Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@meyrahanzade

Dünya artık benim için uyandığımda başlayan kötü bi rüyaydı. Şimdi ne yapmalıydım? Üzgün olmaktan öteydi duygularım ama ölüme de bir o kadar uzaktı. Eksik, yitik ve sahipsiz gibiydim. Öylece kalakalmıştım.

Bana sevilmediğimi hissettirense ailemdi. Onlara nasıl bir hata yapmıştımda bu kadar sevilmemiştim bilmiyordum. Her gece düşünüyordum, hatta küçükken yalvarmıştım onlara. Ne olur söyleyin ne yaptım size diye.

 

Doğup büyüdüğüm yerden uzaklaşmasam belkide canım bu kadar yanmazdı. Yanar mıydı? Bu yabancı şehirde, yabancı insanların içinde kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum. Ailesinin kafesini kırıp uçamamış küçük bir kız. Gülmeyi özlemiştim mesela ben. Öyle şekil olsun diye değil, içten tüm duygularımla kahkahalar atmayı özlemiştim.

 

Küçükken çok atardım o şen kahkahalardan mesela. En büyük kötülüğü kendime ben yapmıştım. Hiç bir şeye zorunlu değilken boyun eğmiştim aileme.

 

"Ne düşünüyorsun öyle dalıp gitmişsin?" Arkamdan yaklaşan Yasmini görünce ona döndüm. Yüzümdeki tüm hüznü kenara atıp gülümsedim. Yanıma yaklaşıp boynuma sarıldı. Sonra o da yanıma banka oturdu.

 

"Hiç" dediğimde tabi öyledir bakışı attı. Ne zaman canım sıkkın olsa denize geldiğimi bilirdi. Çocukluğumun en büyük katili olan o denize. Girmezdim ama uzaktan seyreder geçmişi düşünürdüm.

 

"Baban yine yapmış yapacağını"

 

"Duymuşsun yine. Cadı" dediğimde kahkaha attı.

 

"Ben bilirim Balın, bilirsin" deyip göz kırpınca başımı salladım.

 

"Cadısın. Cadı"

 

"Ama senin cadın" dedi sırnaşarak. "Baban üniversiteye gitmediğini duyarsa seni çiğ çiğ yer. Hiç değilse son derse yetişelim"

 

Yasminle aynı ünuversitede aynı bölümü kazanmıştık. Burayı bitirinceyse babam işletme okumak için Amerikaya gönderecek, en iyi universitelerde okutacakmış. Hep daha fazlasını ister, alana kadarda zorlardı.

 

Hukuk okumama da izin vermemiş, sonradan kabul etmişti. Bu hayatta istediğim tek şey hukuk okumakken buna da engel olamazlardı.

 

"Heey sana diyorum" diyince ona döndüm.

 

"Dalmışım. Ne dedin?"

 

"Üniversiteye diyorum. Gidelim mi diyorum? Kime diyorum?"

 

"Kime diyorsun?"

 

"Allah aşkına aklın nereye gitti senin? Kalk gidiyoruz" elimden tutup kaldırdı. Bir şey söylemeden ayak uydurdum ona. Çevirdiği taksi önümüzde dururken bindik hemen.

 

"Şimdide evlendirmeye çalışıyor ha?"

 

"Ölürüm daha iyi. Söyledim ona öyle bir şey denerse bile kaybeder beni. Yapamaz"

 

"Ya yaparsa?"

 

"Yapamaz Yasmin. Buna beni zorlarsa ters tepeceğini biliyor"

 

"Yeterki öyle olsun. O kılkuyrukla evlenirsen kendimi asarım. Ya ne diycem, gel benle evlen?" Dediğinde kahkaha attım. Taksi şöförü de bunlar deli mi dercesine bakıyordu bize.

 

"Gel evlenelim yarim. Direk nikah dairesine geçelim istersen?"

 

"Olur valla. Ama önce üniversiteye gidelimde baban kesmesin bizi" dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp önüme döndüm.

 

 

 

💫

 

 

Şu paragrafa sonuna kadar katılıyordum; "Her şeyden çok sıkıldığım bir evreye geldim. Tahammül seviyem yok artık. Kimseye gerektiğinden fazla katlanamıyorum. Kimsenin peşinden koşacak gücüm yok. Belki de koşacak gücüm yok. Olacak her şey kabulüm, olmayana da üzülecek zamanları çoktan geçtim."

 

 

Ailemin başıma ördüğü çoraplar yetmezmiş gibi şimdide varlığından haberimin bile olmadığı bir ağabeyim olduğunu öğrenmiş ve onunla konuşmak için İstanbula gelmiştim.

 

"Oturun Balın hanım" dedi Ahmet bey. Tabii rahat olurdu titreyen bendim.

 

Geçip Ahmet beyin yanına oturdum. Kahvesini yeni bitiren Gökhan ellerini masanın üzerinde birleştirdi.

 

"Evet, sizi dinliyorum" dedi çok rahat bir şekilde. Ve arkasına yaslandı.

 

"Babanız, Kerim Karamanın vasiyeti üzerine buradayız" dedi Ahmet.

 

"Babamın ismi Kerim değil maalesef Ahmet bey. Babamın ismi Şahindi ve maalesef 3 yıl önce hayatını kaybetti"

 

Biliyordu işte. Her şeyi biliyordu.

 

"Biolojik babanızdan bahsediyorum Gökhan bey"

 

"Evet. Sizi dinliyorum"

 

"Ahmet bey günler önce gelip bana bir ağabeyim olduğunu söyledi. Şaşırdım ama bu yüzleşemeyeceğim bir olayda değil. Sizinle tanışmak için buradayım" dedim araya girerek.

 

"Bir kardeşim olduğunu biliyordumda böyle güzel olduğu söylenmemişti" dedi gülümseyerek "seninle hiç bir derdim yok. Olamazda. Ama benim bir babam yok ve mirasıyla da ilgilenmiyorum"

 

"Ama-"

 

"O adamın tek bir kuruşunu bile istemiyorum, Balın. Mirasıyla da ilgilenmiyorum. Yıllarca bir oğlu olduğunu hatırlamamış öldükten sonra mı aklına gelmiş? Mirastan pay vermek onun için önemsemekse, istemez."

 

"Ama ben sırf bu yüzden gelmedim. Tanışmak istedim, öyle bir derdim yok. Ailemin şirketiyse umrumda bile değil. O şirketten geçinen bir çok masum insan var, bırakıp gidemezdim. Ben avukatım, hukuk okudum. Sırf babamın zoruyla yönetiyordum bu şirketi şimdide sadece uzaktan yönetmeye çalışıyorum

 

"Demek avukatsın. Müvekkilin ola bilirim saatte bir suç işliyorum" dediğinde yerimde doğruldum.

 

"Ne?"

 

"Şaka yaptım be. Gül biraz, bu ne surat? Yiyecek değilim seni" dediğinde gülümsedim. "Galiba stresliyken parmaklarınla oynuyorsun" dedi elime bakarak.

 

"Yani.."

 

"Gelelim esas konuya. Seni biliyordum, aileni falan. Yani az çok seninle ilgili bilgilere sahibim. Zaman geçirmek istersen, seve seve. Baban yüzünden seni tersleyecek değilim. Ama o adamın ne soyadı ne de parasıyla ilgilenmiyorum"

 

"İstemediğin hiç bir şeye zorlayamam seni. Vasiyet üzerine konuşmak için geldim" dedim gülümseyerek. "Ve senin böyle sevecen biri olduğunu bilmiyordum" dedim kendimi tutamadan.

 

"Aslında değilimdir" dedi dürüstçe. "Her kesi de öyle sevmem. Seni görür görmez kanım ısındı"

 

"Gerçekten mi?" Dedim sevinerek.

 

Varlığını hatırlatmak üzere öksürdü Ahmet bey.

 

"Pardon" dedim ona dönerek.

 

"Mallarınızın yarısı üzerinize yapılacak Gökhan bey" dedi aksi mümkün değilmişcesine"

 

"Yok bu adam beni anlamıyor" dedi yerinden kalkarak "istediğin zaman ara beni" dedi kartını bana uzatarak. Hemen aldım. Görüşürüz dedi ve uzaklaştı yanımızdan.

 

"Zamanla kabul edecektir. Zaten mallar üzerine yapılacak yarın"

 

"İstemediği hiç bir şeye zorlamam. Çok sevdim ya böyle beklemiyordum" dedim içim kıpır kıpırken.

 

"Şirkete uğrayacak mısınız?"

 

"Uğrarım yarım saate. Önce bir şeyler yiyeyim açlıktan geberiyorum" dediğimde başını salladı.

 

Garsonu çağırıp suşi istedim. Suşinin en güzel yapıldığı restoranlardan biriydi bu restoran.

 

Telefonumu çıkarıp Aras'ı aradım. Çok geçmeden açtı.

 

"Balın?"

 

"İstanbulda bir süre daha kalmayı düşünüyorum. Sen ne kadar kalacaksın?"

 

"3 gün sonra dönüyorum"

 

"Peki, birlikte döneriz o zaman. Akşam bir şeyler yiyelim mi beraber?" Dediğimde hiç itiraz etmedi.

 

"Olur. Gelip seni alırım" dedi ve kapattı.

 

Suşimi de yedikten sonra ayrıldım restorandan şirkete gitmem gerekiyordu. Öğrendiğim kadarıyla yokluğumda şirketi yöneten ceo son zamanlarda şirket adına fazla harcama yapıyordu.

 

"Ahmet bey, şirkete geçelim direkt" dediğimde başını salladı. Şöförlerimizden biri çoktan arabamı alıp getirmişti restoranın önüne.

 

"Ben sürerim" dedim anahtarı alarak. "Seni nereye bırakalım?" Dediğimde telaşlandı.

 

"Aman efendim, ben kendim giderim. Siz hiç zahmet etmeyin"

 

"Nereye bırakalım dedim Rıfat?" Cevap alamayınca "anlaşıldı. Benimle şirkete gel o zaman" hemen sürücü koltuğuna geçtim. Ahmet yan koltuğa geçerken Rıfatta arkaya geçti.

 

 

💫

 

Çok geçmeden şirkete gelmiştik. Güvenlik direkt gelip anahtarı alınca bende içeri geçtim. Girer girmez tüm bakışlar bana dönerken şimdiden sıkılmaya başlamıştım.

 

Selam verenlere başımla karşılık verip direkt üst kata çıkmak için asansörün önünde durdum.

 

Şirket asistanı Şule yanıma telaşlı bir şekilde geldi.

 

"Efendim, hoş geldiniz. Can beye haber vereyim ben geldiğinizi" dediğinde ona döndüm.

 

"Gerek yok. Ona gidiyorum zaten" asansöre girmemle hemen arayacağına emindim.

 

6.cı kata çıktım. Yönetim katına.

 

Beni görenlerin direkt şaşkınlıkla yüzüme bakmasını umursamadan hızlı ve kendimden emin adımlarımla ceo Can'ın odasına doğru gittim. Kapıyı çalmadan direk içeri girmemle uygunsuz bir halde yakalamayı beklemiyordum onu.

 

Telaşla yerinden kalkıp gömleğini iliklemeye başladı.

 

"Balın hanım!?"

 

Yanındaki kadında telaşla ne yapacağını düşünüyordu.

 

"Çık dışarı!" Dedim kadına. Şirkete yeni alınan çalışanlardan biriydi.

 

"Balın hanım, geleceğinizi bilmiyordum" dedi kendine çeki düzen vererek.

 

"Gördüm onu. Şirkette böyle disiplinsizliğe yer yok Can. Bilmiyor musun? Babamın ölümünü fırsat mı bildin yoksa?"

 

"Öyle şey olur mu? Siz yanlış anladınız beni" dedi korkuyla.

 

Onun masasının arkasına geçerek oturdum.

 

"Bir şeyler içer misiniz? Ne söyleyeyim size?"

 

"Muhasebeye uğrayıp çıkışınızı isteyin. Kovuldunuz"

 

"Şirketten kaçırdığınız paralar için de ayrıca dava açılacak. Mahkemede görüşürüz artık demek isterdim, ama maalesef İstanbulda olmayacağım. Avukatım sizinle ilgilenecektir. Çıka bilirsiniz" dedim elimle kapıyı göstererek.

 

"Balın hanım, neden? Bir yanlışım mı oldu?"

 

"Senden ala yanlış mı var Can? Odaya kız atmalar, şirketten para kaçırmalar? Başka bir şeylerde yaptıysan söyle. Senden duyayım"

 

"Balın hanım-"

 

"Çıka bilirsin"

 

Bir şey söylemeden çıktı odadan. Ben de çok kalmadan onun odasından çıktım.

 

Şirketin yapısı çok farklıydı, her koridorun sonu şirketin ortasına açılıyordu. Babamın şatafatlı işleri işte.

 

Ve bu 6 kat boyunca devam ediyordu. Ortadaysa tavana kadar uzanan bir akvaryum vardı. Kaç balık vardı hiç bilmiyordum.

 

Kendi odama geçmeden önce aşağı indim.

 

"Duyan duymayana söylesin. Can bey artık bizimle çalışmayacak. Şirketimizden gizlice kaçırdığı paraların da hesabını mahkemede verecektir. Ve ona yardım eden, ihalelerde Karaman şirketi satan her kim varsa, kaç kişi olurlarsa olsunlar bulunup işlerine son verilecek. Bundan sonra bir yerde işe gire bilmek isteyen gelip itiraf eder. Aksi halde bir daha iş bulamaması için elimden geleni yaparım bilmiş olun" dedim ve ayrıldım yanlarından.

 

Yanıma gelen Ahmet bey, "Balın hanım, imzalamanız gerek bir çok evrak birikti. Can bey bazılarını hallediyordu ama sizin imzalamanız gereken bir çok evrak var." Dedi.

 

"Odama getirin. İmzaladıktan sonra çıkarım. Bu gün bir daha uğramam şirkete. Akşama da işlerim var. Yarın için tüm yönetim kurulunu topla" dediğimde başını salladı.

 

Birikmiş o kadar evrak vardı ki, iki saatten erken çıkamamıştım.

 

Eve gitmek istemediğim için otele yerleşmiştim. Otele geçip kısa bir duş yaptım ve üzerime kırmızı sırt detaylı kısa bir elbise giyindim.

 

Telefonuma mesaj gelince yatağın üzerinden aldım.

 

 

Aras:yarım saat önce iniyorum demiştin. Neredesin?

 

Yarım saate ineceğimi mesaj atıp telefonu yatağın üzerine attım. Biraz da beklesin canım.

 

Sade ama zarif bir makyaj yaptıktan sonra saate baktım. Yarım saat değilde 40 dakika olmuştu. Delirmiştir bile.

 

Hemen çantamı ve kürkümü alıp çıktım odadan.

 

Otelden çıkınca hemen sağda arabasına yaslanıp telefonla uğraşan Aras'ı gördüm. Takım elbiseylede amma yakışıklı görünüyordu!

 

Öyle dalmıştı ki beni fark etmedi bile. Ona doğru yürüdüğümde topuklu ayakkabılarımdan çıkan sesle kafasını telefondan çıkarıp bana baktı.

 

Bir an boşluğa düşmüş gibi oldu.

 

"Balın?"

 

"Aras Ali?"

 

"Çok, çok güzel olmuşsun"

 

"Ben hep güzelim canım. Sen de şık olmuşsun" dedim kendimden taviz vermeden. Hayranlıkla bakıyordu.

 

"Buyrun hanımefendi" dedi diğer tarafı göstererek. Kapıyı benim için açtığında gülümsedim. Yan koltuğa oturdum ve kapıyı kapattı. Hemen sürücü koltuğuna geçti ve araba otelin önünden uzaklaştı.

 

Uzun zaman sonra her şeyden ve her kesten uzak bir gece yaşamak istiyordum. Hiç bir şeyi düşünmeden, dünyadan kopmuşca.

 

Ve neden bilmiyorum ama direkt Aras Ali'yi istemiştim yanımda.

 

Araba Arasın yer ayırttığı Lavi restoranın önünde durdu. İstanbulun en şık restoranlarından biriydi. Yer ayırtmak için günler öncesinden rezarvasyon yaptırmak gerekiyordu ve 1 gün içerisinde yapmıştı bu rezarvasyonu Aras.

 

Arabadan inip kapımı açtı inmem için Aras. Daha sonra anahtarı alan vale arabayı mekanın önünden çekti.

 

Arasa döndüm, koluna girdim. Gülümsedi bu hareketime karşılık.

 

Birlikte merdivenleri çıkıp restorana girdik. Arası gören görevli direkt bizi içeri almış masamızı göstermişti.

 

Masaya geçtiğimizde etrafa bakındım. Masayı dışarı bakan kısımdan ayırtmıştı. Restoranın bu kısmı cam duvarla kaplıydı ve dışarıdaki teras boğaza açılıyordu.

 

Daha önce bir kaç kes gelmiştim bu restorana. İşler yüzünden.

 

"Ne yemek istersin?" Dedi Aras bana dikkatle bakarken.

 

"Suşi?" Dedim hafif gülerek.

 

"Başka bir şey sipariş edelim. Çıktığımızda istersen İstanbulun en güzel suşisinin yapıldığı yere götürürüm seni" dediğinde fazla karizmatik görünmüştü gözüme.

 

"Yaa? Neresiymiş orası?"

 

"Bildiğim en güzel suşici" dediğinde başımı salladım.

 

"Öylesine söylemiştim. Başka bir şey sipariş edelim. Hatta sen seç, bakalım damak zevkimi unutmuş musun" dediğimde başını salladı.

 

"Hay hay" garsona eliyle gel dedi ve çok geçmeden yanımızda belirdi.

 

"Ne istersiniz efendim?" Diye sordu nazikçe.

 

"Makarna istiyoruz, peynirli" dedi gülümseyerek. "Yanındü bol çeşitli salatalar ve mezeleride sizin seçiminize bırakıyorum. İçki olarakta hafif bir şeyler getirin. Makarnanın biri sossuz olsun. Krema koymayın içine"

 

"Tabii" dedi ve yanımızdan ayrıldı garson.

 

"Makarna sevdiğimi unutmamışsın. Hemde peynirli!" Gülümsedi sadece.

 

"Bilirim ben" dedi kendini överek.

 

"Afferim sana" dedim omzuna elini koyarak. Güldü bu hareketime karşı.

 

Garson siparişlerimizi getirince direkt daldım makarnaya.

 

"Yavaş ye almıyorlar elinden"

 

"Açım aç! Uzun zamandırda makarna yemedim!"

 

"Afiyet olsun" dedi kahkaha atarak.

 

Kadehimden bir kaç yudum içtim.

 

"Sarhoş olacaksın yavaş iç" dediğinde güldüm.

 

"Alköle bağışıklığım var. Öyle kolay sarhoş olmam" dediğimde sadece başını salladı.

 

Bir anlık çılgınlıkla ayağımı masanın altından Arasın bacağına vurdum hafifce.

 

"Balın?"

 

"En sevdiğim müzik çalıyor dans etmeyecek miyiz?"

 

"Edelim" dedi ve kalktı yerinden. Üzerini düzeltip yanıma geldi. Elini bana uzatıp "benimle dans eder misin?" Dedi zarifce.

 

"Valla çok ısrar ettin seni kıramayacağım" dedim ve tuttum elini. Dans etmek için piste çıkan ilk kişi bizdik. Bu yüzden bir kaç masadan alkış geldi.

 

Müziğin eşliğinde dans etmeye başladık. Kulağına yaklaşıp "bir kaç yıldır dans etmiyorum. Unutmuş ola bilirim" dedim.

 

"Sorun değil. Bana ayak uydur" demesiyle ayağına bastım.

 

Yüzünü buruşturarak "Balın, bana ayak uydur dedim ayağıma bas demedim" dedi.

 

"Ya dedim ama unutmuşum" ve bir daha bastım.

 

"Artık bilerek yaptığını düşünmeye başladım" dedi çatık kaşlarıyla.

 

"Bilmem, ola bilir mi?" Dediğimde müziğin temposunun artmasıyla etrafımda döndürdü beni. Daha sonra aynı hızla kendine çekti. Yüzlerimiz arasında bir karış bile mesafe kalmamışken nefes nefeseydim. Elalarını gözlerime kenetlemişti.

 

Gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Şarkının bitmesiyle dansımızı bitirip ayrıldık bir birimizden.

 

Masada biraz oturduktan sonra ayrıldık restorandan. Hemen araba otelin önünden ayrılırken sessizce dışarıyı izledik camdan.

 

Arabayı boğaz kenarında durdurdu. Biraz yürüyüp küçük bir kafenin önünde durduk.

 

"Kahve mi içeceğiz?" Dedim.

 

"Evet. Buranın kahveleri harikadır" dedi.

 

"O zaman kahvelerde benden olsun" dedim itiraz istemeyen bir şekilde.

 

"Sütsüz olsun. Sütlü alırsanda laktossuz al" dediğinde başımı salladım.

 

"Merhaba. Ben iki sütlü kahve alacaktım. Biri laktossuz olsun" dedim gülümseyerek.

 

"Tabii ama laktossuz sütümüz kalmadı maalesef. Normal süt olur mu?" Dedi kadın.

 

"Tabii olsun ya. Nolacakki" dedim. Aras bey bir kerede laktossuz içsin sütünü.

 

Kahveler hazır olunca alıp Arasın yanına geçtim hemen. Kahveleri masaya bırakıp bende oturdum.

 

"Laktossuz değil mi?" Dediğinde başımı salladım.

 

Kahvenin yanında tatlı da istemiştim. Tiramisuyu masaya bırakıp gitti garson.

 

Ben bir taraftan tiramisuyu yeyip bir taraftanda kahvemi içerken o küçük yudumlarla kahvesini içip telefonuyla uğraşıyordu.

 

"Ya ne daldın gittin şu telefona" dedim homurdanarak.

 

"İşle ilgili. Acildi, o yüzden" dedi açıklama yaparak.

 

Başımı salladım sadece. Ona döndüğümde kravatını çekiştiriyordu Aras.

 

"Ne oldu?"

 

"Bilmiyorum" dedi ve öksürmeye başladı. Yüzü kızarmaya başlamıştı.

 

"Ne oldu Aras iyi misin?" Dedim telaşla yerimden kalkarak.

 

"Ba-lın bu süt kesin olarak laktossuzdu değil mi?" Dedi emin olmak ister gibi.

 

"Yani..." dedim.

 

"Balın normal süte alerjim var" dediğinde dondum.

 

"Normal sütlüydü kahve.. Allah kahretsin! İyi misin?"

 

Durumu daha da kötüleşiyor gibiydi. Kriz geçirdiğini anlayınca daha da telaşlandım.

 

"Anbulans! Ambulans çağırın!" Dememle her kesin bakışları bize döndü.

 

Kafenin görevlisi olan adam da geldi yanımıza.

 

"İyi misiniz? Neyi var?" Dedi bana dönerek.

 

"Alerjisi var!" Dedim ve anbulansı aradım hemen.

 

"Arasınsa rengi gittikce daha da kızarıyor, rengi atıyordu"

 

"Ya söyle işte alerjin olduğunu! Ben nerden bileyim! Şekil olsun diye istedin sandım!" Dediğimde kızgın bakışlarını bana çevirdi.

 

 

💫

 

 

"Beni bir hastanelik etmediğin kalmıştı. O da oldu" dedi Aras.

 

"Benim bir suçum yok" dedim kendimi savunarak.

 

"Şekil olsun diye laktossuz kahve mi ister insan Balın? Başka bir şey isterdim öyle olsa! Öldürüyordun beni"

 

"Abartma be. Alt tarafı alerji!"

 

Acili ayağa kaldırmıştık. Doktor serum takıp yarım saate çıka bileceğimizi söylemişti.

 

Yarım saat sonra taburcu işlemlerimizi halledip çıktık hastaneden.

 

Bir süre artık kurtulamazdım Arasın dilinden.

 

 

.

.

.

.

.

.

 

 

Bölüm sonu!!

 

Yeni bölümü nasıl buldunuz???😍

 

Anca zaman bula bildim atmayaaa. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfennn🫶🏻

 

Öpüldünüzzz

 

İnstayada uğrayınn🦋

Loading...
0%