@meysak
|
Bölüm: 2 Bölüm adı: Kasırga timi . . . "Taburcu olabilirsiniz. Geçmiş olsun Zülal hanım." "Sağol." Doktor Nazlı nın taburcu olabilirsin cümlesiyle rahatlamıştım. Sonunda taburcu oluyordum ben. İntikam ateşi ile cayır cayır yanan içim bu cümleyle çoktan kıpır kıpır olmuştu. Çalan telefonu kulağımla omzum arasına yaslamıştım hızlıca. "Efendim?" Derken silahımın kemerini yarama dikkat ederek belime bağlamıştım. Arabaya binerken çıkarırdım nasılsa. Canımı yakması önemli değildi. "Komutanım," Feyzullah dı bu. Timimizin başçavuşu. "Biz sizi bekliyoruz kapıda." Güldüm. "Beni almaya mı geldin Feyzullah?" Feyzullah "e komutanım bizim bir tane Zülal komutanımız var tabiiki de almaya geleceğiz." "Niz derken? Koca timi topladım deme sakın bana?" Adımlarımı çıkışa yönlendirmiştim. Feyzullah "yok komutanım. Ben ve Oğuz başçavuşum geldik. Barbaros komutanımın arabasındayız." "Tamam Feyzullah bekleyin geliyorum." Telefonu kapatırken arkamdan gelen sesle adımlarım durdu. "Zülal hanım." Doktor Baran. "Buyrun?" Baran "kendinize çok iyi bakın demek için yetiştim size." Gülümsedim. "Sağolun Doktor bey." Baran kocaman gülümsedi kardeşi olduğunu düşündüğü asker kadına. Birkaç güne anlayacaktı gerçekleri. Ama emindi. Annesi ile aynı bakışlar, aynı gözler, aynı saç... resmen kopyasıydı. Baran "O halde görüşürüz." Çok yakında. "Yani sağlıklı halde." Zülal başını sallayarak döndü arkasına. Hiç sanmıyordu. Gerçekleri bilseydi böyle düşünmezdi elbet. Ama arkasındaki doktorun bakışlarından hiç hoşlanmamıştı. Garipti. Niye yaklaşmaya çalışıyordu ki ona? Baran hızla telefonunu çıkarıp rehberden kardeşinin numarasını buldu. Elçin. Elçin 27 yaşında başarılı bir avukattı. "Efendim abi?" Diyerek açtı nahif ses tonuyla. Elçin in sanki iki kişiliği vardı içinde. Mesleğinde kullandığı kişilik ve ailesine kullandığı kişilik birbirinden o kadar farklıydı ki. Baran da gülümsedi. "Kardeşimizi bulduk Elçin." Arkadaşlarının arabasını görür görmez yanına giderken onlar da hızlıca araçtan inmişti. Hazır ola geçmişlerdi ikili karşısındaki komutanlarına. Zülal. "Rahat. Benim arabam vardı gençler. Arabam olmadan hiçbir yere gitmem bilmiyor musunuz siz?" Oğuz "hiç aklımıza gelmedi komutanım jest yapalım dedik." Zülal gülüverdi. "Tamam tamam. Hadi binin arabalara beni takip edin."Belindeki kemeri çıkarıp "Karargaha geçiyoruz," dedi. Feyzullah "dinlenseydiniz komutanım. Görevden geldiniz yoruldunuz." Zülal "emrime karşı mı geliyorsun sen?" Feyzullah "aşa komutanım. Sözünüzün üstüne söz söylemek falan ayıp oluyor." "O zaman karargaha Atmaca." ... "Barbar!" Diye seslendi üsteğmen Alakuş. Barbaros bunu duyar duymaz koşturmuştu. "Efendim komutanım?" Zülal "benimle dövüşüyorsun." Bugün günlerden cumaydı. Zülal in en sevdiği gündü bugün. Keyfi yerinde değildi. Beklediği komutan hala gelmemişti ve o gelmediği için o göreve de çıkamıyorlardı. Yağız gideli 6 gün oluyordu. Başka bir yere tayin istediği için binbaşı artık yoktu. Binbaşıdan sonra en yetkili isim üstteğmen Zülal idi ancak eksik oldukları için ona da vermiyorlardı görevi. Bu sinirine sinir katsa da Türk ordusuna karşı gelip o göreve tek başına çıkamazdı. Arkadaşlarının mesuliyetini böylesine alamazdı. Barbaros "anlamadım komutanım?" Zülal "benimle dövüş Barbar. Stresimi atmama yardımcı olacaksın bugün." Barbaros hızla pozisyon aldı. Bir yumruğunu savururken üstteğmen hafifçe yana dönüp dirseğini göğsüne vurdu Barbar ın. Dövüşte en iyisi diye onu seçmişti. Barbar kolunu tutup geriye yaslasa da teğmen hızlıca sırtına alıp öne doğru fırlattı Barbar ı. Kaşları çatıktı. "Düşmanmışım gibi Barbar! Komutanın gibi değil!" Emriyle daha sert bir kavga başlamıştı ikili arasında. İkisi de özel kuvvet askeri olduğundan ustaca dövüşüyorlardı. En zorlu eğitimlerden geçmişti pek tabii. Ki Zülal in rütbesi yüksek olsa da teğmen Barbaros çok zorlu bir askerdi. Barbar ın hareketlerini savuşturan Zülal kendini yerde bulunca sinirlendi iyice. Ellerini başının üzerinde bağlanmıştı. Barbaros konumunu fark edince bıraktı hemen komutanını. Bu üstteğmenin sinirini daha çok bozmuştu. Ayaklarını kaldırıp karnından itti. "Ben sana benimle dövüş demedim mi Barbar!" Elini uzatıp boynundan tuttu sıkıca. Dövüşlerini bölen gür bir ses olmuştu. Albay. "Kasırga timi!" Barbaros, Zülal ve onları izleyen ikili Feyzullah ve Oğuz hızlıca kalkıp selam durdular yan yana. "Emredin komutanım!" Albay "beni rahatta dinleyin." Dedi. Gözlerinde gurur vardı. TSK nın gözbebeği onun emrindeydi zira. "5 dakikanız var. Tam teçhizat bahçede olacaksınız!" Gitti. Beş dakika vermişti bize. Neden? Yoksa yeni komutan mı gelmişti? Evet işte bu! "Ne duruyorsunuz! Hareketlenin!" Hızlıca üniformalarımızı giyip bahçeye sıralanmıştı tim. Bende tam karşılarında albayı bekliyordum. Ya da yeni komutanımızı. Köşede gördüğüm tek kişi albaydı. Ne oldu şimdi? Hani yeni komutan? Yürüdü yürüdü yürüdü ve tam yanımda durdu. Biz selam dururken o da durmuştu. "Rahat asker." "Emredin komutanım." Bana döndü. "Görev var üsteğmenim. Acil koduyla sizi Irak a gönderiyorum. Timini de al helikopter ile doğru Gara ya." Başımı salladım. "Emredersiniz komutanım!" Albay "size emirdir! Binbaşı Kartal Turhal ı alıp geliyorsunuz!" "Emredersiniz komutanım!" Albay gidince timime döndüm. İşte başlıyoruz. ... Eliyle helikoptere binmeleri için hareket yaptığında hepsi sırayla doluşmuştu içeriye. 4 saatlik yolları vardı. Saat 3.5 gibi orada olacaklardı. Henüz hava daha aydınlanmamış olacaktı. İşleri zordu, ama onlar da Kasırga timiydi. Tereyağından kıl çeker gibi olmak zorundaydı. Derin bir nefes aldı Zülal. Bitecekti içindeki yangın. Komutanı gelecek, sağlam bir plan yapacaklar ve intikamını almış olacaktı. İçten içe bir üzüntü silsilesi vardı ve onu bastırmakta zorlanıyordu. Görevdeydi. Ve görevi koskoca binbaşıyı, komutanlarını kurtarmaktı. Hata payı yoktu. Helikopter iniş yapınca hızlıca inip pozisyon alarak etrafı gözetlediler. "Yılan," diyerek Hakan Gündoğdu ya seslendi üsteğmen Lâl. "Konumumuzu sapta, burdan sonrasını yürüyeceğiz." "Emredersiniz komutanım!" Derken kolundaki tablette konumunu belirledi. Gidecekleri yere bakıp komutanına döndü. "2,4 km yol komutanım." Zülal Alakuş boğazını temizlerken eğildiği yerden doğruldu. "Yarım saat içerisinde şeytanın içinde olmak zorundayız. Zamanımız daralıyor." Kaskının üzerine bağlı gece görüş dürbününü gözüne indirdi. "Aralıklı nizam! Gidiyoruz!" ... Kalabalıklardı. Hemde çok kalabalıklardı. Ama bir manga asker, ki onlar Kasırga timi ise imkansız değildi. Halledebilirlerdi elbet. Zaman alacak olsa da halledeceklerdi. "Tim." Diyerek konuşmaya başladı üsteğmen. "Ölmek yok, yaralanmak yok. Boşa sıkmak hiç yok. Her mermi için bir kelle istiyorum tek tek sayacağım." Yapardı. "Bu bir emirdir. Serez, Geveze benimle geliyorsunuz içeri gireceğiz. Geri kalanınız her yeri görebileceğiniz şekilde konuşlanın ve bizi koruyun ben diyene kadar." Anlaşıldı komutanım nidaları yükseldi. Yerleri belli olmasın diye neredeyse fısıldar gibi konuşuyorlardı. Teğmen Barbaros Dinçer konuştu bu sefer. "Kapıyı temizliyorum." Üsteğmen birşey demeden temkinli bir şekilde ilerlemeye başladı. Saydığı ikili de onun peşinden yürümüştü. Yeniden uyardı üsteğmen "emrimin birini bile çiğneyecek olan çıkarsa yakarım onu." Teğmen kapıdakileri hemen indirirken bizde hızlıca içeri girmiştik. Binbaşıyı hapsettikleri yer soldaydı. Yerleşim yerinin tam ortasında. Plan basitti. Bas içeriyi, al binbaşıyı. "Barut, yılan takip et." Önüme çıkanı elimdeki kasatura ile indirirken kısaca bizi saydım. Serez, Geveze, barut ve yılan. 3 kişi yukarıda. Birini daha indirip kenara saklandım. Barbar konuştu. "Sağ çaprazda biri var." "Koç," dedim Tarık a. "İndir." Barbar "komutanım dikkat edin!" Arkamdan gelen birini hisseder hissetmez göğsüme geri koyduğum kasaturayı kapıp saplamıştım ona. Sessizce gelmişti. Ama şahin askerlerim onu da görürdü. Hangi cesaretle Türk silahlı kuvvetleri personelinin arkasından yaklaşmaya çalışıyordun ki zaten? Tarık "temiz." Elimle Ercan Serez e işaret yaptım. İşaretimle ilerlemiştik ikili. Temkinli gidiyorduk. Ta ki hızlı bir şekilde etrafımız sarılana kadar. "Bekleyin." Terörist unsurları çevremizi sarmıştı bir anda. Bunu zaten tahmin ediyordum. Güldüm. Eğlence daha yeni başlıyor. "Vay vay vay," Kahkaha attım. "Yakalandık mı biz şimdi?" Oğuz da güldü. "Yakalandık komutanım. Ama böyle de olmaz ki. Daha yeni eğlenmeye başlamıştık." Barbar kulaklıktan sakince konuştu. "İndirelim mi komutanım?" "Daha bitmedi asker." Aralarından biri ileri çıktı. "Sen misin komutan he?" Dedi kaba sesiyle. "He benim. Sende heval misin yoksa?" Elebaşı olduğunu tahmin ediyordum. Diğerlerinden farklı olduğu belliydi. Zaten köpeği olan itler genelde pek konuşmazdı. Elebaşlar kendileri hariç kimsenin söz sahibi olmasını istemezdi çünkü. Sözde yetkililer dışında cesaretleri yoktu. Elebaş "karı mıydın lan sen?" Hey Allah ım ya çarpacam bir tane. "Oradan bakınca neye benziyorum soysuz piç?" Elebaş bi üzerimi süzdü. Gözünü çıkarmama ramak kalmıştı. "teslim ol komutan. Askerlerine söyle silahlarını bıraksın ve teslim olsunlar." Tabi, al bakalım alabiliyor musun. "Komik şey seni." Elebaş- öf soysuz diyeceğim. Elebaş derken erbaş askerlerim geliyor aklıma moralim bozuluyor. Kaşları çatıldı. "Alın karıyı. Kılına zarar gelmeyecek o benim." Onun aksine ben sırıtmıştım. Bu terörist unsurları fazla gerizekalı oluyordu. Bizi burada kapana kıstırdıklarını zannedip alabileceklerini düşünüyorlardı. Ne kadar da komik değil mi? "Atış serbest. Önümdeki hariç. O benim." Hepsini indirmeye başlamıştı benim aslanlarım. Bense kaçmaya çalışan soysuz piçin arkasından koşmuştum elimdeki koca piyade tüfeğiyle. Onu onun götüne sokmadan rahat edemeyecektim zira. Bir kulübeye girdi. Beni binbaşının yanına götürmüştü. Güldüm istemsizce. Sağol ya beni uğraştırmadığın için. "Ah bir komando daha. Nasılsın gardaş?" Sırıttı beni görünce. "İyiyim gardaş, senden haber ver." Tüfeğimin namlusu da hala o pezevenkteydi. "Benden de. Çok uykum var bu arada. Kalk da gidelim sıkıldım ben." Soysuz piç salak salak güldü. "Komutan bağlı komutan karısı. Nasıl kalksın?" Bir Türk komandosu asla bağlı kalmazdı. "Ulan alagavat karı diyip durma amına koycam şimdi." Soysuz piç üzerime yürüdü. Salak mı bu şimdi? Birazdan SAR56nın namlusunu ona sokcam. "Geri dur." "Sana geri durmanı emretti orospu çocuğu!" Binbaşım kendini çoktan kurtarmış soysuzun boynundan yakalamıştı. "Ama seni öldürmeyeceğim. Sen benimle nasıl eğlenmeye çalıştıysan bende seninle eğleneceğim." Bana baktı sonra. "Timi hazırla, dönüyoruz." "Emredersiniz komutanım!" Gülümsedim. "Dönüyoruz barbar." Barbar beklediğim cevabı verdi. "Temiz komutanım." Temiz. "Komutanım siz iyi misiniz?" Binbaşı "İyiyim, sağol. Sizde bir problem var mı?" "Yok komutanım." Toparlandık hızlıca. Helikopter bizi askeriyeye götürmek için havalandığında herkes uyuma pozisyonu almıştı bile. "Ulan haytalar. Birkaç saat daha dayanamadınız değil mi?" Komutanın önünde yaptıklarına bakın ya. Binbaşı neden fırça çektiğimi anlamış olmalı ki gülmüştü. "Rahat bırak asker askerlerini." Kaşlarım çatıldı. "Yarın nasılsa kök söktüreceğim onlara. Uyusunlar bakalım." Binbaşı "üsteğmen Zülal sendin değil mi?" Başımı salladım. "Evet komutanım." Sırasıyla bizimkileri gösterdim. "Size tanıtmak istedim ama muhtemelen yarın hiçbirini tanımazsınız." Hepsinin yüzleri boyalıydı. Binbaşı "tanıyorum hepsini" dediğinde şaşırmadım. Sonunda askeriyeye iniş yaptığımızda binbaşı gür sesi ile uyandırmıştı bizimkileri. Benimse gözümden uyku akıyordu çünkü gelene kadar tetikteydim. Helikopterde de saldırıya uğrayabilirdik diye. En nihayetinde ordu evine geçince uyurdum. Sıralandık binbaşının önünde. "Dikkat!" Diye bağırdım gür sesimle. Uyku aksa da toparlamıştım. "Kasırga timi zayiatsız bitirdiği görevden 6 Astsubay, 2 subay olarak dönmüş, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" . . .
|
0% |