@meylscherry
|
Aynaya baktığınzda katilinizi görüyorsanız. Sizi sizden iyi kimse öldüremez."~A. Ali Ural "DÖRT DUVAR ARASINDA TUTSAK BİR RUH" Her yerim ağrıyordu derin derin nefes almaya çalışıyordum burda aldığım tüm hava bana zehirdi. Soğuk bir zeminin üzerinde cenin pozisyonunda uzanıyordum. Gözlerim kapalı bekliyordum. Her yerim mosmordu ama hala bekliyordum. Hayalerini kafesin arkasında bırakıp hâlâ, dışarı salınmayı bekleyen bir kuş gibiydim, nefes alıyordum ama yaşadığım söylenemezdi. Ben kim miyim? Güzel soru ben Mina Karan başka bir deyişle, Gece Aksoy. peki ben neden mi burdayım? Çünkü herkes gibi vicdanımı susturamadım. Vicdanımla bir oyun oynadık; ama o çoktan kazanmıştı bile... 472 kadını katlettiler hemde sebepsiz yere 472 kadın bunu bir sayıdan ibaret göremezsiniz 472 öksüz 472 aile 472 hayat hepsi mahfolmuştu. Susmadım susamadım o kadar can yakılmışken diğerleri gibi bekleyemedim banane diyemedim vicdanım el vermedi. Dört yüz yetmiş iki... Ben mi niye burdayım? Tekrar ediyorum susturamadım o lanet vicdanımı! Ve hükümetin yarısını patlattım... Onlar gibi yaptım ama onlarla aramızda bir fark varla, onlar masumları katletmişti bense suçluları... Madem onlar o kadar kadını katletme cesaretini kendilerinde bulmuşlardı, o zaman karşılarına beni almayı da kabul etmişlerdi çoktan. Ama onlarla aramda hep bir fark olacaktı, çünkü kadın erkek eşitliği diye bir şey yoktur. Kadın daima üstündür. Çünkü kadın, var olduğu sürece erkek vardır. Kapım hayvan gibi açılmışmasıyla kafamdaki kara bulutlar dağıldı. Hafif doğrulmaya çalıştım kimsenin karşısında savunmasız bir durumdaymış gibi durmak kendimi kötü hissettiriyordu. Kafamı uzatıp baktığımda gördüğüm yüzle gözlerimi devirdim, gelen kişi seri sapığım Aras İzgiç'di. Herzaman ki gibi siyah bir takım beyaz gömlek giymişti. Sarı saçları yanlara doğru hafif dağılmıştı can sıkıntımı gidermek için biraz onunla uğraşmaya karar verdim. derin nefes aldım alaycı bir tavırla,"Ne o haseretime mi dayanamadın da iki saat bile geçmeden geri geldin. " diye mırıldandığımda kan çanağına dönmüş gözleri direkt gözlerimi buldu. Alt dudağımı dişledim sonra devam ettim aynı alayla " Gerçi sende haklısın bende olsam bende beni özlerdim. " Derin nefes aldı bana katlanamıyormuş gibiydi, "O kadar dayak yedikten sonra nasıl hâlâ alay ediyorsun çok merak ediyorum." Büyük bir ciddiyetle cevap verdim, "Meslek sırrı canım söyleyemem malesef." Sertçe dişlerini birbirine geçirdi, elinde olsa şuan öldürüldü bu manyak beni. "Bakalım işkence odasında da böyle alayla sırıta bilecek misin?" Yutkundum bunu beklemiyordum işte, Anasını satayım çok iyi yerden vuruyordu her zaman abisi kılıklı! Ne zaman gözlerimi bağladılar hiç bir fikrim yoktu ama korku tüm bedenimin kontrolünü eline almıştı bile. en sonunda beni bir yere bağlayıp gözümü açtılar nefesimi tutup gözlerimi ayaklarıma çevirdim. O gözlerimi açmaz olaydılar keşke! yerde çürümüş bir sürü ceset ve yeni öldürüldüğü belli olan sekiz tane adam vardı. Odanın her tarafında kırılmış kemiklerde mevcuttu, umarım onlar dekor içindir yoksa hapı yutmuştum. Yanıma doğru yaklaştı ve aynı hizada olalım diye eğildi, "Bak sana bir teklifim var, sonuçta yabancı değilsin." Bir yandan onu dinlerken diğer yandan gözlerim onun elinde ki şırıngayı kontrol ediyordu. Kaşlarımı yukarı kaldırdım büyük bir ciddiyetle ona odaklandığımda, " Dinliyorum", diye mırıldandım. "Eğer tüm halkın önünde, benimle evlenmeyi kabul edersen, arkamdaki cesetlerin çektiği acıları sen çekmemiş olursun. " Dalga mı geçiyordu bu? Ben ve onunla evlenmek? Sinirle güldüğümde bakışları anlamsızca çehremde dolaştı. Yanıma yaklaştığında sinirle kafamı geriye çekip hızlıca burnuna doğru kafa atmıştım ama aynı zamanda kafamı da kırmıştım... Acı içinde inleyip hızla benden uzaklaştı burnunu tutarak bana döndü, "Senin varya ben.. " "Senle evleneceğime ölürüm daha iyi." Bana baktı ve, "Geber Mina geber ki bende senden kurtulayım!" Askerleri içeriye doğru çağırdığında arkasına bile bakmadan emir verdi," Acımayın lan bu şeref yoksunu varlığa kırın tüm kemiklerini!" Askerlerden üst olduğu belli olan bir sandalye çekip oturduğunda diğer askerler arkamda dizilip tek bir ağızdan bağırdı,"Emret komutanım!" "Burnunu kurmakla başlayabilirsiniz bu vatan haininin!" Burnuma atılan yumrukla öyle bir nevrim dönmüştü ki Nefes almakta bile zorluk çekiyordum, defalarca kez burnuma atılan yumruklar yüzünden bilincim kapanmak üzereydi, emir veren askerin sesini işittim. "Bilinci gitmiş bu fahişenin, en iyisi soğuk suyla şoklayıp kendi haline bırakın!", dediğini duymuştum. Saçlarımdan tutup soğuk suya daldırdıklarında dudaklarımdan cılız bir çığlık kaçıverdi. Defalarca kez soğuk suya daldırıp çıkarmışlardı o kadar çok çığlık atmıştım ki sesim kısılmış boğazımdan hafif kan tadı geliyordu, Gözlerimden akan yaşlar ve yüzümden süzülen kanlar birbirine girmiş ve kurmuştu bile. İçlerinden biri elinde şırıngayla yaklaştı ve, "Bunun zırlamayı keseceği yok en iyisi acı çekerek zıbarması", demişti. Ben daha ne olduğunu anlamadan koluma saplanmış şırınga yüzünden tek hatırladığım kısık sesli bir çığlıktı... ♡ Bir hiçliğin ortasında gibiydim kafamı kaldırdığımda annem ve babamın cesedi vardı. Onların başında ise o vardı. Nefretle baktım ona o kadar yalvarmama rağmen öldürmüştü yok etmişti ailemi yere çöktüm ailemin yanına elini omzuma koydu bir şeyler söyledi onu pek dinlemiyordum mahfolmuştum yerden onların cesetlerini kaldırıyorlardı ne kadar yalvarsam da nafileydi yanımdaydı . Keşke hiç olmasaydı bana sürekli açıklama yapıyordu ama ben ailemin cesedinin peşine doğru gidiyordum çoktan arabaya koymuşlardı arkalarından koşsamda bir faydası yoktu. Onlar ölmüştü , yapabileceğim hiç bir şey yoktu gözlerim ona döndü arkamdaydı. Sürekli ondan nefret ettiğimi söyleyip duruyordum. Beni her seferinde sakinleştirmeye çalışıyordu. Yere çökmüştüm bana söylediği tek şey 'mecburdum' tek bir kelime, elim ayağım titriyordu. Gözlerim o an bir farkındalıkla açık kaldı abim. Onu öldürmüşler miydi? Ağzımdan çıkan o an en duymak istemediğim şeyi sordum abimi. Bana ona dokunmadığını söyledi. Hızlıca telefonumu çıkardım olan her şeyi ona anlatmalıydım ama açmıyordu. O ise bana sürekli bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Hızlıca motorum bindim ve ordan uzaklaşmaya başladım ormanlık bir alandaydık onları öldürmek için ıssız bir yer seçmişlerdi. Gözlerim arkamda ki arabaya döndü peşimi halen bırakmamıştı. Yutkundum gözlerimden akan yaşlar görüşümü engelliyordu çok hızlı sürüyordum ve onu atlamayı başarabilmiştim. Hızlı hızlı sürmeye devam ederken bir arabanın üstüme doğru sürüldüğünü fark ettim. Ondan sonrası ise tek duyduğum şey siren sesleriydi ... Acı aylardır hissettiğim tek duyguydu rüyalarımda dahil hergün aralıksız acı verici şeyler yaşıyordum. Hücrenin en üstünden içeri doğru süzülen cılız umut verici bir güneş ışığı yansıyordu tavan o kadar yüksekti ki duvarların üst kısımları sarmaşıklarla kapanmıştı. Ellerimi belime yaslayıp doğrulmaya çalıştım üşüyorudum fazlasıyla Titreyerek doğrulup aynanın önüne doğru hafif adımlar atmaya çalıştım o kadar çok darbe almıştım ki yürümekte bile zorlanıyordum. Aynanın önüne vardığımda; İlk önce gözlerime baktım ölü okyanus rengine sahiplerdi eskisi kadar umutlu bakmıyolardı, saçlarıma kaydı gözlerim silik bir sarı renkteydi ve parlaklığını yitirmişti. Gözlerimi bu defa demir kapıya takıldı kapının altında altın işlemeli siyah renkli bir zarf vardı. İlk başta kaşlarım çatıldı daha sonra idrak ettiğim bir gerçekle yutkundum bunu beklemiyordum en azından bu kadar çabuk. Zarfı almak için eğildimde bedenim benden bağımsız bir şekilde korkudan titriyordu. Farklı bir şey çıkmasını diledim o an zarfın içinden, burdan çıktığımın habercisi olsun istedim...gereksiz bir umuttu benim burdan çıkmam... Zarfı açtım ve titreyen ellerimle içinden çıkan kağıdı okumaya çalıştım ilk başta afalasamda daha sonra okuyabilmiştim, Ben Hakim Korhan Özar " Bundan 6 ay önce kendisinin hükümetin yarısını patlatmasından dolayı ve milyonlarca askeri öldürerek Akademiye ve hükümete karşı gelmesinden ötürü, aynı zamanda dün yapılan konuşmada pişman olmadığını belirtmesi den dolayı, Sevgili Müvekkilin Avukatı tarafından ertelenen idam kararının bizzat gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bunun akademinin bahçesinde yapılacağını onaylamış bulunmaktayım. Sanığın yarın saat 9.52'de idam kararının gerçekleşeceğini ondan önce son kez Catherine'nin - hükümet başkanının- sorgu için çıkacağını belirtmek isterim." Ellerim dondu buz kesildim tarih dün atılmıştı bu da demek oluyordu ki Saat kaçtı hiçbir fikrim yoktu, kalbime inen sıcak bir baskıyla ellerimi göğüs kafesine bastırıp defalarca kez bir mucize diledim sadece bir mucize... Kaçmak için aylardır yapmadığım şey yoktu bir süper gücüm yoksa kaçamazdım, Sessizce elimde zarfa duvarın dibine çöktüm yavaş yavaş kabullenme kararı almıştım. Bekledim gelip beni almaları için, aklımda yıllar önce evimin önünde bulduğum not kağdındaki not kondu, 'ben zaten ölmüştüm sadece mezar denen yere ihtiyacım vardı.' Bu kadar çabuk bir idam kararı daha önce akademi tarafından hiç alınmamıştı. Bir ilkti bunun etkisinde ise kesin Aras vardı, bundan emindim Ona dün söylediklerimi sindirememişti... Onu red etmemi kaldıramamıştı. Dün söylediğim hiç bir söz için pişman değildim ben hâlâ. Ağır demir kapı aralandığında içeri girenin kim olduğuna bakmak için başımı yukarı ağır ağır kaldırdığında yutkundum, abimin burda olmasını beklemiyordum demek ki zarf ona da gitmişti. Arkasından ise Aras girdi içeri abimi görmenin heyecanıyla doğrulup soluğu onun yanında almıştım. Gözleri kıpkırmızıydı siyah saçları dağılmış, Üzerinde ince siyah bir tişört vardı anladığım kadarıyla o birgün önceden almıştı zarfı. Bana baktı daha sonra arkasını döndü Aras'a doğru sinirle atıfta bulunduğunda Aras geriye sıçramıştı, Uzun zaman sonra ilk defa gülmüştüm. Aras bana baktı, " Ufak bir şeyi söylemeye geldim Taha saldırganlaşma hemen. Bak Mina teklifim hala geçerli ölmek istemiyorsan gerekeni yap!" Ciddiyetle kurduğu cümleyi sinirle sindirmeye çalışırken, ağzımı açmadan o kapıyı çekip çıkmıştı bile! Abime baktım herşeyi boş vermek adına ona döndüm, " Seni çok özledim", diye mırıldandım. Yanıma iyice yaklaştı saçlarımı okşadı sonra beni kendine doğru çekip sıkıca sarıldı bıraksa sanki gidecekmişim ya da elinden alacaklarmış gibi sarmıştı beni... Yıkılmış bir haldeydi, Öz abim değildi belki ama aynı aile de büyümüştük. Bu bizi kardeş yapardı. Derin nefes aldım ardından,"Tolga ve Ada'da geldi mi? onlarla son kez vedalaşmak istiyorum." Yüzümü korkuyla daha sıkı gömdüğümde, sinirini kontrol etmeye çalışarak konuşuyordu," Kimseyle son kez vedalaşmayacaksın seni burdan çıkaracağım karşımda ki kim olursa olsun umrumda değil Mina bana bak o çeneni dik tut ve ne olursa olsun herşeyi akışa bırak fazla cidddiyet iyi değildir Bazen." Ben daha cevap veremeden o ağır demir kapı bir kez daha açıldı gelen hükümet hizmetçilerinden biriydi. Abime dönüp saygıyla röverans yapıp göz teması kurmadan konuştu, " Sizi dışarı alabilir miyim? " Taha sinirle kafasını geriye atıp gözlerini kapattı, ardından bana dönüp,"Dediğim gibi fazla ciddiyet iyi değildir, bazen durumları değerlendirmek gerekir." Diyerek arkasına bakmadan hışımla dışarı çıktı. Kız bana yöneldi ve, "Öncelikle bir idam mahkumu olarak değil akademinin bir askeri olduğunuz için, duş alıp hazırlanmanın lazım efendim", dedi. Tek kaşımı kaldırdım burda yıkanabileceğim bir yer yoktu, kız kapıya doğru yönelip ağır kapıya narin elleriyle vurup bir kaç asker çağırdı içeri gelen ilk asker ağır top takılı kelepçeyi çıkarıp daha küçüğünü taktı. Koluma takılan kelepçelerle nereye götürülüyordum hiçbir fikrim yoktu. Issız hücreden çıktığımızda iki merdiven aşağıda olan bir asansörün önünde durmuştuk. Gözlerim yanıma kaydığında hizmetli kız açıklama yapma gereği duymuş olmalı ki,"Efendim baş komutanın gelip kart okutmasını bekliyoruz." Diye mırıldandı. Kafamla onayladığımda. Elinde kartla bize yaklaşan bir adam belirdi, arkasında yedi askerle gelip kartı okutup birşey demeden geri dönmüştü. Asansöre benle birlikte iki asker ve o kız bindi. Eksi beşinci bastıklarında yutkunup gözlerimi kaçırdım. Bir ara cehenneme doğru mu gidiyoruz acaba diye bir an ciddi ciddi düşünmüştüm. Bir yere indik, askerler inmedi ve buraya başka askerleri göndericeklerini belirtiler yanımdaki hizmetli kıza, benim görmeyeceğini zannederek kızın eline tutuşturmuşlardı anahtarı. Az ilerinden dönüp ağır demir kapılı bir odaya girdiğimizde sanki diğer şeyler çok normalmiş gibi, neden yer altında bir oda vardı onu sorguluyordum. Kelepçelerimi açmadan beni küvete doğru ilerletti. Kapıyı kapattıktan sonra kelepçeleri çıkardı, eliyle küveti gösterdi ardından, "Sakın kaçmaya çalışma burdan kaçamazsın. " Sırıttım emin misin? dermiş, gibi baktım suratına evet kaçamazdım ama maksat sinir bozukluğu olsun. O suyu hazırladıktan sonra kıyafet alıp geleceğini ve kapıyı kilitlediğini belirtti. Aklımda çoktan bir plan belirmişti, Üstümü çıkardım ve küvete girdim. Uzun zaman sonra banyo yapmak bana fazlasıyla iyi gelmişti. Kapı açıldı yine o kız gelmişti önümde durdu ve elinde tuttuğu kıyafetleren hangisini giyeceğimi sordu. Ciddi bir takım elbise seçmiştim. İlginç olan şuydu daha önce hiç bir mahkuma böyle özel özel davranılmadığına adım kadar emindim... Hepsi başkan'ın karşısına zavallı bir halde çıkmışlardı. Peki ben neden öyle özel bir şekilde hazırlanıyordum? Halk karşısında kendini zavallı göstermek... Peki bu benim işime gelirdi. Bir havluya sarılıp dışarı çıktığımda üzerine bir rahatlama çökmüştü. Uzun zamandır rahat bir uyku uyumamıştım. Kız benim seçtiğim kıyafetlerin altına güzel bir siyah yüksek topuklu bir ayakkabı seçmişti, tamam Taha'nın dediğini yapacaktım ve fazla cisdi olmayacaktım, ölmeye giderken bile tarzdım! Evet buna odaklanmak daha iyiydi. Saçımı kuruturken kulağıma eğilip,"Beni abiniz tuttu efendim ve burdan çıkamanıza yardım edeceğim." Hızla telaffuz ettiği cümlelerle kalbime akın eden heyecan eş orantılıydı. Hızla sanki bölmemi istemiyormuş gibi devam etti,"Bak şimdi ben banyoya gideceğim sen şu köşedeki camı alacaksın ben bağracağım ve beni öldürmeye çalıştığını söyleyeceğim geri sonra n'olacak bilmiyorum benim görevim bu kadar. Şimdi dediklerimi sırasıyla yapın lütfen." Diyerek saç kurutma makinesini kapattı. Elime anahtarı tutuşturup hızlıca banyoya girdi. Kısa bir süre sonra bende onun peşinden gittiğimde, kapının arkasından camı alıp, saçını başını hafif dağınık görüntüsü verdi. Derin bir nefes alıp tüm gücüyle çığlık attığında yutkunup rolüne odaklanmaya çalıştım. "Yardım edin! beni öldürmeye çalışıyor! İmdat!" Kapıyı kırarcasına açtıklarında askerler hızla üzerime hücum edip bileklerimi tutular. Eline ne ara aldığını bilmediğim kelepçeyi gösterdi , "Onu takmaya çalıştım ama elindeki camı boğazıma dayadı ve bağırırsam beni öldüreceğini söyledi!" kendini bir askerin üzerine attığında ben hâlâ olanaları tam idrak edememiş öylece kalakalmıştım. Camı nerden bulduğumu sordular kız bilmediğini ona arkadan saldırıp tehtid ettiğimi söylemişti. Anahtarı elimin içinde iyice sakladım, odadan çıkarılıp asansörün oraya yönlendirdiler. Çıt çıkarmadan sessizce yukarı doğru çıktığımızda gözlerimi kapatıp yüze kadar saymaya başladım. Asansörden indiğimizde olanları anlatıp beni burdan sonrası için muhafızlara teslim etmişlerdi, başkan'nın karşısına doğru yürütüldüm, içeri attığım ilk adımda yüreğim yerinden çıkarcasına atmaya başlamış nefesimi daraltıyordu. Gözlerim Taha'yı aramak pahasına etrafı süzdüğünde, en sonunda onu görebilmiştim yanında Tolga ve Ada'da vardı onları gördüğüm için sebepsiz bir şekilde mutluluk sarmıştı içimi. Tolga'ya bakarken gözlerim onun arkasına takıldığında, yanındaki kişi nutkumun tutulmasına sebep olmuştu. BÖLÜM SONU Yayaayyaya ay çok güzel hdhdhd çok hoşuma gitti şuan ilk bölüm başladığımda pek içime sinmemişti Bu arada bölümler artık Cuma'dan Cuma' ya olucak haberiniz olsun 💫💟 evet ilk bölümümüz nasıldı? Sizce Mina kimi gördü? Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız bir sonraki bölümde görüşürüz |
0% |