@mhutku
|
“Önsöz” Bütün hikâyeler, yaklaşan bir değişimin kırılma noktası mahallinde başlar ve değişim, kayıtsız doğası gereği, genellikle hayret verici ve beklenmedik, istenmeyen, ürkütücü ve bir o kadar da yersiz sonuçları beraberinde getirir. Söz konusu değişim, ne kadar farklı, alengirli, tartışılır, cafcaflı veya ilham verici olursa olsun gerçekte önemli olan, geldiğinde ne yaptığımızdır. Onu sahiplenip benimseyebiliriz veya ona kafa tutup direnebiliriz. Hatta öylesine suyuna gidebiliriz. Ya da onu tamamen görmezden de gelebiliriz. Hangi içeriğe sahip olursa olsun ya da ne kadar sarsıcı olduğuna inanırsak inanalım, gerçek, değişimin kendisinde değil nasıl bir insan olduğumuz ve söz konusu değişimin sonuçlarını nasıl karşıladığımızdır. Kaçınılmaz olarak ve belki de göz ardı edilemez bir şekilde önümüze dikilen bu ‘gerçek', tercihlerimiz, dolayısıyla da eylemlerimiz, asılında ‘kim' olduğumuzu tanımlamış olur. Hikâyemiz yaklaşık dört yüz seksen yıl önce kurulmuş, bu süre içerisinde büyüyüp gelişmiş, ancak bir şehir olmaktan itina ile kaçınmış, sessiz ve sakin bir yer olan Yavruturna kasabasında başlıyor. Bu huzurlu kasabayı önemli kılan ya da akranları arasında öne çıkaran sadece kurucularının sahip olduğu şöhret değil, aynı zamanda söz konusu kurucuların öngörüleriydi. Yaşlı oldukları kadar bilge olan bu kurucular ilk toplandıklarında, huzur ve sükûnet bulabilecekleri, insanların, elf'lerin, dwarf'ların ve gnome'ların politik didişmelerinden mümkün olduğunca uzak, ancak dünyadan da tamamen soyutlanmayacak bir yer aradılar. Bu nedenle olası tüm potansiyelleri düşündüler, gözden geçirdiler, değerlendirdiler, jeopolitik nedenler veya ulaşılmazlıkları dolayısıyla çoğunu bir kenara attılar, ta ki Adalar Krallığı'nın bu tatlı noktasını buluncaya kadar. Kuzeyinde bir Bereketli Cennet köyü olarak nam yapmış bir orman elf’i topluluğunu dahi ağırlayan muazzam Ritüel Ormanları, hemen doğusunda utangaç ağaç perileri ve fey'lere ev sahipliği yapan nefes kesen, yemyeşil ve sisli, dimdik duran Martı Konağı vardı. Güneyinde ise hem yerin üstünde hem de yerin pek derinliklerinde çok meraklı gnome'ların yaşadığı Kalaycı Tepeleri ve Sessiz Tepeler, batısında da asabi, fevkalade inatçı, çok da kaş çatan dwarf'ların toprak altında maden kazdıkları Aksi Tepeler ve Kadim Tepeler yer almaktaydı. Bu şirin toprak parçasının hemen yanından ise Büyük Arashkan Irmağı’nın suları heyecan ve neşeyle akmaktaydı... Kuruluşundan yüzyıllar sonra Yavruturna kasabası zenginleşecek, gelişecek ve buraya barış, huzur ve uyum içinde yaşamak için gelen elf, insan, dwarf veya gnome —kısaca herkesi kabul edecekti. Ve hatta bazen tam olarak elf, insan, dwarf ya da gnome olmayan bazı ‘şeyleri' dahi kucaklayacaktı. İşte hikâyemiz Yavruturna adındaki bu mutlu kasabada başlıyor... ...Değişimler, tercihler, eylemler ve beraberinde gelecek olan hayret verici ve beklenmedik, istenmeyen, ürkütücü ve bir o kadar da yersiz sonuçlarıyla birlikte. |
0% |