Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@meysak

Bölüm: 1

Bölüm adı: Kadın Asker

.

.

.

Küçüklükten beri bir hayalim vardı. Asker olacak, topraklarını kurtaracak, mazlumların koruyucu askeri olacaktım. Kanım deli kaynardı. Çocukluğumda bile herkesi korumaya and içmiş biri olmuştum ben. Arkadaş grubumu bile ölesiye korurdum.

Ama ben bugün bir arkadaşımı koruyamamıştım. Bir silah arkadaşımı koruyamamıştım. Ben bir keskin nişancıydım. Görmek zorundaydım etraftaki tehlikeleri. Görüp indirmeliydim.

Askerdik biz. Gerekirse vatanı için canını verecek ve en yüksek mertebeye ulaşmış olacaktım. Şehitliğe.

Hiddetle üzerimdeki üniformayı çıkarıp sağa fırlattım. Gözlerim aynadaki görüntümde durmuştu. Belime geçen koyu sarı saçlarım ensede sıkıca topuz yapılmıştı. Koparır gibi tokamı çekiştirdim. Çığlığı basarken sağa sola saldırdığımın bile farkında değildim. Bugün silah arkadaşım şehit olurken ben iki kurşun ile imtihan edilmiştim. Karnımdan üç kurşun ile. Karnımdan değil kalbimden yemeliydim onları. Öyle olmalıydı ki intikam ateşi ile yanmama sebep olmamalılardı. Çünkü bir Türk askeri intikam ateşi ile yanmaya başladıysa, hiçbir güç söndüremezdi onu.

Hiçbir güç.

Her yeri darmadağın etmiştim. Ta ki kapı açılıp üstüme biri abanana kadar.

Yağız komutanım.

"Zülal!" Diye bağırdı gür sesiyle. Onun askeri olsam dahi korkardım sesinden hep. "Kendine gel asker! Ne yapmaya çalışıyorsun sen!"

Ağlamalarımı durduramıyordum. "Abi..." dedim acı acı. Komutanımdı ama, bir abi gibi yaklaşırdı bana. "Abi!"

Yağız komutanım "Lâl," diye fısıldadı kafamı göğsüne dayayıp iyice geriye yaslanırken. "Tamam abicim, geçti."

"Geçmeyecek! Hiçbir şey geçmeyecek! Ben koruyamadım abi onu! Ben o soysuz piçi görmedim abi!"

Çünkü ben üç mermi yemiştim çaprazımdan. Tam üç mermi.

Yağız komutanım nahif ses tonuyla konuşurken sanki rahatlıyordum. Koskoca binbaşım beni göğsüne çekmiş pışpışlıyordu. "Kimse fark etmedi Lâl. Kimse görmedi." Eli karın boşluğuma gitti. "Sen... yaralandın mı Zülal!"

İşte şimdi sıçmıştım.

Yağız komutanım "Timin komutanı olarak bende koruyamadım. Şimdi ne yapayım? Bak Zülal. Türk askerinin kanı yerde kalmaz. Türk askeri ölmez. Zira öldüyse, geri döner hesap sorarız yapanlardan. Şimdi teğmenim, kalkıyorsunuz ve derhal hastaneye gidiyorsunuz! Bu bir emirdir!"

Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Üstümde sadece yeşil sporcu sütyeni vardı ama talimleri de böyle yaptığım için utanmamıştım. Kimse bir söz uzatmaya cesaret edemezdi.

"Emredersiniz komutanım!"

Derin bir nefes alarak dolabıma yöneldim. İçinden bir sweat alırken Yağız abi konuşmuştu. "Kendini toparla Zülal. Sana sahada ihtiyacım var biliyorsun."

Üzerime geçirdim hızla. "Peki Yağız abi." İçin için yanıyordum ama, intikam için.

Yağız "ayrıca bu yaranın hesabını sonra soracağım sana üstteğmenim."

Hah, asker kimliğiyle konuşuyordu.

"Emredersiniz komutanım. "

Çıktı ve kapıyı kapatıp gitti. Bende hızlıca -karnımdaki üç kurşun yarasıyla- altımı da değiştirip cüzdanım, arabamın anahtarı, telefonum ve silahımı alarak çıktım dinlenme odasından. Karargahın kapısını aşıp arabama bindiğimde acım gün yüzüne çıkmıştı. Öfkem onu bile bastırmış.

Hastaneye gelene kadar kafam öylesine allak bullaktı ki silahımı bile belimde bırakmıştım. Geri dönmek istesem de bayılacak gibi olduğumu fark edince vazgeçtim bundan. Tutunacak yer ararken kendimi zorladım resmen.

"Y-yardım edin." Dedim. Sesimi ben bile zorla duymuştum. Dayan Zülal. Dayanman gerek.

Toparladım kendimi bir doktorun yanıma koştuğunu görünce. "Vuruldum." Diyebildim sadece.

Kucağına bayılan hastayla yüksek sesle bağırdı Baran Turhal. "Sedye getirin!" Bakışları kucağındaki kadını bulduğunda kaşları hayretle havalanmıştı. Annesine ne kadar da çok benziyordu. Kapanmadan önce fark ettiği gözleri... biri mavi biri kahverengi. Kafayı yemek üzereydi.

"Hocam!" Dedi üçüncü kez asistan kız. Sonunda hocasının dikkatini çekmişti. Hızlıca kucağına alıp sedyeye bıraktı Zülal Alakuş u. "Acil e alıyoruz." Kanlı sweatini gördü. "Hızlıca kan grubunu öğrenin iki ünite hazırlasınlar. Çabuk. Çabuk!"

Acildeki yerini alırken hızlıca makas ile sweatini kesmişti boyunca. Ama belindeki kemere takılı silah ve karnındaki kocaman olan kanlı sargı bir anlık şaşkınlıkla donmasına sebep oldu. Asker miydi kendi abisi gibi? Rütbesi neydi acaba?

Kemeri açıp silahı çağırdığı güvenliğe verip işlemlerine devam etti. Birkaç dikiş ve bir ünite kan ile halletmişlerdi aslında. Çok ciddi birşeyi olduğunu sanmıştı bayılınca. Bilmediği bir sebepten ötürü bitkin düşmüştü. Haberde duyduğu şehit haberinden miydi yoksa? Olabilirdi.

Baran "gözetim altında kalsın bugün. Hasta uyanınca bana haber edebilir misiniz?"

Başını salladı asistanı. "Tamam hocam."

Başımdaki feci ağrı kulağımı bile çınlatırken açtığım gözlerim yoğun ışıkla daha da artmıştı sanki. Doğrulmak istedim ama karnıma saplanan acıyla inlemiştim.

"Hop. Uslu dur asker." Yağız komutanımdı bu. El mahkum geri yattım.

"Usluyum ben komutanım."

Yağız "bayılmışsın. Haberi alır almaz buraya uçtum. Az kalsın polislerle belaya sokuyordun başımı."

"Aman komutanım."

Yağız "aman falan deme hiç. Herneyse. Ben gitmeliyim. Seni burada güvendiğim doktor arkadaşıma emanet edeceğim bugün. Birşeye ihtiyacın olursa ons söylemen yeterli."

Başımı sallayıp elimi alnıma götürdüm. "Emredersiniz komutanım."

Yağız "Hadi kardeşim, sağlıcakla. Yarın görüşürüz."

O giderken gözlerimi kapatmıştım sakince. Çok yorgundum. Hem bedenen hem ruhen. Ama bu bugünlüktü. Yarın dünkünden dinç kalkacağıma emindim.

"Merhaba." Kalın bir erkek sesi duyar duymaz gözlerim açılmıştı. "Ben doktorun Baran Turhal. Yağız binbaşının en yakın arkadaşı." Yatağın yanındaki tuşa basarak yukarı kaldırarak oturur pozisyona soktu beni. Bu beni bulan doktordu. Yağız abimin arkadaşı olduğuna göre güvenebilirdim değil mi? Türk askeri doktorları severdi. Türk askeri vatanından olan herkesi severdi.

"Zülal Alakuş."

Gülümserken elindeki ışıkla göz reflekslerime baktı. "Demek subaysın ha?"

"Subayım."

Baran doktor ışığı cebine koyup serumumu kontrol etti ve yanımdaki sandalyeye oturdu. "Kadın asker... gurur duydum sizinle."

.

.

.

 

Loading...
0%