Yeni Üyelik
4.
Bölüm

³| rakı masası

@meysak

bölüm: 3

Bölüm adı: rakı masası

.

Gözleri yeni komutandaydı genç kızın. İleride albay ile konuşuyorlardı. Keskin ve ciddi bakışlarını inceledi. Tam bir konutan tiplemesi. Gözü kara, güçlü ve ben buradayım diyor. Dosta güven, düşmana korku salıyor. Kızın aklından geçen bunlardı. Kaç yaşındaydı acaba? Kendisinden büyük gibi duruyordu buradan bakınca.

Kartal ın bakışları birden Zülal i buldu. Beş dakikadır onu izlediğini hissetmişti. Albay da hayırlı sabahlar dileyerek gitmişti. Adımlarını Zülal e yönlendirdi. Acilen eve gitmeliydi. Yaraları vardı ve o yaralarına bakacak en iyi doktor da evindeydi. Kardeşi Baran Turhal.

"Sen neden gitmedin asker?" Dedi Zülal in yanına ulaşınca.

Zülal in üzeri hala teçhizat doluydu. Daha karargaha bile girmemişti çünkü. "Gideceğim komutanım." Vücudunu inceledi hızlıca. Kurşun yarası yok gibiydi. Sürtüşmeler dışında yarası yok gibi görünüyordu. Yüzü morluk içindeydi ama. Kırık çıkık var mıydı? "İyi misiniz diye sormak için bekledim."

Başını salladı. "İyiyim Allah a şükür."

"Peki bir ihtiyacınız var mı komutanım?"

Sınırlarımı mı zorluyordum bilmiyorum ama sinirli gibi durmayan komutanıma güvenmiştim herhalde.

Kartal "Araban var mı üsteğmenim?"

"Var komutanım!"

Kartal "O zaman beni eve bırakabilir misin üsteğmenim?"

"Bırakırım komutanım!"

Kartal "O zaman derhal emanetleri bırak ve gel. Burada bekliyorum seni."

"Emredersiniz!"

Bi komutanıma şöförlük yapmadığım kalmıştı. Neyse olsun. Umarım yolumun üzeridir.

Hızlıca silah odasına silahımı ve geri kalanları yerleştirip çıktım oradan. Çantamı da bırakmıştım. Üniformamı çıkarıp dolabıma yerleştirdikten sonra rahat eşofmanımla sweat geçirmiştim üzerime. Askerlerim çoktan gitmişti ben tektim koca odada. Leş gibi kokutmuşlardı yine. Neyse.

Silahımı yerleştirip çantayla birlikte çıktım oradan. Karargahın kapısına geldiğimde orada bulmuştum onu. Elinde sigarasıyla duruyordu kapıda. Ben gelince söndürüp attı çöpe.

"Gidebiliriz."

Hareketlendik ikimiz de.

Kartal "ordu evinde mi kalıyorsun?"

"Evet komutanım." Kapıyı açıp bindim. Kartal da yan tarafıma geçmişti. "Sizi nereye bırakıyorum?"

Kartal "ordu evinin bir üst sokağındaki otele."

...

"Kasırga timi! Dün görevden döndünüz. O yüzden bugün hafif bir eğitim yapıcaz. Eğitim alanı etrafında 30 tur koşu, 5 şınav." Gözü beni buldu Kartal ın. "Uygun mudur üsteğmenim?"

Suratımda ciddi bir ifade vardı ama içten içe kıkırdıyordum. O 5 şınavın 5 şınav olmayacağını en iyi ben ve timim biliyordu.

"Uygundur komutanım!"

Kartal "Kasırga timi! Başla!"

Talim sonunda bittiğinde kendimi serbest bıraktım. Şınav sonu kolum kopmuştu tabiri caizse.

Selçuk "Zülal komutanım" Diye bana seslenince oturur pozisyona gelip ona döndüm. Üstçavuşa.

"Söyle Selçuk?"

Selçuk "akşam biz tim olarak keyiflenmeye gideceğiz de. Sizi de aramızda görmek isteriz komutanım."

Sırıttım. "Keyiflenme derken?"

Hakan "anlayın işte siz de komutanım. İçeceğiz."

Oğuz "ya zaten komutanımsız olmaz oğlum. Hakaret sayarım yeminle."

Selçuk "komutanım bi tamam deseydi komutanım." Garip bir cümle olmuştu.

Güldüm. "Tamam aslanım gelirim."

O sırada gözüm koştur koştur bizim tarafa gelen askeri buldu. Koştu koştu ve önümüzde selam durdu. "Kartal komutanım sizi bekliyor komutanım. Çok acil olduğunu söyledi."

"Tamam astsubayım. Gidebilirsin."

"Sağolun komutanım!" Diyerek gitti. Bende ardından ayaklanmıştım.

Feyzullah "Görev mi çıktı yoksa?" Sırıttı. "Ellerim kaşınıyordu zaten sabahtan beri. Dün elediklerim yetmemiş."

Güldüm yine. "Uslu dur Feyzo. Ben geliyorum hemen, sizde atış talimine, marş marş."

Karargahın binasına yürüyüp içeri girdim. Kartal komutanın odasını bulmuştum hemen. Kapıyı tıklatıp içeri girer girmez önünde durup tekmil vermiştim. Yanında duran doktor Baran şaşırtmıştı beni. Ama sonra soyadları geldi aklıma. Akraba mıydı yoksa? Kardeş de olabilirler çünkü birbirlerine çok benziyorlar. Merak ettim şuan.

Kartal "Rahat asker. Otur." Emredercesine otur diyince uzatmayıp oturmuştum.

Doktor Baran "Neden burada ikimizin olduğunu ve seni de çağırdığımızı merak ediyorsundur."

Başımı sallayıp konutanıma baktım. "Komutanım? Bir sorun mu var yoksa?"

Kartal ayağa kalkıp elindeki dosyayı bana uzattı. "Biz yani Turhal ailesi... seneler önce, kardeşimiz henüz 4 yaşındayken kaybettik. Artık hayatta olmayan bir hain tarafından. Babamın düşmanları tarafından."

Kafam karışmıştı. Bunları bana neden anlatıyorlardı?

Baran "23 senedir kardeşimizi arıyoruz biz. Hiçbir iz yoktu ta ki birkaç gün öncesine kadar." Boğazını temizledi ve suratına hafif bir gülümseme yerleştirdi. "sen benim çalıştığım hastaneye gelene kadar Zülal. Bakışların, duruşun, gözlerin herşeyinle anneme o kadar çok benziyordun ki. İki renkli olan gözlerin zaten küçük hanımı ele vermişti. Tanıdım hemen seni. Doğru mu tanıdım diye hemen teste başlattım, doğruymuş."

Gözüm elimdeki dosyayı buldu. Gözlerim buğulanmaya başlamıştı hafiften. Nasıl ya?

Bulmuş muydum şimdi ben ailemi?

Yavaşça açtım dosyanın kapağını. Dna testiydi bu. Üstünde yazan ise Turhal ailesinden olduğumu kanıtlar biçimdeydi. Şuan var ya ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Kafamın içinde o kadar çok düşünce dönüyordu ki. En zorlu görevde bile bir şekilde plan yapıp sıyırıyordum bizi içinden. Şimdi neden böyle oldu?

4 yaşındayken ailemin beni yetimhaneye bıraktıklarını biliyordum ben. 6 yaşımda bir aile evlat edinmişti. Ailem bildiğim kişileri 18 yaşına bastığımda araba kazasında hayatını kaybetmiştim. Sonra kendimi vatana adamıştım.

"B-ben ne diyeceğimi bilmiyorum..."

"Birşey demek zorunda değilsin Zülal," dedi Kartal komutan ondan hiç duymadığım yumuşak ses tonuyla. "Gerçeği bilmeni istiyoruz. Abilerin olarak."

Baran da onu tastikledi. "Kurulu düzenini, aileni bozmak değil amacımız. Sadece gerçek ailen biziz ve bunu bilmeni istiyoruz."

Ailen...

"Anladım."

Kartal "şimdi, izinlisiniz üsteğmenim. Evinize gidin ve dinlenirken bu mevzuyu bir düşünün. Seni korkutmasın sakın bu olay."

Gülümsedim. "Türk askeri korkmaz komutanım."

Gülümsedi. Onu gördüğümden beri ilk defa. "Aferin. Çıkabilirsin."

"Emredersiniz!"

Üsteğmen odadan çıkar çıkmaz Baran Turhal abisine döndü. "Kartal? Niye gönderdin kardeşimizi?"

Kartal homurdandı. "Ben askerimi dinç isterim Baran. Gidip kafasını toparlasın, sonra illaki gelip konuşacak."

"Doğru... haklısın ya hiç bı yönden düşünmemiştim." 30 yaşındaydı Baran. Kartal ondan 1 yaş büyüktü. O yüzden abi demezdi ona. Birde, özel harekat polisi olan abileri daha vardı o da 34 yaşındaydı. Sancar Turhal.

Kartal "kendisi gelmezse bizim eve bir akşam yemeğine çağırırım. Bence ailesi ile tanışmak ister." Mutluydu. Hemde çok mutluydu. Kendisi gibi asker yetişen kardeşini bulmuşlardı en sonunda. O da Zülal i ilk gördüğünde anlamıştı. Bilen birinin anlamaması imkansız gibi birşeydi. Çok benziyorlardı çünkü.

Kartal "Zülal Turhal," gülümsedi. "Üsteğmen Zülal Turhal." Gurur duymuştu birden. Gözlerindeki parıltı bunu gösteriyordu. Ama kendi koydukları isimle anılmasını isterdi. Laçin üsteğmen olarak çocukluğuna kadar görmek isterdi.

Baran "bir subayımız daha var demek kardeşim."

...

"Çok seviyordum ben komutanım!" Feyzullah ın komutanım derken kadehini masaya vurmasını izledim.

Rakı masası, dostlarım ve bol efkar. Feyzullah sevdiği kızı anlatıyordu bize.

"Siz erkekler zaten hep yarı yolda bırakırsınız." Gözlerim doldu. "Neden bıraktın Feyzullah?"

Korktum vereceği cevaptan.

Feyzullah "inekleri beni sevmedi komutanım."

Pardon?

"Anlamadım?"

Masadan hafif kıkırtılar yükseldi.

Feyzullah "hayvancılıkla uğraşıyor da ailesi. Bir gün damda buluştuk biz bununla. Akşam eve dönünce bir ayrılık mesajı. İnekleri beni sevmemiş o yüzden ayrılmak zorundaymış."

Ercan "senden ayrılmak için bahane kolluyormuş diye yorumladım."

Aklım orada değildi. Aslında aklım hiçbir yerde değildi. Kaçıncı olduğunu sayamadığım rakının yerini bir duble daha aldı.

Şuan bir acil görev emri gelseydi biz bitmiştik.

Masadaki herkes laylaylomdu bende dahil olmak üzere. Burdan gördüğüm kadarıyla bir tek Barbaros içmemişti. O zaten nefret ederdi alkol ve sigaradan. Aslanım benim. Aferin ona.

"Komutanım yetmez mi bu kadar içtiğiniz?"

Barbaros tu bu. Kaşlarım çatıldı.

"Barbaros, sivildeyiz."

Barbaros "Lâl, hadi bırakalım artık bunu. Gecemiz sonlansın mı burada? Hım?"

Elimden bardağımı almaya çalışınca daha da sinirlenmiştim.

"Bırak içiyorum." Bir anlık zihnimin derinliklerinden Bihter Ziyagil repliği çıkması istemsiz gülmeme sebep oldu. Cidden şuan tek problemimiz bu muydu?

Barbaros elimdekini alıp kafasına dikti. Şaşırtmıştı bu beni. Alkol mu almıştı o? "Gidiyoruz." Dedi ve beni doğrulttu.

"Yalnız burada emirleri ben veririm teğmenim."

Sırıttı. "Sivildeyiz komutanım." Boğazını temizledi. "Dağılıyoruz arkadaşlar. Herkes evlerine."

Oğuz "yalnız komutanım, biz daha yeni başlamıştık."

Barbaros "bu bir emirdir mi demem gerekiyor asker?"

Oğuz yerine sindi. "Emredersiniz komutanım."

"Burada benim hükmüm ne acaba asker?"

Kapıya doğru yöneltmişti beni.

Barbaros "senin sözünün üzerine söz söylemek bana düşmez komutanım ama eve gidene kadar komuta bende."

Omuz silktim. "Ama ya!" Beni kendi arabası olduğunu tahmin ettiğim arabaya sürüklemişti. "Hop!"

Kendi aracıma yöneldim hemen. Kolumdan tutulmuştum. Kendimi bir anda omuzda buldum. Ama karnım zorlanmıştı. İnce bir sızı yayılırken salmıştım artık kendimi. Herşey üst üste gelmişti çünkü.

Koltuğa oturttu beni. Ama bu benim arabam değildi ki. Daha çok ağladım buna.

Barbaros "Zülal? Ne yapıyorsun sen?"

"Ağlıyorum görmüyor musun!"

Yanaklarımı avcunun içine aldı. "Zülal bir sakin olur musun?"

"Olamam!"

Barbaros "Canın mı yanıyor?" Afallamıştı. İlk defa beni böyle görüyordu.

Ağlamam durdu. Sol tarafındaki kesik izini inceledim bir süre. Elmacık kemiğindeki o küçük yara. Ben yapmıştım. Yanlışlıkla kapı vurmuştum ve yarmıştım suratını teğmenimin.

Kaşları çatıldı ve elini çekti. "Lâl... korkutuyorsun beni."

"B-ben..." boğazımı temizledim ve yaşlarımı sildim. "Otursana."

Sözümü dinledi. Şöför koltuğunda yerini alırken arabayı çalıştırıp klimaları açtı. Alkolden hissetmiyordum ama hava buz gibiydi.

"Ailem, gerçek ailem değilmiş." Bir anda dökülmeye başlamıştım. "Gerçek ailen biziz diyerek birileri çıktı karşıma." Derin bir nefes alarak bacaklarımı kendime çektim. Ayakkabılarım muhtemelen koltuğu kirletiyordu ama umursamamıştım. Temizletirdim. "Kafam o kadar karışık ki ne yapacağımı bilmiyorum be barbar."

Barbaros koltukta yan dönmeye çalıştı ama büyük cüssesi izin vermemişti. İstemsizce güldüm. "Bakın, size akıl vermek haddime değil. Böyle bir durumda kalsam bende ne yapardım bilmiyorum." Derin bir nefes aldı. "Karşı taraf senden ne istiyor bu daha önemli sanırım şuan."

"Hiç." Omuz silktim. "Hiçbir şey istemiyorlar. Sadece bilmemi istedikleri için söylemişler."

Barbaros "Peki sana kötü davrandılar mı?"

"Hayır. Hatta bir abim hayatımı kurtardı."

Barbaros gülümsedi. "Demek bir abin var."

Gülümsedim. "İki abim var."

Barbaros afallamıştı. "İ-iki abi mı?"

"Hıhım."

Boğazını temizleyip konuştu. "O zaman onların sana gelmesini beklemelisiniz komutanım." Resmileşmişti birden. "Bence kendinizi geri çekmemelisiniz. Bunca sene onlar da evlat özlemi çekmiş sonuçta."

"Haklısın barbar. Teşekkür ederim beni dinleyip akıl verdiğin için. Ben işin içinden nasıl çıkacağımı bir türlü bilemedim."

.

.

.

Loading...
0%