Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Geçmeyecek

@meyrahanzade

Karargahtan gelen son emre göre Türkmenlerin yaşadığı bir köye teroristler saldırmıştı. Timleri ikiye bölerek bir kısmıyla Jessicayı karargaha göndermiş, bir kısmıylada köye doğru yola çıkmıştık. Alacan timinden Atlas ve 5 askeri, Turan timindense 3 askerim bizimleydi.

 

Köye vardığımızda saldırının korku amaçlı düzenlendiğini, ve on beş yaralı olduğunu öğrenmiştik. Biz daha gelmeden geri çekilmişti saldırıyı düzenleyen bir grup it. Çoğunluğun Türkmen olduğu bir köydü burası. Güvenliği sağlayıp yakınlardaki askeri birlikten destek gelene kadar köyde kaldık. Görevi devrettikten sonra bizim için gelen helikopterle ayrıldık köyden.

 

Bakışları bana kayan Atlas bir şeyi çözmeye çalışıyormuş gibi bakıyordu. Onun bakmasıyla başımı cama çevirdim. Hala o gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Daha yeni havalanan helikopter dağlık bir alandan geçerken aşağıda fark ettiğim şeyle daha dikkatli baktım. Elinde roket atarla helikopteri nişanlayan teroristi görünce "rokett!!" diye bağırdım. Teroristin ateşlediği rotek helikopterin hızlı hareketiyle gövdeye değilde kuyruğuna isabet etti. Sarsılmayla bir birimizin kollarına girerek destek verdik. Daha ne olduğunu anlayamadan helikopter etrafında dönerek yere çakıldı.

 

 

 

Yazardan..

 

Toz dumana karışırken enkazın ortasındaki 10 asker ve iki helikopter pilotuydu.

 

Turan ve Alacan timi, tuzağa düşürülmüş ve ele geçirilmeye çalışılmıştı. Timin helikopterden sağ çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için temkinle onlara doğru gidiyordu bir grup terorist. Ağaçlık alandan yavaş yavaş onlara doğru gelirken kurşun yağmuruna tutuldular. Gözlerini yeni açan Atlas silahlarını alarak iki elden ateş ediyordu.

 

"Yaşıyorlar!" diye bağırdı teroristin biri. Üç kişiyi öldürmüştü bile şimdiden. Kolu yaralıydı. Askerlerine döndü, hepsi hareketsiz halde yatıyordu yerde.

 

"Hilal!" diye bağırdı ona doğru. Ancak kıpırdamıyordu bile. Diğerlerine baktı, Turan timinden Pamirin bacağı helikopter kapısının altında kalmıştı. Çevik bir hareketle çıktı yerinden Atlas. Açıkta kalan her kesi güvenli bölgeye çekti. Hilali kendi yanına aldı.

 

"Hilal! Aç gözlerini!" diye bağırdı tekrar. Bir taraftanda gittikce azalan kurşunlarıyla karşıdan gelenleri halletmeye çalışıyordu. Gözlerini zorlukla açan Hilal Atlasa çevirdi gözlerini. Başını tutarak doğruldu yavaşça. Başının içi zonkluyordu. Etrafına baktı usulca, yerle bir olmuştu her şey. Helikopter kapısının altında bacağı kalan Pamiri gördü en son. Acıyla inledi.

 

"Pamir!" diye bağırdı ama hareketsizce yatıyordu Pamir. Silahını alarak Pamire koştu. Kapıyı kaldırmaya çalıştı ama gücü yetmedi.

 

Koşup diğerlerini uyandırmaya çalıştı sarsarak. Hepsi yavaş yavaş açıyordu gözlerini. Gözünü ilk açan Savaş olmuştu. Ne olduğunu anlayamadan etrafına bakıyordu donuk donuk. Beyninin içi karıncalanıyordu. Yerinden doğrulduğunda sendeledi.

 

"Pamir!" diye haykırdı karşılaştığı manzarayla. Ona doğru koştu, Atlas tek başına devam edemeyeceğini anlayarak "geliyorlar! Sayıları çok fazla!" diye bağırdı. Hilal ve Savaş kapıyı kaldırmak için tüm güçlerini kullanarak asıldılar. Zorlanıyorlardı, tek başlarına kaldıramazlardı. Derken birden hafifledi kapı. Kapıyı yaralı koluyla tutan Atlası ve Altunu gördüler.

 

"Hadi!" diye bağırdı Atlas. Kapıyı kaldırıp kenara savurdular. "Altun, sen Pamirle kal. Siz benimle gelin" dedi Atlas.

 

Silahlarını alıp mevzilere geçti üçü de. Teroristlerin sayısı git gide azalıyordu ama yine de sayıları çoktu ve onların mühimatı bitiyordu.

 

"Mermileri sakın ıskalamayın. Dayanmak zorundayız yoksa sağ çıkamayız buradan" dedi Atlas. Yarası ağırdı onunda ama belli etmiyordu. Diğerleri de kendilerine geldiklerinde desteğe gelmişlerdi.

 

"Savaş, karargahla iletişime geçemedin mi hala?" dedi Hilal Savaşa doğru.

 

"Hayır, sinyal kesici var. Destek gelmezse devam edemeyiz. Pamirin de durumu ağır komutanım." Mühimatları gittikce tükeniyordu. Yerinden kalkıp temkinli bir şekilde helikoptere koştu ve çantasını alarak geri yerine döndü Hilal. Hazırladığı özel bombayla gülümsedi. Eğitim almıştı işe yarayacaktı.

 

Önce el bombalarını atarak dikkatlerini dağıttı. Sonrada yerinden fırladı ama kolundan tutan Atlas çekti onu.

 

"Ne yapıyorsun? Delirdin mi?"

 

"Beni koruyun!" dedi ve temkinle ayrıldı mevzisinden.

 

"Hilal mevzine dön!" diye bağırdı Atlas. Ama Hilal çoktan kurşunların arasına dalmıştı.

 

Askerler koruma ateşi açarken Hilal yaklaştı onlara. Etraflarından dönerek aralarına sızdı. Taşın üzerine yerleştirdi özel olarak hazırladığı bombayı. Küçük ama etkisi büyük bir bombaydı.

 

Önüne çıkanları da silah kullanmadan çakısıyla biçiyordu. Ağaçlık alandan zorlukla çıka bildi. Ağacın arkasına geçerek eliyle her şey yolunda dedi Atlaslara doğru. Derin bir nefes verdi Atlas.

 

Hilal kararttığı gözleriyle önüne gelen herkesi hiç acımadan biçiyordu. Bir grup it tarafından burada öldürülmeyecekti. Bacağına yediği kurşunla inledi acıyla. Son şarjörüydü. Savaş ve Atlasın koruma ateşi açmasıyla ayrıldı ağacın arkasından. Dikkatle geri yerine dönmeye çalıştı ama topallıyordu. Hilalin topalladığını gören Atlas canını hiçe sayarak sıçradı yerinden. Hilale doğru gitti ve kolunu tuttu. Gördüklerini indiriyor, gerisinide Savaş ve Altun hallediyordu diğerleriyle birlikte.

 

"Çek elini yoksa iyi şeyler olmayacak" dedi Hilal otoriter sesiyle.

 

"Yaralısın."

 

"Sende öyle. Ben seni elliyor muyum?"

 

"Ellemekte ne Hilal? Yardımm ediyorum" dedi küfür yemiş gibi. Kolunu Atlastan kurtarıp en yakındaki kayanın arkasına gizlendi. Atlasta hemen zaman kaybetmeden onun yanına geçince sakladığı bomba kumandasını aldı eline.

 

"Gösteriye hazır olun gençler!" dedi sırıtarak.

 

"Delisin sen"

 

Düğmeye basmasıyla büyük bir patlama oldu. Hatta öyle büyük ki, onlar bile etkilenmişti.

 

 

Çıktılar yerlerinden ve sağ kalanları kurşuna dizdiler.

 

"Savaş, destek çağır" demesiyle emredersiniz dedi ve ayrıldı yanından Hilalin.

 

Hilalin yanına gelen Atlas eğildi Hilalin önünde. Bacağını kontrol ediyordu.

 

"Sıyırmış ama durumu kötü" dedi yüzünü buruşturarak.

 

"Sende yaralısın" dedi sessiz kalamayarak Hilal.

 

"Önemli bir şey değil. Ağır olan Pamirin durumu. Yetiştiremezsek bacağını da onu da kurtatamayız" Atlasın sözleriyle kaskatı kesildi Hilal.

 

"Bacağı onun her şeyi. Kesilemez. O hızlı koşar, timin en hızlı koşan askeri o. Evlenecek daha o. Nişanına gidecektik biz. " kendi kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Canı acıyordu. Şehit vermek istemiyordu, bacağınında kesilmesini istemiyordu. Onu sağ salim nişanlısına kavuşturmak istiyordu.

 

"Kurtulacak" dedi kendi kendine.

 

"Komutanım! Havale geçiriyor!" diye bağırdı Altun. Koşarak yanına ulaştı Hilal.

 

"Elimizdekilerle idare etmeliyiz, helikopter birazdan gelir. Altun sen helikopterden ikinci çantayı getir. İlaç ne varsa al getir! Savaş, sen de söyle çabuk gelsin helikopter. Durumu çok ağır"

 

Hila kendi bacağına da pansuman yapmış, sarmıştı. Atlas önemli değil Pamirle ilgilen diyerek izin vermemişti kontrol etmesine. Havada onlara doğru gelen helikopteri görünce gülümsedi.

 

"Allahım şükürler olsun" dedi. Sedyeyle Pamiri helikoptere taşıdılar. Hepsinin binmesiyle enkaz olan helikopteri imha etti Hilal. Geride iz bırakamazlardı. Ve çok geçmeden havalandı helikopter. Bu sefer gözünü camdan ayırmadan aşağıyı seyrediyordu Hilal. Hiç bir detayı gözden kaybetmemeye çalışıyordu. Koluna dokunan Atlasla çıktı derin düşüncelerden.

 

"İyi misin?"

 

"Pamir iyi mi?" dedi sorusunu yanıtsız bırakarak.

 

"Değil. Ateşi düşmüyor, bacağı da gittikce daha da kötü oluyor"

 

"Allah kahretsin!" dedi sinirle.

 

Helikopter zaman kaybetmeden direk hastaneye iniş yapmıştı. Sedyeyle alınan Pamir içeri taşındı. Yanında kardeşleri de girdi içeri. Hilal artık bacağının uyuştuğunu hissediyordu. Fazla ayakta kalmıştı. Pamir hemen ameliyata alınırken Atlas ve Hilale acilde müadile edildi. Dikiş atılmıştı Hilalin bacağına. Enfeksiyon kapmıştı, fazla ayakta kalmayın demişti doktor. Ama o dinlemeyip ameliyathanenin önüne gitmişti. Atlasın kolu da iyi durumda sayılmazdı derin yanıklar ve yaralar vardı. Kimsenin bilmesini istememişti. Pansuman yaptırarak o da ameliyathane önüne geçmişti.

 

Pamirin ameliyatına Caner ve alanında çok iyi bir doktor girmişti. Caner elinden gelenin fazlasını yapacağını, ama durumununda ağır olduğunu söylemişti. Nişanlısı Nisaya da haber vermişti Hilal. Apar topar yola çıkıp bilet almıştı Nisa. Annesiyle birlikte hastaneye giriş yapıp ameliyathane önüne yönlendirilmişti hemşireler tarafından. Onu gören Hilalin içi biraz daha acıdı.

 

"İyi mi?" dedi titreyen ince sesiyle Nisa. Ağlamaktan gözleri şişmişti.

 

"Durumu ağır." dedi Hilal. Acıyla yere çöktü Nisa.

 

"Kızım, iyi olacak değil mi?" dedi Nisanın annesi Hilale.

 

"Bilmiyorum. İnşallah" hemşireler Nisaya sakinleştirici vermiş uyutmuşlardı. Hepsi ameliyattan çıkmasını bekliyordu kardeşlerinin.

 

Saatler geçmiş ama hala haber yoktu içeriden. Ameliyathanenin kapısının açılmasıyla çöktüğü duvar dibinden kalktı Hilal. Caner yanında hemşirelerle çıkmıştı içeriden.

 

"Ameliyat çok zor geçti" dedi yorgunca.

 

"İyi mi?" dedi Hilal hissettiği korkuyla.

 

"Maalesef bacağını kesmek zorunda kaldık. Ama durumu stabil şimdi. Durumu çok ağırdı. Biraz daha geç gelseniz kendisini de kurtaramaya bilirdik" dedi.

 

Duvarın dibine sindi acıyla Hilal.

 

"Hilal, en azından durumu iyi. Hayatı kurtulmuş" dedi ona yaklaşan Atlas.

 

"Hayatı kurtulmuş öyle mi?!" diye bağırdı öfkesini bastıramayan Hilal. "Kurtulmuş mu sence?! Sana öyle mi gözüküyor ordan bakınca?! Senin için kolay mı her şey bu kadar?!"

 

"Hilal-"

 

"Dinlemek dahi istemiyorum! Çek git buradan! Yalnız kalmak istiyorum!" dedi. Daha fazla üzülmesini istemeyerek ayrıldı yanlarından Atlas.

 

"Geçecek. Hepsi geçecek" dedi Hilali göğsüne çekip sarılan Savaş.

 

"Geçmiyor Savaş. Yaşadım. Biliyorum"

 

 

 

.

.

.

.

.

.

.

 

Bölüm sonuuu!!

 

Nasılsınız?? 1K olmuşuz bile 1ay olmadan. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ona göre(:

 

Görüşmek üzereee💗

Loading...
0%