Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@mi.mundo

Sabah her zamanki gibi erkenden kalktım. Saat daha yeni beş olmuştu. Fazla ses çıkartmamaya özen göstererek kapının kilidini açtım. Karşımdaki odaya aynı sessizlikle ilerledim. Aralık olan kapıdan içeriye bakınca Anıl gözüküyordu. O özenle yaptığı saçları dağılmıştı ve bir parçası yüzüne düşmüştü. Çatık kaşlarıyla uyuyordu. İnsan neden uyurken kaşlarını çatardı ki? İlk defa ona bakarken sinirlenmemiştim çünkü uyuyordu ve bu sayede bana bir şey yapamıyordu. Birden yok olup gitse dünyadaki en huzurlu insan ben olurdum. Bu düşünceme gülümsemeye başladım. Anıl’ın yüzündeki ifade masum bir hal alırken ben de sessiz adımlarla aşağıya indim. İlk önce internetten 7/24 çalışan bir çekici buldum ardından da onu çağırıp kapıya gittim. Kapı kolunu sıkıca kavrayıp yavaşça açmamla evde kulakları sağır edecek yükseklikte bir alarm sesi yankılanmaya başladı. Korkuyla kulaklarımı kapattım. Anıl koşarak yanıma gelmişti. Sesle birlikte uyanmış yataktan çıktığı gibi yanıma fırlamıştı. Üzerinde ne bir tişört vardı ne de bir pantolon. Sadece altında bir şort vardı.

“Kapat şunu!”

Ses cidden rahatsız ediciydi. Benim bağırmamla kapının yanına gidip oradaki zımbırtıya bir şifre girdi ve evdeki ses anında kesildi. Anlık gelen rahatlamayla

“Oh bee!”

Derken ellerimi kulağımdan indirdim ama dikkatsizliğimle birlikte elim adamın yontulmuş gibi duran karın kaslarına çarptı. Elimi sanki elektrik çarpmış gibi hemen geri çektim.

“Pardon”

O ise bunu umursamadan yüzüne düşen saçlarını geri çekti.

“Sabahın bu saatinde ne yapıyorsun burada Allah aşkına ya! Aklım çıktı eve biri girdi diye senin odanın kapısını da açık görünce buraya nasıl geldim hatırlamıyorum bile!”

Bana sitem ediyordu.

“Üzgünüm Anıl bey. Biz normal insanlar bu alarmları dışarıdan gelenler için taktırıyoruz evden dışarı çıkanlar için değil sizi korkutmak istemezdim.”

Açık kapıdan dışarıya çıktım. Hava daha yeni yeni aydınlanıyordu ve buz gibiydi.

“Ev şehrin uzağında olduğu için eğer eve giren kişi girişte alarmı atlatırsa çıkışta yakalansın diye yapmıştık.”

Düşününce zekiceydi.

“Saat çok erken Dolunay nereye gideceksin? Eve geç biraz daha uyuyalım daha sonra araba çağırıp gideriz. Hadi gel.”

Esneyerek cümlesini bitirdi. Bünyesinin sabah erkenden kalkmaya alışık olmadığı belliydi ama ben ise gece kaçta yatarsam yatayım en geç sabah beşte ayakta oluyordum.

“Siz gidin uyuyun Anıl bey.”

Arabama doğru ilerlerken arkamdan geldi.

“Hay senin beyine ya! Ne beymiş, nereden çıktı bu bey kelimesi anlamadım ki? Hava çok soğuk Dolunay eve gel hadi.”

Ona döndüm. Gözlerimle vücudunu işaret ederek konuştum.

“Anıl bey resmen çıplaksınız belki de ondan üşüyorsunuzdur lütfen siz gidin ve uyuyun.”

Hızla bana yaklaşıp beni kucağına aldı bu hareketiyle gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Bunu beklemiyordum kesinlikle. Vücudu gerçekten buz gibi olmuştu. Bir yerde okumuştum erkekler kadınlardan daha çok üşür diye. Ne yani şimdi ben ona üşüdüğünde ceketimi mi çıkartıp verecektim? Ne saçmalıyordum ben? Benim saçma düşüncelerim sırasında o eve geri girmişti hatta yukarıya bile çıkmıştık. Hızla toparlanıp kucağından atladım.

“Ne yapıyorsun ya! Aldın geldin beni buraya aygır mısın sen!?”

“Ne güzel ki şu siz saçmalığından kurtuldun. Ayrıca aklın başına daha yeni mi geldi. Evin içine girdik hatta üst kata bile çıktık. İtiraf et kollarımda olmak çok güzeldi.”

Ona ters ters baktım. Benim yanımdan geçip yatağına yattı.

“Anıl bey aşağıdaki kapıyı açın. Araba için çekici çağırdım gelmek üzeredir. Ben evden çıkayım siz daha sonra uyursunuz.”

Kafasını kaldırıp bana baktı.

“Ne çekicisi? Bu saatte nerden buldun sen çekiciyi?”

Sabırla ona baktım.

“Araba çekicisi Anıl bey. Arabayı sırtlanıp götüremem değil mi? Hem 7/24 çalışanları var internetten bulup çağırdım.”

O geri kafasını yastığa atıp gözlerini kapatırken yatağına doğru yaklaştım. Kendi isteğiyle kalkacak gibi durmuyordu boşta duran elini kavradım. Elim eline değdiği anda hemen gözlerini açıp şaşırarak bana baktı. Ben de bakardım tabii ne zamandır ‘Dokunma adam bana!’ diye cırlıyordum adama. Elinden asılıp kalkmasını sağlarken konuştum.

“Anıl hadi ya! Şu kapıyı açacaksın sadece.”

Sesim kedi mırıldanması gibi çıkmıştı. Yataktan kalkarken daha büyük bir şaşkınlıkla bana baktı.

“Sen az önce hem kendi isteğinle benimle temasta bulundun hem de bana ismimle mi hitap ettin. Güzelim bir daha böyle bir şey yapacağında bana önceden haber et ki kalbime inmesin diye kendimi hazırlayabileyim.”

Bıkkınlıkla ofladım.

“Off! Hadi artık ya.”

Kenarda duran gömleğine doğru ilerledi ama hala ellerimiz tutuştuğu için beni de yanında sürükledi. Elimi çekmek istesem de izin vermedi. Onun tersine gitmeyecektim çünkü gidersem geri yatacağını hissediyordum.

“Gömleğini nasıl giyeceksin acaba ellerimiz bu haldeyken merak içerisindeyim?”

Bana hak vermişti ki elimi bıraktı. Ben de hemen aşağı salona indim. Bir süre sonra o da aşağıya geldi. Saçları hala karışıktı gömleğini de öylesine giydiği belliydi. Gömleğinin eteklerini bile pantolonunun içerisine sokmamıştı. Uykusuz gözlerle bana baktı. Daha sonra kapıya ilerleyip kapıyı açtı ama şifre girmemesine rağmen alarm ötmemişti.

“Niye ötmedi bu?”

Bana döndü.

“Evden çıkarken günde bir kez şifre girmemiz yetiyor. Sürekli bununla uğraşamayız ya.”

Haklıydı. Allah’ım ne kadar salaktım ben.

“O zaman niye kalktınız Anıl bey? Deseydiniz bana yukarıda hala uyuyor olurdunuz.”

Bıkkınlıkla ellerini iki yana açtı. Sırtını bana çevirmişti.

“Ohooo! Yine geldi bu ‘bey’ kelimesi.”

Omuz silktim. Ona bey diye hitap etmem onu delirtiyordu. Ben ise insanların damarına basmaktan çok hoşlanıyordum. Ne yapabilirdim ki?

“Seni elin adamıyla bir başına yollamamı beklemiyordun değil mi?”

Alayla konuştum.

“Anıl bey ben dün gece elin adamıyla aynı evde kaldım hem de şehrin dışında bir evde.”

 Hemen bana döndü.

“Hoşuna gidiyor değil mi beni üzmek, kırmak ya da sinirlendirmek?”

Hızla düşünmeden kafamı salladım.

“Benimle çatışmak için harcadığın şu zamanı keşke beni tanımak için harcasaydın Dolunay. Ayrıca teknik olarak ben elin adamı olmuyorum.”

“Anıl bey, baya baya elin adamı oluyorsunuz kusura bakmayın ama daha tanışalı ne kadar oldu? Siz de o gelecek adam kadar yabancısınız bana teknik olarak.”

Son iki kelimeyi üzerine basa basa söylemiştim.

“Doğruyu söyle sırf benimle daha çok uğraşabilmek için bu kadar erken uyandın değil mi? Kadın sen seni seviyorum demesen de olur.”

Ne diyordu bu herif. Konuyu en alakasız yere getirmişti. Çalan telefonumu açtım.

“Abla dediğin adresin kapısının önündeyim şimdi.”

“Tamam, ben kapıyı açıyorum şimdi.”

Telefonu kapattım.

“Anıl adam gelmiş. Kapıyı açsana.”

Mutlu olmuş bir şekilde kapıyı açtı. Neyin mutluluğuydu bu birden bire? Çekici arabasını bahçeye sokup ayarlarken ben Anıl’ın neye mutlu olduğunu fark ettim. Ona yine ismiyle hitap etmiştim.

“Teşekkürler Anıl bey.”

Bana ters ters baktı.

“Sabır ya!”

Onun modu düşerken benimki yükselmişti. Anıl adamla birlikte sarı kızımı çekici aracına yüklemişti.

“Aracı nereye götüreceğiz abi?”

Adamın Anıl’a yönelttiği soruya bodoslama atladım.”

“Ben sizin numaranıza adresi atacağım.”

“Tamam yenge.”

Yenge kelimesini duymamla bu sefer de benim modum düşmüştü ve Anıl’ınki yükselmişti. Bir şey demeden aracıma bindim. Anıl beyimiz de hemen arkamdan geldi koltuğuna yerleşip kafasını bana çevirdi. O bana dikkatle bakarken rahatsız olsam da istifimi bozmadım. Karşıma bakmaya devam ettim. Gördüğüm tek şey ise gelen çekici aracını kullanan adamın ensesiydi. Daha fazla dayanamadım Anıl’a döndüm. Gülümsedi.

“Bugün biraz vakit geçirelim mi? Sadece ikimiz. Belki yemek yeriz ya da ne yapmak istersen onu yaparız.”

Yumuşak ve sakin bir ses tonuyla konuşmuştu. Bu ses tonlamasıyla konuşmak sesine o kadar yakışıyordu ki. İtiraf etmeliyim ki adam çok karizmatikti ses tonuna kadar karizmatikti hem de. Mavilerimi onun yüzünden çektim.

“Vaktim yok.”

Derin bir nefes aldı. Kafasını aracın ön camına çevirirken kollarını birbirine bağladı. Kafasını geriye yaslayıp sıkıntıyla konuştu.

“Tahmin etmiştim zaten kabul etmeyeceğini.”

Gözlerini kapatıp uyumaya başladı. Ben ise onu inceliyordum. Sert yüz hatlarına sahipti. Sakalları ne çok kısaydı ne de çok uzundu. Özellikle bu boyutta tuttuğuna emindim ve tutmalıydı da ona çok yakışıyordu. Genellikle özenle şekillendirdiği çok belli olan saçları hala dağınıktı ama saçlarının bu hali bile oldukça iyiydi. Geniş omuzlara ve kaslı bir yapıya sahipti. Belki bu şekilde tanışmasak çok daha iyi bir başlangıç yapabilirdik en azından çok daha iyi bir ilişkimiz olurdu. Hemen bu düşünceme gülümseyip bakışlarımı ondan çektim. Kafamı kendi kendime olumsuz anlamında sağa sola salladım. Yok, hayır daha iyi olmazdık. Büyük ihtimalle flörtleşirdik daha sonrasında ise işlerin ciddiye bindiğini fark edince birden ortadan kaybolurdum. Her zaman yaptığım gibi.

“Ne güzeldi bakışların altında uyumak. Niye bakmayı bıraktın?”

Gözlerini açmamıştı. Onu yanıtsız bırakmayı tercih ettim. O da devamını getirmeden uyumaya devam etti.

Sonunda çekici Emir ile benim iki katlı olan atölyemize geldiğinde arabadan indim. Aracı çözüp çekiciden indirdik. Anıl ol kadar derin uyuyordu ki ruhu bile duymamıştı. Adama parasını verip yolladım. Adam giderken arabalarımızın garajı olarak kullandığımız zemin katının kapısını açmak için kumandayı kullandım. Otomatik kapı kendi kendine toplanırken Anıl’a baktım kollarını bedenine sarmıştı sanki üşüyor gibiydi. Garaja girip bir battaniye aldım. Anıl’ın kapısını açıp battaniyeyi üzerine dikkatlice örttüm. Kendine has kokusu ciğerlerime dolarken umarım uyanmaz diye düşündüm çünkü çok yakındık. Hemen kendimi ondan geri çekip araçtan Emir’in almamı söylediği kargo paketini aldım ve garaja geri döndüm. Kutu biraz ağırdı. Emir’in aracının önüne bıraktım ve garajın arka kısmında ki küçük odaya geçip üzerimdeki elbiseden kurtuldum. Odadan çıkıp kutunun yanına geri gittim. Onu açıp içinde ki parçayı çıkarttım. Garajın sol tarafında bulunan aletlerimizin yanına ilerledim. Burayı bir yandan da tamirhane gibi kullanıyorduk. Zaten içerisi baya genişti. Üst katını da ben atölye olarak kullanıyordum. Babam gibi bir tasarımcıydım. Ondan bana geçen en iyi özellik bu yeteneğimdi sanırsam. Dünyanın en ünlü markalarından biri olan Elegant’ın baş tasarımcısıydım. Hayatımı babamdan gelen yeteneğim sayesinde her şey bitti dediğim noktada tekrar inşa etmiştim.

Aletlerden bana lazım olacakları alıp arabanın yanına geri döndüm. Dün gece Anıl’a yalan söylememiştim. Lisedeyken Emir’le bir tamircide çalışmıştım. Arabanın kaputunu açıp dikkatle parçayı değiştirmeye başladım. Bu sırada Emir aramıştı. Bugünkü toplantımı bana hatırlatmıştı. Evet, kendi toplantımı da unutmuştum. Sanırsam Emir bana sorumsuz demekte sonuna kadar haklıydı. İşimi neredeyse bitirmiştim birden arkamdan gelen sesle yerimde sıçradım. Korkuyla arkamı döndüğümde arabadan inen Anıl’ı gördüm.

“Günaydın.”

Dedim. Gözünü ovuştururken elindeki battaniyeyle bana doğru adımladı bir yandan da içeriyi inceliyordu. Battaniyeyi bir kenara bıraktı.

“Niye uyandırmadın? İşe geç kaldım. Buğra aramasaydı daha da uyanmazdım.”

İşimi yapmaya geri dönerken konuştum.

“Uyanacağa benzemiyordun. Aracı çekiciden indirirken o kadar sallanmasına rağmen uyanmadın bile. Fena mı oldu dinlenmiş oldun?”

Aracın yanına yaklaşıp yaptığım işe baktı.

“Sen tamircide çalıştım derken yalan söylemiyordun.”

“Niye yalan söyleyeyim ki? Lisedeyken hem paraya hem de kalacak yere ihtiyacım vardı.”

Kaşlarını çattı dediklerime anlam verememiş olsa gerekti. Elimdeki anahtar ile somunu sıkmaya güzüm yetmemişti genellikle benim gücümün yetmediği yerde Emir hallediyordu. Bu sefer yanımda o yoktu ama Anıl vardı. Elimdekini ona uzattım.

“Şu somunu sıksana Anıl.”

İlk başta tepkisiz bana baktı sonra ise toparlanıp gömleğinin kolunu açıp kıvırdı. Elimden anahtarı alıp eliyle somunu gösterdi.

“Bunu mu?”

Onu onayladım zorlanmadan somunu sıktı. Ben de aracın kaputunu kapatıp ellerimi temizledim.

“Bunu nereye koyayım.”

Elindeki anahtarı bana gösteriyordu.

“Diğerlerinin yanına yere bırak.”

Dediğim yapıp eğilerek yere bıraktı. Güldüm. Niye bu kadar özenle yapmıştı ki bu hareketi?

“Eee Dolunay hanım hazır bu kadar keyfiniz de yerindeyken artık beni şirkete bırakır mısınız?”

“Tabi Anıl bey atlayın bununla gidelim.”

Bana baktı.

“Hayır, hayır bey yok bak ne güzel gidiyorduk yine Anıl demiştin.”

Aracın önündeki eşyaları kenara çektim.

“Anıl bey bana siz hatırlattınız Dolunay hanım diyerek. Hadi siz iyice geç kalmadan gidelim.”

Emir’in aracının şoför koltuğuna geçtim. Anıl’ı götürmek benim test sürüşümü yapmak için bahanem olacaktı. Yanıma oturdu.

“Ben buradan taksiyle giderim diye düşünüyordum. Başka aracın olduğunu bilmiyordum.”

Garajdan çıkarken konuştum.

“Aaa! Anıl bey burada ben dururken taksiyle ne işiniz var lütfen duymamış olayım taksi lafını kırılırım vallahi.”

Alayla konuşmam hoşuna gitmiş olmalı ki kahkaha attı ben de onun kahkahasına eşlik ettim.

“Kusura bakmayın Dolunay hanım. Haklısınız, bir daha böyle şeyleri aklımın ucundan bile geçirmem.”

Hiç bozmadan eğlenceli muhabbetimizi devam ettirdim. Sanırım bu bizim ilk eğlence içeren muhabbetimizdi.

“Dikkat edin lütfen Anıl bey. Bu seferlik affediyorum ama bir daha olmasın.”

Gözlerindeki parıltıyla bana baktı. Koca adam sırf onunla düzgün bir şekilde iletişime geçtim diye küçük bir çocuk gibi mutlu olmuştu. Ondaki etkim bu kadar büyük müydü? Hemen toparlanıp eskisi gibi soğuk durmaya özen göstererek yola devam ettim. Yumuşamaya niyetim yoktu.

“Sarı arabanla bu çok farklı.”

Ruh halimdeki keskin değişimi fark etmişti. Büyük ihtimalle konu açabilmek için bu sözleri sarf etmişti.

“Arkadaşımın arabası.”

“Garajdaki diğer araçlar kimin peki?”

Hala konu açmaya çalışıyordu.

“Biri benim diğeri yine arkadaşıma ait.”

Kafasıyla beni onayladı çalan telefonunu cebinden çıkartırken konuştu.

“Uygun bir zamanınızda umarım arkadaşınızla tanıştırırsınız beni.”

Beklentiyle konuşmuştu. Telefonunu cebinden çıkarttı.

“Gelsin İstanbul’a tanışırsınız elbet.”

“Efendim Kağan.”

Telefondakinin konuşmasını bekledi.

“Geliyoruz az kaldı. Uyuya kalmışım ya.”

Tekrar durdu.

“Eee tamam halletmişsiniz bensiz de.”

Nefes alıp kafasını ovuşturdu.

“Tamam, geleceğim, bir on dakikaya ben de incelerim.”

Telefonu kapattı. O keyifli halinden eser kalmamış gibiydi. Hızımı artırdım. Hızla araçları arkamda bırakırken o kafasına bir şey takılmış gibi sadece bir noktaya bakıyordu. Şirketin önünde durduğumda inmek için hareketlendi.

“Teşekkür ederim güzelim.”

Hemen araçtan inip hızla şirkete adımladı. Ben de geri atölyeme dönüp akşamki toplantı için hazırlanmaya başladım. Akşamki toplantının konusu büyük ihtimalle katılacağımız Ocean Dress Contest olacaktı. En prestijli yarışmalardan tekiydi. Yarışma için şirketlerden çok tasarımcılar ön plandaydı. Ön elemeler için yaklaşık iki ay önce beş tasarım yollamış ve ön elemeyi başarıyla geçmiştim. Şimdi sırada asıl yarışma vardı. On iki farklı tasarım ile çıkacaktık. Tasarımlarımın hepsi hazırdı. Bir an önce dikmeye başlamalıydım. Emir izne geldiğinde sadece onunla vakit geçirmeyi istiyorum. Bu yüzden atölyeme girer girmez kumaşlarımın yanına gidip işime başladım. Yanımda olan kumaşlar sınırlıydı. Diğer kumaşları şirketin şimdiye kadar bana yollamış olması lazımdı ama hala yollamamışlardı. Mankenleri de belirlemiştik onların ölçülerine göre işlemlere başladım.

Benim için rekor sayılabilecek kadar uzun süredir ara vermeden çalışıyordum Emir gelene kadar işlerimin büyük bölümünü bitirmek istiyordum. Gelen bildirim sesiyle elimdeki makası yere bırakıp odanın içinde telefonumu bulabilmek için gözlerimi gezdirdim. Telefonumun olduğu yeri görür görmez hemen yanına gittim. Saat akşam altı buçuk olmuştu bile bu kadar çalışmak dediğim gibi benim için bir rekordu. Gelen bildirime baktım. Toplantı iptal olmuştu son dakika belli olan şeylerden nefret ediyordum. Sıkıntıyla kendimi arkamdaki sandalyeye atarken bu sefer de telefonum çaldı. Arayan Esin’di. Bekletmeden aramayı cevapladım.

“Dolunay bugünü birlikte geçirecektik özür dilerim işlerden fırsat bulamadım.”

Doğru dün birlikte vakit geçirelim demiştik. Bunu da unutmuştum. Acaba bir gidip B12 seviyeme baktırmalı mıydım?

“Sıkıntı değil Esin başka zaman yaparız.”

“Müsaitsen bu akşam eğlenmeye çıkalım mı?”

Derin bir nefes aldım aslında benim için de iyi olurdu. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.

“Olur.”

Sandalyeden kalkarken telefondan Kağan’ın sesini duydum.

“Nereye gidiyoruz?”

Kafamı dağıtmak istiyordum hem de Anıl’dan uzakta.

“Esin sadece ikimiz. Değilse ben yokum.”

Esin’den beni onaylayan bir mırıltı geldi. Ardından da konuştu.

“Tamamdır sadece ikimiz. Tek araba gidelim sen bir saate gelip beni şirketten alsana.”

Onu onayladıktan sonra telefonu kapattı. Müsait bir zamanda Anıl ve arkadaşlarıma şoförler ve taksiler hakkında derin bir seminer verecektim. Çünkü bir fikirleri olduğunu sanmıyordum. Yerimden kalkıp üstümü değiştirdim. Çalışmaktan gözlerimin altı çökmüştü resmen. Hızlı bir makyajla tipimi de düzelttim. Giydiğim derin göğüs dekolteli parçayı düzeltim. Daha sonra çantamı da alıp garaja gittim. Sarı kızımın tekerleklerini değiştirmeye fırsatım olmamıştı diğer aracımı garajdan çıkartıp şirkete gittim. Esin’i aradım.

“Geldim aşağıdayım.”

“Dolunay yukarı gelsene çok az bir işim kaldı aşağıda beni bekleme.”

Aracımın kontağını kapattım.

“Tamam, geliyorum kaçıncı kat.”

“Son kat.”

Bugün tek ben sıkı çalışmamıştım anlaşılan. Sabah Anıl’ı getirdiğimde işle ilgili bir sıkıntı olduğunu anlamıştım. Hemen şirkete girip asansöre bindim. Son kata bastım. Neydi bu şirket sahiplerinin son kat sevdası? Çık çık bitmiyordu. Asansörün aynasından kendime bakıp rujumun kenarlarını düzeltip birkaç fotoğraf çektim. Asansörün kapısı açılınca da içinden çıktım. Şirket bomboştu garip bir havası vardı. Çoğu yerin ışığı yanmıyordu. Şirket ortamını hiç sevmeyen biri olarak ürpermiştim. Hiç ses yoktu. Yutkunup birkaç adım daha attım. Olduğum yer çok büyüktü ne tarafa gideceğimi kestirememiştim.

“Yengem hoş geldin.”

Arkamdan gelen sesle yerimde sıçradım. Ağzımdan da “hihh!” diye bir ses çıkmıştı. Elimi kalbimin üzerine refleksle koyarken arkamı döndüm. Buğra gülerek bana bakıyordu.

“Niye bu kadar korktun yenge? Hadi gel seni bizimkilerin yanına götüreyim.”

Beni yönlendirirken hiç konuşmadım. Üzerinde Anıl Sarıkan yazan kapıyı açtı. Esin, Kağan ve Anıl masanın etrafında toplanmış önlerindeki dosya yığınını inceliyordu. Anıl bir eliyle masadan destek alarak masanın üzerine eğilmişti. Gömleğinin kollarını kıvırmıştı.

“Dolunay hoş geldin çok az bir işim kaldı hemen çıkarız.”

Esin’in konuşmasıyla Anıl’ın gözleri bana döndü. Beni baştan aşağıya süzdükten sonra masadan doğruldu. Gözlerimi ondan kaçırdım.

“Yengem çok güzel olmuşsun.”

Buğra’nın dediğine şirince gülümseyerek teşekkür ettim.

“Dekoltesi fazla açık değil mi?”

Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Ben de kaşlarımı çatarak ona baktım.

“Anıl bey kıyafetlerime karışma hakkınız yok. Hoş benimle alakalı birçok şeyde hakkınız yok ama…”

Cümlemi devam ettirmedim kararlılıkla gözlerine baktım. Bu konuda sınırlarımı aştırmayacaktım. Hiçbir şey demedi ama benim dediklerimden de memnun olmadığı çok açıktı. Onlar masanın üstündeki dosya yığınına dönerken ben de boş koltuklardan birine oturdum.

Hararetli bir şekilde tartışıyorlardı arada Anıl’ın sesi yükseliyordu. Ellerini sinirle masaya vurduğunda olduğum yerde sıçradım. Şaşkın gözlerle ona bakarken onun bakışları da beni buldu.

“Aldırma onun bağırışlarına yengem. O hep böyle bağırır, çağırır. Bir süre sonra alışırsın.”

Buğra’nın konuşmasıyla Anıl’ın sesi daha da yükseldi.

“İşinizi düzgün yapın, düzgün takip edin ben de sinirlenip, bağırmayayım!”

Buğra elindeki evraklara geri döndü. Suratı düşmüştü.

“Esin senlik çok bir şey kalmadı hayatım. Hadi siz gidin.”

Esin’i beklemeden hemen ayağa kalkmıştım. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Esin’de hareketlenince hemen odadan çıktım. Asansörün önünde onu beklemeye başladım. Ben onu beklerken yanıma Anıl geldi.

“Özür dilerim, kıyafetlerine karışmamalıydım. Biran kendime hakim olamadım.”

Gerçekten pişman olduğu yüzünden belliydi.

“Kendinize hakim olun o zaman Anıl bey.”

Gözlerime baktı.

“Sabah beni bırakırken gayet iyiydik. Niye böyle davranıyorsun?”

Sorduğu soru karşısında cevabım yoktu. Gözlerimi ondan kaçırdım.

“Dengemi altüst ediyorsun kadın.”

Arkasından gelen Esin’i fark etmemle asansörün tuşuna bastım.

“Size kolay gelsin Anıl bey.”

“Size de iyi eğlenceler Dolunay hanım.”

Dişlerini sıkarak konuşmuştu. Hemen arkasını dönüp odasına gitti. Esin’le asansöre bindik. Birden gülmeye başladı. Neden güldüğünü anlamaya çalışırken ona bakıyordum.

“Yap kız, delirt onu. Sabahtan beri canımıza okudu bizim. Dinsizin hakkından imansız gelirmiş.”

Asansörden inerken gülerek konuştum.

“Merak etme bebeğim o iş bende sen showun tadını çıkart.”

Şirketten çıkarken birden durup bana döndü.

“Ama sana karşı çabuk sakinleşiyor sen ne yaparsan ne kadar sinirlendirirsen sinirlendir fark etmiyor sakinleşmesi çok kısa sürüyor.”

Hemen yönümü ona çevirdim.

“Bunu sende fark ettin değil mi? Tam diyorum ki evet bu sefer onu sinirden çatlatacağım ama bir dakika bile geçmeden adam sakinleşmiş oluyor. Ruh hastası mı acaba bu adam?”

Yine güldü.

“Valla delirteceğim derken cidden delirtirmiş olabilirsin çünkü ben onu hiç bu kadar kolay sakinleşirken görmemiştim.”

Arabaya doğru yürürken konuştum.

“Yok be! Bana gelişi böyleydi bu delinin.”

Arabaya bindim. Esin de bindiğinde çalıştırdım.

“Yok, bu kadar değildi emin ol.”

Gideceğimiz yeri kararlaştırdık.

“Diğer aracın nerede?”

Sıkıntıyla konuştum.

“Anıl yüzünden lastikleri patladı.”

Şaşkınlıkla bana döndü.

“Anıl mı patlattı?”

Hızımı artırırken konuştum.

“Yok, öyle bir şey yapsa onu cidden parçalarım. Arabama kimse zarar veremez.”

“Eee, nasıl oldu?”

Merakla sordu.

“Şehrin dışındaki evine gidesi geldi beyimizin evin bahçesinde ne varsa lastiklerim patladı.”

Suratında oluşan munzur gülümsemeyle bana döndü.

“Yani geceyi birlikte geçirdiniz?”

Yaptığı imayla gözlerim sonuna kadar açıldı.

“Saçmalama Esin ayrı odalarda uyuduk. Kapımı da kilitledim.”

Esin’in neşeli kahkahası arabayı doldurdu. Kızın cidden hoşuna gidiyordu Anıl’ı delirtmem.

“Ne yaptın, ne yaptın? Kapını mı kilitledin?”

Kahkahaları arasından zor da olsa konuşmuştu.

“Anıl sinirlenmiş olmalı?”

Anıl’ı taklit ederek konuştum.

“Sana senin iznin olmadan dokunacağımı düşünmedin değil mi? Tarzında bir şeyler dedi. Ben de ona kumar alışkanlığı olan birinin daha ne kadar kötü huyları olur bilemem dedim.”

Benim cümlemi bitirmemle Esin’in kahkaha sesi arabada yankı yaptı.

“Ohh! Çok iyi demişsin. Yürü be arkandayım ben senin.”

Ben de onun gibi kahkaha attım. Kadın dayanışması buysa bunu sevmiştim. Aslında Esin’i sevmiştim.

“Bu arada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Anıl normalde kumar oynamaz, o sadece senin ailenin oynadığını öğrenince gitmişti.”

Bunu bana o da demişti. Sırf seni istediğim için onlarla kumar masasına oturdum diye. Sonunda mekana gelmiştik aracımı park edip aşağıya indim. Birlikte eğlence mekanının girişine doğru yürüdük daha içeriye girmeden yüksek sesli müzik kulaklarımıza doldu.

“Eee, o zaman eğlence başlasın Esin hanım.”


“Anıl’ı sinirden delirtiyorsun. Bayılıyorum bu görüntüye.”

Kahkaha atmaya başladı ben de keyiflenmiştim ona eşlik etmeye başladım.


Loading...
0%