@meyrahanzade
|
Yıllar önce..
Katıldığım operasyonda çatışma çıkmış, esir alınmıştım. Kaç gündür burada olduğumu unutacak kadar yitirmiştim zaman kavramımı. Havalar soğumuştu, üzerimde paramparça olmuş kıyafetlerimden başka bir şey yoktu ve ben artık üşümeye bile alışmıştım. Ellerimden arkamdaki duvarlara zincirlenmiş, iki gündür su dışında bir şey yememmiş, içmemiştim. Yine halsizlikten bilincim kapanmış, diğer odalarda yapılan işkence seslerine uyanmıştım. Her gün hiç bıkmadan işkence yapıyor, ölmememiz içinde iki gün bekleyip tekrar geliyorlardı. Yanımda duran asker olduğunu bildiğim kız da harap olmuştu. Yan odadakilerse asker değildi, eğlence için işkence yaptıkları sivillerdi.
Ben üst teğmen Hilal, katıldığım ilk operasyonda esir düşmüştüm. Çatışma sırasında komutlandığım yerde arkamda biri olduğunu hissetmiş, daha arkama dönemeden enseme sert birşeyle vurmuşlardı. Gözümü açtığımdaysa bu odadaydım. Hangi şehirde olduğumla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Ağzımdan gelen kanı tükürerek başımı dik tutmaya çalıştım, duvara yasladım.
"Nasıl böyle direne biliyorsun anlayamıyorum" dedi gözlerini zorlukla açan kız. Ne o bana nede ben ona ismini sormamıştım.
"Ben bu işkenceleri her gün her gece 8 yaşımdayken gördüm. O yüzden dayanmam çokta şaşırılacak gibi görünmüyor" dediğimde şaşırdı.
"Nasıl yani? Ailen mi?"
"Yok. Ailem beni çoktan terk etmişti" dedim sadece.
Yetimhaneden kaçmıştım, beni sokakta bulan bir adam kendi mahallesine götürdü. Tüm mahalle terk edilmiş evlerle doluydu. İyi biri sandım, zorluk çıkarmadan peşinden gittim. Yaptığım ilk hata bu oldu, ya dilendiriyor, ya da satıyordu çocukları. Beni dilendirmek istediğinde hep karşı çıktım. İşkenceler etti, kemiklerimi kırdı. Öldürür sandım ama ölmeme de izin vermedi. Her canı sıkıldığında gelip bana işkenceler uygular, sonra da odaya kapatırdı. 10 yaşıma kadar gördüm ben bu işkenceleri. Benim halimi gören çocukların hiç biri itiraz etmezdi o adama. Benim gibi olmamak için.
Sonra polis bastı mahalleyi. Ne kadar çocuk varsa aldı hepsini. O adamı da aldılar, önce kaçmak istemiş sonra yakalanmıştı polislere. Polis geldiğinde çocuklar arasında en acınılası olan bendim. Tüm kemiklerimi kırmış, tüm vücudumu mora boyamıştı. Odanın kapısını açan polis gördüğü manzarayla kahrolmuştu. Oysa ben alışıktım. Zorlukla açık tuttuğum gözlerimle gördüğüm tek şey sağlık görevlilerinin beni ambulansa kaldırmasıydı. Ondan sonrası yoktu, gözümü açtığımda o yetimhanedeydim. Kaçtığım yetimhanede. Beni emin ellere verdiklerini düşünerek göndermişlerdi buraya ama ben en çok buda kötüydüm, yetimhane müdürü görüp göre bileceğim en acımasız kadındı. Cezaları tüyler ürpertiyordu. 3-4 yaşında çocukları bile yemek yemezse, uslu durmazsa mahsene kapatıyordu. Ben çok girmiştim o mahsene. Hatta tüm günlerim orada geçerdi. Ama yetimhaneye geldiğimde gördüğüm şey o müdürün işten atıldığıydı.
Odanın kapısı sertçe açıldığında içeri yine o şerefsiz geldi.
"Uyanmış uykucumuz" dedi ve sonra da yancısı girdi içeri.
"Burdan çıkmamamı sağla Lucas! Ecelin olacağım senin!" Diye bağırdım dişlerimin arasından.
"Çıkamayacaksın galiba. Tabii eğer konuşmazsan. Konuşmamaya devam edersen seni öldürmem söylendi, üst teğmen!"
"Öldürmezsen şerefsizsin! Burdan çıkmamamı sağla Lucas! Çıktığım gün ölümlerden ölüm beğen kendine."
"Çözün şunun ellerini" dedi yanındakilere. O kadar güçsüz düşmüştüm ki kollarımı bile kıpırdatamadım. Kollarımdan tutup sürükleyerek su dolu varilin önüne getirdiler.
"Ne o? Boğarak mı öldüreceksin?"
"Konuşmazsan evet! Sokun kafasını suya" demesiyle adamların biri kolumu tutup, diğeri de başımı buzlu suya soktu. Eğitimini almıştım yıllarca. Beni bununla konuşturamazlardı. Bilmeliydiler.
Başımı çıkardı ve sadece üç saniye nefes almama izin vererek tekrar soktu.
"Tamam! Konuşacağım!" Dedim bu kez çıkardıklarında.
"Yine oyun oynuyorsan?" Dedi şüpheyle. Başımı iki yana salladım.
"Yaklaş" dedim ve bana doğru gelmeye başladı. Kulağına doğru "buradan çıktığımda yedi sülaleni yerin yedi kat dibine gömmezsem şerefsizim!" Dedim ve yüzüne tükürdüm.
Yüzünü buruşturarak sildi yüzünü.
"Sokun kafasını suya!"
Bu sefer iki dakika boyunca çıkarmadılar. Öldüğümü düşünerek çıkardıkları andaysa derin nefes aldım.
"Bağlayın ellerini! Akşam önce kolları kesilip sonra da infaz edilecek!" Dedi ve çıktı odadan. Daha fazla dayanamayarak kendimi yere bıraktım. Bilincim yavaş yavaş kapanırken tekrar zincirleri geçirdiler kollarıma.Bilincimi açık tutmaya çalıştım ama başaramadım. Vücudum direnemeyerek kendini uykunun kollarına bıraktı.
Sadece yarım saat uyumuş, gördüğüm kabusla sıçrayarak uyanmıştım. Odanın kapısı sertçe açıldı ve içeri cellatlarım girdi. Lucasın iki yakın adamı ellerimi çözerek sürüklediler odadan beni.
"Nereye götürüyorsunuz?" Dedi zorlukla konuşan kız.
"Kesmeye" dedi pis gülüşüyle.
"Burdan sağ çıkarsam tüm uzuvlarınızı tek tek kesip size yedireceğim!" Karnıma attıkları yumrukla sustutdular beni. Gücüm tamamen tükenirken işkence odasına gelmiştik bile.
"Kollarına veda et, üsteğmen" keyfi yerindeydi. Bir Türk askerine zarar vermek en büyük ödüldü onun için. Tam kolumu makineyr götürdükleri anda dışarıda art arda üç bomba patladı. Hemen ardındanda silah sesleri.
Bu sefer gülen, hatta kahkaha atan bendim. "Kollarımı mı kesecektin Lucas?? Bak, seninkileri kesmeye geldiler" beti benzi atmıştı.
"Türk askeri geldi Lucas!" Diye bağıran adam girdi içeri. Neredeyse altlarına yapacaklardı.
"Askeri alın! Siper edecez" dedi arkama geçen Lucas. Çok geçmeden binaya giriş yapmıştı askerler.
Odanın kapısı bir askerin tekmesiyle açıldığında sendeledi Lucas. Silahı enseme dayayarak kendine çekti beni. "Gelmeyin! Sıkarım kafasına!"
Askerlerin yüzleri maskeliydi. Ama gelen Türk askerleriydi. Gözlerinde güven vardı.
"At silahını Lucas!" Dedi kalın sesiyle asker. "Bak sana üç saniye veriyorum. Ardından mermiyi yersin!"
"Bırakın silahlarınızı! Yoksa askerinizin beynini dağıtırım!" Sözünü bitirmesiyle karnına dirseğimi geçirip yere eğilmem bir olmuştu. Asker benim eğilmemle her bacağına bir kurşun sıktı Lucasın. Gücüm kalmadığından kendimi yere attım. Odaya giren başka asker Lucasın silahını alıp ellerini bağlarken benim gözlerim kapanıyordu.
"Helikopter!" dedi sadece gözlerime bakarken. Ve beni çıkardı o harabeden. Gözlerimin üzerindeki ağırlık artarken artık açık tutmama izin vermiyordu gözlerimi.. zihnime kazıdım onu, yüzünü, her şeyini.
Günümüz..
Jessica Marler, iki gündür bu evdeydi. Saatlerdir evin önünde bekleyip doğru zamanı bekliyorduk. Marcusu ele geçirmek istiyorsak Jessicayı sağ salim almamız gerekiyordu.
"Çatışmaya girmemeye özen gösterin" dedim kulaklığa doğru her iki time "Bizi fark ettikleri an çatışma çıkar. Atlas Yüzbaşı, Yasmin ve Savaşla biz içeri sızıyoruz. Unutmayın operasyonun kalbi sizlersiniz. Tek bir çıt dahi istemiyorum. Ön taraftakileri siz hallederken bizde içeri sızıyor olacağız. Ferda, emir komuta sende!"
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM" dediler hep bir ağızdan. Atlassa bana hiç itraz etmiyor, uyuyordu.
Yanımda Atlas, Savaş ve Yasminle ayrıldım yerimden. Atlasın durum kontrolü edip time işaret vermesiyle susturucu taktıkları silahlarını konuşturdular. Onlar Jessicanın adamlarını hallederken biz de duvar dibinden hareket ederek temkinli bir şekilde eve yaklaşıyorduk.
"İçeriye girdiğimiz an bizi fark edecekler. Savaş ve Yasmin, siz aşağıyı hallederken Hilal Yüzbaşı ve ben üst kata çıkacağız. Senkronize hareket edip bir an önce çıkmamız gerekiyor buradan." Dedi Atlas.
Atlasın emrine karşılık Emredersiniz dediler ve harekete geçtik. Kapıyı açıp içeri girmemizle tamda düşündüğümüz gibi içerisi adam doluydu. Daha onlar silahına davranmadan susturucu taktıkları silahlarıyla etkisiz hale getirdiler Yasmin ve Savaş. Biz de Atlasla birlikte üst kata çıktık. Koridor boştu. Odaları tekrar kontrol ettiğimizde kimse yoktu.
Son girdiğimiz odada fark ettiğim şeyle "Allah kahretsin! Kaçmış!" Dedim ayağımı yere vurarak. Tam da düşündüğüm gibiydi. Çaktırmadan her hangi bir mekanizma aramaya başladım. Kitaplıkta duran kitapların hepsini tek tek alarak kontrol ettim. Son aldığım kitabın altında bir düğme duruyordu. Ve basmamla aşağıya gizli bir mekanizmayla yerde bir geçit açıldı.
İçeri baktığımda Jessicayı gördüm. Duvarın dibine sinmiş korkuyla bize bakıyordu.
"Ama sende Türk askerini çok hafife alıyorsub Jessica" gözlerine bakarak konuşmamla kaçırdı gözlerini.
"Kimsiniz siz?" Güldüm.
"Türk askeri" çıkardığı silahı bana doğrultmasıyla koluna kurşunu yedi ve silahı yere düştü.
"Senin korumana ihtiyacım yok!" Dedim ona dönerek.
"Kimse benim yanımda sana silah doğrultamaz." Dedi vr aşağı inerek Jessicayı aldı.
"Yanında bir değilde onlarca silah doğrultulmuştu bana aslında. Bilmem hatırlar mısın? Hatta sonra-" dedim yıllar önce olan olayı kastederek ama beni böldü.
"Yeter tamam Hilal!" Dedi ve Jessicayla çıktı odadan. Savaş ve Yasminde gelip evin temiz olduğunu söylediklerinde çıktık evden. İki timde işini bitirmiş, bir kısmı arkasındaki duvara yaslanmış, bir kısmı da etrafı gözetliyordu.
..
Çoktan Jessicayı da alıp terk etmiştik o araziyi. Alacan ve Turan timine göz gezdirdim. Atlasla değilde Alacan timiyle operasyona çıkmayı özlemiştim. Eskideb o time girmek için çok çabalamıştım. Yıllarım onlarla geçmişti benim. Hepsi ailem gibiydi.
"Komutanım, sizinle yıllar sonra operasyona çıkmak çok keyifliydi" dedi yüzündeki tüm gülümsemeyle Tarık. Gülümsedim sadece.
Alacan timi, yıllar önce yeminler ederek gittiğim topraklara sizinle göreve çıkmak için döneceğimi kim bilirdi ki?
Asla, asla dememek gerekiyormuş. İnsan asla yapmam dediği ne varsa tek tek yapıyormuş hepsini.
. . . . . .
Helloo! Nasılsınız? Yeni bölümü heyecanla bekleyen kaç kişiydikk? Biraz kısa oldu ama olsunn. Bunlar taslak yeni bölümler upuzunn ve heyecan dolu gelecekk🎀
Eğer yorum sayısı 500'ü geçerse yeni bölümü erken atarım😂😂 Oy verip yorum atmayı unutmayınnn. İyiki varsınız💗 |
0% |