Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Kayıp Ruhların Tabloları

@meylscherry

Mina Marian Karan'ın anlatımıyla


Başımdaki şiddetli ağrı nefesimi daraltırken, gözlerimi açmak için çaba sarf ettim.


Uzun uğraşlar sonucu gözlerimi açtığımda bulanık görüntü yüzünden hâlâ göremiyordum.


Dün gece ne yaşanmıştı nerdeydim bilmiyorum ama en son hatırladığım Max'le dans ediyor oluşumdu.


Bir hışımla gözlerimi ovaladım. Ama hâlâ bulanık görüyordum ağzıma gelen tüm küfürleri saydım.


Gözlerimin böyle ağır olmasının bir tek mantıklı açıklaması vardı o da gece yatmadan ağlamış olmamdı...


Kapı tıklatma sesi kulağıma doldu, ciğerlerimi nefesle doldurup sesin geldiği yönün tersine dönüp üstüme yorganı çektim.


Tekrar çalındı...bekledim ama gitmedi. Uyanık olduğumu biliyordu büyük ihtimalle ona gir dememi bekliyordu.


Sabahtan beri birşey kırıyorsun sence uyanık olduğunu bilmesi normal değil mi?


Boğazımı temizledim naif bir sesle konuşmak için ama tabiki öyle olmadı,"Gel",boğuk kısık bir ses çıkmıştı dudaklarımın arasından.


Kapı açıldı, gelen Max'tir büyük ihtimalle diye düşünmeye başladım, bulanık görmem kendimi savunmamı çok güzel engelliyordu açıkcası...


Arkamda kalan silüet yaklaştıkça burnuma dolan koku kalbimi yerinden oynatmıştı.


Nefesimi sesli verip,üstümdeki yorgana daha çok gömüldüm.


Kalbim yaklaşan adım seslerini duyduça ritmini artırıp beni nefessiz bırakmaya başladı.


Yorganı parmaklarım arasına alıp kalp atışlarımı kontrol etmeye çalıştım.


"Evime verdiğin zararı yok sayıyorum sarışın"


O sinir bozucu lakabı ona varya ben... neyse.


" Sarışın, yorganı salmazsan pankart açacağım. YORGANLAR İÇİN ADALET YORGANLAR SARIŞINLARDAN İNTİKAM İSTİYOR, diye."


Sıcak bakışlarını sırtımda hisetmemele huzursuzca kıpırdandım.


"Ayaz...seni bu yorganla boğarım kes sesini!"


Alaylı gülüşünü duydum, duymaz olaydım o kadar tatlı gülmüştü ki kalbimde bıraktığı sıcaklık ona sarılma isteğimi artırmıştı.


Fark etmesemde yüzümde sıcak bir gülümseme oluşmuştu.


"Boğsana bakayım 1.68 boyla nasıl boğuyorsun beni"


"Bak kalkarım!"


Ayağımın dibine çöküp kolumu çekti, "Kalk sarışın, hadi kalk."


Bu defaki gülüşü sinirimi bozduğu için hırsla doğrulup onla aynı hizada, durdum gözlerime ani bir şekilde hücum eden ışıkla gözlerim kısıldı.


O bu halime gülerek baktı. Sıcak bakışlarının altına işlemiş soğukluk dikattimden kaçmamıştı.


Gülüşünü zarif bir nidayla sonlandırıp elini yukarıya kaldırdı,


ince parmaklarını gözlerime bastırdı hafifçe. Dokunurken titrediğini hissettim sanki dikene dokunmuşta eline batmış gibi.


Elini indirip tersiyle yanağımı okşadı. Bu ani temas beni heycandan deliye çevirsede odaklanmamaya çalıştım.


Bu güzel an illaki bozulucaktı. Ayaz elini cebine attıp telefonu çıkarttı bakışlarına anında öfke yerleşirken ben merakla ona bakıyordum.


Anlında belirginleşen damara kaydı gözlerim. Neydi onu bu kadar sinirlendiren şey acaba?


Telefonu sessize alıp bana dönmeden,

"Dur burda sarışın, ben hemen geliyorum tamam mı?"


Kafamı olumlu anlamda salladım. Gözlerim ona bakmak istemezcesine odanın içine dolandı. O çoktan çıkmıştı.


Duvarları krem-beyaz tonlarında, sağ tarafta büyük bir cam onun hemen solunda büyük bembeyaz bir kolon vardı.


Kapının hemen yanında büyük bir tablo vardı. Tablonun farklılığının beni cezbetmesiyle ayağa kalkıp tabloya ilerledim.


Kaybolmuş bir silüet gördüm ilk başta, biraz daha geriye gittiğimde asıl resmi fark etmemle yutkundum.


Dalgaların sakince karaya çarptığı noktada kayaların altında sarı saçlı bir kız çocuğu vardı. Ondan ileride ise bir bungulov tarzı ev... kaybolmuş silüet aslında kaybolmamışta kız çocuğunun kayıp ruhu gibi duruyordu şimdi...


Tekrar baktım resme kız çocuğunun yanında inci taneleri onun zarifliğini haykırırken, resmin sol altında tablonun bitiminde küçük bir erkek çocuğunun silüeti vardı elinde bıçağa benzer bir şey tutuşu sanki bu olanlar onun suçuymuş gibi başı önüne eğik çizilmişti.


Gözlerim tabloyu yapan kişinin adını aradı sol altta olan oğlan çocuğunun üstüne beyaz bir imza atılmıştı... o imza öyle tanıdık geldi ki bana sanki ruhumun derinlerine işleyen bu tablo beni anlatıyordu.


Kalbimin ortasında bir boşluk hissettim, bu tablo annemle babamın öldürdüldüğü gün Gece Aksoy'un da ölmesini resmetmişti.


Hayır Gece Aksoy ben değildim, Ayaz'ın aşık olduğu o kadın ben değildim tüm kalbiyle Ayaz'a güvenen o aptal kız değildim ben. Dedim ya kalbimde boşluk var, hafızamda ise bazı anıların yok olması yankılanıyor ve benim her hücrem bana Gece Aksoy sen değilsin diyor.


Boşluktayım öyle bir boşluk ki bu ne gelen kapatabilir bu boşluğu, nede daha önce gitmiş olan.


Sen Gece Aksoy, hayatımın içinde büyük bir boşluk bırakan kız, kimse seni hatırlamak istemiyor, kimse seni özlemiyor, yattığın mezarlık bile kimsesizler mezarlığı sen ölürken bile kimse sana sahip çıkmamış. Sen öldüğünde bile öz annen sana sahip çıkmak istememiş. Nerden biliyorum, biliyor musun? Öldüğün ilk gün anneni aramışlar o da seni son kez de olsa kabul etmemiş... yattığın yerde çiçekler yok, karanlık bir yer ama sen ruhunla aydınlatırsın aptalsın çünkü aptal! Umut yok umut etmek yok. Öldün sen, öldürüldün hayallerin öldü, umutların öldü aşka olan inancın öldü, sende öldün! hemde kimsesizler mezarlığında unutlup gittin! bak etrafına kim var yanında? kimse yok tek başınasın alışman lazım. İçimdeki boşluk seni unutmaz belki ama herkes unuttu bile. Sen Gece Aksoy! Aptal olduğun için öldün, şimdi sıra bende, ben MİNA MARİAN KARAN ve Gece Aksoy, sana bir sözüm var seni öldüren umudunu kaybetmene sebep olan canını yakan herkesten intikam alıp öyle geleceğim yanına sana sözüm olsun bu içimdeki boşluk. Kaybolmuş ruhlar, kana bulanmış sözler... belki de beni hiç dinlemedin değil mi?


Tablodan bakışlarımı çeken şey kapının çalınmasıydı hafifçe geçip az önce kalktığım yatağa geri oturdum.


Gözlerim yansada ağlamadım... içim kan ağlasada ben ağlamadım.


"Gelebilir miyim?"


Gözlerimi kapattım bir kaç saniye ondan sonra sabırla açıp konuştum,"Gelll."


Kapıyı açıp içeriye doğru süzüldü, gözlerim ister istemez üstüne kaydı.


Beyaz bir gömlek giymiş kollarını katlamıştı bronz tenine uyuşan bu gömlek onu çok...dikkat çekici hâle getirmişti. Altına giydiği siyah kumaş pantolon bedenini tamamiyle sarmış, siyah saçlarını geriye atıp bana merakla döndü, mavi hareleri.


"Neden böylesin?"


Sorumu garipsemiş gibi bana döndü kaşlarını merakla kaldırıp,"Nasılım?"

Diye mırıldandı.


Yüzümü buruşturup ciddiyetle,"Kız istemeye gidiyormuş gibi giyinmişsin."


Durgun bakışları üstümde gezindi kafasını iki yana sallayıp ağzından nefesini sesli verip uzun süre yüzümdeki ciddiyeti anlamaya çalıştı. Hâlâ ciddi olduğumu fark edince arkasını döndü. Kapıyı sertçe açıp kapatması saniyeler sürmüştü.


Bozulmuş muydu bana?


Ben seni sevemem Ayaz İzgiç ben Gece değilim. Ben senin aşık olduğun o kadın değilim, sevilmeyi haketmeyen bencil iğrenç bir kadınım. Beni sevme ben toprak altında kalan o kadın değilim, ben yeryüzündeki o ölü ruhum.


Oflayıp kafamı yastığa gömdüm. Uzun sürmedi, kapı tekrar açıldı bu defa kalkmadım. Daha doğrusu kalkıcak gücü kendimde bulamadım.


"Kalk bak bakayım sarışın şimdi nasıl olmuşum?"


Suçlulukla başımı kaldırıp utançla bakakaldım.


Siyah kumaş pantolonunu değiştirmemişti, üstüne siyah dar bir gömlek giyip ilk üç düğmesini açık bırakmış, üstüne uzun bir palto giymiş, boynuna gümüş zincir kolyesini takmıştı. Saçlarını salaş bırakması ayrı yakışmıştı.


O cidden... efsane çekici gözüküyordu. Kombin konusunda umarım şaka yapıyordur. Yapmıyorsada ben katil olmaya hazırdım.


"Ayaz beni ciddiye alıp gerçekten üstünü mü değiştirdin!?"


La hâvle kızım sen demedin mi çocuğa kız istemeye gidiyormuş gibi olmuşsun.


Olabilir ama şuan daha çok kız istemeye gidiyormuş gibi olmuş.


Gayet de yakışıklı olmuş kes sesini.


Katil olma konusunda ciddiyim iç ses! Hatta bu gidişle ilk senden başlıyacağım gibi duruyor!


Tamam be sustuk!


Alt dudağını ısırıp gözlerini kaçırdı ayağa kalkıp camın önüne ağır adımlarla gittim.


"Benden nefret etmemen için elimden geleni yapıyorum ama fark eden kim..."


Üç adımda arkamda bitti yanıma sokuldu. Ona dönüp hırsla yanağını sıktım,"Ahhh! Napıyorsun sarışın!?"


Sırtımı tekrar göğsüne yaslayıp konuştum,"Bu kadar yakışıklı durup sinirlerimi bozma diye, iz bırakayım da beni unutma dedim."


"Ben ve seni unutmak? Komikmiş görürsem söylerim."


"Bir dakika bir dakika sen az önce benim cümlemi bana mı kurdun?"


İçten bir şekilde güldü,"Ekip liderimi taklit ediyorum diyelim."


Muzipçe sırıttım,"Liderim... sevdim bu kelimeyi bundan sonra senin efendinim."


"Gönlümün efendisi desem?"


Kalbim teklediğinde gözlerimi kaçırdım fark etmiş olmalı ki belimi daha sıkı sardı.


Parmakları beni rahatlatmak için hareket ederken,"Bebeğim onu bunu bırakta görev için Türkiye'ye gidiceğimizi biliyorsun değil mi?", dedi kulağıma doğru.


Görevi tamamiyle unutmuştum ani bir heycanla ona döndüm,"Ayaz ben görevi tam bilmiyorum. Rolleride, takma isimleri de uçağa kaç saat var!?"


Belimi sarıp beni geriye çevirip, ayrılmadan kapıya ilerledi,"Akşam 2.00'de uçak sakin ol ben yanında olacağım."


Merdivenlerden inerken bir yandan evi incelemeye çalışıyordum. Evin her köşesinde tablo var-dı.


"Bu tabloların hepsini sen mi yaptın?" , o sırada yeşil renkten başka birşey bulunmayan tablonun önünde durdurdum onu.


"Yani çoğunluğu bana ait diyelim" sonra büyük bir kahkaha atıp beni kendine döndürdü.


Anlam vermeyerek bakakaldığımda,"Kızım, anlamadın mı hâlâ" ben salak mıyım ne olduğunu bir saattir anlamıyorum?


"Ayaz, ne oldu söyle işte çatlatma insanı!"


Belime baskı uygulayıp, eliyle tablonun altına dokundu ve bana merakla baktı. Hâlâ birşey anlamadığımı fark edince kafamı indirip en altta yazılı olan ismi işaret etti.


Gece Aksoy.


"Hatırlamadın mı sarışın hâlâ?"


Hatırladım hemde çok iyi, bu tablonun taslak çizimini ben yapmıştım.


Ayaz çizim yaptığı dönem bende çok özenmiştim, o çizim yaparken sürekli bende yapıyordum. Tabii yaptıklarım genelde hep çöp gibi oluyordu.


Bir ara Ayaz'a sinir olup onun yaptıklarını sabote etmeye başlamıştım. Ama öyle böyle değil. Sürekli aklını karıştırıp tablolarına saçma şeyler çiziyordum.


Bu resimde onlardan biriydi, aslında resmin orjinali gece gündüzü resmeden gökyüzünün bölünmesiydi.


Düşüncelerimi kesen alaylı sesiydi.


"Hatırlamadıysan ben hatırlatayım istersen..."


"Hatırladım da neden buraya astın ki çok kötü duruyor?"


Aramızdaki mesafeyi bir adımla kapattı. Tüm dişlerini göstererek gülümsedi, "Hiçç öylesine... canım asmak istedi sonuçta benim evim."


Son söylediği şeye biraz bozulmuştum açıkcası. Sen karışamazsın burası benim evim demeye getiriyordu.


"Haklısın burası senin evin. Duvarına ne astığın beni ilgilendirmez."


Ondan yavaşça uzaklaştım. Kalbimi gösterip al işte kırdın kırdın diye bağrasım gelmişti.


"Saçmalama öyle demek istemediğimi biliyorsun."


Saçmalama mı!? SAÇMALAMA MI!?


"Saçmalama öyle mi? iyi saçmalamam bundan sonra sizin yanınızda Ayaz bey hazretleri!"


Öyle bir hışımla aşağı inmiştim ki resmen uçmuştum.


Kendimi gri berjere bırakıp kollarımı göğsümde bağladım. Bu benim trip atma hareketimdi.


Ona bakmamak için televizyona tamamiyle döndüm, sanki ilgiliymişim gibi. Televizyonda boks maçı açıktı. Açıkcası böyle programlar pek dikkatimi çekmezdi. Ama sarışın hakem benim için bir izleme sebebi olabilirdi.


Maç çok hızlı başlamıştı daha doğrusu sarışın başla emirini vermeden, adam rakibini duvara sülük gibi yapıştırmıştı. Hakemde adamı duvara kadar uçuran boksöre bağrıyordu. Neyine güvenerek bağrıyordu açıkcası onu bende bilmiyordum.


"GECE BENİ DUYMUYOR MUSUN?"


Gözümün önünde sallanan elle oturduğum yerden sıçradım.


"Dalmışım...televizyon izliyordum, ayrıca ne diye bağrıyorsun ya!"


Dişlerini birbirine bastırıp sinirle kendi kendine söylendi.


"Belli daldığın neye daldıysan artık!"


Anlam veremediğim için suratına bakakaldım.


Bakışlarımı umursamayıp arkasını dönerken konuştu,"Kahvaltı hazır gel istersen."


Açtım ama gel istersen dediği için gitmeyecektim inadım inattı.


"Yemeyeceğim birşey aç falan değilim."


Ses gelmeyince nedense bozulmuştum. Kafamı geriye attım anlık yorgunlukla. Camdan süzülen güneş ışıkları ve içeri esen tatlı meltem uykumu tetiklemişti.


Tam dalmak üzereyken birinin bedenimi kendine çekip sarılmasıyla irkildim. Ne ara koltuğa geçmiştim?


Saçlarımı okşayan Ayaz'a baktım. Allah'ım bir yerde zaman atlaması falan mı yaptım kurban olduğum rabbim niye hatırlamıyorum hiç birşey.


Ayazla ne ara barışmıştım ayrıca?


Kurumuş boğazımı hiçe sayıp konuşmaya çalıştım,"Ayaz...saat kaç?"


Saçlarımla oynarken cevap verdi,"Dört güzelim de...aç mısın?"


Yuh ki ne yuh dokuz saat mi yatmıştım ben şimdi?


Hani dalmak üzereyken kalkıyordum beynim bana oyun mu oynuyordu?


Gözlerimi kırpıştırıp doğruldum, gözlerim üstüme kaydı gri uzun bir erkek sweati vardı.


Benle beraber Ayaz'da doğruldu, omuzlarımdan tutup beni mutfağa ilerletti.


"Senin için şeftalili kek yaptım."


Gözümün önü karardığı için cevap veremedim.


Avuç içlerimi başıma bastırdığımda sanki beynim patlıyacakmış gibi olmuştu.


"Güzelim..." diye mırıldandı beni oturturken ardından devam etti,"Açlıktan oluyordur. hemen birşeyler hazırlıyorum sende o sırada bu vişne suyunu bitir."


Önüme koyduğu bardağa bakıp derin bir nefes verdim.


Açıkcası pek içimden gelmesede onu dinledim. Bardağı ellerimin arasına alıp sesizce dudaklarıma yasladım bir süre. İçme cesaretini kendimde bulunca kafama diktim

Meyve suyunu içtikten sonra az da olsa kendime gelmeye başlamıştım. Ne hazırladığını merak ederek Ayaz'ın sırtına doğru baktım.


Pek birşey göremediğim için gözlerimi elimdeki bardağa kaydırdım.


Kendimi çok halsiz hissediyordum. Ayaz'ın yanında olsamda güvenle yatabileceğim yerde değildim.


Beni uykumda öldürmediği için şükretmeliydim.


Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp dişledim, düşüncelerimi dağıtmak için.


"Beğenir misin bilmem ama...yağlama yaptım. Açıkcası yapmak istemedim ilk başta, çünkü yağdan rahatsız olabilirsin diye düşünmüştüm..."


Utançla pembeleşen yanaklarımı yok sayıp önümdeki adama bakmaya çalıştım,"Teşekkür ederim..."


Şuursuzca bana iyilik yapan adama beni öldürmediği için şükür ediyordum birde. Aptal Mina! işte Aptal!


İğrenç bir insana dönüşmüştüm...ben bu değildim olamazdım.


Ayağa kalkıp ağır adımlarla Ayaz'ın yanına yürüdüm.


Belkide uzun zaman sonra ilk defa içimden gelen birşeyi yapma kararı aldım, sorgulamadan...düşünmeden.


Nefesimi sesli verip tezgahta sos hazırlayan Ayaz'ın sırtına baktım.


Yapmalı mıydım


Beni hissetmiş olmalı ki gülerek kafasını ard arda iki yana salladı.


"Gece sırtımı izleme işin bittiyse yerine geçip oturur musun lütfen?"


Oldu mu şimdi bu? al işte sarılmıyorum sen kaybettin.


Çok abartılı bir tepki vermemeye çalışarak,"SAÇMALAMA BEN Mİ!?" Diye sakince sormuştum.


"Evet sen..."


Ani bir hırsla, parmak uçlarımda yükselip, ardından saçını tutup koparırcasına çektim.


"Gece bak bu iki oldu!"


Acıyla bana doğru döndü. Tek eliyle gömleğinin kolunu dirseğine kadar katladı ben gülerek ne yapıcağını beklerken hızlıca belimi kavrayıp üzerime eğildi.


"Napıyorsun?"


Daha fazla eğildi kulağıma doğru,"iyi sen..."


Yutkunup uzaklaşmak için geriye adımladım. Ama adımım arada buhar oldu.


"Nereye küçük hanım daha hesaplaşmadık"


"B-bence hiç gerek yok ya özür dilerim biter gi-"


Burnunu boynuma sürtmesiyle duraksamak zorunda kaldım. Yaptığı hareket yumuşamamı sağlarken, saçındaki elimi gevşettim.


Hafifçe dudaklarını yukarı doğru çıkardı, Hafiçe çeneme bastırıp burnunu boynuma yaslayıp derin nefes aldı ardından geri çekildi. Öyle büyülü bir andı ki nerdeyse kendimi kaptırıcaktım.


Sanki hiç birşey yaşanmamış gibi arkasını dönüp yemeği yapmaya devam etmeye başladı. Saf gibi ortada kalınca soru sorma kararı aldım.


"Ödeşme dedin ödeşmeyecek miyiz?"


Güldüğünü duydum,"Ben ödeştim aslında ama..."


Hiç birşey anlamayarak masaya doğru ilerledim.


Gözümün önü karardığında elimi karnıma bastırdıp eğildim. Sırtımdan soğuk sular akarken nefesim daraldı.


Öksürük krizine girince artık kontrölümü tamamen kaybetmiş ve bilincim kapanmıştı...


13 Saat sonra

Zihnim sisler altında kalmışta tüm benliğimi unutmuşum gibiydim. Ruhumun derinliklerine işleyen sis uzun zaman sonra meydana gelen bir felaketti.


Başımın ağrısından dolayı gözlerimde bir ağırlık mevcuttu. Tam olarak kendime gelememiştim ama yavaş yavaş bilincim açılıyor ve etraftaki sesleri duyabiliyordum. Daha doğrusu bağrışmaları.


"DALGA MI GEÇİYORSUN BENLE! SEVDİĞİM KADININ HAYATI SÖZ KONUSU SENİN O APTAL PLANIN YÜZÜNDEN! ŞİMDİDE KARŞIMA HADSİZCE GEÇMİŞ GÖREVE KATILMASINI ZORUNLU KILIYORSUN!"


Ayaz'ın saldırgan sesinden ürpererek diğer seslere odaklandım Ayaz'ın aksine ölüm kadar soğuk bir ses yankılandı kulaklarımda,"O göreve katılmadığı ilk an bunu senden sorarım ve onu elinden alırım. O benim için pek önemli değil, bu yüzden sabırımın sınırını zorlama Ayaz İzgiç, burda kuralda benim kanunda!"


Overls'ın sert cümlelerinden çok rahat bir şekilde benden bahsedildiğini anlamıştım.

Kimsesiz kalmak bu olsa gerek zira ben az önce canımdan çok bağlandığım ailem yerine koyduğum adam tarafından kimsesiz bırakılmıştım. Beni askeri değil kızı olarak hiçbir zaman görmeyen o adam az önce küçük bir kız çocuğunun kalbinde ölmüştü.


Hemde en büyük hayranının...yutkunmak istedim hiç mi önemli değilim senin için? hiç mi askerin yerine kızın olarak görmedin beni?


Uçsuz bir uçurumdan aşağı atmışlardı beni ilk elimden tutan kişi, beni ilk ölüme iten kişiydi.


Konuşmanın devamını dinlemek için kendimi çok zorlamıştım.


"Senin kuralını da kanunu da...Dua et Gece için değerlisin yoksa kemiklerini bile bulamazlardı."


Şen bir kahkaha odada yankılandı sanki hiç eşya yokmuş gibi bir yankı olmuştu.


"Gece Aksoy... 6 yaşında bir neslin hayatını kurtaran küçük kızım şimdi benim hayatımı katil sevgilisinden kurtarıyor ne ironi ama!"


Nefes almayı bıraktım, yaşamayı bıraktım, az önce çocukluğum diri diri toprağa verildi ve ben yok oldum.


Hiç gerçek sevgi görmediğim için sahte sevginin ne olduğunu hiçbir zaman kavrayamamıştım. Yalan da olsa hiç sevilmemiştim.


Öz ailem beni sevmemişti... üvey ailem öz çocukları kıskanmasın diye beni sevmemişti...beni büyüten komutanım-vaftiz babam- beni hep askeri olarak görmüştü...Taha beni sevsin diye çok çabalamıştım ama o da beni sevmemişti...sevdiğim adam beni kandırıp üvey ailemi katletmişti...


Kimdim ben? Neydim? Bir masalın kötü karakteri mi ya da filimde sıklıkla görülen hayatı asla bilinmeyen bir figuran mı? Tiyatro oyununda mıydık? Peki ben gerçekten başrol müydüm? Ve en önemlisi bu saçma oyunu kim yönetiyordu?


Dedim ya, aklımda sisler hakim, ruhuma ise kimsesiz bir çocuk hangi yöne gitsem tek başıma bir çıkmazdayım.


Düşüncelerimi kontrol etmeye çalışarak yarım yamalak duyduğum konuşmanın son demlerini dinlemeye çalışıyordum.


"Ne olursa olsun kim olursa olsun Gece'nin ağzından 'iyi değilim'i duyduktan sonra değil hükûmet krallık ayağa kalksa umrumda olmaz. O görevi iptal ettiririm!"


"Gece benim askerim, Ayaz İzgiç, kolay kolay iyi değilim demez. Ama eğer onun fikrini değiştirmeye kalkarsan bu senin lehine bir durum olur!"


Sonra sert bir kapı çarpma sesi geldi. Ardından odada sadece küfür edip aynı zamanada volta atan Ayaz kalmıştı.


Gözlerimi açma cesaretini henüz kendimde göremediğim için hâlâ kapalılardı.


Bir yarım saat sonra sandalye çekilme sesi duydum ne taraftan geldiğini tam kestiremesemde sağ taraf gibiydi.


Yüzüme çarpan bir nefes hissetmemle duraksadım Ayaz'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.


Kulağıma doğru yaklaştı ilk önce dudaklarını boynuma bastırdı hafifçe. Ardından kulağıma iyice yaklaştı,"Kim olursa olsun... nerde olursa olsun, karşında kin durursa dursun, ben senin her zaman yanındayım. İstemediğin birşeyi sana yaptırmaya çalıştıkları her an yanındayım... herşey için yanındayıma Gece sana sözüm olsun karşında olan değil yanında olan olacağım her zaman..."


Güven duygusu çok tehlikeli bir duygudur. Sevgiyle karışınca gözünü kör eder beynini susturur kalbe verir tüm yetkiyi, kalp yönetemez çünkü mantığı yoktur. Nefret edemez çünkü düşünme kabiliyeti yoktur. Saf sevgi de budur gözle beraber duyguları kör eder. Hayata iyi yönden bakabilen insanlar körü körüne kimseye güvenmeyen insanlarıdır.


Yanı başımda oturan adam benim mantığımı devre dışı bırakabilen tek kişiydi...


Parmaklarını saçlarımda gezdiriyor, sürekli dudaklarını saçlarıma bastırıyordu. Bu kadar güzel sevebilen bir adam nasıl her seferinde canımı yakabiliyordu?


Nefesini daha yakınımda hissettim sakinliğim az önce beni terk etmişti. Merakla onun hareket etmesini beklerken o dudaklarını önce anlıma ardından göz kapaklarıma bastırıp ayağa kalktı.


"Geleceğim...Güzelim hemen. Birşeyler hazırlamam gerek sadece."


Kapıyı kapattı ardından kilit sesi duyduğumda rahat bir nefes aldım.


Uyanık olduğumu biliyormuş gibi bana açıklama yapması içimi kıpır kıpır etmişti.


Gözlerimi ağır ağır açtım, beni ilk karşılayan şey loş bir ışıktı. Bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım tâki ışığa alışana dek.


Boğazımı temizlemek adına hafifçe öksürdüm. Ama öksürüğüm dahada şiddetlenmişti.


En sonunda nefes almayı başarabildiğimde etrafıma bakmaya başladım.


Sabah kaldığım odanın aksine siyahlarla döşeli küçük bir odadaydım. Hastane odasında olmamak beni nedense çok rahatlatmıştı.


Bu odayı daha çok sevmiştim, özellikle yattığım yatağın Ayaz'ın kokusuyla kaplanması çok huzur vericiydi.


Hafifçe dönüp yanımdaki yastığa sarılmak istedim ama koluma takılı serum bu güzel anı bozup canımı acıtmıştı.


Dudaklarımı öne doğru büküp eski pozisyonumu geri aldım. Sanırsam evren benim huzurlu bir dakika bile geçirmemi istemiyordu.


Ayaz'a seslenmeli miydim? Beni duyar mıydı ki?


Boğazım acıyor bence gerek yok gelirdi değil mi hemen ona sarılmak geliyordu şuan içimden.


Oflayıp serum takılı olmayan kolumu havaya kaldırıp baktım uzun süre saçma bir şekilde.


Bir bağırma sesi geldiğinde göz bebeklerim büyüdü, kim bağrıyordu anlamam lazımdı.


Hafifçe dikleşip başımı yatağın başlığına yasladım. Pür dikkat seslere odaklandığımda bir kadın sesi geliyordu.


Ne dediğini pek anlamsamda 'beni neden kabul etmedin' gibi birşeydi ya da yok beni neden seçmedin mi demişti? Kime demişti? Neden demişti?


Kilit sesi duymamala hızla nefesimi düzene sokmaya çalıştım nedense Ayaz'ın geldiğini düşünüyordum.


Yavaşça açılan kapıdan içeri girip sessizce kapıyı kapattı. Henüz beni fark etmemişti.


Beni gördüğü an yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi odada olan herşeyi duymamış olmamı diliyordu büyük ihtimalle.


"Uyanmışsın..."


Yatağın boş kısmına oturup bedenimi kendine doğru çekti.


"Ne oldu bana?"


Serum olmayan kolumu beline sarıp başımı omuzuna yasladım.


"Bilmiyorum Gece ilk defa birşey bilemiyorum."


Saçlarımı geriye doğru aldı. Sessiz bir biçimde başımı aşağı yukarı salladım.


"Ayaz..."


"Söyle güzelim söyle birtanem söyle."


Yutkundum söyleyip söylememek arasında kaldığımda Overls'ın onu tehdit ettiği geldi aklıma. Gözlerime baktığında şuan zamanı olmadığını anlayıp farklı birşey söyleme kararı aldım.


"Acıktım...ben biraz."


"Ne yemek ister bakayım benim güzelim." Dudaklarını başımın üstüne bastırdı, neşesi anında yerine gelmişti.


Omuz silktim açıkcası midem bulanıyordu pek birşey yemek istemiyordum.


Gözleri serumuma kaydı bitip bitmediğini kontrol ediyordu büyük ihtimalle.


"Serumun bitmek üzere balım bekle beş dakika olur mu serumunu çıkarmaya göndereceğim birini."


"Peki."


Son kez saçlarımı karıştırıp ayağa kalktı. Yanımdan kalktıktan sonra eski huzursuzluğuna geri kavuşmuştu bunu gayet net görebilmiştim.


Bana bakmadan çıkıp gitmişti. Aradan yarım saat geçtiğinde nihayet serumum bitmişti uzanıp o mavi şeyi yukarı çektim.


Kısa bir süre sonra Ayaz ve içeri orta yaşlarda bir adam girmişti.


Adam bana doğru geldiğinde arkasında da Ayaz vardı.


"Sizi iyi gördüm normalde bu kadar çabuk uyanmanızı beklemiyordum açıkcası."


Kolumdaki serumu çıkarırken söylediklerini anlamaya çalışıyordum.


"Tam olarak neden bayıldım acaba söyler misiniz?"


Doktor arkasını dönüp Ayaz'a baktığında onay vermiş gibi kafasını aşağı yukarı salladı.


"Sizinle ne kadar açık konuşabilirim bilmiyorum ama..."


Duraksadığında gözlerim arkasındaki Ayaz'a kaydı sert bir şekilde tam gözümün içine bakıyordu bende ona bakarken doktor devam etti,"Son zamanlarda ağır madde kullanmanızdan dolayı bazı organlarınız tükenmiş durumda."


Kaşlarım çatıldığında doktora geri döndüm,"Daha açık konuşabilir misiniz?"


Doktor kafasını salladı,"Madde

almanızdan dolayı, artık madde bağımlılı aşamasındasınız ve bu durum organlarınıza zarar veriyor."


Yutkundum iyi de ben madde almıyordum ki hücredeken bir kaç kere denek olarak kullanılmıştım ondan sonrası yoktu bende Aras'dan sonra birdaha hiç bulaşmamıştım o işlere.


Doktor bir kaç birşey daha söyledikten sonra çıkmıştı Ayaz aynı yerde duruyordu hâlâ.


"Bakma bana öyle almadım birşey!"


Kafasını yana yatırıp bana baktı, kısa bir süre öyle baktıktan sonra oflayıp yanıma yaklaştı.


"Bak Gece seninle bu konuda daha öncede ciddi konuşmuştum hatırlıyor musun?"


Onun yerine Aras'ı seçtiğim dönemden bahsediyordu.


"Anladığım kadarıyla hatırlıyorsun. Bak seninle bu durum hakkında sadece bir kez daha ciddi konuşacağım..."


Burun kemerini sıkıp kenardaki sandalyeyi çekip tam karşıma oturdu. Nerden başlıyacağını biliyormuş gibi duruyordu.


"Öncelikle tam bir bağımlı olduğunu söyleyebilirim sanırsam artık. Bak Gece şuan belki hissetmiyorsun ama bundan bir kaç gün ya da hafta sonra bu iğrenç şeyin yokluğunu çekmeye başlayacaksın ki bu her an olası bir durum."


Uzanıp beni kolumdan tutup tam önüne çekip elimi tuttu," bazı organların çok ciddi hasar almış ve kanında haddinden fazla... o iğrenç maddeden var. Belki vazgeçememişsindir zor gelmiştir. Anlıyorum demeyeceğim çünkü seni ilk defa anlamakta güçlük çekiyorum Gece. Neden bunu kendine yaptın?"


Nefesimi tutup bakışlarımı kaçırdım aslında bilerek veya isteyerek yaptığım birşey değildi.


Çenemi tutup tekrar bakışlarımızı kesiştirdi,"Konuşur musun? Bu konuda susmanı istemiyorum...en azından bundan kurtulmak isteyip istemediğini söylesen..."


Ani bir hevesle,"İstiyorum!" Diye mırıldandım.


Elini uzatıp yanağımı okşadı,"Neden daha önceden sana yardımıcı olamama izin vermedin ki?"


Elini yanağımdan indirip parmaklarıyla oynamaya başladım. Suçlulukla mırıldandım,"Geçmişi deşmenin bir önemi var mı?"


Oflayıp beni belimden tutup kendine çekip sarıldı,"Gece... seni çok seviyorum be kızım."


BÖLÜM SONU


AY EVET BEN GELDİM NASILSINIZUZUN BİR ARADAN SONRA ÖZLEDİM SİZİİ SAAT 20.52 VE BEN 3 HAFTADA BİTİRDİM BU BÖLÜMÜ. FARK ETTİYSENİZ ARTIK BÖLÜMLERİMİZ ÇOK UZUN 10. BÖLĞM RESMEN GERÇEK KİTABA BAŞLADIĞIMKZ BİR BÖLÜMDÜ BUNDAN SONRA BÖLÜMLER HEP BÖYLE

UZUN OLUCAKK BENCE ÇOL GÜZEL DİĞER BÖLÜMLETİN AKSİNE SIKICIDA DEĞİLL ;) NEYSE BEN BUNU ATIP KAÇAR SİZİ ÇOK SEVİYORUM HAFİ ÖPTÜMM


KİTABIN İNSTA=@kefensizruhlaroffical


Benim hesaplarım=@meylscherry/@watty.prensesiyim


Loading...
0%