Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İntikam Aynası..!

@meyrahanzade

Günümüzden 4 yıl önce...

 

 

Şırnaka 1 yıl önce gelmiş, burada katıldığım Alacan timiyle operasyona çıkmıştım. Aylardır planı kurulan operasyon bu gün gerçekleştirilecek, Selman Karay bu gün kaçtığı ininden çıkarılıp Türkiyeye götürülecekti.

 

Yıllarca çalışmış, buraya gelene kadar dişimi tırnağıma takmıştım. Ben bunca acıyı çekerken yanımda ne annem, ne de babam vardı. Beni çocukken yanına alıp yetiştiren o adam, babam yerine koyduğum Asaf albay vardı sadece.

 

Baba demezdim ona ama babamdı işte.

 

Hareket emriyle timle beraber saatlerdir önünde pusu kurduğumuz evin içine daldık. Çok geçmeden çatışma çıkarken timin komutanı Bora yüzbaşıyla beraber ben ve Selin içeri girdik. Dışarıyı timdeki diğer askerler hallettiğinden içeride işimiz daha da kolaylaşmıştı.

 

Koridora tek tek içeriden çıkan çakal sürüsünü öldürüp üst kata çıkmaya başladık. Temkinli bir şekilde merdivenleri çıkıp üst kata ulaştık, yukarıda sadece 1-2 adamı vardı Selman denen adamın. Onları da öldürdükten sonra tek tek bu kattaki odaları kontrol ettik. Hepsi boştu, birinden başka. Kapısı kapalı olan o odadan başka.

 

Uzun zamandır beklediğimiz o an, Selmanın kaçacak, sığınacak bir deliği olmadığı o an gelmişti. Bora yüzbaşının ani bir hareketle tekmeyi kapıya geçirip kapıyı kırması bir olmuştu. Odaya önden Selinle ben dalarken Bora yüzbaşı da hemen arkamızdan elinde silahıyla girmişti içeri.

 

Selman'ın silahı belinden çıkarmasıyla benim eline ateş edip silahı yere düşürmem bir olmuştu.

 

"Teslim ol Selman! Kaçacak yerin kalmadı!" Silahını Selman'a doğrultan Bora yüzbaşı teslim olması için işaret verdi.

 

Selman'sa bunu kale almayarak açık olan camın diğer tarafına geçirdi bacağını.

 

Kendini öldürecek yürek mi vardı bu adamda?

Hiç bir halt yapamaz, geri inerdi.

 

"Selman, yol yakınken kendi isteğinle teslim ol. Asaf albaya söz verdim sana bir şey yapmayacağım diye. Beni sözümden döndürme bak. Sonra da ben sözümü tutmuyor oluyorum!"

 

Bakışlarım Selman'ın üzerinde gezinirken pantolonundan belli olan ıslaklıkla yüzümü buruşturdum.

 

"Komutanım, altına yapmış bu" sözlerimle Selmanın pantoluna çevirdi bakışlarını. Yüzünü buruştururken eli alnına gitti.

 

"Ne gerek vardı bu pisliğe? Gel teslim ol diyoruz işte" öne giderek Selmanı yakasından tutup camdan içeri çekti. Dışarıdaki silah sesleride sustuktan sonra timin bir kısmı içeri girmişti.

 

"Komutanım, helikopter geliyor. 5 dakikaya burada olur"

 

"Alın şunu" dedi Selmanı göstererek ve çıktı odadan.

 

Aylar önce 2 askerimizi şehit düşüren, yıllarca uyuşturucu, çocuk kaçakçılığıyla uğraşan pisliğin tekiydi Selman. İyi korunduğunu sanıp evinde rahat rahat gezerken saatler önce elimize geçen bilgilerle öğrenmiştik yerini.

 

 

..

 

 

Türkiyeye döner dönmez karargaha geçmiştik. Selman karargahta sorguya çekildikten sonra polise teslim edilecekti.

 

Askeriyeye geçip sivile geçtikten sonra kendimi dışarı attım. Timle dışarıda bir restorana gitmek için sözleşmiştik.

 

Bir kaç saate işlerimi halledip motoruma atladım. Buluşacağımız restorana kısa sürede ulaşırken kapıda gördüğüm yüzle şaşırdım.

 

"Sende mi geldin?" Dedim yüzümdeki gülümseme genişlerken. Onunsa gergin olduğu yüzünden belliydi.

 

"Evet. Bora çağırdı" dedi bana sarılırken.

 

"Atlas bir şey mi oldu?"

 

"Yok bir şey hadi geçelim içeri" uzanıp elimi tutunca itiraz etmeyerek onunla içeri girdim. Her zaman gittiğimiz bir restorandı.

 

Cam önündeki masada oturan bizim timi görünce yanlarına gittik.

 

"Yüzünü gören cennetlik kardeşim?" Atlasla sarılırken Bora da gergin olduğunu fark etmişti.

 

"Görevden yeni döndüm. Nasılsınız?" Ben de geçip onun yanına oturdum. Bizimle göreve gelmemişti Atlas. Acil bir şekilde İstanbula gitmiş, 1 hafta boyunca da orada kalmıştı.

 

"Gergin gözüküyorsun" dedi Bora yüzbaşı nesi olduğunu anlamaya çalışırken.

 

"İyiyim Bora, eşeleme. Yorgunum sadece" bir şeyler olduğu belliydi ama burada konuşulacak konu olmadığından üstelemedi Bora.

 

Sandalyemi ona daha da çekerken başımı omzuna yasladım. Elimi uzatıp elini tuttum. Sessiz kalmaya devam etti. Saçımın tepesine uzun bir öpücük kondurdu. Aynı zamanda kokumu içine çekti derince.

 

"Atlas, gerçekten iyi misin? Kötü bir şey mi oldu?"

 

"Yok Hilal, yorgunum sadece. Gerçekten başka bir şey yok. Boş ver beni sen nasılsın? Operasyon nasıldı?"

 

"İyi geçti. Yakaladık Selmanı. Asaf albay girecek sorgusuna. Kurtuluşu yok, ötecektir"

 

"Anladım" dedi ve önüne döndü. Masada koyu bir sohbet dönerken siparişlerimizi bekliyorduk.

 

Telefonla konuşacağını söyleyip masadan ayrıldı Atlas.

 

Camdan dışarıyı seyretmek için cama dönerken restorana yaklaşan 3 siyah camla kaplı minübüsleri görünce kaşlarım çatıldı. Kapıları açılırken araç hala hareket halindeydi.

 

"Yere yat!!" Diye bağırdığımda her kes silahını belinden çıkarıp yere yatacakken kurşun yağmuruna tutulduk. Atlasta içeri yeni girmiş, bize doğru gelirken bağırmamla temkinli bir şekilde yere yattı.

 

Ben daha yere yatamadan üzerime gelen 2 kurşundan kurtulmuştum. Ama üçüncüsünün acısını karnımda hissettiğimde bakışlarım karnıma döndü.

 

Kan vardı.

 

Ben varsam hep kan vardı.

 

Böyle bir hataya düşemezdim.

 

Hızlı hareket etmeliydim.

 

Çatışma yüzünden dikkati dağılan Atlasın bakışları bana döndü. Yere yatmış, elim karnımda diğer elimdeki silahla hala çatışmaya devam ediyordum. Minübüsler uzaklaşırken hala arkalarından ateş ediyorduk.

 

Gücüm tükenirken güçcüsce arkamdaki kolona yaslandım.

 

Restorandaki insanlar çoktan korkup kaçmış, cam önünde sadece biz olduğumuz için sivillerden yaralanan olmamıştı.

 

Atlasın bakışları elimle tuttuğum karnıma değerken gözlerinde korku vardı.

 

Siyah bir kazak, altına da siyah kot giyindiğim için kanın rengi belli olmuyordu. Ama ıslaklık apaçık göz önündeydi. Elimse kan içindeydi.

 

Hızlı adımlarla yanıma ulaşan Atlas elimi tutup çekti bastırdığım yerin üzerinden. Gözleri kararırken yutkundu.

 

"Atlas hayır, iyiyim. Korkma" dedim elimi yanağına uzatırken. Dünyadan kopmuş gibiydi adeta. Beni duymadığına emindim. Diğer elimde boşalırken silahım elimden yere düştü.

 

"Anbulans!" Diye bağırdı titreyen sesiyle. Bu gün çok dalgındı. O yüzden ne benim vurulduğumu anlamış, ne de koruya bilmişti. İçinde kendini suçluyordu.

 

"Atlas, senin suçun yok. Ben dalgındım, aşağı yatmam gerekirken ayakta kalmaya devam ettim. Sen ne yapa bilirdin ki? Lütfen, kendini suçlama."

 

Söylediklerimi ciddiye almadan kafasını iki yana salladı.

 

"Kendini yorma Hilal"

 

Gözlerimin üzerinde tonla ağırlık varmış gibi hissediyordum. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken haykırıyordu Atlas.

 

"Hilal hayır! Sakın! Kapatma gözlerini Hilal!" Son duyduğum sözler bunlar olmuştu.

 

 

..

 

Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda bir odadaydım. Zayıf ışıklar gözüme vuruyordu. Başımı çevirdiğimde odada gezindi gözlerim. Kimse yoktu, restoranda yaralandıktan sonra getirilmiş olmalıydım.

 

Çok geçmeden odadan içeri doktor ve hemşireler girdi.

 

"Uyanmışsınız Hilal hanım" dedi yüzündeki gülümsemeyle doktor. Genç bir kadındı, 25 yaşlarının üstündeydi.

 

"Atlas," dedim zorla topladığım gücümle "nerede? Atlas nerede?"

 

"Kritik bir yerden kurşun yemişsiniz. Neyseki kurşun hayati organlara zarar vermemiş. Ameliyatınızın riski devam ederken güçlü çıktınız, ameliyatı başarıyla atlattınız. Gece boyunca yoğun bakımdaydınız." Dedi doktor sorumu cevapsız bırakarak. "Tıbbi geçmişinize ulaştık Hilal hanım, tümör teşhisi konulmuş size? Ameliyatınızda işimizi zorlaştıran bir diğer şey de buydu."

 

Söyledikleriyle yüzüm gerildi. Kapıya kaydı bakışlarım.

 

"Merak etmeyin. Sizin rızanız olmadan kimseye bir şey söylemedim. Haberleri yok"

 

"Atlas, dışarıda mı?"

 

"Bora bey ve Selin hanım dışarıdalar. Atlas bey ilk geldiğinizde gelen askerse, sizi getirdikten sonra ameliyatın bitmesini bekledi. Siz ameliyattan çıkıp yoğun bakıma alınıncada çıktı hastaneden"

 

"Gitti mi yani?"

 

"Siz dinlenin. Henşireler serumunuzu yenilesin" dedi ve çıktı odadan. Beni öylece bırakıp gitmiş miydi?

 

 

Odaya Bora yüzbaşı girdi. Kapıyı arkasından kapatıp yanıma geldi. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu yavaşça. Çok gergin ve yorgun gözüküyordu.

 

"İyi misin? Ağrın var mı Hilal?"

 

"Atlas nerede komutanım?"

 

"Hilal iyi misin sen?"

 

"Abi, lütfen. Atlas nerede?" Dediğimde gözlerini bana çevirdi. Dolmuş gözlerle ona bakarken kayıtsız kalamadı. Omuzları düşerken kendini tamamen bana döndürdü.

 

"Hilal, iyileş öyle konuşalım. Zamanı değil"

 

"Ne zamanı değil?! Atlas beni bu durumda bırakıp çekip gitti mi? Abi yapmaz Atlas!"

 

Ona üstümüzde üniforma yokken hep abi derdim. Abim gibiydi benim o.

 

"Hilal, benim söylemem doğru değil ama çekip gitti." Dediğinde donup kaldım.

 

"Nereye gitti?" titreyen sesimle kendimi zor tutuyordum. Doğrulmaya çalışınca yaramın acımasıyla yüzüm kasıldı.

 

"Ayrılmak istediğini söyledi Hilal. Bitsin dedi"

 

"Ayrılmak istediğini söyledi? Bitirmek istedi?"

 

"Hilal iyi değilsin. Dinlen lütfen."

 

"Bana bir açıklama bile yapmadan çekip gitti öyle mi?"

 

Sessiz kaldı. Başını önüne eğip sustu.

 

"Beni yalnız bırak lütfen" dediğimde ikiletmedi. Çıktı odadan. Gözlerimdeki yaşlar onun çıkmasını bekliyormuş gibi boşalmaya başladı.

 

 

 

..

 

 

Günümüz Hakkari...

 

 

İki saat önce bana Şırnaka gidip bir timle beraber çalışacağımı söylemişti Asaf albay. Detaylara girmemiş, gidince öğrenirsin demişti.

 

6 ay boyunca Şırnakta kalmam gerekiyordu.

 

Yıllar önce dönmemek üzere geldiğim yere şimdi görev için gidiyordum.

 

Ne kadar kabul etmek istemesemde görev için mecburdum.

 

"Bu akşam yola çıkıyorsunuz. Timi topla Hilal"

 

"Emredersiniz komutanım" dedim ve çıktım. Kapıda beni bekleyenleri görünce kaşlarım çatıldı.

 

"Ne işiniz var lan sizin burda?"

 

Yasmin ve Savaş kapının önünde el ele bana bakıyordu.

 

"Merak ettik komutanım." Dedi Savaş.

 

"Size dışarıda bekleyin beni demedim mi?"

 

"Komutanım şimdi şöyle oldu-"

 

"Her neyse Yasmin. Savaş, timi topla akşama hazır olun çıkıyoruz" dediğimde ciddileştiler. "Benim işim var akşam 8 de karargahın önünde olun. Bir araç alacak bizi hava alanına götürmek için" dedim ve yanlarından ayrıldım.

 

 

..

 

İşlerimi halledip karargaha geri dönmüştüm.

 

Üzerimi değiştirip uçak için rahat bir şeyler giyinmiştim.

 

"Komutanım araç geldi. Sizi bekliyoruz" dedi yanıma gelen Savaş.

 

"Geliyorum Savaş"

 

Araca geçip hava alanına doğru yola çıktık. Uçağın kalkmasına yarım saat kalmışken biz artık uçaktaydık. Dışarıyı seyrederken kalbim sıkışmıyor değildi.

 

Yıllar sonra tekrar geri dönüyordum...

 

 

 

....

 

Şırnak.

 

"Ya komutanım, neden hiç bir bilgi verilmiyor bu tim hakkında. Allah aşkına ne bu gizlilik? Söyleyince ne olacak sanki?"

 

"Orhun, sana bi koyarım görürsün gizliliği."

 

"Çok merak ediyorum ama. Neden bu gizlilik? Ne gerek var? Geliyorlar mı?"

 

"Dün akşammış uçakları. Bu gün gelecekler karargaha"

 

"Gelsinler bakalım"

 

 

 

..

 

Uçaktan iner inmez timle beraber bir geceliğine önceden ayarladığım otele yerleşmiştik.

 

Gece boyunca gözüme uyku girmemişti. Burda olmak bile nefesimin darlanmasına neden oluyordu. Yataktan hemen kalkıp masanın üzerinde duran ilacımı alıp suyla beraber içtim.

 

"Komutanım, iyi misiniz?" Dedi yanıma gelen Yasmin. Aynı odada kalmıştık.

 

"İyiyim Yasmin. Git timi topla hazırlansınlar çıkalım" dediğimde odadan ayrıldı. Üniformalarımı giyinip çıktım odadan. Koridora çıkar çıkmaz karşımda timi görünce gülümsedim.

 

"Şırnaka tekrar hoş geldiniz"

 

"Komutanım, siz daha önce Şırnakta görev yapmıştınız değil mi?"

 

"Karargaha geçiyoruz" dedim sorusunu yanıtsız bırakarak.

 

"Emredersiniz komutanım"

 

Şırnak Silopideydim. Yıllar sonra...

 

Karargahtan araçlar bizi almaya gelince aşağı indik. Araçlara binip karargaha gitmek üzere yola çıktık.

 

Araçların git gide düşündüğüm yere yaklaştığını düşünüyordum. Nefesim kesilirken derin derin nefes almaya çalışıyordum.

 

Asaf baba bunu yapmazdı. Yapamazdı.

 

Araçlar tam da düşündüğüm yerde durunca nefesim kesilir gibi olmuştu. Araçlardan indiğimizde kafamı dikleştirip önüme döndüm.

 

Buradaydım işte. Yıllar sonra yine dönüp dolaşıp gelmiştim buraya.

 

Geldim Alacan timi.

 

Geldim Şırnak.

 

Geldim, buradayım işte.

 

"Komutanım, buyrun içeri geçin" dedi yanımıza gelen bir teğmen.

 

"Asker, Alacan timi, hala burada mı görev yapıyor?" Dediğimde gözleri ışıldadı.

 

"Evet komutanım. Hep buradalardı" dedi hayranlıkla.

 

"Anladım" dedim ve içeri doğru yürümeye başladım. Bu karşılaşmaya hazır değildim ben.

 

"Açsınızdır diye önce size yemekhaneye kadar eşlik etmem söylendi" dedi teğmen. Otelde en son gece yediğimiz yemekle gelmiştik. Karnım guruldasa yeriydi.

 

"Peki teğmenim" dedim ve onu takip ettim. Timimde arkamdan geliyordu.

 

Yemek haneye girmemizle dışarıdan bile duyulan sesler susmuştu.

 

"Hoş geldiniz yüzbaşım. Ben Şahin" dedi yüzündeki gülümsemeyle Şahin albay.

 

"Hoş bulduk komutanım" dedim.

 

Aralarında konuşarak yemekhaneye diğer kapıdan girenleri görünce gözlerim onların üzerinde durdu.

 

Bu kadar çabuk olması gerekmiyordu!

 

Bizi görür görmez konuşmaları dururken, şaşkınlıkla adımları oldukları yere çakıldı.

 

"Komutanım, beni çimdiklermisiniz?" Dedi yanındaki Boraya, Ali.

 

"Siktir başımdan Ali" dedi benden bakışlarını ayırmazken Bora.

 

Atlassa konuşmadan yüzünde şaşırdığını belli eden ifadeyle bana bakıyordu.

 

 

_____

 

 

Girişi dan diye yapmış bulunuyoruz!!😂

 

Nasılsınız?? Ben hiç iyi değilim valla. Bölüm taslaktaydı size söz verdiğim için atıyorum. Ameliyattan sonra ağrılarım var. Ağrı kesiciler bile azıcık azaltıyor sadece bu ağrıları. Tedavi sürecimde derslerimide aksattım.

 

Bu yüzden fazla zamanım olmuyor yeni bölüm yazmayaa🫠🫠

 

İyileşir iyileşmez tekrar aranızdayım. Sözzz.

 

Oy verip yorum atmayı unutmayın lütfen.

 

İnstayada uğrayınn💗

Loading...
0%