kutu gibi tek kollu sade bir çanta vardı. Aynen kanka aynen bende fazla abartmadım gayet gündelik falan aynen hıhı tabi Tamam iç ses sus her seferinde kendi içimde rezil oluyorum Allah'ım neydi benim günahım... Sayayım ister misin? Yok canım teşekkür ederim! Yanıma yaklaşan çalışana döndüğümde kız kibarca gülümseyip, "Efendim çağırdığınız taksi gelmiş bulunmakta." diyip hemen ben cevap dahi vermeden gitmişti. Hızlıca çantamda nakit var mı diye bakıp emin olduktan sonra, otelden çıktım taksi zaten kapıda bekliyordu. Arka kapıyı açıp kendimi attığımda yol tarifini hiç uzatmadan şöföre verdim, Akın çoktan benim numarama adres mesaj atmıştı bile. Telefon çalınca hiç oralı olmamıştım ta ki şoför, "Ablacım senin telefon çalıyor." diyene kadar. Ben bugün biraz şapşal mıydım? Telefonumu alıp kim olduğuna bakmadan direkt açtım, "Alo?" "Gittin mi 'Akıncığının' yanına diye aradım." Alınmıştı değil mi? Empati kur bakayım o sana güzeler güzeli birinin yanına gidiyorum dese sen ne yapardın? Herhalde kemiklerine varana kadar neyse... "Ayaz-" "Gittin mi gitmedin mi bunu tek söyle bana." Taksi solda durduğunda cevap vermek yerine beklemeye aldım, çantadan parayı çıkarıp uzattığımda inip telefonu geri kulağıma yasladım, "Daha yeni geldim." dediğim anda suratına telefonu kapadım hem suçlu hem güçlü gibi gözükebilirdim biraz ama bunu o istemişti ben yapmasaydım o yapacaktı sonuçta. Kır kır valla o olmadı sen git çocuğun kalbini al onu komple kır tamam mı böyle için soğamayacak gibi senin Evet soğamayacak çok gereksiz triplere kapılmaya başlamıştım yine saçma sapan! Akın'ı göremediğim için tam arayacaktım ki rahatça bankta bir kadının yanına oturmuş bir şekilde gördüm. Sen bu çocuğa sırf Ayaz sana tripli dedi diye -cığım eki ekledin ya atacağım kendimi balkondan aşağıya! Çok haklısın iç ses ne yapayım regl saçma tripler çıkarıyor bende şimdi ne yapacağım... Git şimdi tamam mı azcık alımlı cilveli git yalandan hesap sor kim bu klişesi yap sonra geri dönüyormuş gibi yap otele öyle yani Allah iç sesin de zekisini nasip etsin herkese. Hızla onların yanına gittiğimde karşılarına geçip sinsice gülümsedim, "Bölüyorum galiba!" Benden de iyi oyuncu olur yalnız. Akın hızla kalkarken yanındaki kız beni süzmekle meşguldü. "Bu mu yani benim yerime gittiğin kız!" Ablam sakin ol sen bu adamdan daha iyilerine layıksın. Gir role gir gir... "Beni çağrıp başka kadınla buluşman ne kadar iyi senin gerçek yüzünü görmüş oldum senle ciddi düşünende kabahat zaten!" Arkamı dönüp koşar adım ilerlediğimde arkamdan ses gelmiyordu yalnız peşimden gelmezse ya işte o zaman batırmış oluyordum her şeyi... Kızım sen salak falan mısın sence o seni bırakır mı bir köşede durmanı bekliyordur o Gördüğüm ilk banka yavaşça ilerleyip nefesimi sesli verdim, kuytu köşede bir banktı açıkcası söylenmeye başladım kesinlikle arkamda beni dinlediği için değil, "Sana güvenende kabahat, farklıymış aynen Marian aynen farklı bak çok farklı, daha yavaş yavaş tanışmaya başlıyoruz ama benim tüm güvenim kırıldı bile. Zengin züppe parasıyla sevgiyi bile satın alıcağını düşünüyor alçak." Ağlamam lazımdı Ayaz'ı üzdüğümü hatırlayıp kendimi üzme vakti evet. Gözümden bir damla yaş süzülüp gittiğinde yaz dizilerinde olduğu gibi biraz daha zorbalamaya ve yalan bir hikaye uydurmaya başladım, "Pislik nolacak işte pisliğin önde gideni! sen git elin aptalına körü körüne güven sonra gel burada zırla! Öf yalnız çok iyi oynuyorum he. Biraz daha ağladığımda kendimden acayip nefret etmeye başlamıştım. Omuzumda bir el hissetiğimde irkilerek geriye sıçramaya özen göstermiştim ve evet piyonumuz gayet başarılı bir şekilde oyuna dahil oldu. "Özür dilerim ama gerçekten gördüğün gibi değildi, o kızla olan tüm ilişkilerimi kesmek için çağırdım erken geleceğini bilseydim çağırmazdım." "Çık git Akın sence ben oradan salak birine mi benziyorum!" Öf ama benim bile klişeden midem bulandı Yapma ya öyle mi ben keyfimden yapıyordum bunu! "Ne yapsam affedersin beni lütfen söyle, ne istersin ev, araba, tekne, yat..." Salak falan mıydı bu çocuk cidden, ben seni neden eşyalarla affedeyim gerizekalı. Sus da konuya gir ne çok yorum yapıyorsun bugün! "Senden böyle saçma şeyler istemiyorum Akın al başına çal." Elini çeneme koyduğunda garipsemiş bir şekilde baktığımda gözlerinde üzgün olduğunu belli eden bir bakış vardı. "Ne istiyorsan açık açık söyle Marian, lütfen bana karşı küs kalmanı istemiyorum." "Bana güvenmeni istiyorum..." "Sana zaten güveniyorum bu nerden çıktı?" Gözlerimi sanki çekiniyormuşcasına kaldırıma diktim ve inceliyormuş gibi yaptım. İnceleyecek halımız yoksa kaldırımımız vardı "Bana bakar ve dürüst olur musun?" Yavaşca kafamı kaldırdım işte o an bu andı," Akın, senden işimle alaklı bir şey isteyebilir miyim?" Gülümsedi, "Tabiki de isteyebilirsin." "Bana bir konuda dürüst olmanı istiyorum çünkü bu şirkete gelmeden ben herşeyi göze aldım ve özellikle bu şirkete geldim." Kafasını yana yatırıp devam etmemi bekledi bende uzatmadım daha fazla," Şirketin asıl hangi işle uğraştığını biliyorum asıl amacımda zaten o bölüme girmek ama benim bildiğimi bilen kimse yok bu yüzden bu biraz zor bunun için beni o maddenin yapıldığı yere götürmeni istiyorum, orda çalışan bir kaç kişiyi gözlemlersem belki daha çabuk-" "Bu kadar açıklamaya gerek yok Marian, eğer bunu istiyorsan seni götürürüm..." Afallamış haline bakıp tereddütle ne olduğunu sordum, "Ne oldu bir anda duraksadın eğer bu seni rahatsız edec-" "Hayır aksine ilk defa bir kız değerli ve pahalı bir şey yerine önemsiz bir yer görmek istedi ona şaşırdım." Ben farklıyım klişesi yapayım mı paran benim umrumda değil falan. Hayır. Tamam. Gidelim şimdi olur mu?" Ayağa kalktığında elini uzattı, kibarca reddetsem bir şey olmazdı değil mi? Sen insan ol lütfen Elini tutup kalktığımda hızla kalkıp elimi geriye çektim. "İleride arabam istersen arabayla gidelim." Benle dalga geçtiğini fark ettiğimde dayanamayıp sesimi kalınlaştırıp onun söylediklerini taklit ettim," Arabam ilerde istersen arabayla gidelim." Kahkaha attığında gülerek ilerlemeye başladım, şirketin önüne doğru resmen utanmazsam koşacaktım. "Hop hop nereye?" "Şirkete?" "Sence giriş yeri orda mıdır zeki kız. Değil tabi gel buraya depo bölümünden gireceğiz." Şirketin arka tarafına gittiğimizde şehirden sanki ormana geçmiş gibi olmuştu. Yeşillikler dizime kadar geliyordu, ağaçların uzunluğu zaten binanın boyuna ulaşmıştı bile. "Beni takip edersen iyi olur." Yeşilliklerin orda yıpranmış çimenlerin üstünden geçip şirketin camının önüne geldik, camdan içeri gireceğimizi sanarken camın altındaki küçük demiri alıp yere sapladığında hayal gibi bir ışık parıldadı ardından zaten katman kendini geriye doğru attı. Bismillah çekerek içeri korkarak baktım inşAllah karanlık bir yer falan değildir. "Önden giriyorum sende arkamdan dikkatlice in düşme." Merdivenlere ayağımı sağlam basıp girdim fakat o kadar da bir yerdi ki Akın bile zorla geçmişti. "Neden bu kadar dar bir yer burası." "Tam açılınca içerdekilere sinyal gidiyor da ondan tam açmadım." Sonunda gövdem geçebildiğinde derin bir nefes alıp genişliğiyle insanın ağzını açık bırakan koridora kısa bir göz attım. Ayaz'ın bulduğu şirket planı yanlış değildi aksine santim santimine aynıydı. Bileğimi tutup yerdeki kırmızı noktaları işaret etti, "Onlara bastığın an biteriz seni buraya soktuğum fark edilirse bende biterim." Konuştuklarını aklımın bir köşesine not ettiğimde o sağdan ikinci kapının önünde durup tereddütle, "Burası mı değil mi hatırlamıyorum en son buraya iki yıl önce gelmiştim." "Neden peki?" Cevap vermek yerine demir kapıya dokunup söylendi, "Muhtemelen bura değildi özür dilerim istersen geri dönelim." "Hayır önemli değil, burayı biraz merak ettim açıkcası." "Her konuda bu kadar meraklı mısın sen yoksa benimle ilgili bir şey mi?" Aynen kanka aynen sana özel bir ilgi kesinlikle. "Aslında bu tür konulara ilgim var hoşuma gider yani. " Anladım dermişcesine kafa salladı ne o uzatıyordu ne ben. "O üç kızdan ismi Alex olan kız da yemekten hemen sonra buraya onu yarın getirip getiremeyeceğimi sormuştu aranızda rekabet falan mı var bu konuda?" Ne demek bizden önce nasıl bizden önce! "Evet... onu getirecek misin peki?" Bakışları bir saniyeliğine bana döndü, ardından uyarı dolu bir sesle," Bu şifre bana ait o yüzden görsen dahi daha sonrada kullanmamanı istiyorum." Kullanacağız paşam kusura bakma artık "Tamam... ama soruma cevap vermedin halen." "Bilmiyorum inan bilmiyorum insanları kırmayı seven biri değilim bu yüzden net bir cevap veremeyeceğim." Yalan bir üzüntüyle dudak büktüm, "Peki sonuçta seni buna zorlayamam istediğini yaparsın..." Şifreyi girmekle meşgul olduğu için cevap vermedi bende üstelemedim ve şifresine baktım; 170742ald Kapı açıldığında önden girdi, arkasını dönüp pişmanlıkla bana baktığında ne olduğunu anlamadağım için içeri girdim gördüğüm şey karşısında ben bile bu odaya girip pişman olmuştum. Masmavi uzun bu odada yatan bir sürü kişi vardı, yan yana olan tek kişilik yatakların yanı başında cam bir alet vardı aletin içi baloncuklu mavi suyla doluydu ve hortum yatan kişilerin yüzünün üstündeki mekanik cihaza bağlıydı, yatan kişilerinin isimleri duvara asılı kağıtta yazıyordu. "B-burası neresi tam olarak?" Gözleri tek bir yerde duruyordu tek bir yatakta, ama o yatak boştu. "Yapılan maddenin yan etkilerini görmek için kullanılan insanlar." Vücuduma akın eden siniri bastırmaya çalıştım şaka falan mıydı acaba bunlar! ne demek insanları bir deney kağıdı gibi kullanmak? Sakin ol ve ipucu aramaya başla Yavaş ve korkak adımlarla biraz ilerlemeye başladım benle beraber Akın'da peşimden gelmeye başladı. Daha sonra önüme geçip boş yatağın tam önünde durdu ve sessizce yatağın önüne çöktü, merakla yatağa doğru ilerledim kimin yatağı olduğunu düşünürken üstündeki yazıyla daha da korkmaya başladım; Aleda Gümüşcü. Kendi öz kızını bu işe bulaştıracak kadar ileri gitmiş olamazdı değil mi? Akın hüngür hüngür ağlamaya başlayınca yutkunup önünde eğildim bir elimi omuzuna koyup, "Bana anlatmak ister misin?" diye kibarca sordum en saf isteğimle. "Adı kadar nazlı ve kaprisli olamaması...bu ismi ona ben vermiştim biliyor musun? abi olmanın heyecanı benim için çok farklı güzel olacaktı, öz kardeşim olması zaten onu üveylerinden ayırmam için çok güzel bir sebepti...bırakmadılar ama babamın iki değerlisi olmasını kaldıramadılar onu buraya kapattılar her yolu denedim ama buraya giremedim, babam buraya gelmez bende ona söyleyemedim..." Gözümden istemsizce bir yaş aktığında kısık sesle bir soru yönelttim," Ö-öldü mü peki?" Omuz silkti," Bilmiyorum ne olduğunu en son iki yıl önce geldim ben buraya ondan sonra girişim engellendi... ama ölmemiştir çünkü o ölse benimde onları öldüreceğimi biliyorlar, onlar saklasa hemen bulurdum ama Aleda bence başkasının yanında." Omuzunu sıvazlayıp ayağa kalktım," Emin ol iyi birinin yanındadır ve o iyi biri sizi birleştirecektir." Gülüp ayağa kalktı, "Hayatım boyunca kız kardeşimden sonra duygularımı paylaştığım tek kadın hatta tek kişisin neden bilmiyorum ama kız kardeşimi andırıyorsun, onunda sarı saçları vardı böyle bembeyaz teni yüzünde tatlı çilleri çok sevecendi..." Omuzlarım güçsüzlükle çöktü bugün hayatın acı gerçekleriyle bir kez daha karşılaşmıştım ve bu benim dengemi alt üst etmişti ama kendime bir söz veriyordum aynı zamanda burada yatan insanlar için bir söz bu öylesine değil. "Çıkalım artık gel girişden çıkmak zor olduğu için daha kolay bir yolu var." Kapıya ilerlerken merakla ne yapacağını izliyordum, kapının yanındaki boş dümdüz duvara elindeki ince şeyi yasladığında duvar kendini geriye doğru attı, nefesimi sesli verip iç çektim bugün o kadar çok duygusal karmaşa yaşamıştım ki artık midem kaldırmıyordu heyecan falan. Açılan kapı mı duvar mı artık her neyse, Akın orda katlı duran paslı merdiveni hafifçe çekip eliyle geçmemi işaret etti. İlk basamakları besmele çekip çıktıktan sonra arkamı dönüp Akın'a bir bakayım dedim sonuçta beni buraya kilitleye de bilir değil mi? Kapıyı çekip merdivenlere çıktı aynı benim gibi, ne kadar kötü biri gibi de dursa aslında öyle değildi gayet yumuşak kalpli biriydi. Ama bir kusuru vardı parayla sevgi alabileceğini kazanabileceğini zannediyordu en büyük kusuru buydu işte. Yavaş yavaş önden ilerleyen Akın'ın sırtında gezindi bakışlarım kardeş özlemi çektiği ihtimalini hiç düşünmemiştim belki de ona duygusal yönden yaklaşmak çok saçmaydı onun bir arkadaşa ihtiyacı olabilirdi bana olan hisleri bu denli kafa karıştırıcı yapan şey benim vicdanımdı ve ben vicdanıma söz geçiremeyecek bir gündeydim bugün. Saçmalama Allah aşkına bir dur, yav sen sevdiğin adamın düşüncelerini duygularını umursmayan kadınsın şimdi nerden çıktı bu vicdan meselesi falan! tamam hasassın da bir du be kızım Şu hastalığın olacağı net bir zaman yok ki ben ne yapayım tam görevdeyken olmazsa olmuyor zaten! Merdivenlerin nihayet sonuna ulaştığımız da derin bir oh çekip nefesimi sesli verdim. "Bu kapı yangın merdivenine çıkıyor şirketin geç sen ilk kimse yoksa çıkarız, beraber çıkmamız garip durar biraz." Kapıyı açıp çıktığımda aydınlık bir yer görmemle şükür ederek Akın'a gelmesi için işaret verdim, "Gelebilirsin her yer temiz kimse yok." Önümde durduğunda, minnetarlıkla yüzüne baktım, "Her şey için çok teşekkür ederim sana baya bir borçlandım gibi bunu nasıl ödeyebilirim sana?" Mahçup bir şekilde suratıma baktığında gülümseyip ona cesaret vermek istedim. "Hani sana kardeşime benziyorsun dedim ya..." Lafını kesmeden devam etmesini bekledim, "Sana bir kere sarılabilir miyim?" Böyle bir istek karşısında ne yapılır bilmediğim için duraksadım böyle bir şey beklemiyordum çünkü, izin versem ayrı vermesem ayrı vicdan azabı çekecektim. Yutkundum kardeş özlemi nedir çok iyi biliyordum ona benzer birini görünce de ona sarılmak istemek düşününce çok masum bir istekti aslında. Gözlerindeki saf ifadeyle yutkunup bakışlarımı çekingen bir şekilde kaçırdım, onaylar bir mırıltıyla ona geri döndüğümde tedirgince kollarını belime sardığında bir kolumu beline sardım. Çok uzun süren bir sarılma olmamıştı, ama benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu çünkü Ayaz, duvara yaslı bir şekilde bana bakıyordu hayal kırıklığı ve üzgünlükle. Akın'dan olabildiğince uzaklaşıp gülümsemeye çalıştım," Her şey için çok teşekkür ederim tekrardan ben şimdi gideyim parti için elbise seçeceğim akşam görüşürüz." Cevap dahi beklemeden Ayaz'a doğru ilerledim, Akın'a baktığımda çoktan gitmişti bile. Bana kırgınlıkla bakan adamın tam karşısında durup nefesimi sesli verdim, "Özür dilerim..." Kafasını yana yatırıp uzun süre yüzümü inceledi ardından, kırgınlıkla arkasını döndü, "Yüzleşmekten korktuğum bazı şeyler var lütfen, şimdi hiç birşeyle beni yüzleşmek zorunda bırakma." "Ayaz, beni şimdi dinlemekten kaçarsan bu böyle kalmaz. Hayat bu... insanda pişmanlık bırakmak için fırsat kollar lütfen beni dinle." Söylediklerimi hiç takmadan çoktan gitmişti bile derin bir nefes soludum içime, bugün benim için hiç güzel başlamamıştı ve öyle gidecek gibi duruyordu. Telefonumu çıkarıp Efe'nin yaptığı uygulama sekmesini açıp ortak guruba mesaj attım. siz: Bilgisayar odasını ve üretim deposuna giremedim aksine çok daha şaşırtıcı bir depoya götürdü Akın beni. Hem odayla hem de Akın hakkında elimde sağlam üç beş tane delil mevcut. Tolga: Nasıl şimdi başka depo mu varmış? Taha: Ne deposu peki? siz: Yaptıkları maddeleri denedikleri milyonlarca insanla dolu bir yer siz: O deneklerden biri de Akın'ın öz kız kardeşiymiş fakat kız orda değildi. Efe: Ne demek orda değildi ayrıca öz kızı yani bildiğimiz Mehmet Gümüşcü'nün en değerli eşinden olan kızdan bahsediyoruz doğru mu? siz: Oralar baya karışık anlaşılan, neyse bu depo sık sık kullanılan bir depo bence bir kaç cihaz kurulumu hak ediyor değerli bir maden gibi aslında çünkü Mehmet Gümüşcü yerine hiç görmediğimiz şirketin diğer sahibi ve varis olarak görmediği çocukları yönetiyor gibi. Taha: Sen bu kadar bilgiyi iki saat içinde nasıl aldın acaba? Söyleyip söylememek arasında kaldığımda yutkunup yazma kararı aldım belki Ayaz görür ve benim ona neden sarıldığımı anlardı. siz: Kız kardeşine benzediğimi söyledi, hatta depodan çıktığımızda, benzerliğimizi tekrar söyleyip bana sarılıp sarılamayacağını sordu Uzun süre kimse bir şey yazmadı öylece son mesajımı gözden geçiriyorladı herhalde. Kafamı telefondan kaldırıp asansöre yöneldim sonuçta kendimi artık bir otele atmam gerekiyordu ama ondan önce kıyafet almam lazımdı ama hiç içimden hiç gelmiyordu muhtemelen daha önce olan bir elbise giyecektim. Dalgınlıkla asansöre bindiğimde benle beraber binen tek kişiye pek dikkat etmemiştim ta ki kapılar kapanana ve asansörü durdurup ürkütücü bir şekilde bana yaklaşana kadar. Geçen gün ki Ayaz'ın elinden aldığım adamdı yine aynı kaskı takmıştı, elindeki zarfı bana uzattı, "Saçını yakmak zorunda olduğum için özür dilerim ama birinin sana bazı gerçekleri ucundan da olsa göstermesi iyi olur diye düşündüm." Bembeyaz zarfı elime tutuşturup ne ara kapattığını bilmediğim ağzımı açıp asansörü geri çalıştırdı. İlk katta indiğinde üzerimden atamadığım şokla zarfa bakakaldım. "Hanımefendi iyi misiniz?" Omuzuma dokunan hoş bir kadınla irkilip kafamı salladım, "iyiyim öyle dalmışım." "Su falan ister misiniz?" "Hayır teşekkür ederim çok naziksiniz." Koşar adım asansörden çıktığımda elimde tuttuğum zarf dışında pek bir şey düşenemiyordum, şirketten çıktığımda nereye gittiğimi bile bilmeden harekete geçmeye başladım bilincim kapalı yürüyormuş gibiydim. En sonunda yarı açık yarı kapalı bir zihinle otele gelebilmiştim, adımlarım o kadar sarsılarak atılıyordu ki resmen sarhoş gibi yürüyordum, otele girdiğimde daha da hızlandım zarfı açmak istiyordum ama nedense korkuyordum. İçinden ne çıkacağını tahmin edemiyorsun, bu da seni geriyor çünkü Merdivenlerden çıkarken adımın bir kaç kez tekrarlandığını duydum fakat öyle bir yıkıklık yaşıyordum ki onu bile aldırmadım. İlk basamakları koşarak çıkmıştım ki, elimin tutulmasıyla durdum. "Gece..." Elimi çekip arkamı döndüm, "Noldu?" Bıkkın ve yorgun bakışları üzerimde dolandırdı ardından gözleri elimde tuttuğum zarfa kaydı. "Konuşabilir miyiz?" "İşim var şuan sonra konuşalım." Cevap dahi beklemeden arkamı dönüp hızla odama doğru ilerledim. Arkamdan geldiğini adım seslerinden anlıyordum ama arkamı dönmek dahi istemiyordum, odamın önüne geldiğimizde kartın bende olmadığını ve odayı değiştirdiğimiz aklıma gelmişti... Arkamı stresle döndüğümde Ayaz'la göz göze geldik, cebinden çıkardığı kartı okutup kartı geri cebine koydu. "Geç içeri güzelim." "Gerek yok ben... Odaları karıştırmışım gitsem iyi olur." Belime sarılıp beni içeri doğru çekip kapıyı kapattı. "Ayaz ne yapıyorsun?" Ellerini yanağıma yerleştirdi, "Ne bu telaş biraz sakin ol tamam mı?" Biriyle paylaşmak iyi gelebilirdi, elimdeki zarfı kaldırıp göz hizasında tuttum. "Hani geçenlerde... Asansörde saçma sapan bir şey yaşamıştık ya..." "Seni tekrar rahatsız mı etti?!" "Yani öyle söylene de bilir. Bana bu zarfı verdi." Elini uzatıp zarfı kavradı, "Ben açabilir miyim peki?" Cevap beklemden zarfı yırtıp içindeki kağıdı hışımla çıkardı. Yanına yaklaşıp kağıda baktığımda tüm kanım çekilmişti. Bu bir Dna testiydi ve pozitifti... Ellerim titrerken Ayaz bir kolunu belime sarıp, kağıdı elimden aldı. "Sakin ol yavrum, daha ne olduğunu ve kime ait olduğunu bilmiyoruz." Üzerimde ki şoku atamamışken gözlerimi yerde umutla dolaştırdım belki bir umut saç teli bırakmıştır diye ama onun yerine kırmızı bir kağıt görmüştüm. Zarftan düştüğünü tahmin ettiğim kırmızı notu eğilip aldım. Gerçekler elbet bir gün gerçek gün yüzüne çıkar. O çok güvendiğin kardeşim yerine koyduğun kişi bile gerçeği senden sakladı bir iyilik yapayım dedim. Bu benim sana son iyiliğim olsun. "Senin iyiliğini ben-" Aklımdan o an tek birşey geçiyordu, "Senin benden sakladığın şey bunla mı ilgiliydi." "Ne alaka şimdi?" Ne alaka dediğine göre kesin bir alakası- "Cevap ver Ayaz evet veya hayır!" Elini ensesine atıp arkasını döndü, "Güzelim... Hani sorgulamayacaktın?" "Bunu sorgularım Ayaz bey, şimdi cevap ver bana." "Değil Gece, onla alâkalı falan değil." Oflayıp kafamı geriye attım ne yapıyordum ben gerçek bile olup olmadığı belli olmayan bir test yüzünden ona ters davranmaya hakkım yoktu yanına yaklaşıp elimi sırtına koydum, "Özür dilerim ben sadece... Ne bileyim ya." Geriye dönmeye gerek duymadan konuştu, "Partiye gitmeden önce senle depoya gireceğiz ondan sonra gideceğiz." "Özür dilerim." Arkadan sıkıca sarılıp tekrarladım, "Özür dilerim... özür dilerim, özür dilerim..." Elimi tutup bana döndüğünde oflayıp kafamı göğüsüne yasladım, "Bugün çok yorucuydu sadece yatmak istiyorum ve beni affetmeni." "Geç yat güzelim buna engel olan kimse yok." Uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum, "Beni affetmen dışında pek bir engel yok aslında." Geriye doğru çekilip onun afallamış suratına baktım. "Ben... gidip en iyisi bu testi araştırayım sende yat güzelim ama kendi odanda burası güvenli değil. Parti için giyeceğin elbiseleri al çıkalım." Aslında ben dışarı çıkıp almayı düşünüyordum ama yatmakta cazipti ne yapacaktım. En iyisi gitmemekti dolabımda bir sürü kıyafet vardı sonuçta. Dolaba yerleştirmekten üşendiğim için tıktığım valizi öylece alıp Ayaz'a döndüm. "Çıkalım ben aldım alacağımı." Anlamsız bakışları altında kapıyı açtım, "Diğer odanın anahtarını verir misin?" Aynalı komodinin çekmecesini açıp kartı bana verdi. "Sen önden çık, ben biraz geç çıkacağım. Oda ilerden sola dönünce ki ikinci kapı." Oflaya poflaya valizi kendimle sürükleyip çıktım. Beyimizin odası neden o kadar uzakta diye söylene söylene odayı buldum. Kapıyı açtığımda karşılaşmayı beklediğimiz daha zıttı olan bir ortam vardı. Ne yalan söyleyeyim düzenli bir ortam bekliyordum, yatağın üstüne varana kadar dağınık dosyalar değil... Tamam bana uyku haram vallahi haram! şimdi de bu odayı toplayıp adam etmek gerekiyordu sonra kıyafet bulmam duşa girmem saçımı yapmam gerekiyordu... Dosyalar neyle ilgili merak etsem bile hiç halim yoktu öyle maksat toplamış gibi görünmek olduğu için tüm dosyaların hepsini elime alıp dolabın en altına koyup kapısını kapattım etraftaki kağıtları da alıp komodinin üzerine koydum. Valizimi yatağın üzerine koyup içini açtım içinde gözüme çarpan kıyafetleri çıkardım aynı zamanda pijamalarımı da çıkarıp valizi kapattım. Evet son kısım duş almaktı ve ben duşa girmek istemiyordum aynı zamanda girince de çıkmak istemiyordum ben çok farklı bir insanım. Karın ağrım başlamadan girsem iyi olacaktı en iyisi. Sıcacık yatağıma bir bakış atıp hüzünle banyoya girdim galiba ben üşengeçtim yoksa bunun başka bir açıklaması olamaz! Üzerimdekilerden kurtulup kendimi suyun altına attım, her ne kadar otelde kalmak iyi de olsa bu uzun görev boyunca en iyisi bir ev tutmaktı çünkü ben hiç rahat hissetmiyordum. Altına girdiğim sıcak su anında tüylerimi diken diken yaparken elime döktüğüm mest edici vanilya kokusunu saçlarıma yedirip, hızla gözlerimi yıkadım gözlerim kapalı kalınca çok korkuyordum arkamda biri varmış gibi hissettiriyordu. Vücudumu da hızla durulayıp suyun altından çıkıp bornoza uzandım, acayip derecede irkilmiştim, fark etmesemde az önce bir şey düşmüştü. O anki korkuyla hızla yıkanıp çıkmıştım. Elime gelen bornozu üzerime geçirip koşar adım kapının önüne geçtim, etrafıma bile bakmadan kapıyı açıp çıktım komodinin üzerindeki anahtarı da alıp banyoyu bir hışımla kitledim. Bence bu bir ürperti değildi, orda gerçekten biri vardı. Ya da sen kafanda kurmaktan manyak biri olmaya başladın Onu bunu bilmem de üzerimi giysem çok iyi olacaktı, hatta direkt elbisemi giymeliydim çünkü saat altı buçuk olmuştu bile. Stresle yatağın üzerine koyduğum elbiselerden, uzun kollu siyah elbiseyi aldım. Sade bir elbiseydi diz kapağının üstünde biten derin bir yırtmacı vardı. Giyinme odasına dahi girmeden üzerime elbiseyi geçirmeye çalıştım o kadar stres olmuştum ki iki kere ters giymiştim, en sonunda düzgün giydiğimde ıslak saçımı umursamadan tepeden at kuyruğu yaptım. Sakin olmalıydım sakin olmalıydım... Tamam hazırdım herhalde değil mi? Yüzük falan tak bari kızım ne bu telaş Doğru aksesuar takmam lazımdı, iki tane eklem yüzüğü taktığımda nerdeyse çıplak ayakla ve makyajsız dışarı çıkıyordum. Banyodan yine yüksek gürültülü bir ses gelince ağlamaklı hale geldim. Bu böyle olmayacaktı ben bu korkuyla hareket etmeye devam edemiyordum, telefonu elime alıp abimi aradım gözlerim sıkıntıyla dolarken abimin açmasını bekledim. Üçüncü çalışta açtığında ağlamaklı bir tonda çıkmıştı sesim, "Nerdesin?" Bir elimle göz yaşımı silip burnumu çektiğimde arkadan gelen Ayaz'ın sesini anlamaya çalıştım korkuyla bir şeyler dese de ses çok kötü olduğu için anlayamıyordum. "Abicim ne oldu niye sesin o kadar kötü?" "Nerdesin?" Arkadan gelen hışırtılardan anladığım kadarıyla hepsi beraber ayağa kalkmıştılar, "Geliyoruz." "Tek gelir misin?" Taha ayıplar gibi konuştu, "Oturun yerlerinize siz niye hepiniz kalkıyorsunuz." "Kapatma telefonu tamam mı?" Taha sıkıntıyla birşeyler söylemeye başladığında stres mideme vurmuştu, midem yanmaya başlayınca daha çok gözlerim doldu. "Güzelim niye ağlıyorsun söylesene bir." Kapı çarpma sesiyle bacaklarımı kendime çektim. Cevap veremediğim her saniye birşey soruyordu ama benim konuşacak pek halim yoktu. En sonunda kapıyı kırarcasına çaldığında, ayağa fırladım kapıyı açtığımda Taha'nın tek gelmediğini fark etsem de umursamadan abime sarıldım. "Ne oldu güzelim neden ağladın?" Ayaz'da içeri girip kapıyı kapattığında kollarımı abimin boynundan çekip banyoyu işaret ettim. "Tamam sakin ol ben burdayım. Şimdi söyle bakalım birini mi öldürdün?" Ellerini omuzuna yerleştirdi, ciddiyetle suratıma baktığında ben sanki küçük dilimi yutmuşum gibi hiç bir soruya cevap veremiyordum. Ayaz banyonun kapısının önünde durup elimdeki anahtarı işaret etti, "Verir misin?" Üzerine doğru fırlatıp koltuğa oturup ellerimi dizlerime bastırdım, abim ise sabır dileyerek banyo kapısını Ayaz'ın açmasını bekliyordu. Ayaz söylene söylene kapıyı açtığında şüphelerim de haklı olduğumu anladığım için cılız bir çığlık atıverdim. Banyodan yine motor kaskı takmış o adam çıkmıştı, benden önce mi gelmişti yoksa benden sonra mı diye sorgulamaya çalıştığımda Taha sinirle adama tekme attığında banyonun içine doğru savrulmuştu. İçeri girmeye yeltendiğinde Ayaz kapıyı kapatıp tekrar kilitledi. "Lan gerizekalı niye kilitliyorsun geri!" "Taha bir dur, işimiz gücümüz yokmuş gibi birde onunla dövüşmenin sırası değil. Onun cezasını ben kendim keseceğim ama bu parti mevzusu bitene kadar burda Mete'yle birlikte kalacak." Tir tir titriyordum Ayaz Taha'ya laf anlatmayı bir kenara yaklaşıp yanıma geldi, amacı abime hissetirmeden destek olmak olsa da ben pek buna izin vermemiş ve boynuna sarılmıştım. Sarılmama karşılıksız kalamadığı için abim şuan ikimize de ölümcül bakışlar atıyordu. "Saçın ıslak." Boynuna daha sıkı sarıldım, "Korkuyorum..." Ellerini beline koymuş bir şekilde bize bakan abimi yok sayıp, saçlarımın üzerine dudaklarını bastırdı. "Ne yaşanıyor lan burda ne bu mıç mıç hallerinin sizin!" Ayaz'ı geriye doğru savurup yakasını kavradığında, artık şiddetlenme boyutunu atlayan stresim iyice tavan yapmıştı. "Durun yeter artık normal insanlar gibi olamaz mısınız?!" "Normal bir insan mı bak güzel kardeşim benim! İyi dinle bu şeref yoksunu adam bizim hayatımızın içine tükürdü ki bunu ben kibarca söylemeye çalışırken bile sinir kat sayılarım artıyor! Bu adam senin ölmene sebep oluyordu bak öl-me-ne heceleyince anlıyor musun güzelim!" "Bana bak Taha beni neyle suçlardan suçla ama sevdiğim kadının ölümüyle suçlama!" Kendi aralarında bir kargaşa oluşturdukları da artık duyu yetkimi kaybetmiştim. Kim haklı kim haksız bilmiyordum ama ben öyle bir stres içindeydim ki düşüp bayılsam diye dua edecek haldeydim, kalktığım koltuğa geri oturup ellerimle yüzümü kapattım. Keşke biri de beni anlasaydı keşke herkes kendi bencilliklerini görmek yerine azıcık beni de görseydi ben seni anlıyorum kelimesine o kadar çok ihtiyacım vardı ki şuan sığınabileceğim, duygularımı paylaşıp konuşabileceğim, kimsem yoktu. Ellerim ve bacaklarım kontrolsüzce titremeye başladıklarında zayıf bir sesle bağırdım aslında bağıramadım çünkü sesimi sadece kendim duyuyordum. "Yeter...yeter...yeter...yeter..." Sonunda kapı çaldığında koşarak aralarından geçip kapıyı açtım, hayatımda belkide beni anladığını düşündüğüm tek kişi olan Tolga'ya burukça bakıp geriye doğru çekildiğimde önce bana ardından arkamdaki enkaza baktı. İçeri bir hışımla dalan Efe ve Mete'yle artık daha fazla dayanamamıştım gözlerimde biriken tüm yaşlar dökülmüştü. "Gel güzelim kapıyı kapatalım yoksa otel bizden şikayetçi olacak!" İçeri geri girdiğimde iki çocuk gibi birbirlerini yiyen sevdiğim adam ve abimi zar zor dizginlemiş ve azarlıyorlardı. Beni kolları arasına alan Tolga'ya baktığımda hüzünle ve öfkeyle koltuğa beni oturttup ikisine döndü. "Siz gerçekten iğrenç derecede düşüncesizsiniz çıkar çatışmanız için aranızda mahfolan bu kızı dahi göremeyecek kadar körsünüz ne yani şimdiki probleminiz ne niye bu kız kriz eşiğine gelene kadar titredi de hiç biriniz fark etmediniz! Ulan ağlamasını bile mi duymadınız tüm koridorda yankılandı! Sizin ben kalıbınıza tüküreyim sizin iyilik amacıyla buraya gelen niyetinizi ben..." Gözlerimin önü karardığı için ne konuşulanları dinleyebiliyordum ne de mide bulantısı bastırabiliyordum. Korktuğum zaman kriz eşiğinde bayılmalarım en son azalmıştı ama şuan aynı kriz eşiğine girmiştim. Bu defa bağıran Efe'ydi, "Ne derdiniz var yine biz sizi iki dakika yalnız bir yere gönderemeyecek miyiz?" Ayaz pişmanlıkla bana bakarken, "Taha bey iki saniye mutlu olunca huzurumuzun içinden geçiyor!" Diye söylendiğinde abim hâlâ beni fark etmediği için kışkırtıcı ses tonuyla cevap veriyordu. "Gece seni ölse dahi affetmeyecektir bu konu burda kapandı Ayaz İzgiç, ailemi öldüren üstüne üstlük birde kardeşimi bu iğrenç hayata mahkum eden birini affetmesine göz yummam!" Tolga her seferinde yatıştırmak için konuşsa da bu defa bağıran o oldu. "Ona sen karar veremezsin Taha! Ayaz'da sende ikiniz de onun kararlarına saygı duymak zorundasınız affeder veya affetmez orası Mina'ya kalmış birşey!" Onlara bakamıyorum çünkü ikiside beni korkutan şeyler vardı, ellerimi saçlarıma geçirip Tolga'ya döndüm, "B-ben depoyu tarif etsem siz gitseniz olur m-mu?" Önümde çöküp ellerimi saçlarımdan çekti, "Sakin ol öncelikle güzelim tamam mı gel kalk ayağa elini yüzünü yıkayalım banyoda." Kafamı ard arda iki yana salladığımda bu defa konuşan Mete'ydi. "Banyoya az önce girdim birini tutuyorlar içerde." Ayaz Özür dileyerek yanıma geldiğinde onu engelleyen Tolga olmuştu,"Sen ve sen Taha bu kız sizi görmek isteyene kadar ortalıkta dolaşmıyorsunuz ve gidip o depoya ses cihazlarını siz yerleştiriyorsunuz ikiniz ve hiç sorun istemiyorum eğer sorun çıkarırsanız Mina'yı siz aklınız başınıza gelene kadar saklarım!" Çalan telefonuma uzaktan bakıp gözlerimi kapattım kimse şuan açmak istemiyordum orası kesindi! "Akın arıyor ne yapayım?" Bana sordukları bilsem dahi bilmezlikten gelerek kafamı ellerimin arasına aldım. "Gelemeyeceğini rahatsızlandığını söyle gitsin." Efe konuşup kapattığında konuşacak son gücümü toplayıp depoyu tarif etmeye başladım, "Depo şirketin arka tarafındaki arazinin girişinde, ezilmiş çimenlerin üzerinden ilerleyin yarı açık pencerenin içinde küçük birşey var onu alıp yerde bir noktaya düzgünce sabitleyin eğer doğru bölge ise kendiliğinden bir ışık patlatacak. Sonra dar bir girişten geçtiğinizde yerdeki kırmızı noktalara basmadan sağdan ikinci kapıya, 170742ald şifreyi girin, çıkış içinde o camın önünden aldığınız şeyi yanınıza alın kapı kapandığında onun yanındaki duvara sapladığınızda bir merdiven çıkıyor onu indirip içeri geçip kapıyı çekin zaten şirketin içindeki yangın merdivenlerine çıkıyor. Ama büyük ihtimalle Akın benim tekrar depoya girmek için partiye gelmediğimi zannederek sizi takip edecektir." Pür dikkat dinlediklerine emin olduktan sonra gözlerimi kapatıp koltuğa uzandım. Kısa sürede üzerimdeki stresle uykuya dalmıştım. Yazarın anlatımıyla Ayaz ve Taha birbirine olan kızgınlıklarını bir kenara bırakıp ayağa kalktılar, Efe'nin hazırladığı düzeneğin içinde olan kıyafetleri ve dinleme cihazlarını aldıklarında mahçup bir şekilde koltukta yatmış kıza bakıyordular. "Eğer onu geldiğinizde burda görmek istiyorsanız dikkatli bir şekilde operasyonu tamamlayın!" Tolga'nın ciddi ve otoriter sesi odada yankılandığında ikiside birbirine bakıp bir söz vermiştiler kendi içlerinde, ne olursa olsun ikisi içinde kaybetmekten korktuğu kişinin ortak olması onları çıkmaza sokuyordu. Otelden ayrıldıklarında Ayaz eline geçirdiği eldivenden şikayet ederken Taha Akın'ın görmenin şaşkınlığını yaşıyordu koluyla Ayaz'ı dürtüp küfürler savurdu. Gece haklıydı Akın ondan şüpheleniyordu bu yüzden otelin adresini öğrenip giriş çıkışları kontrol ediyordu. Ayaz, Taha'ya bakıp mutfağı işaret etti. Mutfak çıkışı onlara daha cazip gelmişti. Sabır dileyerek yanındaki adama uyma kararı alan Taha koşar adım kafetaryaya girmişti, kalabalık yüzünden kimse onları fark etmemesi onların şansını daha arttırmıştı. Balık kokusunun her yeri sardığı mutfağa adım attıklarında işler pek de hesaplarına uymamıştı, kapının önünde duran adamlara ters bir bakış attıklarında bu kapınında tutulduğunu anlamışlardı. Tek çareleri normal kapıdan çıkmaktı ama tabi ki otelin değil kafetaryanın. "Taha üç dediğimde geriye doğru dönüyoruz ve kim geliyor bakmadan ilk kapıdan çıkıyoruz... Bir... İki...Üç koş!" Arkalarında ki adamları fark ettiklerinde daha hızlı koşmaya başlamıştılar. Efe'nin onlara ayarladıkları arabaya kendilerini attıklarında aynı anda küfür etmeye başladılar. Ayaz can havliyle arabayı çalıştırdığında sandığından daha zor bir kovalamaca başlıyordu şimdi, arkalarındaki üç araba ve önlerindeki arabalarla tam bir kapana sıkışmıştılar. "Sür burdan sür Rusya'ya doğru valla bak çünkü bunlar bizi tutarsa kendileri tutacaklar." "Sus da ordan Efe'yi ara izimizi kaybetirsinler." "Onu nasıl yapacakalar pardon?" Ayaz, sabır çekerek kafasını bıkkınca iki yana salladı. "Adam tutup bizim şuan kullandığımız bu aracın aynısıyla onların dikkatini dağıtabilir mesela Taha azcık çalıştır şu saksıyı!" Taha aynen denilenleri Efe'ye aktardığında çok geçmeden Efe onların isteklerini gerçekleştirmişti. Şirketin arkasındaki araziye park ettikleri arabadan inip aynı komutlarla ezilmiş çimenlerden geçip camın önündeki metali aldılar, hırsla bir yere sapladıklarında bugün şans ilk defa yüzlerine gülmüş ve tünel açılmıştı. İçeri girmek için verdikleri efor yüzünden enselerinden ter boşalmıştı. Daha fazla vakit kaybetmeden sağdan ikinci kapının önüne varıp şifreyi girdiler, kapı açıldığında korkuyla içeride birileri olduğunu anlamışlardı ama gözle görülür bir yerde değillerdi. "Bana bak Taha şimdi bu ses cihazlarını insanların yatağının altına iyice yerleştireceğiz." Cebindeki ses cihazlarını yatakların altına yerleştirmesi için Taha'ya bir kaçını verdiğinde Taha sadece önünde duran kadının yüzünü inceliyordu. Kendini yakın hissetiği bu kadın kalbindeki ağrıya sebep olmuştu. Karamel rengi uzun saçları yüzündeki maskeye yapışmış bir şekilde öylece cansızca yatıyordu. Bembeyaz solgun teninin üzerindeki kırmızı kabarcıklar onu fazlasıyla hasta gösteriyordu hatta kalp atışları cihazdan duyulmasa yaşadığı pek söylenemezdi, yanındaki gri dosyaya uzun bir bakış attı. Gözleri merakla etrafı incelerken duvardaki isme baktığında kalbinde bu ağrıyı bırakan kadını sanki daha önceden tanıyormuş gibi hissediyordu. Bu kadının Rus çıkması onu pek şaşırtmamıştı. Ayaz'ın kulaklıktan seslenmesiyle irkilerek kendine geldi çıkmaları gerekiyordu ama o bu kadını bırakmak istemiyordu. Kolundan çekiştirilince Taha zoraki bir cihazı gözlerini ayıramadığı bu kadının yatağının altına yerleştirip sarsak adımlarla Ayaz'ın açtığı merdivenlere çıktı. Kendini sorgularcasına kafasını arkaya doğru attı, daha sonra buraya tekrar uğrayacaktı. "Lan başlayacağım şimdi sana yakalanırsan arkama bile bakmam seni bırakır dönerim." "Ağzımı bozma lan benim, yangın merdiveninden iterim seni şerefsiz it." "Senin şu sesine Gece olmasa bir saniye bile katlanmam var ya!" Söylene söylene şirketten çıktıklarında Taha'nın aklı hâlâ aynı yerde takılı kalmıştı... BÖLÜM SONU Bu belkide içlerindeki en uzun bölüm yazarken çoook daraldım ama sonunda bitti biraz oldu bittiye getirdim ama cidden biraz detaylı hali bile 12 bin kelime olmuştu silip silip yazdığım tek bölüm şuanlık umarım siz okurken benim kadar sıkılmazsınız aslında birini eklemeyecektim Eylül çok ısrar edince dedim ekle gitsin sizi çok seviyor ve yürekten öpüyorum kitabı bir ara düzenleyeceğimmmm🫀🥲🪐🤤 ve şu trip konusunda Gece saçma kelimeler kullandığı kısım da ne alaka diyebilirsiniz ama reglken insan pek başkalarını umursamıyor kırıldı mı kırmak istiyor yani öyle yok be alaka diyebilirsiniz ama bazılarımız cidden öyle... Neyse çok konuştum ınstagram hesaplarını bırakıp gideyim @watty.prensesiyim ve kitap hesabı @kefensizruhlaroffical edit sayfamız @meylscherry |
0% |