Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Kefensiz Ruhlar

@meylscherry

"KEFENSİZ RUHLAR"

Uzun uzun sohbet etmiş geçmişi çok sık yad etmiştik. Geçmişten konuşmayı fazla sevmiyordum çünkü geçmiş geçmişte kalmadığı sürece geleceğe zarar verirdi. En çokta saygı duyduğum anılarıma...

Çok yorulmuştum ve hala açtım, Ateş yine eskilerden konuşmaya başlayınca bana gına gelmişti. Gülümseyip ayağa kalktım, " Nereye? " Eliz'in gıcık eden sesiyle sinirle ona döndüm, "Sana hesap vermemi gerektirdiğini düşündüren ne?" Masada Altan Altan sürekli laf sokuşundan sonra patlama yaşamıştım, o da sanki sert çıkışımı bekliyormuş gibi sinirle ayağa kalktı tam karşımda durdu, "Bana bir daha ses tonunu yükseltme. " kaşlarımı kaldırıp onu baştan aşağı süzdüm. Ardından cevap vermek için alayla sırıttım tam ağzımı acıyordum ki,
" iAkademinin tesisinde olduğumuzu unutmasan mı Eliz! "

Ateş'in sesiyle kaşlarımı çatıp Ayaz' a baktım yanlış hatırlamıyorsam en yakın tesise gidiceğimizi söylemişti akademinin tesisine geleceğimiz değil. Akademinin tesisinden önce üç tane daha tesis vardı ama o buraya mı getirmişti bizi, yine beni hayal kırıklığına uğratmıştı bana söylediği tüm sözleri her zaman çakışmak zorunda mıydı?!Akademiye geri dönmek istemiyordum ama beyefendi yine bana sormadan kendi bildiğini okumuştu.

Sinirle ona baktığımda onunda bakışları benim üzerimdeydi. elimle tesisin arka bahçesini işaret edip ona baktım,
"Konuşalım. Ayaz bey bence konuşalım!"

Rahat bir tavırla oturduğu yerden kalktı, arkama bile bakmadan tesisin arka bahçesine ilerledim. Bahçenin en ücra köşesine vardığımda, bir kaç adımla yanımda durdu, " Dinliyorum. "

Rahat tavrına karşılık hüzünle karışık sesimle ona baktım, "Hayal kırıklığısın Ayaz. Sana ne zaman güvensem beni hayal kırıklığına uğratıyorsun. Sana güvendiğim tüm zamanlara lanet ettiriyorsun! Neden geri geldin ve neden tekrar hayatımın içine ediyorsun sevdiğim herşeyi aldın zaten ailemi sevdiklerimi sana olan inançlarımı... Neden ya neden geldin bana bir açıklama yap yoksa ben kafayı yiyeceğim! "
Sonlara doğru bağırarak söylediğim cümlelerden sonra çok net hissettiğim sinir ve birşeyin yokluğuydu neydi tam olarak çözemiyordum ama kriz noktasına ulaştıracak kadar güçlü birşeydi. Nefesimi zorluyordu anlımdan soğuk terler boşalınca bir elimi ağaca yaslayıp normale dönmeye çalıştım.

Ayaz, endişeyle elini belime koyduğunda sinirle elini iteleyip doğruldum. Bana olan bakışları o kadar serti ki bence o da da en az benim kadar sinirliydi, "Beş yıl Gece beş yıl. Ben seni beş yıldır ölü biliyorum nasıl birşey sen biliyor musun? Ölü sandığın birinin hergün mezarına gitmek kabulenememek ne kadar kötü biliyor musun? günün her saati yanında geçirdiğin mezarın boş olması! bilmiyorsun anladın mı? beni dinlemeden kaçmana bu sefer pek izin verecek değilim!" Sesi ölüm sakinliğine sahip bir mırıltıyla çıkmıştı.

Ben onun aksine kriz eşiğinde olduğum için bağırarak konuşuyordum, " Geldiğin yere defol git Ayaz anladın mı yorgunum ve senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum nefes almak istiyorum artık yeter tamam mı yeter sıkıldım sayende herşeyden sıkıldım sal beni ya! "

Son cümleyi söyledikten sonra artık kalbimin basıncına dayanamadığım için yere bir ağacın dibine doğru çöktüm elimi saçlarıma sertçe geçirip bacaklarımı kendime doğru çektim ve yüzümü dizlerime koydum.

Düzensiz nefes alışlarım sakinleşecek gibi değildi gözlerimden akan yaşlar hızlanınca yüzümü komple dizlerime gömdüm yanımda hareketlenme hissetiğimde başımı daha fazla dizlerime gömdüm el sakinleştirmek adına ufak ufak dokunuşlarla saçımı okşamaya başladı, ama pek kendimde değildim istediğim birşey vardı ve sanki onu bana vermeleri için herşeyi yapıcakmış gibi hissediyordum, ama onun ne olduğunu bulamıyordum

En sonunda ayağa kalkmaya çalıştığımda gözlerimin önü kararmıştı ve ayağımın kayışı bir olmuştu. Tek hissettiğim en son beni tutan biriydi...

12 Saat sonra...

Gözlerimi açtığımda loş bir ışık gözlerimi aldı bir kaç kez kırpıştırdım kalkmak için elimi uzandığım yere yaslayıp hafifçe doğruldum gözlerim odanın içinde dolandı. Bir koltuğun üzerinde Taha koltukta oturur pozisyonda uyuya kalmıştı gözlerim yanında yatan Ada'ya döndü. Ada'nın yanında Ezgi ona yaslanmış Mete de yerde oturur pozisyonda Taha'nın dizine yaslanmış bir şekilde uyumuştu.

Ne zamandan beridir burdaydımya da burası neresi hiçbir fikrim yoktu. Kolumda bir serum takılıydı kafamı kaldırıp serum baktım bitmek üzereydi hatta dibi görmüştü, Hafifçe kolumu tutup serumu çekip çıkardım.

Ayağa kalkıp merakla etrafı incelemeye başladım. Akademideydik bunu ilk bakışta anlamıştım. Camdan dışarı baktığımda hava hâlâ karanlıktı demek ki o kadar çok zaman geçmemişti.

Kapı açıldığında arkamı dönmeden camda ki yansımasından kim olduklarına baktım. Tolga, Efe ve Ayaz'dı.

"Sözde kızı bunlara emanet etmişiz. Lan kalksanıza!" Tolga'nın bağırmasıyla herkes kalkmıştı.

Efe yanıma yaklaştı elini omzuma koydu, "Nasılsın?"

Cevap vermek için dudaklarımı araladım o kadar isteksizdim ki konuşmaya bile üşeniyordum, "iyi sayılır."sesim çok kısık çıkmıştı sanki çok bağırmıştım ve sesim kısılmıştı gibi hissediyordum.

Buranın neresi olduğundan emin olmak için sordum, "Nerdeyiz?"

" Labavatuar'dayız..." tereddütle devam etti, "Akademinin."

Sakince kafamı salladım eliyle bu defa destek olmak için omzumu sarıp beni kendine doğru çekti. Kulağıma eğilip,"Onunla konuşmayı düşünüyor musun?", diye fısıldadı. Geldiğinden beri arkamı dönmemiştim. Camdaki yansımadan bize baktığının farkındaydım. Efe tekrar kulağıma eğildi, "Beni abin olarak düşünebilirsin benden çekinme. "

Kapı tekrar açıldı bu sefer merakla dönmüştüm. İçeri orta yaşlarda bir doktor girdi onun arkasından Arslan İzgiç girmişti. Tiksintiyle başımı sağıma çevirip küfürler sıraladım. Ayaz'da benim gibi babası içeri girdiği an sinirle küfürler edip odadan çıkmak için kapıya yöneldi.

"Yerinde olsam burda kalırdım ne de olsa doktorun söyledikleriyle en çok sen ilgileniyorsun. "

Kaşlarını çatıp babasına döndü anlam verememiş olmalı ki odada kalmaya devam etmişti. Sırtımı soğuk cam pervazına yaslayıp doktoru dinlemeye başladım herkes ayağa kalkmış doktorun etrafında durmuştu.

Doktor bana doğru döndü, "Kanında çok ciddi miktarda zehirli madde bulundu. Kolunda ki ve boynunda ki kızarıklıkların nedeni de bu aşırı doz. Fakat bu zehirli maddenin ne olduğunu henüz çözemedik yine de bir tedaviye başlamazsak eğer bugün olduğu gibi sürekli nöbet geçirirsin ve çok sık yokluk çekersin. "

Ayaz'la ne alakası vardı henüz çözemeden doktor devam etti bu defa Ayaz'a yönelik dönmüştü, "Senin değiştirdiğin ilacı Aras fark edip zehirli maddeyle değiştirmiş. Yani aklınca sana ders vermek istemiş."

Ayaz sinirle birşey demeden yine kapıya yöneldi, kapıyı çarpıp çıktı. Bu defa Arslan etrafa doğru bir konuşma yaptı, "Odadan çıkalım biz doktor da serumu taksın."

Tam çıkacakken tekrar döndü, "Ha bu arada iki gün sonra akademide olman lazım serumunu zırt pırt çıkarıp durma da vücudun toparlansın. "

Bu defa kapıyı tutup herkesi çıkardı en sonda kendi çıkıp kapıyı kapattı. Doktor eliyle az önce kalktığım sedyeyi işaret etti oflayarak sedyeye gidip oturdum.

Önce damar yolumu buldu daha sonra tekrar serum taktı, "Yat dinlen iki gün sonra Akademinin askeri bölümüne gideceksin güçsüz gitmen sana umutlarını bağlayan insanları, hayal kırıklığına uğratır." Ardından odadan o da diğerleri gibi çıkıp gitmişti.

Derin nefes alıp kendimi aşağı doğru iteleyip yatar pozisyona getirdim. Boş boş tavanı izlemekten uykum gelmişti. Kendimi rahatsız bir uykuya ve iğrenç bir kabusun kollarına bıraktım...

Beş yaşındaydım bugün 212 Şubat' dı benim doğum günümdü altı yaşıma girecektim çok heyecanlıydım. Benle beraber Bugün Lina'nın da doğum günüydü ama o yedi yaşına girecekti benden bir yaş büyüktü.
Annem ona çok güzel mor beyaz bir elbise giydirmişti o kadar güzel bir elbiseyi ki sürekli ona bakasım geliyordu eteğinde kelebekler vardı bende öyle bir elbisem olsun isterdim. Sabahın erken saatleriydi bana ayrılan yıkık odadan heyecanla çıktım annem herkes dışarıdaydı babam dışında. Dışarıda çok güzel kar yağıyordu. Bahçeye doğru ilerleyip onların yanında durdum annem beni gördüğünde artık eskisi kadar mutlu durmuyordu. Heyecanla anneme baktım, " Bugün benimde doğum günüm anne biliyor musun? " Sorum karşında beni kolumdan tutup sertçe eve doğru ilerletti. Ben daha ne olduğunu anlamadan yine beni o karanlık penceresiz yere indirdi. Korkuyla etrafa baktığımda titremeye başladım karanlıktan çok korkuyordum. " Anne yanlış birşey yapmadım cidden" Ben daha ne olduğunu anlamadan yüzüme yediğim sert tokat yüzünden ağzım full kan dolmuştu korkuyla titrediğimde kolumdan tutup konuşmaya başladı,"Kızımın doğum gününü mahfetmene izin vermeyeceğim." gözlerimden akan yaşları üzülmesin diye sakladım. " Bugün benim de doğum günüm anne unuttun mu?" sesimin titremesine engel olmamıştım. Bu defa daha şiddetli bir şekilde vurduğunda canım çok acıdığı için sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştım. " Bana anne deme artık yeter! Ayrıca malesef senin gibi iğrenç bir yaratığın doğum günü de unutmadım. Unutmak isterdim, keşke beş yıl önce geberseydin de bende unutmuş olsaydım! " Ardından kapıyı sertçe çekip çıkmıştı. Yere çöktüm karanlıktan çok korkardım kandan da. Ellerimle ağzımdan akan kanı durdurmaya çalıştım. Ne kadar silsemde akıp duruyordu üzerimde beyaz ince bir pijama vardı beyaz rengi çok severdim. Hep ona da kan bulaşmıştı iç çektim insanlara neden fazlalık gibi geliyordum ki neden herkes benden nefret ediyordu?ben sadece bugün doğum günüm olduğunu söylemek istemiştim acaba bana sürpriz mi hazırlıyacaktılar? onu mu bozmuştum? Özür dilesem affeder miydi acaba beni? Karanlık odada hıçkıra hıçkıra ağlıyordum beni de keşke Lina gibi sevseydi onu hiç üzmezdim yetimhaneye beni geri bırakmalarını istemiyordum korkuyordum orada beni sürekli dışlıyordular sürekli bana sopayla vuruyordular. Korkarak durmayan kanı bir kez daha sildim durmayacağını anlayınca pijamamı çekiştirip dudağımın üstüne bastırdım. Canım acıyordu bu karanlık yerden çok ürperiyordum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kapı açılmış olmalı ki içeri cılız bir ışık girmişti. Gözlerim o tarafa doğru döndüğünde annemi görmemle titredim. Saçımdan tutup beni kaldırdı...

Gördüğüm rüya yüzünden irkilerek kalkmıştım nefes nefeseydim. Soluklanmaya çalışırken gördüğüm rüya yüzünden ter içinde kalmıştım. Daha yeni yeni kendime gelirken saçımda bir el hissettim bu da benim hızlıca kendimi çekmeme sebep olmuştu. Gözlerim o tarafa doğru döndüğünde Ayaz eli havada tereddütlü bir şekilde bana bakıyordu.

"İyi misin?" Ezgi'nin iğleneyeci sorusuyla ona döndüm yanımda ki sandalyeye oturmuştu. Odada ben, Ezgi ve Ayaz tek vardık. Gözlerimi kapatıp tekrar dinlenmek istedim ama tekrar yatarsam benim psikolojim için bu durum felaket olurdu.

Ezgi ayağa kalkıp bana baktı, "Bugün nöbet sırası bende. Senin yanında ben bugün kalacağım... " duraksadı ardından Ayaz'a bakıp devam etti, " Ama ben biraz Metegilin yanına gidip birşeyler atıştırayım ben gelene kadar Ayaz sana bakar."

"Ezgi gelirken dediklerimi unutma. "

"Ayaz yemin ederim unutmayacağım bak valla unutmayacağım, yeter ki inan. "

Ayaz gözlerini devirirken Ezgi çoktan çıkmıştı. Sırtımı tekrar sedyenin başına doğru yaslayıp boş boş tavanı izlemeye başladım. Aklımda nedense gereksiz bir konu dönüp duruyordu. Ve ben bu konuyu onla konuşmak istiyordum. Kelime oyunu diyelim duygularını öğrenemek istiyordum sadece. Parmaklarıma oynarken minik bir soru yönelttim ona, " Mezar senin için neyi ifade ediyor?"

Sorum karşısında şaşkın bakışları bende dolanıyordu. Sorduğum soruya anlam verememiş olmalı ki 2-3 dakika gözleri üzerimde gezindi.

En sonunda benimle kelime oyunu oynamak için hazır pozisyon da durdu bana açık cevaplar vermeyip alay edeceği duruşundan belliydi, "İnsanların ölünce gömüldüğü yer benim için özel bir anlam taşımıyor. " soğuk tutmak için çaba harcadığı sesi oda da yankılandı. Benimle oyun oynamak istiyordu ve bunu benim ona içten bir şekilde sorduğum soruyla yapıyordu. Kendi kaybederdi çünkü ben bugüne kadar onunla oynadığım hiçbir kelime oyununu kaybetmemiştim. Ama sorularımın hepsine duygusuz cevap vermeye devam ederse bu lanet yerden çıktığım da benimle bir daha doğru düzgün konuşamazdı.

Sessiz kaldığımı fark edince aynı soğuk sesle soru yöneltti, " Senin için... Senin için mezar ne ifade ediyor ki? "

Sessizlik odanın içine çökerken ben onun yönelttiği soruyu cevapsız bırakıp kendi sorumu sordum, " Ölen insanların bedenlerini temizleyip kefene sarılır... Peki ruhları... Ruhları nasıl temizliyorlar... İnsanların canını yakanların bedenleri temizlenirken, ruhları..."

Ayaz cümlemi tamamlamadan beni kendine doğru çekip sarıldı. Gördüğüm rüyadan etkilendiğimi hemen anlamıştı. Sarılışına karşılık veremedim. " Gece güzelim..."

Kefensiz ruhlar bedeni temiz ruhu pis insanlar... Kirlenmiş ama temizlenmesine fırsat verilmemiş ruhlara sahip insanlar... Zorla kirletilip pis olduğu iddia edilen ruhlar... Acıyla kanla birleşip hayatta kalmak için direnirken başkalarının gözünde ölüme yakışan ruhlar...

Sahi bunlar bir kefenle temizlenir miydi? Eski masumluğunu kazanan bedenler kadar ruhlar da şanslı olabilir miydi? Ruha bırakılmış milyonlarca yara varken kefen, Ay'ın yaptığı gibi saklar mıydı Güneş'i? üzerini örtüp saklar mıydı yaşananları? Gizler miydi?

Yoksa kaldıramaz mıydı yaşananları? ruhu bedeninden önce yaşlanmış geçmişin izlerinde boğulan bir ruh kefenle ne kadar temizlenirdi? Ruhu yara almış insanlar, ruhlarında oluşan geçmişin izlerini silebilir miydi?

Sorularımın cevapları havada asılı kalırken içimin acıdığını hissettim. Hayat insanlara karşı neden bu kadar acımasızdı?

Kapının sertçe açılmasıyla düşüncelerim bölündü. Gelen Tolga'ydı. Bir hışımla içeri girmişti arkasından ise Mete girmişti ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Ayaz ayağa hızla kalkıp Tolga'ya doğru ilerledi, " Noldu bir sakin ol! "

"Sen ne kabul ettiğinin farkında mısın!?"

Ne olduğunu anlamadığım için hafifçe doğruldum. Şuan beni fark edecek durumda değil gibiydiler.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Ayaz hiçbir fikrim yok ama eğer sonunda üzülecek olan benim kız kardeşimse buna asla izin vermem duydun mu lan beni!"

Ayaz'da kendine engel olamamıştı ki Tolga'nın üzerine doğru yürüdü. " YETER LAN!" Mete'nin sesiyle duraksayıp ona baktılar. Mete onların Aksine benim burda olduğumu farkındaymış gibiydi. "Çocuk gibi kavga etmeyin lan artık."

Hâlâ kavga etmeye devam ediyordular ki Mete yine bağırdı, "Çıkın gidin kızın tepesinden!"

Mete'nin sesinden sonra beklemediğim bir olgunlukla ikiside kapıya yönelip çıktılar. Mete bana bakıp göz kırptı ardından tekli sandalyeyi çekip yanıma oturdu.

"Bir şey merak ediyorum sakıncası yoksa sorabilir miyim?"

Kafamı olumlu bir şekilde aşağı yukarı salladım. "Sorabilirsin."

" Taha...öz abin mi? "


Anlık gelen soruyla kaşlarımı çattım, "Yanlış anlama merak ettiğim için soruyorum."

" Hayır...öz abim değil...sadece aynı aile tarafından evlatlık alındık... "

"Bu bir şeyi değiştirmez ama... Neden merak ettin ki?"

"Tolga... Yani yanlış anlama ama Taha'dan hatta Ada'dan da çok Tolga'yla paylaşırmışsın herşeyi eskiden özellikle."

Kafamı geriye doğru yasladım ve gözlerimi kapattım,"Ben kimseyle fazla iyi anlaşan biri değildim her ne kadar abim ve kız kardeşim olursa olsun Tolga... Benim için çok özeldi, hala da öyle. Küçükken yetimhane de bana karışan herkese karşı gelirdi... Türkiye' ye ilk geldiğim de kimseyle konuşamıyordum hem atlatamadığım olaylar yüzünden hem de beni bırakmaları beni biraz fazla sarsmıştı... O zamanlar Tolga dışında kimse benle ilgilenmezdi. Yemek yemediğim zaman yasak olduğu halde yatakhaneye yemek sokardı. Ve hep yakalanır ceza alırdı. Hasta olduğum zaman revirde sabaha kadar gizlice beklerdi, o beni yanımdan asla ayırmazdı...Ta ki beni bir aile evlatlık alana kadar... Sonra, yıllar sonra tekrar lanet bir yer yüzünden bir araya geldik ama iyi ki geldik..."

Nefes almakta güçlük çekiyorumdum. Anlattıklarımı duygudan yoksun anlatmaya çalışsam da sesim titremesine engel olamadım.

Biraz bekledikten sonra gözlerimi açtığım da Mete bana anlayışla bakıyordu. Olayı anında alaya vurup beni rahatlatmak için konuştu"Yok, anasını satayım yok. Normal hayat yaşayıp burda olan bir Allah'ın kulu yok."

Gülümsedim yine anında alaycı tavrıyla beni gülümsetebilmişti. Kapı açılınca oraya döndüm. Tolga ve Ayaz tekrar gelmişti.

Tolga pencerenin orda durup kollarını bağlayıp bana doğru dönmüştü Ayaz ise kapının yanında ki kolona yaslanmıştı. Ortam anında gerilirken bu defa kapı daha sert bir şekilde açıldı gelen Ezgi'ydi.

" Öhm... Mina kurban olayım bir daha Rusya'da bulamayacağımız bir şey isteme. "

Önüne gelen saçlarını geriye doğru atıp yanıma geldi,"Senin bu abin de iş yok bak çok ciddiyim. Sana sipariş veririz derken neye güveniyordu acaba çok merak ediyorum."

Herkesin anlamsız bakışları onda dolanırken bıkkınca herkese cevap verdi, "Yok burda lahmacun falan yok. "

Güldüm nedense bu hali çok tatlı gelmişti gözlerim hafifçe Tolga'ya döndüğünde dudakları kıvrılmış bir şekilde Ezgi'ye bakıyordu.

"Ada nerde? "

Ezgi'ye çok yanlış bir soru yöneltmişim gibi gözlerini büyütüp bana baktı. Bunu tek ben fark etmiştim.

"Bilmem en son dışarıdaydı ondan sonra görmedim. "

Kaşlarımı çattıp onu onayladım.

"Neyse ne pizza aldım ben. Yersin değil mi?"

"Yersin yersin."

Kendi sorduğu soruyu kendini cevaplamıştı. İçten bir şekilde güldüm, Ezgi, elinde getirdiği poşetten üç kutu çıkarıp sedyenin önünde ki masa tarzı tekerlekli şeye koyup önüme doğru getirdi. " Hangisini sevdiğin hakkında bir fikrim yoktu. Bende Taha'nın söylediği pizzaların tam tersini aldım. "

Mete telefonu çalışınca sesizce odadan çıkmıştı.

Sertçe sandalyeyi çekip karşıma oturdu. Gözlerini bilerek Tolga'dan uzak tutuyordu bu dikkatimden kaçmamıştı.

Kutuyu açıp bana baktı, " Karışık sever misin? "

Cevap vermek için konuşacaktım ki Ayaz benden önce davrandı, "Karışık ona dokunur."
Kaşlarımı çatarak ona baktım ben cevap verebiliyorum ona ne gerek vardı? Ezgi Ayaz'a bakmadan karışık pizzayı kapatıp peynirli açtı. Gözlerimi kapatıp tekrar sedyenin başına yasladım. Yorgundum gördüğüm iğrenç rüya beni fazlasıyla yıpratmıştı. Yarına kadar burdan çıkmak istiyordum iki gün burda kalmaya hiç niyetim yoktu.

"Yemek yememek için yapıyorsan cidden kızarım bak." Ezgi'nin sesiyle bir gözümü açıp ona baktım, " Yersem beni burdan çıkaracak mısınız? "

"Fırsatçılık yapma da ye. "

" Söz ver. "

Ezgi sabır dilercesine kafasını yukarı kaldırıp kendi kendine söylenmeye başladı, " Yarrabim benim suçum neydi de ben bu insanların içine düştüm. "

"Ben burda bir gün bile daha fazla durmam. "

Sözlerim üzerine Tolga yanıma geldi ve diğer yanıma oturdu. "Eğer yersen çıkamana izin veririm."

Serçe parmağımı uzatıp ona baktım, "Söz mü?"

" Söz güzelim, söz. "

İlk dilimi uzattığında zar zor yiyebilmiştim. İkinciyi de yediğimde doyduğumu hissettim ama Tolga zorla üçüncüsünü de yedirmişti. En sonunda mızmız bir çocuk gibi kafamı çevirmek zorunda kaldım." Doydum ben yemeyeceğim."

"Hayda kızım açsın işte yesene."

"Aç falan değilim Tolga, yemek yemek istemiyorum."

"İyi madem yemek yemek istemiyorsun iki gün daha burda kalabilirsin."

Ben daha ağzımı açamadan ayağa kalkıp dışarı çıktı. Ayaz'da Tolga'nın arkasından dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Gözlerim Ezgi'ye döndü ve hiç masum olmayan bir gülümsemeyle ona baktım.

"Ezgi."

Kahve bal karışımı sert hareleri bana döndü, "efendim?"

"Ada'yı arasana bir."

Kaşlarını çatıp önce bana baktı sonra telefonu çıkarıp bana uzattı, "Şifresi yok."

Telefonu elime aldığımda telefonun şifreli olduğunu görünce kaşlarımı çattım, "E şifre var bunda?"

Bana mal mısın bakışı atıp telefonu elimden aldı.

"Çünkü şifresi:yok."

Anlamasam da fazla dinlemek istemediğim için anladım dercesine kafamla onaylanmıştım.

Ada'yı arayıp kulağıma doğru götürdüm. Telefon üç saniye içinde açılmıştı,"Ada neredeysen hemen buraya gel."

"Mina iyi misin?"

"Değilim buraya gel."

"T-tamam hemen geliyorum."

Ezgi kaşlarını çatıp bana baktığında ona açıklama yapma gereği duymadım.

Kısa bir zaman sonra Ada gelmişti. Saçları dağılmış gözlerinin altında ki koyu halka hiç uyumadığının belirtisiydi.

Ezgi Ada odaya girdikten sonra ona bakmadan kapıya doğru yönelip çıktı. Kapıya kısa bir bakış atıp bana döndü, "iyi misin?"

Yanıma yaklaştı bir eliyle saçlarımı geriye itti eğilip anlıma bir öpücük kondurup doğruldu.

"Senden birşey isteyeceğim..."

Saçlarını geriye doğru atıp bana baktı, "Dinliyorum."

Cesaret almak adına gözlerimi kapatıp geri açtım, ona baktım beni en iyi o anlardı, "Kafa dinlemeye ihtiyacım var eğer iki gün burda durursam deliririm."

Ne isteyeceğimi anlamış gibi buruk bir tebessümle bana bakıp kafasını hayır anlamında salladı, "Geri gelmiyorsun sonra... Uzun bir ara verip herkesele arana mesafe koyuyorsun... Hem... İyleşmen lazım o yüzden hayır."

Lafı gevelemeyi bıraktığında bu sefer ben konuştum, "Bak Ada beni en iyi sen anlıyorsun. Lütfen hem telefonumu da getirirsin istediğin zaman ararsın. Ayrıca iki gün kafamı dinleyeceğim sonra geleceğim."

"Tedavin peki iki gün ara vereyim derken daha kötü olursan?"

"Lütfen Ada senden iki gün istiyorum, çok bunaldım herşey üst üstüsde geldi. Yorgunum ya ben cidden yorgunum..."

Bir kaç dakika sesizliğin ardından onaylar bir mırıltıyla bana baktı, "Bir şartla telefonunu kendime bağlayacağım neredeysen anında göreceğim kabul mu?"

"Tamam kabul."

Dişlerimi sıkarak verdiğim cevap onu memnun etmiş olmalı ki ellerini çırpıp bana baktı.

"Motorumu siyah boğazlı kazağımı siyah deri ceketimi ve siyah pantolonumu da getir."

"Emriniz olur başka arzunuz var mıydı Hürem Sultan hazretleri."

"Yok çıkabilirsin."

İkimizde dayanamayıp kahkaha atmıştık. Ada hızlı davranıp odadan çıkmıştı.

Yarım saat sonra tekrar geldiğinde istediklerimin yanında telefon da getirmişti.

"Teşekkür ederim bebek."

Hızlıca kolumda ki serumu çıkardım ve ayağa kalkıp kıyafetlerimi aldım ardından lavaboya girdim.

Bir kaç dakika aynadan halime baktım eskisi kadar hasta görünmüyordum. Hızlıca duşa girip çıktım. Akademi Labavatuar'ının odaların en güzel yanı net fön makinesi olmasıydı.

Üstümü giyip tekrar çıktım Ada kapının arkasında durmuş beni bekliyordu.

"Naptın acaba o kadar saat. Azcık hızlı olsana."

"Duş aldım."

Kaskımı inip getirmiş olmalıydı,"Motor otoparkın çıkışında. Dikkatli kullan."

Telefonu uzattığında sıkıntıyla ofladım. "Kimseye yerimi bildiğini söyleme Ada."

Onayladığında sesizce kapıyı açtı sağa sola bakıp onu takip etmemi söyledi.

Arka kapıdan otoparka inmiştik. Motorumun yanına geldiğimizde Ada boynuma sıkıca sarıldı, "Seni seviyorum."

Ona karşılık verip geri çekilğimde gözlerinin dolu olduğunu gördüm.

"Ada abartmasan mı sadece iki gün buralarda olmayacağım."

"Elimde değil... Senin gidip de geri geleceğine pek ihtimal veremiyorum."

Ofladım baya abartmıştı şuan, "Ada.. Geri geleceğim. Söz veriyorum."

Olumlu anlamda kafasını salayıp beni motora doğru ittirdi, "Tamam şimdi defol git."

Yaşadığı ani ruh değişimine karşı sıkıntıyla oflayıp kaskımı takıp motoruma bindim.

Otoparktan çıktığımda derin bir nefes alıp çıkışa doğru temkinli bir şekilde ilerledim.

Soluk gri bariyerin orda Ayaz ve Efe vardı. Yutkundum beni tanırmıydılar acaba?

Hızlıca bariyerin oraya sürdüm en iyisi hızlı hareket etmekti.

Bariyer açılınca hızlıca basıp gittim bana dönüp bakmamıştılar bile. Ya da ben öyle görmek istedim bilmiyordum ama pek umrumda da değildi.

Hızlıca motoruma yüklendim benim için hikaye tam şuan başlıyordu...

BÖLÜM SONU


Ay ay ay nasılsınız iyi misiniz?


Bazen kendimi 2 buçuk saatlik zaman dolsun diye bakışma ekliyen senaristler gibi hissediyordum kskskskks

Evet bu sahneler bizim sakin sahnelerimizdi -ve yazarken acayip sıkıldığım- bundan sonra saf aksiyonlu bölümlere hazır olalım.

Biliyorsunuz cihazımda ki sorundan dolayı yarından sonra tekrar bölüm atacağım🙂

Ben bu şarkının speed up versiyonunu dinleyerek yazdım siz artık hangisiyle okursunuz ben bilmem ama ben medyaya speed up versiyonunu koyacağım xmxnxnn😌

Bir kitap daha yazıyorum onu da bölüm biriktirince - iki hafta da bir bölüm olacak şekilde- paylaşmaya başlarım ehehe iki kitap aynı anda gitmiyor bu arada bazen karekterleri karıştırıyorum ndnxnxn

Neyse kendinize iyi bakın bir sonra ki bölüm görüşürüz beybilerim


Loading...
0%