@meylscherry
|
Ancak kendimi toparladım bölümü şimdi atıyorum
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN İYİ OKUMALAR 🎧
İki ay sonra Masal'ın Eskişehir'e döndüğü zaman dilimi
Atlas komutanım: Nerdesin bakalım atarlı hatunum
Siz: Evdeyim birazdan balım'ı veterinere götüreceğim ༎ຶ‿༎ຶ
Atlas Komutanım: Birşey mi oldu güzelim?
Siz: Evet oldu küçük bebeğim dışarıda oynarken ergen bir erkek çocuğunun tekmelerine maruz kaldı!
Atlas Komutanım: Ergen?
Siz: Lafın gelişi ergen diyorum adam otuzlu yaşlarında görünüşe bakınca beyfendi içine bakınca... Neyse küfür yok
Atlas Komutanım: Balım nasıl?
Siz: Can çekişiyor
Atlas Komutanım: Ağlıyor musun sen güzelim?
Siz: Kızımı dövmüşler nasıl ağlamayayım durumu ciddi diyorlar birde!
Atlas Komutanım: Geleyim mi ben?
Siz: Güldürme beni Allah aşkına ta Irak'tan Eskişehir'e gel desem gelecek misin?
Atlas Komutanım: Dene istersen.
Siz: Seninle uğraşmayı çok isterdim şuan ama kedimi sürekli darp eden bu gerizekalıya haddini bildirmek gerekiyor!
Atlas Komutanım: Sürekli mi bana bundan bahsetmemiştin?
Atlas komutanım: Cevap ver güzelim
Atlas Komutanım: Geliyorum oraya Masal o adamı doğduna pişman edeceğim.
Mesajları üstten okuyup telefonu cebime tıktım kedimi veterinere götürmüştüm ve durumunun kötülüğünden dolayı onu bir haftalığına tedavi altında klinikte tutacaklarını söylemişlerdi.
Ben ise şimdi gidip o masum canlıya tekme atan vicdansızın haddini bildirmeye gidiyordum.
Sinirle mahallenin içinde o adamın dükkânına doğru yürürken bir çöpün yanına atılmış yaş odunlar çarptı gözüme o tekmelerin acısını aynısını ona çektirmeden rahat etmeyecektim, üstüm bile zaten tam kavga etmeye hazır gibi duruyordu. Siyah uzun çizmeler, siyah bir pantolon ve siyah deri bir ceket...
Odunu kavrayıp adımlarımı daha da hızlandırdım bir sokak ötemde ki dükkâna varınca yaş odunu arkama saklayıp, cüsseli olduğu kadar insan olamayan bireyin dükkanın kapısında durdum.
Dükkânın içinde değil dışında arkadaşlarıyla çay keyfi yaptığı için sinirlerimi kontrol etmeye çalışarak seslendim, "Bu dükkâna kim bakıyor?"
"Biz bakıyoruz yavrum. Yavrum? Senin o ağızını yırtmaz mıyım ben?!
"İyi bakıyorsan kalkta istediklerimi bul."
Sandalyeden kalkarken bıyığını düzellti, "Atarlı falan en sevdiğim."
Neyim ben cips aroması mı en sevdiğim demek ne lan? Yok ben dayanamıyorum!
"Ne biçim konuşuyorsun lan sen sevmek falan hayırdır?"
Tesbihini döndürürken maçoluğundan ödün vermiyordu, "Tamam be bayan ne abarttın sende yavuklun falan varsa sahip çıksaymış sana."
Tasmalı hayvan mı demeye çalıyordu o bana.
Ve bayan dedi Masal.
Allah'ım özür dilerim ben sabır ve sûkünetimi koruyamayacağım.
Kafamı hafifçe yana yatırdım, " Bana bak senin o bıyığını yolarım, ibreti alem olsun diye seni gebertirim."
Ellerini arkasında birleştirip üzerime yürüdü, geriye çekilmemi bekliyor olmalıydı ama benden o hamleyi alamayınca laf ile beni ezmeye çalıştı.
"Ulan bir parça boyunla kime kafa tutuyorsun sen?"
Arkamda odun tuttuğum için benimde kollarım arka da birleşik duruyordu, ona doğru bir adım da ben attım.
"Boyla ve cinsiyetle insan olunsaydı sizin gibiler dükkâna kedi çekip tekmelek yerine insanlık gösterip hayvanları rahat bırakırdı!"
"Bak kadın demem elimin tersiyle dağıtırım o ağzını o zaman görürsün laf ebeliğini!"
"Dağıtsana bir ya bakalım o el kaç parçaya bölünecek!"
Elimdeki odunu arkamdan çıkarıp ona gösterircesine geriye çekildim bana anlamsızca bakıyordu hayır kaçmıyorum. Dükkânın önüne gelip elim ile camlarını işaret ettim.
"Bu oyun oynayan kedimi dükkânına çekip tekmelediğin için."
Odunu sertçe geçirdiğimde cam olduğu gibi devrilmişti, gözlerimi anlık olarak kapatırken tekrar açtım.
"Bu öldürdüğün diğer hayvanlar için."
Sertçe bir tane daha vurduğumda vuruşun etkisiyle yan tarafta ki iki cam kendiliğinden düşmüştü.
"Bu da daha konuşmayı bilmeden laf cambazlığı yaptığın için!"
Üzerine yürüyüp odunu sertçe bacağına geçirdim, mahalleli bizi ayırmak için aramıza girdiğinde o kargaşa da onun tarafını tutan bir kaç kişiden sert hasarlar alsamda elimdeki odunu her seferinde o adama geçirmeyi ihmal etmemiştim, düşmeme ramak kalmışken duyulan polis sirenleri ile aldığım darbeyle geriye doğru sendeledim ve düştüm. Sonrası tamamiyle karmaşadan ibaretti bir kaç polis havaya ateş açarken, iki tane kadın polis beni kaldırıp arkasına aldı. O saldırgan adamlardan bir kaçı üzerime saldırmaya tekrar yeltendi ama zorla polis arabasına bindirildikleri için fazla birşey yapamadılar. Onlardan farklı bir polis aracına da beni bindirmişlerdi... Yirmi iki saat sonra Nezarethanenin köşesinde dizlerimi kendime çekmiş öylece dururken, karşımdaki nezarethanedeki adamların küfürlerini duymamazlıktan gelmeye çalışıyordum ama bu bir hayli zordu. Telefonda arama sıranın gelmesini sabırsızlıkla beklerken sabır çekmek dışında başka çarem kalmamıştı çünkü; buraya tıkılana kadar bana saldıran adamlarla en az altı kere kavga etmiştik tabi kişi fazlalığından en fazla hasarı ben almıştım ama yine de o çeneme sahip çıkamamıştım. Şimdi ise ortalık kızışmasın diye çenemi kapatıp durmaya çalışıyordum. "Masal Ladin." Başımı kaldırıp nezarethanenin önündeki polis memuruna döndüğümde elindeki anahtarla kapıyı açtığında ayağa fırladım özgür müydüm? "Çıkabilir miyim?" Polis memuru cevap vermeden yanında beliren kişiyle küçük dilimi yutacaktım az kalsın... Atlas Karvis, üzerindeki asker üniformasını dahi çıkarmamış öylece karşımda duruyordu. Normal şartlarda olsa kalpten gidebilecekken ya da düşüp küt gibi bayılabikecekken şimdi ise bende sadece bakakalmıştım. Kemikli yüzü bir hayli gerginleşmiş, kaşları olabildiğince çatılmıştı. Yeşil gözlerinin kenarları kıpkırmızı saçları ise darmadağınıktı. "Komutanım, ifade verdikten sonra gidebilrisiniz." Yanımızdaki polis memuru arkasını dönüp giderken mahçup bir şekilde kafamı eğip ellerimi önümde birleştirdim. "Kaldır kafanı." Sesi bir hayli yorgun çıkarken başımı mahçup bir şekilde kaldırıp ona baktım. "Özür dilerim." Dudaklarımdan çıkan kelimelerle bileğimi kavrayıp beni kendine doğru çekti. Bedenim şaşkınlıkla gerilirken Atlas daha sıkı sarıldı dudakları kulağımın hizasında dururken mırıldandı, "Geceden beri sana sarılmayı düşlüyorum Masal. Eğer burdaki adamları öldürmediysem tek nedeni sana sarılabilmek içindi." Boyu bir hayli uzun olduğu için bana sarıldığı an kaybolacak gibi hissettim, kokusu burnuma dolduğu an burnumun direği sızladı bu kadar uzun süre onu görmeden, kokusunu hissetmeden nasıl aşık olmuştum ki ben? "Senin gibi bir kahpenin kimin arkasına saklanıp güvendiği belli oldu!" Nezarethanenin önüne parmaklıklar asılı şekilde bize bakan, kedimi tekmeleyen şerefsiz adama ters bir bakış atmak için başımı kaldırdığımda, Atlas benden hızla ayrılıp adamın yakasına yapışması on saniye bile sürmemişti. "Geceden beri elime vermediler ulan seni bir kere!" "Atlas, dur lütfen!" Koluna aslısam da nafile adama işlemiyordu. Sence 1.70 boyunla, 1.90 adamı gerçekten durdurabileceğini düşünüyor muydun Masal? Sence iç ses şuan düşünmek için iyi bir ortamda mıyım? "Komutanım! Komutanım durun!" Araya giren dört asker Atlas'ın kolundan tutup nezarethaneden uzaklaştırdığı da bende peşlerinden ilerledim, Atlas'ı bekleme koltuklarına güç bela oturttuklarında Atlas hâlâ küfürlerine devam ediyordu. "Ulan ben senin gelmişini gideceğini ölmüşünü dirisini yediğin pirinç tanesini..." Yutkunmadan edemedim çünkü o kadar ağır ve değişik küfür etmişti ki etraftaki sesler kısa bir süreliğine kesilip bize odaklanmıştı. Atlas'ta sonradan ettiği küfürü fark edip yanında oturan bana dönmüştü, "Özür dilerim dilimin kemiği yok oldu birden." Kısa bir süreliğine durup kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım, "Dilin kemiği yoktur zaten." Diye saçmaladım. Şapşal şapşal bana baktı göz kırpıştırdı ve en az benim kadar saçmaladı, "Dilin kemiği lafı nerden gelir biliyor musun?"
Başımızdaki askerler gülmemek için arkasını döndüğünde Atlas'ın onların üstü olduğunu anlamam uzun sürmedi, ondan fazlasıyla çekiniyorlardı.
"Sabahın altısında bir karakolda sorulabilecek en normal soruyu sordunuz komutanım." Bu defa bende dudaklarımı birbirine bastırıp kısık bir sesle güldüğümde Atlas'ın alıngan bakışları bana döndü ama birşey diyemedi benim yerime espiri patlatan, şeker bombası askerine dişlerinin arasında anlayamadığım birşeyler söylediğinde hepsi aynı anda ciddi bir pozisyon alıp yanımızdan tüymüşlerdi. Atlas bana dönüp sessizce mırıldandı, "Eve gidince bu gülüşün sana pahalıya patlayacak güzelim." Cümlesinde takıldığım tek kısım eve gidince olduğu için diğerine odaklanamadım, "Göreve geri gitmeyecek misin?!" Heycanla yükseldiğimde kafasını yana yatırıp sırıttı, "Görev biteli bir kaç saat oluyor." Anlam veremeyerek ona baktığımda gülmekle yetindi. "Nasıl yani?" Elini belime sarıp beni kendine doğru çekti, "Tam bir bela mıknatısı sevgiliye sahibim ondan." Anlamamış bir şekilde bakmaya devam ettiğimde o sadece gülmekle yetiniyordu... BÖLÜM SONU AYYYYYY BU BÖLÜMÜ ÇOK SEVDİM BENNNN❤️🥺💘🌝☺️🌝🥳☺️☺️ |
0% |