Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Röportaj

@meylscherry

'' Ruhumda ince bir zincir vardı beni bu hayatta tutan, ve yine aynı zinciri beni bu hayattan koparan.''


"RÖPORTAJ"


Ağlamaklı bir şekilde kalktığımda telefonum çalıyordu. Yavaşça telefonu elime alıp arayan kişiye baktım, Taha'ydı. Saatte baktığımda baya geç olmuştu saat 12.53'dü. Hızlıca ayağa kalkıp telefonu cevapladım.


"Kızım niye açmıyorsun telefonu bin kere aradım ya."


"Uyuya kalmışım." Yalan söylemek zorunda kaldım, sadece iki saat yatabilmiştim geri kalan saatlerde sesizce ağlamıştım niye bilmiyorum ama canım çok acıyordu. Sabaha kadar sadece iki saat huzurla başımı yastığa koymuştum.


''Kahvaltı bitmeden gel aşağıya bekliyorum hadi. ''


Saate baktığımda yarım saat içinde aşağıda olmam imkansız gibi duruyordu.


''Siz yapın benim hazırlanmam uzun sürecek. ''


Sabah 9.45'de Overls'dan aldığım mesaja göre benim, hükümet tarafından ayarlanan gazetecilere konferans salonuna röportaj vermem lazımdı.


Ne için röportaj verecektim inanın hiçbir fikrim yoktu. '' Peki... Zorunda değilsin. '' Taha'nın verdiği cevaptan sonra kaşlarım çatıldı genelde bu kadar olgun değildi bu kadar ciddi cevaplarda pek veremezdi acaba başına birşey mi düşmüştü?


Ardından telefonu kapattı kaşlarım çatıldı yine, trip atıyordu ama ne için? kendi kendime söylenmeye başladım, ''Hayır arkadaş sizi bana tek tek seçerek mi yolluyorlar anlamadım kinne desem kimse benden memnun olmuyor. ''


Oflayarak ayağa dikildim ve duşa doğru ilerledim üstümü çıkarıp soğu sudan önce sıcak suyla duş aldım. Çıkarken soğuk suyu kafamdan aşağı tutup öyle çıkmıştım eğer bunu yapmasaydım uyku bastırdı üzerime. Elimi başımın üstüne koydum kafa derim de çok ince bir sızı hissettim, elimi kafamdan çekip bornozumu giyidim. Banyodan çıkmadan dişlerimi fırçalayıp yüzüme siyah maske yapıp öyle çıkmıştım.


Yatağıma doğru ilerleyip oturdum elime gece okuduğum şiir derlemeleri kitabını aldım maske kuruyana kadar okursam pek sorun olmazdı.


Bir kaç şiir okuduktan sonra gözlerim tanıdık bir şiirle durdu, Ben, yine de vazgeçmedim seni sevmekten. Eskisi gibi değil ama. Biraz buruk, biraz küs, biraz sitemkar seviyorum seni.


Cezmi Ersöz'ün bu şiiri bana kendimi hatırlatıyordu bana kendimi tanıtıyordu sanki bu satırlarda sükunet bulmuştu ruhum. Bu satırlarla bulmuştu ve yine bu satırlarla kaybetmişti beni. Diğer bir değişle ruhumda ince bir zincir vardı beni bu hayatta tutan, ve yine aynı zinciri beni bu hayattan koparan.


Eskimiş satırlar arasında bulduğum cümleler benliğimi yansıtan nadir sözcükler zarif kıvrımlarıyla, sert bir müzik ama naif bir nota misaliydi acımasızdır cümleler derler evet öyle cümleler çok acımasız bir notanın sert vuruşu kadar değil ama sevdiğin insanın seni sevemeyeceği kadar acımasızdır.


Ruhumu okşayan bu güzel satırlardan uzaklaşıp hafifçe ayağa kalktım. Yüzümde ki maskeyi soyup temizce yıkayıp banyodan hızla çıktım giyinme odasına girdim.


Resmi birşeyler giymem lazımdı ama bu benim zerre umrumda değildi. Açıkçası uzun zamandır renkli giyinmemiştim yaz bitmek üzereydi o yüzden güzel birşeyler giymeye odaklandım.


Siyah askılı bir crop altına beyaz bir etek giymiştim üstüne uzun beyaz bir gömlek giyip önünü açık bıraktım. Altına kahve-bej rengi bir Jordan giymiştim.


Kolumdaki ve boynumda ki kızarıklıklara gece Ayaz'ın getirdiği kremi sürmüştüm, hayal meyal hatırlıyorum odama getirirken önce onun odasına uğramışn bir tane krem almıştık istemesem de zorla sürmüştü sonra benle birlikte kremi de bırakıp sabah tekrar sürmemi söyleyip defolup gitmişti bu kadar ince düşünceli olması benim her zaman sinirimi bozuyor.


Düşüncelerimi yok sayıp saçlarımı taramaya başladım. Ardından çok hoşuma giden şeftali aromalı parfümümü sıktım, elime beyaz bir çanta alıp telefonumu ve kartımı alıp odadan çıktım.


Asansöre doğru hızlı adımlarla ilerledim kartımı okutup beklerken omzumda bir el hissetmemle gözlerimi devirip o tarafa doğru döndüm Ayaz zanetmiştim ama yanılmışım; Ateş'ti.


Kısa bir süre boyunca beni süzüp gülümsedi,''Çok güzel olmuşsun.''


İltifatına karşılık olarak bende gülümseyip ona baktım, ''Teşekkür ederim çok naziksin.''


Asansör geldiğinde tekrar kartımı okuttum açılması için, açılınca ikimizde aynı anda binmiştik. Kısa bir sessizliğin ardından tekrar konu açmıştı, ''Bu güzel hanımefendi bir kahve içer mi acaba benimle?''


''Hmm... Bir düşünmem lazım.''


Gülerek verdiğim cevaptan sonra asansör durmuştu bahçeye doğru ilerledik. Ateş durduğunda onu takmadan ilerlemeye devam ettim açıkçası zerre umrumda değildi, amacım sadece onu kırmamaktı. Gereksiz samimiyetten nefret eden biriydim.


Bahçede, Ayaz ve Ezgi tek vardı. Gülümsemeye çalışarak ilerledim bugün nedense sadece mutlu olmak için kalkmış gibiydim şuana dek.


''Günaydın.''


Gülümseyerek kurduğum cümleler onlarında modunu yerine getirmiş olmalı ki suratsız hallerinden kurtulmuşlardı.


''Günaydın.'' aynı anda söylediklerinde gülümsedim. Onları göz ucuyla incelemeye başladım. Ezgi, siyah bir pantolon beyaz bol bir tshirt giymişti saçlarını her iki yandan olacak şekilde küçük topuzlar yapmıştı. Yaptığı makyaj yüz hatlarını hafif belirgin etmişti.


Gözlerim yanına kaydı. Ayaz, beyaz bir gömlek siyah bir kravat altına siyah bir pantolon giymişti.


''Diğerleri nerde?"


''Salonda sadece dört kişi olabilir malesef. ''


''Diğer iki kişi kim?''


''Overls ve Arslan. ''


Anladım dercesine başımı salladım Ayaz boğazını temizleyip bana döndü, ''Gidelim bakalım küçük hanım. ''

Yanağımdan bir makas aldığında kaşlarımı çatıp ona döndüm, ''Kırarım seni o elini. ''


Gülüp arabaya bindiğimde Ezgi bana göz ucuyla bakıyordu rahatsızlıkla ona döndüğümde üst dudağı kıvrılmış anlamsızca bana bakıyordu.


Arabanın arka koltuğuna oturacakken Ayaz'ın sesiyle duraksadım, ''Ön tarafa gel gazeteciler seni çekicek beni değil. ''


Oflayarak ona bakıp öne bindim haklı çıkmasından nefret ediyordum. Yola çıkmış ve çoktan akademiyi geçmiştik. Ayaz bir yerde durunca kaşlarım çatıldı gelmiş miydik? Sorarcasına ona baktığımda''hemen geliyorum'',diyerek inmişti.


Geri geldiğinde elinde poşet vardı, kaşlarım çatıldı ne halt yiyordu bu şimdi? Arabaya geri bindiğinde poşeti bana uzattı.


Şahsen ona zerre kadar güvenmeyen biri olarak tereddütlü bir şekilde poşete bakıp konuştum, ''Ne bu? Ailemi öldürdükten sonra benden de mi kurtulmaya çalışıyorsun?''


Kurduğum cümleden sonra sinirlenmiş olmalı ki bıkkın bir şekilde arabayı çalıştırdı yüzüme bakmadan poşeti kucağıma fırlatıp konuştu, ''Hata bende anasını satayım! Seni düşünüp birşey yapan kafamı...''


Poşeti açıp baktığımda sandviç ve vişneli gazoz vardı tamam bir tık Pişman olmuştum kurduğum cümleden ama sonuna kadar hak ediyordu.


Poşeti arkaya doğru Ezgi'ye değmeyeceğinden emin olarak yavaşça fırlattım içinde nimet vardı şimdi çarpılmayalım da.


''Neden sabrımı bu kadar zorluyorsun Gece? "


Benimde korelimi Gece diyerek bozmuştu sesimi kontrol etmeye çalışarak adımı ona hatırlattım, ''Mina!"


Dediğimde uzun bir süre duraksadı ardından arabayı hafifçe durdurup bana iyice döndü, ''İki Dünya bir araya gelse hiçbir güç sana o şekilde hitap etmemi sağlayamaz! Sen benim Gece'msin ve bu böyle kalacak istediğin kadar değiştir adını ben hep gerçek adını dile getireceğim. ''


''ufak bir hatırlatma yapayım o zaman senin Gece'n öldü Ayazcım! onu kendi ellerinle ölüme ittin senden en zor zamanında yardım için sana yalvaran kadını sen, kendi ellerinle geberttin, sen kinin yüzünden onu yok ettin! "


Bağırarak kurduğum cümleler nefesimin daralmasına neden oluyordu. Buna rağmen durmadım ve devam ettim, ''Zorunlu olduğum bir seçime mahkum kılındım... Tamam mı dünya adaletli bir yer değil. Baban tarafından o iğrenç maddeye sen zorunda kılınıcaktın babana benzemekten ölesiye korktuğun halde sana bunu yapamazdım tamam mı?! Ne olursa olsun, ben yinede o iğrenç maddeden kurtulmak için sana yalvardım! Üzerimde denenen o iğrenç maddeden arınmak için sana gelip yalvardım! Herşeye rağmen seni seçmemiş dahi olsam beni sevdiğine inandım! Ayaz ben...yerde kanlar içinde kaldığımda bile senin bana 'ne olursa olsun seni seveceğim' demene kanıp gelebilmişken sen yardım etmeyi red ederek o gün öldürdün Gece'ni! "


Duyduklarını sindirmesi uzun sürmüştü başını arkaya yaslayıp tirreyen eline zar zor bir sigara alıp yaktı, yutkunup bu defa sakin bir ses tonuyla bana bakıp konuşmaya çalıştı, '' Gece ben, sen o bataklığa diye çok uğraştım ama sen-"


anında lafının bıçak misali kestim, ''Ben zaten bu bataklığın içindeydim Ayaz, defalarca kez kurtulmaya çalıştım olmadı. Seni bu bataklığın içine çekme fikirleri bile beni rahatsız ediyordu, işte o an senden uzak kalmam gerektiğini anladım. Çünkü sen baban gibi acımasız olmak istemiyordun Ayaz seni anlayan tek kişiydim bu hayatta, sen hayatı sevmek istiyordun yaşamaya değer birşey bulma istiyordun. Ben bunu sana yapamazdım. ''


Gözlerim onun elinde ki sigaraya kayınca buruk bir tebessümle devam ettim, ''Verdiğin sözü hiçbir zaman tutmadın ama sen Sırf sen nefret ettiğin şeylere maruz kalma diye yapmadığım şey kalmamışken şimdi burada bu konumda olman tüm çabalarımın boşuna olduğunu fark ettirdi bana... ''


Yutkunamıyordum boğazımda oluşan yumru sert soluklar almamı umursamıyor kalbim anın heyecanı yüzünden göğsümü sıkıştırıyordu.


Ölüm sessizliğinin hakim olduğu bu ortamda daha fazla durmak istemediğim için arabanın kapısını açıp hızlıca indim.


Şakalarıma baskı uygulayıp gözlerimi kapattım. Arabanın kapısının açılıp kapandığını duymuştum ama gözlerimi açmadım.


Yanıma gelip durduğunda kendine has kokusu burnuma doldu, bu kokuyla uyumayı özlediğimi fark etmiştim.


Elimi hafifçe tutup indirdi ardından çenesini başımın üstüne koyup bir eliyle belimi kavradı diğer elini saçlarımın üzerine koydu.


''Sana huzur nedir öğretemem veya gösteremem ama huzur bulduğum şeyleri senin için yapabilirim bencil bir insanım hayatta tek seni sevmek istiyorum ama bunu sen istemediğin sürece yapamıyorum.''


Bana bir şans ver demek istiyordu açtığı yaralar için...


Tolga bana Ayaz'ın her gün mezarıma çiçek bıraktığını söylemişti yıllar önce, üzüntüyle kıvrılan dudaklarımdan hiç hesaba katmadığım bir cümle çıktı, ''O yaralar çoktan bir mezar çiçeğiyle kapandı Ayaz çok üzgünüm. ''


''Farkındayım... Bazı şeyler geç de olsa farkındayım ama herkes ikinci bir şans hak eder. Haklıyım demiyorum, çünkü suçluluk bulaşmış bir kitabın iki cümlesi gibi ikimizde suçluyuz ama kaybeden olmak için bir savaş başlatılması lazım. Bana son bir şans ver, on beş gün senden sadece on beş gün istiyorum. Eğer on beş gün sonra da bana karşı nefret hissediyorsan o zaman söz veriyorum bir daha hayatına dahil olmayacağım. ''


Yutkunduk aynı anda hayatımda hiç olmama korkusu bedenimi ele geçirdiğinde titrek bir nefes verdim bir cevap vermem lazımdı ama nedense dudaklarım kalbimin hissettiğinin her zaman tersini söylüyordu.


''Sadece 15 gün Ayaz sana olan güvenimi kırman kadar hızlı olacağını düşünüyorsun ama yanılıyorsun, çünkü ben eskisi kadar masum değilim. ''


''Biliyor musun bu benim zerre umrumda değil sadece evet de. De ki bu savaşta kazanan biri olsun. ''


''Kendinden bu kadar eminsen kabul ediyorum Ayaz İzgiç yap bakalım şovunu. ''


Ondan ayrılıp göz teması dahi kurmadan arabaya bindim o hâlâ dışarıdaydı gözlerimden akan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim.


''İyi misin?''


Ezgi'nin iğneleyici ve samimiyetsiz sorusuyla hafifçe ona döndüm, ''Değilim olamıyorum. ''


Elini uzatıp elimi tuttu, '' Belki senin kadar iyi bir söz veremem ama kalbin her kırıldığında her çaresiz kaldığında yanında olacağımı bilmeni isterim.''


Gülümsedim amacı bana destek olmak değil aksine benle dalga geçmekti bunu o bakışlarından bile anlayabiliyordum.


Arabanın kapısı açıldığında Ayaz, içeri girmek yerine kafasını uzattıp bana baktı, ''iki saatimiz var. Yakınlarda kahvaltı yapmak için güzel bir yer var oraya gidelim.''


Omuz silkip cebimden telefonumu çıkardım, Taha bana yeni telefon almıştı. biraz kafa dağıtmak için sosyal medyada dolaşsam pek sıkıntı olur muydu sanmıyorum.


Ayaz arabayı çalıştırmıştı, camı sonuna kadar açtım ve gözüme çarpan haberlere baktım. İlk haber benim bugün röportaj vereceğim yazıyordu.


Altında ise ağıza dahi alınmayacak hakaretler yorumları okurken Ayaz'a bakmadan soru yönelttim, ''Hakaret için dava açsam haklıysam kaç yıl yatarlar? ''


Anlam verememiş gibi bana döndü arabayı hafif yavaşlatıp tekrar önüne döndü, ''Nitelikli hakaret suçunun en alt sınırı 1 yıldır. Nitelikli hakaret suçu dahilinde para cezası da verilmesi mümkün ama nitelikli hakaret suçunda bir yıldan fazla hapis cezası verilirse adli para cezasına çevrilirmez. ''


Anlamasamda onayladım sakince hakaret içerikli tüm yorumlarin ekran resmini aldım.


''Neden sordun?''


'' Canım sormak istedi, sen avukat değil misin? "


''Yani?'' 


Omuz silktim ve hiç üşenmeden hakaret eden herkese 'ettiğiniz hakaretlerden dolayı hakkınızda dava açılmıştır.' yazısını gönderdim tabiki de bunu kendi hesbımdan yapmamıştım.


Haksız yere şahsıma edilen hakaretlere susacak değildim. Ama susturacaktım.


Telefonu kucağıma bırakıp başımı geriye doğru yasladım, '' Boynun ağıracak, o pozisyonda uykuya dalma. Geldik zaten.''


Kafamı kaldırıp sinirle ona baktım her hareketime düşünceli davranıyordu beni benden çok düşünmesine sinir olmuştum, ''Bana bak sana bir söverim şimdi, doğduğun günden tut benimle tanıştığın güne lanet edersin. ''


''Sanmıyorum güzelim. Senle tanıştığım güne lanet edeceğimi düşünmen bile hata.''


''Boş konuşma da artık sür şu arabayı sabahtan beri yoldayız.''


''Geldik zaten.''


Kurduğu cümleden sonra sola döndü, şirin mi şirin bir dükkanın önünde durduğumuzda herkesten önce ben indim arabadan.


Mavi beyaz tonlarında sahip bu yerde restoranta girmek için uzun çiçekli bir köprü vardı restorant suların üstüne inşa edilmişti, dışarıda yemek yemek isteyenler için su üzerinde sarı çardaklar vardı.


Ezgi'de arabadan inip Ayaz'ın koluna girdiğinde Ayaz kolunu çekip bana doğru bakmaya başladı ardından Ezgi gelip hemim koluma girdiğinde samimiyetsiz bir tonda Ayaz'a, ''Sen önden git. Biz fotoğraf çekmek için güzel bir yer bulalım."


Ayaz biraz durdu ardından bize bakıp kafasını iki yana salladı, ''Beklerim ben sıkıntı değil, bela mıknatısım şimdi başına bir iş açar onu yalnız bırakmıyayım. ''


Bugün defalarca kez yaptığım gibi yine dil çıkardım ona doğru. Burnunu kırıştırıp hızla yanıma geldi Ezgi'nin kolunu itelemesi dikkatimden kaçmamıştı neden yaptığını soracakken yanağımı sıktı, eğilip yanağıma bir buse kondurup uzaklaştı.


Ben daha olayın şokunu atlatamadan o çoktan kendine dikkat et diyerek gitmişti.


Ezgi beni çekiştirince zorda olsa biraz kendime gelebilmiştim.


"Ne var ya yani fotoğraf çekmesek olmaz mıydı?"


"Salak mısın kızım ne fotoğrafı. Ben Ayaz'dan uzaklaşmak için öyle dedim."


Kaşlarımı çattım, "Ne?"


Elindeki telefonu bana uzattığında kaşlarımı çatıp ona bakmaya devam ettim, "Okusana bir."


Elindeki telefonu zorla elime tutuşturduğunda almak zorunda kaldım.


Telefonda Tolga'nın atığı mesajlar üst üstüsde gelince oraya tıkladım.

Tolga:Güzelim konuşalım mı lütfen?


Tolga:Ne bu inat? Bilerek yapmadım biliyorsun sana bile istiye zarar verdirir miyim?


Tolga:Müsait değilsin heralde


Son mesajı okuduktan sonra Ezgi'ye döndüm, "Napabilirim yani?"


"Şey cevap olarak sen versen. Ben affederim hemen onu, böyle olsun istemiyorum. Canımı acıttığı kadar canı acısın istiyorum." Yalan söylüyordu bu bakışlarını kaçırmasından belliydi ama bende bu oyuna dahil olacaktım, abime karşı birşey hissetmiyordu ama onun duygularını sömürüyordu.


Tereddütle baktım bir kaç saniye sonra parmaklarım klavye üzerinde dolandı, Müsait değilim Tolga sürekli mesaj atmasan?


Anında cevap geldi,

Tolga:Ne o sevgilin mi rahatsız oldu?


Dudaklarım kıvrıldı Ezgi'den doğması için bir fırsat, Hayır ama biraz daha yazarsan rahatsız olabilir haklı olarak.


Görüldü.


Kafamı iki yana sallayıp güldüm sinsilikle, "Üzgünüm Tolga ama hak ediyorsun bazen."


Ezgi stresle ellerini sıkıp bana baktı, "Ya öyle yazmasaydık keşke. Ya üzülürse?"


Umrunda mı Tolga'nın üzülmesi bu kız çok iyi sinsilik yapıyordu ama ben ondan beterimdir.


"Beter olsun, sana yaptıklarından sonra onu kolay kolay affedersen,kusura bakma ama bir sonraki sefer parçalarını toplarız."


Alt dudağını dişledi oflayıp kafasını iki yana sallayıp konuştu, "Ayaz'ın yanına gidelim. Şüphelenmesin bizden şimdi."


Onu onaylayıp önden yürümeye başladım. Telefonu ona vermek iyi bir fikir olmadığı için elimde tutmaya devam ettim.


Ayaz dışarıda suyun içinde olan masalara geçmişti sırıtarak oraya ilerlemeye başladım oturduğu yerin dibinde çiçeklerle kaplı bir köprü vardı.


Bizim geldiğimizi görünce ayağa kalktı, "Güzel bir yer bulabildiniz mi?"


Kaşlarımı çattım, "Ne yeri?"


Şüpheyle tek kaşını kaldırıp tek tek yüzlerimize baktı, "Fotoğraf çekmek için gittiniz ya hani?"


Ezgi kolumu cimcirince yüzümü buruşturdum, "Arkadaşım aradı o yüzden bir yerde pek fotoğraf çekicek vaktimiz olmadı."


Durumu kurtardığımda Ezgi derin bir nefes alıp konuşmaya başladı, "Onu bunu boş verinde karşıya nasıl geçiceğiz biz?"


Ayaz düşünceli halinden sıyrılıp konuştu, "Orası kolay. Bak köprünün ordan bacağını uzatsan zaten burdasın."


Ezgi köprüye çıktı ardından Ayaz'ın dediği gibi bacağını uzatıp masaya geçti.


Tamam iyi hoşta ben etek giymiştim nasıl geçicektim oraya?


Köprüyü geçince Ayaz bir bacağını köprüye yaslandı elini bana uzattı," Gel. "


"Hiç gerek yok biliyor musun şuan yaz dizisi tanında bir yakınlaşma istemiyorum."


Elimi tuttuğunda diğer eliyle belimi kavrayıp beni kendine doğru çekti.


Ani gelişen olay yüzünden telefonum düşmüştü ki ona bakarken ayağım kaymıştı ben düşerken Ayaz beni zar zor tutmuştu.


"İnatsın kızım saf inat."


Masaya geçtiğimizde ben giden Telefonuma hüzünle bakıyordum.


"Niye beni birden çekiyorsun ki hayvan herif al işte gitti telefonum."


"İnat etmek yerine keşke bana yardımcı olsaydın böyle olmazdı."


Omuz silktim ve kendimi o ortamdan soyutladım. Ayaz çoktan sipariş vermeye gitmişti o yüzden extradan kimseyle konuşmak zorunda kalmamıştım gelirken elinde telefonumla gelince sırıtarak elimi uzattığımda,"Bozulmuş hemde kalsın ben halederim güzelim."


Çok beklemeden yemekler gelmişti. Yemek yerken kafamda Ayaz için kurduğum ölüm senaryoları yüzünden bana sorulan hiçbir soruya cevap vermemiştim.


Sessiz bir yarım saatin ardından tekrardan arabaya binmiştik.


Ayaz benden defalarca kez özür dilese de ben onu şuan pek umursamıyordum.


Konferans salonunun bahçesine girdiğimiz anda flaşlar patlamaya başlamıştı rahatsız olmuş bir şekilde kafamı eğdim bu kadar abartı bir flaşa gerek var mıydı?


Ayaz arabayı park edip bana döndü, "Hızlıca içeri girmemiz lazım. Sana zarar vermek istemeleri olası bir ihtimal şuan." Onaylarcasına başımı aşağa yukarı salladım.


Aradan inip yanıma geldi kapımı açıp inmeme yardım etti. Bir eli belinde şekilde içeri girmiştik, tabi o sırada arkada olan kameramanlar yüzünden pek rahat içeri girmemiştik ama onları saymıyorum.


Ayaz koltuklara ilerlerken orda ki iki asker beni arka kulüsten sahneye almışlardı.


Sahnede iki tane adam vardı önlerinde de bayağı kağıt topluluğu, muhtemelen onlara röportaj verecektim. Salon tıklım tıklım doluydu.


Esmer olan adam elini bana uzattı, "Hoş geldiniz Mina hanım. Ben Vilares."


Başımla selam verdim, "Memnun oldum."


"Buyrun oturun."


Gösterdiği yere geçtim sesizce diğer adam eline mikrofon alıp konuşmaya başladı, "Önceden uyarıyorum arkadaşlar, kameraya çekmek veya kameranın önüne geçmek tamamiyle yasaktır. Bilginize."


"Hazırsanız başlayalım."


"Hazırım." 


İlk soruları krallığı benim patlatıp patlatmadığımdı. Muzip bir gülümsemeyle kameraya baktım, "Keşke çok isterdim ama malesef..."


Cevap onları rahatsız etmiş olmalı ki sinirle devam ettiler, "Bu durumdan rahatsız değil misiniz!?"


Çenemi tutar mıyım ben asla,"Hayır neden olayım ki adamlar hak ettikleri ölümü yaşadılar."


Sinirle art arda sorular yönetiyordular ki bir soru tüm kanımın çekilmesine sebep oldu, "Halk tarafından bu soru çok sorulmuş, ailenizi siz mi öldürdünüz?"


Sorulan soruyla nefes alamadığımı hissettim gözlerim kameranın arkasından Overls'a döndüğünde sinirden titrediğimi hissettim çaresizce bakakalarken, Overls sinirle oturuyordu sadece. Ayaz sinirle ayağa kalkıp tüm kuralları çiğneyip yanıma gelmişti.


"Beyfendi ne yapıyorsunuz şuan kural ihlali bu yaptığınız. Eğer geri gitmezseniz kralımız size uygun olan cezayı verecektir bu bir canlı yayındır ve sise son ikazımızdır."


"Ayaz İzgiç, Mina Marian Karan'ın Avukatıyım. Ona sorulan soruları benim tutanağım altında sormanızı yoksa o hücre köşelerinde sizi süründüreceğimi belirtmek isterim."


Sinirle yanıma geldi sandalyeyi çekip oturduğunda ben hâlâ titriyordum. O sorudan sonra sorulan hiçbir soruya ben cevap verememiştim. Annemi babamı benim öldürdüğüm öne sürülüyordu? Ayaz yüzünden mezarları bile olmayan ailemi.


Röportaj bittiğinde hızlıca dışarı doğru atmıştım kendimi Ayaz elini omzuma koyunca da artık patlamıştım, "Senin öldürdüğün ailemi benim öldürdüğüm öne sürülüyor!"


Gözlerim Arslan'a kaydı, "Senin babandan hiçbir farkın yok Ayaz! İğrençsin eğer suçunu kabul etseydin bu iğrenç iftira benim üzerime kalmayacaktı aşağılık iğrenç bir insansın sen!"


Kurduğum cümlelerin ağırlığını umursamadan hızlı adımlara ilerlemeye başladım nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sesleri yok edip koşar adım ordan uzaklaşmayı hedefliyordum.


Peşimden geldiği için sinir bozukluğuyla bir ormana daldım peşimden geliyordu hızlı adımlarla kaçtığım için beni yakalayamamıştı.


Yavaşladığımda derin nefesler aldım. Gözlerimi kapattığımda ensemde soğuk bir metal hissetmemle içimde küçük bir korku filizlenmişti.


"Yolun sonundasın."


Duyduğum sesle tüm kanım çekilmişti...


Bölüm Sonu


Ay bölüm 22.14 de yeni bitti şaka gibi cidden.


Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın💛


Neyse ben instaları bırakıp kaçayım


@meylscherry @watty.prensesiyim


Kitap hesabı:@kefensizruhlarofficial

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmay


Loading...
0%