
Atlas'ın ağzından uzun süredir bir bölüm okumuyorduk çoğu okurum(bende dahil xkslslslsl) çocuğa kinlendik bakalım Masal'dan sonra ne yapmış beyefendi ◕‿◕
𓍯 ☾𖤓𓍯
Atlas Karvis'in anlatımıyla
Elimdeki bardağı bir sağa bir sola doğru döndürüp dururken sıkıntıyla bir iç çekip kafamı arkamdaki duvara yasladım.
"Atlas, onu böyle mi bırakacaksın?!"
Eski en yakın arkadaşım şimdi ise ezeli düşmanım; Meriç'e gözlerimi devirerek bir bakış attığım da beni boğmak istediğini net bir şekilde görebiliyordum.
Elimde olsa bende kendimi boğmaya çalışırdım, fakat bunu yapamayacak kadar ruhum acı çekiyordu.
Elimdeki sıgaradan bir nefes çekip sedyenin üzerinde biraz daha yayıldım.
Karın boşluğuma yeni atılmış dikişler ile öylece dururken, fiziksel acıdan çok ruhsal acı çekiyordum.
"Cevap ver Yüzbaşı!"
Karşımda öylece durmuş benim için endişelenen adama bir bakış atıp zoraki dudaklarımı araladım, "O s!k babanın izin vereceğini düşünüyor musun?"
Meriç, kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Sen istesen babamı bile ezer geçersin Karvis, kimi kandırıyorsun?!"
Ayağa kalkıp tam sedyenin önünde durdu, "Neyden korktuğunu bana açık açık söyle!"
Üzerimdeki yeşil yarısı kesilmiş tişörtün yakasını kavradı, ona doğruyu söylemek istemiyordum. Ben yeterince kafayı yerken bir de onun kız kardeşi için acı çekmesini istemezdim.
"Söyle bana Yüzbaşı, yemin olsun ki o ağzından dolu tek bir kelime duymayayım işte o zaman senin belanı s!kerim."
Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım, "Yaşına veriyorum bu tavırlarını ama iki birey arasına bu kadar karışılmaz."
Alaya vurduğumu inatla söylemeyeceğim fark etmişti. Lafımı bitirir bitirmez yüzüme bir yumruk attığında yüzüme bile tekrar dönüp bakmaya cesareti yoktu.
Elimin tersiyle dudağımı silerken, günlerdir dağda dayak yememişim gibi şimdi burda yiyordum.
Sırtını bana dönüp kapıdan çıkacakken duraksadı, "Onu gerçekten sevmiyorsun Karvis. Eğer sevseydin o hastane odasında öylece bırakıp gitmezdin."
Hiç gitmedim.
Orda o cümlelerden sonra bile, annesi ona zarar verir korkusuyla durdum.
Beni kendi kızının ölümüyle burun buruna bırakan Marelya Ladin yüzünden durdum.
Kızının kaçırılmasına onun sebep olduğunu, açık adres verip sırf beni görevden attırmaya çalıştığını bile bile sustum.
Masal, zarar görmesin diye defalarca kez ben sustum. Ona bunları anlatacak cesaretim bile yoktu.
Ne diyebilirdim ki annen seni ölümle burun buruna getirip defalarca kez kullandı mı?
Bu kurguyu onun planladığını o hattı Masal'a almaya zorlattığını öğrenecek kadar çok sustum hem de.
Sol gözümden uzun zaman sonra bir yaş süzüldüğünde, Meriç'in beni izlediğini gitmediğini fark edemeyecek kadar kafam allak bullaktı.
"Sende acı çekiyorsun değil mi Yüzbaşı?"
Gözlerimi kapatıp başımı soğuk duvara iyice yasladım.
"O da böyle perişan, herşeye rağmen dön gel dese gelmez misin?"
Uğruna ölürüm bile...
Ama Masal gel demezdi, herşeyin suçlusu ben olarak düşündüğü her saniye sadece benden nefret ederdi.
Revirdeki ölüm sessizliğini Meriç'in çalan telefonu böldü.
Merakla telefonuna bir bakış attığımda gördüğüm isim ile dudaklarım iki yana doğru bir tebessüm bıraktı.
Sarı fırtına arıyor...
Telefon kısa bir süre çaldığında Meriç'e telefonu işaret edip sessizliğini bozdum.
"Hoparlöre alsana."
Bana uslanmazsın sen bakışı attı fakat ikiletmeden telefonu hoparlöre aldı.
"Efendim?"
Telefon kısa bir sessizlik etrafında döndükten sonra bir erkek sesiyle kaşlarım olabildiğince çatıldı.
"Meriç yanındaki ite söyle gelip alsın yeğenini."
Sinirli bir ses duymamla tüm bedenime bir kıskançlık akte etti.
Meriç, ciddi bir şekilde kaşlarını çattı ve beni göz hapsine aldı.
"Çelik, kimden bahsediyorsun?"
Adının Çelik olduğunu anladığım adam sessiz bir küfür savurdu.
"Mihra'dan bahsediyorum, gelir gelmez Masal'ı alt üst etti."
Korkuyla elimi sedyeye yaslayıp ayaklandım, ona herşeyi anlatmış olamazdı değil mi?
Telefonu çevik bir hareketle Meriç'in elinden çektim.
"Ne yaptı!"
Kalbim korkuyla kasılırken telefonun ucundan tek bir cümle duyduğumda bütün bedenim bu anı bekliyormuş gibi hazırola geçti.
"Masal'ın bir cinayete karışmasına sebep oldu."
Telefonu Meriç elimden sertçe çektiğinde kulaklarım uğulduyormuş gibiydi. Bedenim yalpaladığında Masal'ın yaşadıklarını düşlemekten kendimi alamıyordum.
Nasıl olmuştu bu?
Onu cinayet işlemeye itecek kadar ne zorlamıştı?
Meriç, telefonu hızlıca cebine attı, elini omuzuma yasladı birşeyler söyledi ama ne dedi anlamadım.
Omuzlarımdan sarstı," Atlas!"
Gözlerimi daldığı yerden kaldırıp zoraki bir nefes çektim içime.
"Gitmem lazım benim, Masal'ı ordan çıkarmalıyım."
Kafamı ağır ağır aşağı yukarı salladım, "Ordan çıkarmalıyız."
Üzerimdeki korkuyu bir kenara atıp revirin kapısına doğru ilerlediğimde omzularımdan bastırarak beni geriye itti.
"Böyle gelemezsin."
Sakin ses tonuna karşılık sertçe omuzundan iteledim onu.
"Nasıl gelemem lan!"
Omuzlarından ittirmeye çalışsa da bunu pek beceremiyor gibiydi.
"Otur oturduğun yerde Yüzbaşı!"
"S!kseler durmam burda!"
"Açtırma ağızımı iyice alıştın küfüre sende!"
Sinir bozukluğuyla güldüm, "Atı atın yanında bağlarsan ha huyundan ya suyundan demişler!"
"Kes lan it ben o kadar küfür etmiyorum bile!"
Kafamı olumlu anlamda salladım, "Kesinlikle öyledir o, şimdi çekil önümden!"
Bir kez daha omzularıma bastırdığında bu defa yarım adım geriye gitmiştim.
"Seni böyle görürse ölür Karvis."
"Onu görmezsem de ben ölürüm Barut."
Elini omuzuma yaslayıp dostane bir tavırla sıktı.
"Yanına gittiğimde sana iyi olduğunu gösteren bir resim atacağım, hatta söz uyuduğunda seni onun yanına götüreceğim ama şuan değil. Yaran bu denli ağırken yapma."
Haklıydı.
Karşısına böyle çıkarsam hiç uyku girmeyen gözleri bu defa tamamıyla ağırlık yapacaktı küçük bedenine.
"Uyuduğunda beni ara Barut ben kendim geleceğim yanına."
Meriç kabullenerek kafasını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı, "Söz Yüzbaşı, Barut sözü."
Masal Ladin'in Anlatımıyla
Önümdeki tepsiye mide bulantısıyla baktım, bunları yersem ilerleyen saatlere çıkmam pek mümkün görünmüyordu.
Çelik, tuttuğu kaşığı zorla ağzıma götürdüğünde dayanamayıp öğürdüm.
Elindeki peçeteyi uzatıp dudaklarımın üstüne kapattı.
"Bana bak zeka küpü, kendine hakim olsan iyi olursun gün içinde üzerime kusman üç olacak yoksa bu gidişle."
Tabaktaki kafasının yarısı görünen hayvanı işaret ettim, "Onu bana yedirmeye devam edersen gün içinde bu üçü de geçebilir."
Pes ederek kaşığı çorbanın içine atıp bıkkın bir nefes bıraktı.
"Sana domates çorbası yapayım ister misin?"
Küçükken de hasta olduğumda bana Vuslat ile bu çorbayı yapardı.
Sırf benim için ikisi bu çorbayı öğrenmişti.
Tabi sonrasında Vuslat gitmişti geriye benle Çelik kalmıştık.
Gözlerindeki ışıltıyla ona baktım, "Vuslat gibi mi?"
Dudaklarımdan kaçan isimle homurdandığında bozuntuya vermese de onunda aklına geldiği belliydi.
Çenemi tutup sıktı, "O heriften çok daha iyi yapacağıma eminim."
Yanağımı sıktı, geceden beri başımdan hiç ayrılmamıştı.
Babam başta bu duruma karşı çıkacak gibi olsa da Çelik'i benim kadar çok sevdiğine emindim.
Sabah onun sevdiği çorbadan yaptırmıştı, tabi içinde yumurta olduğu için ben içmemiştim.
Meriç'e gelirsek Çelik'e karşı hoşnutsuz bir tavırla sürekli sert çıkışmıştı.
Çelik'e abi diye seslendin, sinir olması normal sayılır.
Ama o benim abim bunda yanlış birşey yoktu ki?
Günlerdir gözünün içine bakıyor abi demen için ama sen onun yanında sayısız kere Çelik'e abi diye seslendin.
Kolay değil benim için daha babama bile seslenemiyorken bir anda herşeyi kabul edemem ya?
Yine de senin için o kadar endişelendiğin de ona sarılabilirdin.
Bana hiç sarılmak istemedi.
Ama sen sayısız defa Çelik'e sarıldın.
Saçmalıyorsun beni bir bakıma büyüten kişi Çelik, onu kıskanmış olamaz.
Emin misin?
İçime çöken derin huzursuzluk karşısında Vuslat ile olan zamanlarımı özlediğimi fark ettim.
Eğer Vuslat burda olsaydı Çelik ve Meriç'i uzlaştırmanın yolunu mutlaka bulurdu.
Böylece üç abim olurdu.
Arasam açmaz mıydı?
Daldığımı fark eden Çelik çenemi tutup kaldırdı, "İyi misin zeka küpü?"
Kafamı olumlu anlamda sallayıp yatakta biraz geriye gidip başımı yasladım.
Odada sadece ben ve Çelik vardık.
Derin bir nefes çekerek ona baktım, "Vuslat'ın ne yapacağından haberin var değil mi?"
Dün gece bardan çıkarken onun peşinde olan adamlara denk gelmiştik, ikimizde öylece durup birbirimize bakakalmıştık.
Onun mahlasını bizden başkası bilmez diye düşünürdüm fakat Vuslat öyle bir ün salmıştı ki yeraltında fazlasıyla aranıyordu.
Çelik dalgın bir şekilde duvara baktı, "Biliyorum."
Kalbim hızlı hızlı atarken elimi uzatıp Çelik'in elini kavradım.
"Onu oradan tek başına sağlam çıkması imkansız."
Kafasını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı, "Tek başıma olmayacağı için sıkıntı yok."
Gözlerim şaşkınlıkla aralandı, "Onun yanında mı olacağız?"
Kaşlarını çatarak bana baktı, "Aklından dahi geçirme."
Omuz silktim, "Aklım beni dinlemiyor malesef, kendini yorma boşuna."
Burun kemerini sıktı, "Rahat duramaz mısın kızım sen?"
Yüzümü astım, "Ben öyle bir durumda olsaydım o mezardan bile çıkıp gelirdi Çelik. Benden beklediğin şey mümkün değil, senle bile gelmezsem tek gelirim."
Ağzının içinde söylendi, "Baş belası seni."
Gülümseyerek tatlı tatlı kafamı yana yatırdım.
"Uzun süredir atraksiyon yaşamıyordum belki iyi gelir."
Kaşlarını kaldırdı, "Dün gece bir cinayet işlememiş gibi böyle rahat olman," ayağa kalkıp kucağımdaki tepsiyi aldı.
"Takdire şayan."
Gülerek elimle saçımı savurdum, "Öyle ben bir zeka küpüyüm."
"İyi o zaman ben minik zeka küpüme birşeyler hazırlayıp getireyim."
Gülerek bedenimi iyice aşağı kaydırıp yatakta uzanır pozisyona geldim.
Bu gece çok eğlenceli olacak gibi duruyordu.
BÖLÜM SONU
ELİM KOPTU BÖLÜM DÜZENLEYE DÜZENLEYE...
BUNUN KARŞILIĞI BENCE BİR YORUM VE OY HAK EDİYORUM😔😔
BU BÖLÜM argodan rahatsız olmazsınız umarım çoğunu sansürledim açıkcası😬
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |