Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Veda

@meylscherry

VEDA

Yazarın anlatımıyla

Mina elindeki fotoğrafa bakakalmış bir şekilde dururken Overls ifadesiz durmaya çalışarak ona bakıyordu.


"Neden bu kadar şaşırdın?"


Mina, elleri titrek bir şekilde ona baktı korkusu ve çocukluk tramvaları yüzünden sağlıklı düşünemiyordu, aklı sürekli geçmiş yerlere takılıp kalıyordu.


"O-onu öldürmüştün sen?"


Dehşete düşmüş bir şekilde bakarken Overls daha fazla ifadesiz duramamış ve yanına çöktü yavaşça kolları arasına alıp konuşmaya devam etti.


"Onun yanına gitmek ister misin konuşabilirsin ister-"


Mina, sanki ürpermiş gibi daha sıkı sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında Overls'ın lafı yarıda kalmıştı.


Uzun bir sessizlik çöktüğünde Mina yavaş yavaş göz yaşlarını silip çenesini kaldırdı, "Ne yaparsam yapayım bana bu konuda yardım eder misin?"


Umutla baktığında Overls kendinden emin bir şekilde gülümsedi, "Ne olursa olsun ben senin arkandayım..."


Mina'nın Anlatımıyla


Parmaklarımın üzerinde bir baskı hissetmemle hızla başımı beni engelleyen Ayaz'a sinirle çevirdim.


"Adam öldürmeye alışık değilsindir diye geldim kötü mü yapmışım?"


Karşımızda duran adamın anlına silahı dayadığında bir adım geriye doğru attım, tekrar onun işleyeceği bir cinayeti görmek isteyeceğini pek sanmıyordum.


"Yerinde olsam o silahı indirdim, babanın gururunu böyle yerle bir etme."


Ayaz, silahı çekmeden kalbine doğru indirdi.


"Söz konusu Gece ise gerisi pek önemli değil!"


Ayaz gözü kararmış bir şekilde silahı daha da bastırdığında, karşısındaki adam ruh ürperticek kadar soğukkanlı duruyordu.


"Beni vurmanım bir bedeli elbet olacaktır evlat en değer verdiğin kişilerden biri ölse nasıl olur acaba?"


Cümlesi biter bitmez iki el silah sesi duyulduğunda korkuyla bir Ayaz'a birde o pisliğe baktım, Ayaz tetiği çekmemişti.


Dışarıdan bir feryat duyulduğunda Ayaz ile göz göze gelmiştik.


"Büyük bir bedel oldu biraz, ama değer."


Koşar adım kapıya ilerlediğimde kalbim o kadar çok kasılıyordu ki içlerinden birinin gerçekten zarar görme ihtimali bile korkutucuydu.


Tekrar silah sesi duyulduğunda bu defa barakadan yükselen seslerin kime ait olduğu çözülebilirdi.


Taha, Tolga ve Mete sağlam bir şekilde dururken gözlerim biraz daha etrafta dolandı, Efe yoktu.


"Efe nerde?!"


Mete, hızla evin etrafını dolaşmaya başladığında Tolga ve Taha'da etrafa göz atmaya başlamıştı.


Merakla sağa sola bakarken Mete'den bulduğuna dair keskin bir küfür duyuldu, hızla oraya yöneldiğimde adımın söylenmesiyle duraksadım.


"Gece."


Arabadan inen adam gülümseyerek yanımda belirdi.


"Benim yerime yapmanı beklemiyordum."


Gözlerimi stresle devirip kollarımı birbirine doladım, aklım hâlâ Efe'deydi.


"Neyse ne sonuçta istediğin oldu, verdiğin sözü tut şimdi ve bana o bilgilerin olduğu odayı söyle."


Adamlarına işaret verdiğinde arabanın içinden adamlardan biri kağıt getirip karşımdaki adama uzattı.


"Gece, gel bin şu arabaya!"


Ayaz'ın stresli sesiyle o tarafa döndüğümde Ayaz dışında kimse yoktu.


"Al şu kağıdı bu sana yardımcı olacak-"


Silah sesleri duyulduğunda korkuyla bir adım geriye attım o adamın korumaları ateş açıyordu.


Kolumdan çekilip eğilmem sağlandığında şaşırmış gibi Ayaz'a baktım.


"Ne oldu şimdi?"


Kafam o kadar allak bullak olmuştu ki neden ateş ettiklerini bile anlamamıştım.


Beni bir ağacın arkasına aldığında suratına donuk bir şekilde bakmak dışında bir şey yapmıyordum.


"Şerefsiz."


Anlamamış gibi ona baktım,"Ne?"


"Adamları üzerimize saldı! Bir kere de beni dinle be güzelim gel dediğimde bir kâle alıp gelsen."


Boş bakışlarım üzerinde dolaşmaya devam ederken gözlerim ani bir şekilde irileşti.


"Ayaz diğerleri onlar nerde?!"


Cevap vermek yerine elindeki silahı bana uzattı, "Ormanın içine doğru koşmaya başlasan iyi yaparsın Gece, gelip almaya çalışacaklar seni."


Üst üstüsde silah sesleri duyulduğunda kulaklarımı kapatıp sabır çektim ben yine ne yaptığımı bilmeden başımı belaya sokmuştum galiba.


Elimi tutup kulaklarımdan çekti, "Dediğimi yap ve koş. Tolga ayrı bir araçla alacaktır seni."


Ayağa kalkıp doğruluğumda o da kalktı.


"Ayaz."


"Hı?"


Uzanıp sertçe yakasını kavradım, "Ölücekmiş gibi konuşma seni gerçekten öldürürüm mezarında bile rahat bırakmam seni çocuk bana vicdan muamelesi yapma sürekli!"


Yakasını bıraktığımda yüzüne bakmadan silahı alıp evire çevire incelemeye başladım.


"Kuru sıkı mı bu?"


Silahın emniyet kilidini kapatıp ormanı işaret etti, "Kızım sen benim sabrımı mı sınıyorsun?"


Burun kemerini sıktığında omuz silkerek silahı eline geri tutuşturdum, "Kalacağım ben galiba burdayım ya sevdim burayı."


Silah sesleri kesildiğinde merakla Ayaz'a baktım ama o bana cevap vermek için dudaklarını aralayıp geri kapıyordu.


"Silah sesleri durdu acaba birbirlerini öldürdüler mi?"


Ağacın altından başımı uzattığımda ilk defa şans yüzümüze gülmüştü.


"Sanırsam bu defa şansımız yaver gitti."


Ağacın arkasından çıkıp yerde yatanlara baktım birbirlerine ateş edip bizi unutmuş olmalıydılar.


Az önce elime alacağım kağıt kan bulaşmış bir şekilde bir adamın yanına düşmüştü, "Gece gel polisler gelmeden gidelim güzelim."


Elimle bir saniye işareti yaptım, "Ayaz şu kağıdı alıp gelir misin?"


"Kızım o kağıt artık kanla bütünleşmiş pek bir işe yaramaz."


"Al gel işte biz temizlemeye çalışırız."


Sorgulamadan kağıdı alıp yanıma geldi, "Yürü şimdi binelim bir tane arabaya."


Onu onaylayarak en güzel gözüken arabanın yanına geçtim kapıları açıktı ve anahtarı üzerindeydi şuan gerçekten şanslı gözüküyorduk.


Ayaz, şoför koltuğuna geçtiğinde bende yan koltuğa kuruldum. Kağıdı ortadaki bölmeye bırakıp telefonu bana uzattı.


"Güzelim ara şunları ortak bir yerde buluşalım."


Tolga'nın numarasını tuşladığım da ilk çalışta açtı, "Oğlum niye açmıyorsun sen altı kere aradım seni. Overls aradı otelde çıkan yangın için, Mina'ya söylemeden gelmen lazım olmazsa eve götürdüm Mina'yı."


Yutkunarak Ayaz'a döndüğümde o da olanları duymuş olacak ki uzanıp kulağımdan çekti telefonu.


"Tolga senin ayarını var ya ben... Lan bir dur bir kim aramış ona bak öyle konuş sabır ya!"


Telefonu kapatıp torpidoya fırlattığın da gözlerim Ayaz'ın üzerindeydi.


"Bakma şöyle."


"Açıklama yapmayacak mısın?"


"Araba sürerken konuşmam yasal değil inince anlatayım mı?"


"Ayaz çıldırtma beni!"


"İnince konuşalım güzelim."


"Beni eve falan bırakmıyorsun bırakırsan seni öldürürüm duydun mu beni!"


Oflayarak ellerini kaldırdı, "Peki güzelim öyle olsun."


"Kes sesini Ayaz ve sür şu arabayı!"


Sessiz bir şekilde yola bakarken Ayaz'ın yine telefonu çalmıştı.


"Kim arıyor?"


"Mete, güzelim açıp hoparlöre versene telefonu."


Telefonu açıp dediği gibi hoparlöre verdiğimde Mete endişe içinde konuşmaya başladı.


"Ayaz nerdesin sen?!"


Telaşlı sorusuna karşı iyice gerilerek telefona bakmaya başladım.


"Yoldayım Mete eve geçeceğim şimd-"


"Ayaz! Efe vurulmuş hemde normal kurşunla değil, yüzü buz gibi ne halt yiyeceğim ben!"


Korkuyla kalbim teklediğinde Ayaz yutkunarak daha fazla hızlanmaya başladı, onun konuşamayacağını anlayınca ben konuşmaya başladım.


"Mete, tek başına mısın?"


"Mina! Taha'da var ama arabanın benzini bitti ormanlık bir alanda kaldık. O da arabadan inip yardım bulmaya gitti bende çeken tek sinyalle önce ambulansı sonra sizi aradım. Ambulans aramaları Overls tarafından kitlendi ne halt yiyeceğimi bilmiyorum lütfen gelin!"


Elim ayağıma dolaşmış bir şekilde derin bir nefes verdim, "T-tamam şimdi sen bana konum at olur mu biz yetişeceğiz."


Arkada Efe'nin acı dolu inlemeleri duyulduğunda gözlerimi sımsıkı yumdum Overls'ı aramalıydım yoksa diğer türlü Efe zarar görecekti.


"Mete, sen konumu at biz geliyoruz aynı zamanda ambulansı arayacağım ben merak etme."


"T-tamam hızlı olun!"


Telefonu kapattığında atılan konumu açıp Ayaz'a gösterdim, "Yakınız galiba değil mi?!"


Kafasını olumlu anlamda sallayıp stresli bir şekilde hızlandığında bende ambulansı tuşladım fakat telefon anında bloke edilmiş ve dipten kapanmıştı.


"Ayaz telefona birşey oldu!"


Telefonu elimden aldı bir kaç saniye sonra ağzının içinde küfür mırıldana mırıldana geri uzattı.


"Kapattırmış şerefsiz!"


"K-kimden bahsediyorsun?"


Cevap vermek yerine daha fazla yüklendi, "Hatırlıyor musun güzelim yol tarifini?"


"Evet dümdüz ilerledikten sonra sola döneceksin yol orda bitiyordu."


Gerilmiş bir şekilde sağa sola bakarken hızlı bir şekilde arabanın önüne bir araba kırılmasıyla, Ayaz ani bir şekilde frene basmıştı.


"İyi misin?!"


Hâlâ şokta bir şekilde kafamı aşağı yukarı salladığımda, Ayaz arabadan inmek için yeltendiğinde kolunu tuttum.


"Ayaz, Efe'nin yanına gitmemiz lazım amaçları vakit kaybettirme çok belli."


Ayaz dediklerimi duymamış gibi arabadan inen kişilere bakıyordu, "Ayaz sür gidelim şurda-"


Baktığı yere gözümü gezdirirken erkek kardeşi ve babasının adamlarını görmemle birlikte tedirginlikle Ayaz'a baktığımda arabadan inmişti bile.


Hemen arkasından inmek için yeltendiğimde kapıların kilit sesini duydum.


"Seni tekrardan görmek ne güzel abicim!"


"Ne halt yiyorsan benden bir adım uzakta ye çocukça oyunlarına da senle oynayacak bakıcı bul belki can sıkıntın geçer."


"Senden zaten hep bir adım öndeyim abicim ama tek bir konu dışında; adam öldürme."


Aras, konuşurken abisinden çok bana dönüp duruyordu nedensizce çok rahatsız ediciydi.


"Birşey soracağım şimdi koskaca Ayaz İzgiç, neden sevdiği kadını bir arabaya kitliyor acaba? ex yengem bence seninle hiç mutlu değil, aç şu arabanın kilitlerini yoksa yanlışlıkla patlatabilirim."


Ayaz, ifadesiz bir şekilde dururken Aras cebinden tuşlu bir kumanda çıkardı, "Aç şu kilitleri."


Ayaz, kapımın yanına gelip açtığında yavaşça arabadan inip ifadesiz bir şekilde kollarımı bağlayıp onlara döndüm bu defa ikisi de karşımdaydı.


"Sizin tam olarak amacınız ne?"


Aras otuz iki diş sırıtarak konuşmaya başladı, "Şimdi size bir test yapacağız ki bu test sizin takım arkadaşlarınıza ne kadar bağımlı pardon Mina'dan ağız alışkanlığı olarak kalmış, ne kadar bağlı olduğunuzu gösterecek bir test diyecektim."


Bilerek yanlış söylediği kelimeyle yutkundum, bunu bana karşı kullanması her an olası birşeydi çünkü.


"Ne saçmalıyorsun sen?!"


Ayaz sırtını bana dönmüş bir şekilde konuşurken, önümü göremeyeceğim şekilde yana doğru kayarak boşluğu kapattı.


"Henüz yeterince belirti hissetmiyorsun değil mi Mina?"


Önümdeki beden gerginlikten kasılırken, beynimi başka yerde bırakmış gibi hiç birşey anlamıyordum.


"Kimse cevap vermediğine göre henüz kendini iyi hissediyor olmalısın. Neyse konumuz bu değil asıl konu arkadaşın için o 'güzel' iğnelerden bir tane daha alıp almayacağın?"


Kaşlarım hızla çatılırken kafamı ard arda iki yana salladım, "Saçma sapan işlerle bizi oyalamayı bıra-"


"Bak canım şöyle anlatayım arkadaşın orda can çekişiyor ve ambulans ekibini göndermem için senin benimle gelmen lazım; çünkü bu bir test ve sen o iğneyi yapmadan benim zevkim ambulans görevlilerini yormak istemiyor."


"Seni öldürürüm yemin ederim öldürürüm!" Ayaz hızla ona yeltendiğinde kolunu sıkıca tuttum, akademinin saçma bağlılık testlerinden birindeydik ve kabul etmezsem de Efe'nin hayatı söz konusuydu.


"Kabul ediyor musun etmiyor musun? Sıkıldım çabuk cevap ver!"


Ayaz'ın gözlerinin içine baktığımda o da benim gibi çelişki de kalmış bir şekildeydi...


Karar vermek pek zor sayılmazdı aslında Efe'nin ölmesindense yıllardır katlandığım iğrenç iğneye bir kez daha katlanabilirdim.


"İğneyi... Nerde yapmam gerekiyor?"


Sesimdeki titremeye engel olamamıştım, iğneden ayrı o içindeki iğrenç maddenin yan etkilerinden ayrı korkuyordum.


"Deney için yapılan bir iğne olduğu için merkeze götüreceğim se-"


"Tek kelime dahi etmeden arabaya bin arkadan geliyor olacağız!"


"Çok isterdim abicim ama maalesef senin gelmen yasak."


"Aras, benim sinirlerimi bozmaya devam edersen o kafanı patlatırım senin!"


Aras korkmuş gibi yutkunduğun da cebinden telefonu çıkarıp bana döndü, "Ambulansı gönderiyorum eğer iğneyi yapmadan kaçarsan iğne Efe'ye yapılmış olacak, bilgin olsun." Lafı bittikten sonra uzatmadan arkasını dönüp arabaya binmişti.


İndiğimiz arabaya geri bindiğimiz de içimi saran amansız bir korku vardı. Ayaz arabayı çalıştırdığında uzanıp elimi kavradı, "İğneyi senin yerine bende yapabilirim biliyorsun değil mi?"


Amansızca omuz silktim, "Öyle birşey olsaydı aranızda karar verin derdi senin manyak kardeşin."


"Korkuyor musun?"


"Sence Ayaz! azıcık mantıklı şeyler sordan keşke."


Elimi daha sıkı kavradı birşeylere mecbur olmaktan ikimizde nefret ediyorduk, "Güzelim ben yanındayım tamam mı?"


Cevap vermek isterdim ama cevap veremedim, onun yerine elimi elinden çekip kafamı cama yasladım.


Kurban olarak seçilmekten gerçekten çok sıkılmıştım. Arkadaşlarım için gerekirse canımı verirdim yakındığım şey bu değildi, ne bileyim sadece acı çekmek istemiyorum, denek olmakta istemiyorum çok şey değil sadece bir sabahta acıyla kıvranan bir bedenle değil huzurlu bir şekilde kalkayım istiyordum...


Kuytu tenha bir arazide önümüzdeki araç durduğunda bizde durduk, önümüzde boydan boya sur olan ağır demir kapılı, bir hapisaneyi andıran, yıkık dökük bina dışında başka birşey yoktu.


Öndekiler arabadan indiğinde derin bir nefes içime çekerek kapıyı açtım yavaşça göz ucuyla Ayaz'a döndüğümde o zaten bana bakıyordu.


"Gece güzelim istemiyo-"


"Anladım Ayaz istemiyorsam yapmak zorunda değilim orda hayatıyla cebeleşen de düşmanım zaten!"


Yüzü düştüğünde derin derin nefes almaya çalışıyordum, herşey üstüme üstüme geliyordu ve ben o kadar bunalmıştım ki sinirimi istemden de olsa ondan çıkarıyordum.


Ona bakmadan ağır demir kapıya yürümeye başladım burası terk edilmiş bir hastaneye bile benziyordu.


İçeri girdiğimizde düşüncelerim de yanılmıştım. Burası gayet fazla insanın bulunduğu normal bir hastaneydi.


İçeride yaşlılar, çocuklar, kadınlar ve daha baya sayamadığım insanlar ile doluydu.


"Mina hanım değil mi?"


Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım, "Evet?"


"Siz kan alma alanına geçin lütfen önce kan alınıp sonra iğne yapılacak."


Stresle onu onayladığım da hareket edemiyordum, sanki dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi.


Elimi sıkıca bir el sardığında şaşkınlıkla dudaklarım aralandım Ayaz'ın ona karşı o kadar hakaretimden sonra yine de yanımda olacağını beklemiyordum.


Bir eli belimi sararken, ağır adımlar ile yürümeye başlamıştım kan alma yerine geldiğimizde kapının orda durmuştuk.


Aras, kapının yanındaki pencereye yaslanmış bir şekilde dururken biz tam kapı pervazının yanında durmuştuk.


Koridorun bu kısmında biz dışında kimse yoktu, boşaltılmış olmalıydı, kollarımı Ayaz'ın beline sarıp gözlerimi sıkıca kapattım. Şuan tek ihtiyacım olan şey buydu.


"Eğer teklifimi kabul etseydin bugün burda olmayacaktın Minacım."


Aras'a sinirle döndüğümde Ayaz onun neyden bahsettiğini bilmiyordu eğer öğrenirse burda gerçekten katliam çıkabilirdi.


"Aras, burnunu bir kez daha kırmamı istiyorsan direkt ben kaşınıyorum diye bilirsin seve seve üçüncü kez kırarım ben!"

Gözleri anında nefretin en koyu tonuna bulandığın da üzerime doğru hızla atıldı.


"Sen gerizekalı bir kaşar dışında hiçbir şey değilsin sürtük!"


"O lafları sana yedirirdim!"


Öne doğru atıldığımda Ayaz beni geriye doğru çekti, gözlerim ona kaydığında soğuk bakışları beni teyet geçti ve hızla Aras'a yöneldi.


"Gece bir lavaboya git gel güzelim sen!" Dişleri arasından konuşurken yutkunmamak elde değildi.


"Aya-"


"Gece gözünün önünde olmasını istemiyorum bir beş dakikalığına git!"


Kalbim güm güm atarken, kan alma odasının kapısı açıldığında rahat bir nefes verdim.


"Mina Marian Karan hanginiz?" Bozuk Türkçesi olan, orta yaşlı kadına anlamsızca baktık.


Aras hemşireye gülerek Ayaz'ı işaret etti, "O olabilir bence kadı-"


Lafını tamamlayamadan Ayaz ağzının ortasına sağlam bir tane geçirmişti.


"Ayaz!"


Aras bunun altında kalmak istemediği için saldırmaya çalıştığında aralarına iki adamın girmesiyle kendilerine gelmişlerdi.


"Aras ne dedim ben sana abinle dalaşmak yok demedim mi?!"


Arslan'ın sesi geldiğinde Ayaz onu tutan adamdan uzaklaşıp beni önüne doğru çekti.


"Güzel gelinimin önünde kavga etmeyin hanginizin karısı olacağı şuanlık pek kesin değil, sever o aile kaoslarını gerçi de."


"Bir kez daha sevdiğim kadın hakkında konuştuğunu duyarsam o ağzının içine düştüğün kadının cesedini önüne atarım!"


Arslan'ın iğneleyici laflarını ve imaları kendimi kötü hissettirecek kadar acımasızcaydı.Arslan ilk önce Ayaz'a cevap vermek için yeltnedi, "Gece, öz annesini öldürmen hakkında ne düşünürdü acaba o zaman!"


Ölüm sakinliğinde ona döndüm, "Beni satan o kadını gördüğüm ilk yerde ben öldüreceğim bundan emin olabilirsin!"


Arslan nıçlayarak bana doğru bir adım attı, "Küçüklükten sürtük olacağını anlamış demek ki."


Kaşlarım hızla çatıldığında neden böyle yaptığını çözmüştüm, bizim ona saldırmamızı istiyordu. Eğer istediğini yaparsak da bizi hücre deneklerine tamamiyle tıkacaktı.


Ayaz'ın kolunu tutup onu geriye çektim, "Şuan değil lütfen."


Gözlerinin içine baktığımda sakin olamayacak kadar öfkeli duruyordu, kaşları çatılmış ve nefes almayacak kadar gergindi, Arslan ve Aras'ı göremeyeceği şekilde sırtımı onlara dönüp burukça tebessüm ettim. Bu hareketimle yumuşar sanmıştım ama aksine daha da öfkeyle dolmuştu.


"Kızım hakkında o ağzını toparlamazsan eğer Arslan, o çok sevdiğin organlarını bedeninden ayırırım senin."


Overls'ın sesini duymamla küskün bir tavırla ona döndüm bakışları Arslan'a dönük olsa da ona baktığımı fark etmiş olmalı ki tebessüm etti.


"İğne yapmaya geleceksiniz?" Yine aynı bozuk Türkçesi olan yabancı kadın konuştuğunda bu defa yanında iki tane daha kadın vardı.


"Siz kavga etmek bırakmak biz iğne yapmak iş bitmek okey?"


Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.


Ayaz elini sırtıma yaslayıp açık kapıdan geçip kan alma ünitesinin yanına geldik.


Yutkunarak kan alma yerine oturduğum da Ayaz kolumu açıp elimi sıkıca tuttu.


"Ayaz, Mete'yi ara ambulans ulaşmadıysa ulaşana kadar iğne bekleyebilir."


Kafasını olumlu anlamda salladığında Overls telefonunu ona uzattı, "Burdan arayabilirsin evlat."


Ayaz telefonu alıp hızlıca köşeye geçip numarayı girdiğinde Overls yanıma gelip saçımı okşadı, "Bana sinirli misin?"


Dümdüz ona baktığımda gülümsemekle yetindi.


Ben bu adamın iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğunu çözemiyordum.


Ayaz konuşup geldiğinde kafasını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı.


"Emin misin?"


Cevap vermek yerine başını tekrardan aşağı yukarı salladı.


Derin bir nefes aldığımda karşıma oturan kadın eliyle etrafı gösterdi.


"Lütfen bir kişi dışında diğerleri dışarı çıkabilir mi?"


Aras anında lafa atıldı,"İğneyi yaptığını nasıl görüp inanacağız peki?"


Kadın sabır dilercesine onlara döndü,"Beyefendi şuan kan alınacak dört tüp onun dışında iğne hasas olduğu için zaten sterlize edilmiş bir yerde yapılacak, camdan göreceksinizdir iğneyi şimdi çıkın lütfen."


Oflaya poflaya hepsi çıktığında kadın arkalarından kapıyı kapatıp kilitledi.


Ayaz'a bakıp sedyeyi işaret ettim, "Oraya geçsem yanıma oturur musun?"


Kafasını olumlu anlamda salladığında yan taraftaki beyaz örtülü sedyeye oturdum, yanıma oturdu başımı omzuna yaslatıp elimi daha sıkı tuttu.


"Lütfen kendinizi germeyin, beyefendi sizde kolunu sıkıca tutun. Bir anda kolunu çekerse iğne içinde kırılabilir."


Sıkkın bir nefes verdiğimde Ayaz kolumu daha gergin tuttu, çenesini başımın üzerine koyduğunda gözlerimi sıkıca yumdum.


"Gece."


Gözlerimi sıkıca yummuş bir şekilde yanıtladım.


"Efendim?"


"En son ne zaman motor yarışına katıldın?"


Kaşlarım çatıldı en son Rusya'da katılmıştım.


"En son Rusya'da katılmıştım tabi semin yüzünden motorum hasar görmüştü."


"Yarış motoru olmayan bir motorla yarışa girersen olacağı buydu."


"Hiçte bile yarış motoruydu!"


"Rusya'da bıraktığın motorun hâlâ sağlam mıdır peki?"


İçime bir kurt düşürdüğün de stresle kafamı kaldırıp gözlerine diktim.


"Motoruma zarar mı verdin İzgiç?"


Sırıttığında sinirle soludum, "Motoruma zarar mı verdin Ayaz!"


"Hayır sadece önlem alıp almadığını merak ediyorum."


Kolumda ani bir acı hissetmemle geri çekmeye çalıştım, "Bitti dur iğneyi çıkaracağım son olarak."


İğneyi çıkarıp pamuk bastırdığında hızla ayağa kalkmaya çalıştım ama hemşire engel oldu, "Bir kaç dakika sedyede oturun ani kalkma yüzünden gözleriniz kararabilir."


"Neden dört tüp kan aldınız iğneden önce?"


"İğnenin septomlarını ve tepkilerini görebilmek için."


Hemşire odadan çıktığında dediği gibi bir kaç dakika oturup ayağa kalktım.


"Efe'nin durumu nasılmış?"


Ayaz saçımı kulağımın arkasına ittiğinde derin bir nefes çekti içine, "Mete sadece şuan acil yardım yaptıklarını söyledi ardından kapattı..."


Kulağıma eğildi, "İğneyi yapmadın henüz kaçalım mı?"


Odadan çıkmadan kapıya sırtımı döndüm, "İğne bana değil Efe'ye yapılırsa daha kötü olur. Hem daha önce de denek oldum kaldırabilirim."


Dişlerini birbirine geçirip sıkıntıyla mırıldanmaya başladı, "İğneyi yaptıktan sonra uzun süre bir halsizlik ve uyku hissedeceksin belki bir belki dört gün geçmeyecek alerji yapması da mümkün sürekli kaşınıcaksın emin misin?"


Kafamı olumlu anlamda salladım, yan etkileri bu kadarıyla kalırsa yine iyi sayılırdı.


Odadan çıktığımızda karşımıza dikilen yabanilere bakmadan ilerlemeye başladık,"Ayaz nereye?"


Overls'ın sorusuyla Ayaz ona dönmüştü, "Dışarıya hava alacağız."


"Onun yerine üst kattaki kantine geçin, Mina'nın bol sıvı tüketmesi daha iyi olur."


Ayaz elimi tutup merdivende yürümeye başladık. Ayaz üst üstüs de öksürdüğünde merakla kaşlarımı çattım, "Ayaz."


"Efendim güzelim?"


"Tolga yangın demişti telefonda ne yangını bu?"


"Çok önemli sayılmaz."


"Ayaz!"


"Tamam tamam Ada ve Alex'in didişmesi sonucu ortaya çıkan bir kriz."


"Nasıl yani?"


Konuşa konuşa kantine geldiğimizde teras kısmına geçmiştik.


"Şöyle, Alex ve Ada didişmiş Alex ona sinirlendiği için oteli kundaklamış."


Kalbime küçük bir sancı girdiğinde Ada'ya birşey olma korkusu ufak bir uyuşukluk yaratmıştı üzerimde.


"Merak etme kimse zarar görmedi benim ciğerlerim dışında." Yüzünü buruşturdu.


Uzanıp yanağını okşadım, "Çok mu kaldın yangında?"


Elimi tutup dudaklarını bastırdı, "Oteldekileri uyarmak için biraz fazla efor sarf ettim, neyse ben birşeyler alıp geliyorum bekle burda."


Masadan kalktığında başımı hafif hareketler ile ovalamaya başladım inanılmaz derece çok başım ağrıyordu.


Gözlerim hafif aralıklarla kırpıştırıp açık tutmaya çalışıyordum. Uykusuzluk, açlık ve bunun üzerine kanımın alınması üzerine çok halsizdim.


Yavaş yavaş kışa doğru girmek üzereydik havalar fazlasıyla serinlemeye başlamıştı soğuk esen havaya rağmen başım ateş gibi yanıyordu.


Uzun bir süre sonra başımın üzerine konulan soğuk bir şey ile kafamı kaldırdım, "Başın ağrıyor gibi görünüyordu bende buz aldım."


Baygın bakışlarla Ayaz'a baktığımda elinde tost olan bir tepsi koydu önüme, "Şu tostu ye ve şu iki meyve suyunu iç güzelim."


Önümdeki tostu ikiye bölüp yarısını Ayaz'a uzattım bu tost bana çok fazlaydı.


"Sende birşey yemedin şu meyve suyu ve tostu da sen ye başım ağrıyor itraz kaldıramayacağım."


Meyve suyunu açıp ona uzattım önümüzdeki yarım saat boyunca ikimizde konuşamamıştık tostumu yedikten sonra baş ağrım yavaş yavaş azalmıştı.


"İnelim mi güzelim benim?"


Kafamı olumlu anlamda salladım, "İnelim..."


Aşağı indiğimizde Overls ve diğerleri aynı yerde duruyordu.


"Hanımefendi teşrif ettiğine göre artık inelim şu labaratuvara!"


Aras'la didişemeycek kadar bitkin düşmüştüm.


"Gelin asansörle ineceğiz."


Ayaz ofladığında alt dudağımı büktüm, kapalı alanlardan hep korkardı babası yüzünden.


"Midem çok kötü asansör yerine merdivenden inelim ölmezsiniz bir kaç basamaktan."


Overls elini omuzuma yasladı, "İğne yapıldıktan iki dakika sonra eğer bayılmaya yakın hissedersen söyle olur mu?"


Overls'la konuşacak kadar halim bile kalmamıştı, bir kat daha indiğimizde bu defa önümüzdeki boydan boya olan camlı labaratuvar vardı ve gereğinden fazlasıyla ürkütücü duruyordu.


Camın arkasında sadece mavi oynayabilir bir koltuk ve raf dışında dışında hiçbir şey yoktu.


Kapının önünde duran doktor az önceki bozuk türkçeye sahip olan kadındı.


"Siz Mina hanim içeri geçin ben iğne yapcak size."


Gözlerim devirerek camlı bölmenin kapısından geçtim bundan sonra artık iş işten çoktan gitmişti tek temenlim Efe'nin iyi olmasıydı.


Camdan göründüğünden daha ürkütücü durann sedeyeye oturduğum da kolumun üstünü pamukla sildi elindeki büyük üç iğneyi kenara koyduğunda gözlerimi sıkıca kapattım.


Koluma ilk iğne enjekte edilmeye başladığında dişlerim iyice birbirine girmişti.


"İlk iğne bitti şimdi ara vermek bir dakika."


Telefonunu çıkarıp dakika tuttuğunda ilk iğne olmasına rağmen o kadar ağır hissetmemiştim.


"Nasıl hissediyor?"


"Normal?"


Kafasını aşağı yukarı sallayıp ikinci iğneyi de yaptı ama ben yine de kötü hissetmiyordum sadece sol kolumda hafif uyuşmalar ve hafif mide bulantısı dışında iyiydim.


"İyi misin hâlâ?"


Sesi yuvarlana yuvarlana geldiği için pek anlayamıyordum benden uzaklaşmış mıydı?


"İyiyim..."


"Bu üçüncü iğne daha büyük sen korkma ama." Sesi neden Hürrem Sultan'ı oynayan Meryem Üzerli gibi gelmeye başlamıştı ki şimdi?


İğne yavaş yavaş aktarılmaya devam ederken gözlerimi hissetmiyordum açıklardı ama göremiyordum. Daha da kötüsü boğazıma dolan acı ve demirimsi bir sıvıyı kontrol etmek çok zordu.


Ellerim tamamiyle uyuştuğunda kafamı arkamdaki sedye başlığına yasladım ve gözlerimi fiziksel olarak kapattım çenem tamamiyle uyuşmuştu ve ağzımın içinde biriken sıcak sıvı çenemden aşağı doğru akmaya başlamıştı, bilincin uyuşmadan önce burnumdan da sıcak bir sıvı akıyordu...


"Gece!"


Zihnim uyuşmadan önce duyduğum kelimeler yayvan şekilde dağılmaya başlamıştı...


İki gün sonra yazarın anlatımıyla


Ayaz, elindeki sigarayı söndürüp hafifçe ayağa kalktı, o talihsiz günün üzerinden tam iki gün geçmişti ama o her zaman ki gibi kendini suçlayıp duruyordu.


Balkondan odaya geçtiğinde sessizce balkon kapısı örtüp perdeleri sıkıca örttü artık kış tam anlamıyla gelmişti, uykudan huzursuz bir şekilde doğrulan Gece ona anlamsız bir şekilde baktı.


"Efe'ye birşey mi oldu?!"


Ayaz onu yatıştırmak için yatağa oturdu, "Hayır güzelim sadece hava aldım biraz."


Gece rahatlamış bir şekilde başını geri yastığa yasladı iki gündür yaşadığı ataklar, ölüm tehlikesi ve Efe'ye birşey olma korkusu onu gerçekten yıpratmıştı. Efe ise kurşundan kurtulmuştu ama vücuduna verdiği hasar epey fazlaydı bu yüzden dönüşümlü olarak başının önünde bir kişi nöbet tutuyordu, genellikle Efe oturma odasında kalıyordu ve bu nöbeti daha kolay hâle getirmiş oluyordu.


"Ayaz..."


"Üzerimi değiştirip geliyorum."


Gece uzanıp elini tuttuğunda Ayaz nefesini sesli bıraktı, Gece yine huzursuz olmaya başlamıştı ve iki gündür olduğu gibi yine bir kusma atağı geçirmesi an meselesiydi, Ayaz'a göre ise bunların hepsi onu suçuydu iğneyi Overls'ın değiştireceğine güvenmek yerine kendi değiştirseydi herşey daha iyi olacaktı.


"Gitme lütfen korkuyorum."


Ayaz yatağın sağ tarafına uzandığında Gece ona sıkıca sarılıp üzerini örtmüştü.


"Bir saat sonra bilgisayar odasına gideceğiz biliyorsun değil mi?"


"Gece bu halinle gelemezsin yapma güzelim."


"Ayaz, bu lanet görevin bittiğine gözlerimle şahit olmak istiyorum artık lütfen..."


Gece'nin de Efe'nin de görmeyi en çok hak ettiği buydu sanırım her ne kadar Efe gelmek istemese de bu anı ona çekip yaşatacaklardı.


Gece kollarını daha sıkı sardı,"Beni kaldıracağına söz ver."


"Bunun için ilk öncelikle uyuman lazım uyursan söz veriyorum kaldıracağım."


Gece yavaş yavaş uykuya dalmıştı. Odanın kapısı çaldığında Ayaz ayağa kalkıp kapıyı açtı gelen Mete'ydi.


"Ayaz gidiyoruz hazır mısın?"


"Üzerimi değişip geliyorum, Mete Gece'yi uyandırayım o da gelecek."


"Emin misin?"


Ayaz kafasını aşağı yukarı salladı, "Eminim Mete, bu görevin bittiğini görmesi belki daha iyi hissettirir."


"Peki biz Tolga ile aşağdayız Taha Efe'nin yanında kalacak."


Mete merdivenden indiğinde Ayaz, Gece'yi uyandırmıştı.


"Üzerine şunları giymeden gelmezsin Gece."


Gece oflaya oflaya üzerine kalın gri bir sweatshirt geçirdi altına ise siyah kargo pantolon giyip Ayaz'a seslendi, "Ben giyindim iniyorum."


"Bende hazırım bekle." Banyodan elinde iki tane silahla gelen Ayaz bir silahı Gece'ye uzattı, "İhityacımız olacağını sanmıyorum, önceden kontrol ettik uzaktan yeri kimse yoktu ama yine de nolur nolmaz."


Gece, silahı alıp beline yerleştirdi, "İnelim hızlıca bir an önce bitsin."


Odadan çıkıp merdivenden indiklerinde Tolga ve Mete kapıda bekliyordu.


"Mina güzelim biz video çekecektik zaten gelmene gerek yoktu."


"İyiyim ben bu görevin bittiğini görmek istiyorum sadece."


"İyi o zaman hızlıca arabaya inelim yolumuz uzun sayılır."


Evden çıkıp kapıyı çektiklerinde hepsi fazlasıyla gergin bir şekilde hareket ediyorlardı arabaya bindiklerinde bile kimse çıt çıkarmamıştı.


Ayaz ve Mina arka koltuğa, Tolga şoför koltuğuna ve Mete de onun yanına oturmuştu.


Mina başını hafifçe Ayaz'ın omuzuna yaslamıştı rahatsız olmasına rağmen yine de iki saatlik uzun bir yola çıkmıştı, Ayaz onu düşünüp ilaçlarını yanına almıştı ama yine de ilaçların etkisi pek fazla olmuyordu.


"Gece on dakikamız kaldı ama rahatasızsan mola verebilirim."


"Hayır lütfen hızlıca şu yere varalım."


On dakika sonra gözlerinin önüne serilen görkemli büyük binaya geldiklerinde hepsi derin bir nefes bırakmıştı.


Ayaz ve Tolga buraya önceden sabah vakti gelip kontrol etmişlerdi odanın yerini ama bilgisayarları açacak bir flash bellek olmadığı için sadece kontrol etmekle ve kameraları devre dışı bırakan cihaz yerleştirmekle yetinmişlerdi.


"Efecik biz şuan geldik sana eve gelince bu videoyu atacağım ama eğer ölürsem bu görevi Gece'ye veriyorum."


Taha hüzünlü bir şekilde kameraya konuşurken Ayaz lafa atıldı, "Eğer biraz daha bağrırsan gerçekten öleceksin Mete."


Hepsi aynı anda arabadan indiğinde kimsenin daha fazla tahammülü kalmamıştı Ayaz depo giriş kapısını açtığında ilk önce Tolga ve Mete inmişti ardından Ayaz indiğinde Gece'yi tutup inmesini sağlamıştı.


"Burda olduğuna emin miyiz?"


İndiklerinde beri koridorlarda dolanıp duruyorlardı Mete de bunları Efe'ye göstermek için kafasına aksiyon kamerasını takmıştı.


"Eminim şurdan dönünce demir bir aparat olacaktı onu açacağız ve bilgisayar odası karşımıza çıkacak."


Tolga'nın dediği gibi önlerine demir bir aparat çıkmıştı Gece heyecanla cebindeki kanla kaplı kağıdı çıkardı ve aparatı ona uygun yönlerde çevirmeye başladı.


"Evet Efeciğim görüyorsun şuan kapı açılıyor bilmiyorsan diye söyleyeyim bu bir kapı ve şifresi var şifre nedir biliyorsundur herhalde."


Herkes sabır çekerken Gece kapıyı açmıştı bile.


"Kapı açıldı Efeciğim şuan bizi boydan boya bilgisayarlar karşılıyor biz şu ortadaki en büyük olana takacağız belleği."


Gece bahsedilen bilgisayarın başına geçip oturduğunda hepsi nefesini tutup bilgisayarın açılmasını beklemeye başlamıştı.


"Ve evet! Bilgisayarımız açıldı belleği takıyoruz hemen ve şifre kırılacak!"


Efe'nin kendi yazdığı programa sahip şifre kıran belleği taktıkların da ortadaki ana bilgisayar dahil hepsi açılmıştı ama bir sorun vardı.


"Neden sadece bir dosya var?"


"Belki de hepsini oraya koymuşlardır Gece aç bir dosyayı."


Gece Tolga'nın dediği gibi dosyayı açtığında bu defa bir video dışında hiçbir şey yoktu.


"Bu işin sonu pek iyi görünmüyor Efeciğim gördüğün gibi şuan Gece videoyu oynayacak bakalım oynat Gece."


Gece, Mete'nin dediği gibi videoyu oynattığında karşılarına kırmızı bir kalemle ve kötü bir yazıyla Veda yazıyordu, video biraz daha ilerlemeye başladığında karşılarına Ada çıktı.


"Nasıl oluyormuş bakalım Mina hanım? Kaybetmek nasıl bir duyguymuş tadını aldınız mı? Sırf sen hayatında bir kez ol ceza alabil diye yapmadığım şey kalmadı çok fedakar biriyim değil mi? Ama üzülme verilerin hepsi bende." Yüzündeki tatlı gülümsemeyi silip anında ölümcül soğukluğu geri sağladı.


"Yıllardır benden çaldığın herşeyi tüm başarılarını ve sevdiklerini senden almak için geri döneceğim ama şuana kadar sana sadece veda edeceğim elveda Mina en kısa zamanda en derin uykunda geri döneceğini bunu unutma."


Ve video sona erdi. Mina sinirle soluduğun da bu savaşın tek taraflı olmayacağı gayet açık bir şekilde gözler önüne serilmişti...


Bölüm Sonu


Evet tam 2 hafta sonra bölümü yazmayı bitirebildim normalde pazar günü atmam lazımdı ama bölüm bitmemişti şuan saat 20.38 ve bölüm yeni bitti hemen afişi hazırlayayım✍🏻✍🏻✍🏻


Loading...
0%