Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2| düşüş

@meysak

Dağlık bir bölgede yapabilecekleri en iyi şekilde savaşıyordu Atmaca timi. Henüz bir zayiatları yoktu. Teröristler dört bir yanını sarmış, çoğaldıkça çoğalıyordu.

"İt sürüsü gibiler amına koyayım," dedi Yuşa Yıldırım sinirle. Sonra komutanlarını hatırladı. "Pardon komutanım."

Doğukan "it sürüsü çünkü bunlar astsubayım!" birini daha indirdi. "Birazdan patladıklarında çoğalmayı keserler."

Can gördüğü silah bağırdı. "Roket!"

Roket tam teğmen Leyla nın tarafına düşmüştü. İstihbaratın en önemli askerinin tarafına.

Hasan "komutanım Leyla!" diye bağırdı endişeyle. "Leyla iyi misin!"

Ali "siktir."

Doğukan "Leyla cevap ver!"

Ali "ben gidiyorum yanına koruyun!" diye bağırıp o tarafa koşturdu. Ona en yakın kişi koruma ateşi açmıştı arkasından. "teğmenim?"

Leyla acıyla inleyerek gözlerini araladı. Başındaki komutanını görünce "komutanım lazer cihazı."

Ali göz ucuyla cihaza bakıp teğmene döndü. "Bırak şimdi onu. İyi misin?" doğrulmasına yardım etti. "iyiyim," dedi Leyla. "son anda kaçıp siper alınca çok hasar almadım."

Ali rahat bir nefes verip "aferin," dedi sonra kulaklığına dokundu. "komutanım lazer cihazı paramparça. İşaretleme yapamayacağız."

"Atmaca, Albatros konuşuyor," dedim tehlike barındıran sesimle. Artık alışkanlık olmuştu. Karşımdaki kim olursa olsun sesim keskin çıkıyordu. "Durum bildirimi yapın." Ses gelmezken söylediklerimi tekrarladım. "Atmaca, durum bildirin."

En sonunda kalınca bir ses yankılandı kulaklığımda. "Albatros," dedi. Soluk soluğa kalmıştı. "Atmaca" Sonunda.

"Atmaca, yüzbaşı Asi Poyrazlar konuşuyor. Kendinizi tanıtın."

Atmaca "yüzbaşı Doğukan Demirkol," dedi. Demirkol. "Lazer cihazı paramparça. İşaretleme yapamıyoruz."

Doğukan Demirkol... adı soyadı beynimde yankılanıp duruyordu. Ne?

"Yerden lazerleme olmadan atış yapmam emniyetsiz." Dedim kendimi toparladığım ilk dakika. Lazer cihazı net bir koordinat verirdi. Bende uçağımın füzelerini oraya yönlendirirdim. O olmadan atış yapmam halinde nokta atışı yapamamaktan onları tehlikeye atabilirdim.

Yüzbaşı "Ağır ateş altındayız buradan çıkamıyoruz. Her yer terörist kaynıyor. Desteğiniz olmazsa buradan gerçekten çıkamayacağız." derken durumun vehametini tartıyordum. Zor durumda oldukları belliydi ve benden yardım istiyorlardı.

"Atış yapmam dahilinde siz de zarar görebilirsiniz." Bende.

Yüzbaşı "itlerin elinde can vermektense sizin elinizde ölelim yüzbaşım. Lütfen vurun." ve hat düştü.

"Kule."

Kuleden cevap gecikmedi. "Kule dinlemede."

"Taarruz bölgesinde işaretleme yapılamıyor. Dostla düşman arasındaki mesafe nedir?"

Kule "Düşman unsurla tim arasındaki mesafe 60 metre."

60 metre çok yakındı.

"60 metre, mutabık mıyız?"

Alçak irtifadan uçmadan nokta atışı yapamazdım. 60 metre demek yerle paralel gitmem demekti. Yerle paralel gitmem demek ise...

"Doğrudur," dedi kule. "Düşmana çok yakın. 25 metreye inmen gerek. O kadar inersen bombanın basıncıyla zarar görürsünüz." Anlamıştı ne yapacağımı. "Geri dön, taarruz iptal."

Ama komutanlarım beni tanıyorsa ilk verilen emir dışında ikinci emri dinlemeyeceğimi iyi bilirdi.

"Deniz geri dön."

Deniz "birlikte dönüyoruz yüzbaşım."

"Ben taarruzu gerçekleştireceğim yüzbaşım. Geri dönün."

Deniz in uçağı geri dönerken kanopi camına yansıtılmış uçuş bilgilerini tekrar kontrol ettim.

"Hedefe son 4 dakika."

Kule "Asi, sende dönüyorsun."

"Askerimizin bize ihtiyacı var. Onları bir başlarına bırakamayız."

Kule "Kara kuvvetleri desteğe gi-"

"Hava pilotu olarak bütün riskleri üstleniyorum. Ben varmak üzereyim kule, bırakın taarruzu gerçekleştireyim."

Kuleden bir süre ses gelmedi. Kule diye hitap etmemin sebebi benimle tek bir kişi konuşmuyordu. Orada bulunan kişilerin komutasında olduğum için Kule derdim yalnızca.

Son 3 dakika.

Kule "Döndüğünde savunmanı masamda istiyorum Asi."

Sırıttım. "Emredersiniz komutanım."

Son 2 dakika.

Gözüm kısa bir etrafı taradı. Belden yukarısı komple cam olduğu için etrafı 360 görüyordum. Uçağımın içinde kendimi güvende hissettiğimi daha önce söylemiş miydim size? Söylemediysem şimdi öğrendiniz. F16 uçurmak o kadar güzel bir histi ki. Siz uçak içerisinde değil de dışarısında oturuyormuş gibi hissediyordunuz. Panoromik cam yapısı size bulutların içinde yalın halde süzülüyormuş gibi hissettiriyordu. Küçük kokpit bile insana güven veriyordu. Sanki sıcak bir kucakmış gibi.

Son 1 dakika.

Havadayken bütün dertlerim siliniyordu sanki. Yalnızca ben ve hedef oluyordu çünkü. Aşağıda ise Havada olmayı özlüyordu insan. 9bin kiloluk canavarın altında olması delicesine güç veriyor insana. Özgür olmanın ne demek olduğunu en çok biz havacılar deneyimliyordu işte.

"Son 10 saniye." 10'dan geriye saymaya başladığımda aynı zamanda irtifamı da iyice indirdim. Çatışmayı görüyordum. "Albatros'dan selam getirdim size," dedim Atmaca timine telsizden ve ben de tam ortalarına uçağımdaki füzeleri bıraktım sırayla. Füzelerim düşmanla arasına sur gibi dizilerek patladılar. Ardımda bir toz bulutu bırakıp giderken tam da tahmin ettiğimiz gibi uçak alarm vermeye başladı. Son anda rotayı çevirerek dağa çarpmaktan kurtulsam da hızla irtifa kaybetmeye başladım.

"Mayday, mayday! Uçağım hasar aldı düşüyorum!" Siktir telsizler de çalışmıyor. "Beni duyuyor musunuz! Uçağım düşüyor! Atlıyorum!"

Gözlüğü indirip maskeyi kontrol ettim hemen. Ardından acil kaçış kolunu çektim sertçe. Kanopi gürültüyle açılıp uçaktan ayrıldığında eş zamanlı olarak bende paraşütümle birlikte dışarı fırlamıştım.

Asi yüzbaşı fırlatmanın şiddetiyle bilincini kaybederken uçak büyük bir gürültüyle yere çakıldı. Asi düşman tarafına daha yakın attığından büyük bir çoğunluğu ölmüştü terör unsurlarının.

Atmaca timi uçağın çakıldığını görünce hemen toparladı kendilerini.

Doğukan "Asi?" diye mırıldandı belli belirsiz. Hemen ardından time bağırmıştı. "Beyler toplayabildiğimiz kadar mühimmat toplayın!" Leyla ya döndü. "Üstlere haber ver pilotumuz düştü onu kurtarmaya gidiyoruz, burada işimiz bitti."

Ali "hadi çocuklar hızlı olun!"

Tim silah ve mermi toplamıştı hızlıca.

Polat "komutanım kaçanlar var!" Diye bağırırken namluyu onlara doğrulttu.

Doğukan yüzbaşı göz ucuyla etrafı süzdü. "Bırak Polat, küçük yemlerle uğraşma derhal çıkmamız gerek buradan. Pilotumuz düşman bölgesine düştü, onlardan önce ulaşalım." Aklında son söylediği cümle yankılanıp duruyordu. Albatros'dan selam getirdim size. Ne kadar da gurur verici bir cümleydi o.

Alandan çıkıp ilerlemeye başladığında öte yanda inleyerek kendine geldi pilot yüzbaşı Asi. Onu vurmaya çalıştıklarını fark edince paraşütünün kontrolünü eline aldı. Omzundan vurulduğunu aşağı inince fark edecekti. Bayılıp ayıldığı için bir anlık sersemlemişti çünkü. Yere sarsıntıyla indiğinde dengesini kaybedip yüzükoyun düştü.

Vücudunda sızılar vardı. Oksijen maskesinin açıldığını fark ettiğinde elmacık kemiğinden de bir sızı yükseldi. Kaskını çıkarıp "yaşıyorum," diye mırıldandı. İşte, omzundaki acı o an kendini belli etmişti. Vurulduğunu o an fark etti. Dikkatlice bakınca sadece sıyırdığını görmek bir nebze rahatlattı içini. Öldürmez.

Söylediği tek kelime bu olmuştu. Sonrası birkaç saniye kendine gelmeyi denedi. Ardından hızlıca kalkıp üzerindekilerden kurtuldu ve paraşütünü topladı. Çantaya tıktığı bütün ekipmanları ilerideki taşların arasına gizleyip üstlerini kapattı. Uçuş elbisesinin cebinden uydu telefonunu aldı eline. Çalışmadığını fark edince "lanet olsun," dedi. Düşmenin etkisiyle bozulmuş olmalıydı ki açılmıyordu. Geri yerine koyup silahını çıkardı. Düştüğü yerden uzaklaşmak için harekete geçmişti hemen. Zira terör unsurları onu arıyordu fellik fellik. Orada olmaları çok uzun sürmezdi.

Diğer yanda da Doğukan timini toplayıp sağlam buldukları iki araca bölünmüşlerdi.

Fırat "komutanım uçağın düştüğü noktanın koordinatlarıyla düşen pilotun bilgileri de gönderildi."

Doğukan merak etmişti. "Ver bakalım şu bilgileri."

Fırat ın arkadan uzattığı bilgisayarı eline aldı. Ekrandaki fotoğrafı inceleri dikkatlice. Asi Poyrazlar... yıllar önce kolyesini emanet ettiği Asiye miydi bu? Yoksa isim benzerliği miydi? Ne ironik bir isim benzerliğiydi bu. Peki neden ismini değiştirmişti? Öğrenmenin tek yolu vardı, o da Pilot Yüzbaşı ası Poyrazlar'ı bulmaktı. "Demek gerçekten pilot oldun, vay be," demekten kendini alamadı.

"Tanıyor musunuz komutanım?" Diye sordu Selim üsteğmen.

Doğukan hayır dese de "Aslında kısmen," diye devam etti. "Emin değilim benzetiyor da olabilirim."

Feza "umarım sağdır. Bu devirde iyi eğitimli gözüpek savaşçı bulmak çok zor."

Polat "hele bizi kurtarmak için kendini riske atacak bir şahin bulmak çok daha zor. Resmen düşmanla aramıza duvar ördü."

Feza "işte böylr çıkanı da geride bırakmayacaksın komutanım."

Selim "yalnız pek de güzel biriymiş. Canlı kanlı görüp tanışmak isterim."

Doğukan "komutanına yürüme Selim." İçten içe gurur duyuyordu. Biraz endişeli olsa da bir nebze de mutluydu. O kişi Asiye ise Hava Kuvvetlerine kendisi bir asker kazandırmış olacaktı. Değilse de gurur duyup mutlu olmasına devam edecekti. "İt sürüsünün eline geçmeden bir yakalayalım da."

.

.

.

.

Yavaştan girdik hikayeye. Gazamız mübarek olsun. Bölümleri acayip bi merakla yazıyorum. Bir sürü fikir var aklımda sabırsızlanıyorum yazmak için.

Loading...
0%