Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. Bölüm

@miacengiz27

Herkese merhaba, çok heyecanlıyım. Sizlerle bu bölümü paylaşma onuruna eriştiğim için ayrıca çok mutluyum. Azız ama özüz. Cadı prensesimizi seversiniz umarım. Sizleri seviyorum, iyi okumalar

 

 

¤

 

 

1.Bölüm

(2023, Günümüz)

Topuk sesleri boş sokakta yankılanıyordu. Dolunay koyu lacivert, yıldızlı gökyüzünden kocaman bir ihtişamla parlıyordu. Büyük binalarda yaşayan insanların varlığının sesleri kulaklarına kadar geliyordu. Kanlarının metalik kokusu midesini guruldatıyor ve koyu kahverengi gözleri açlıkla parlıyordu. Adımlarını hızlandırdı. Bu gece avlanması gerekiyordu ama dolunayın etkisiyle kanı karıncalanıyordu. Birkaç metre öteden yalpalayan ayak sesleri kulaklarında çınladı. Yemeği hazırdı ve oldukça sarhoştu. Yemeğinin üzerindeki içkinin kokusunu alabiliyordu. Yemeği ona gittikçe yaklaşıyordu. Phoebe kendine yaklaşan orta yaşlardaki adama baktı.

Adam Phoebe’yi görünce baştan aşağı süzdü ve yüzünde bir sırıtışla, “Naber güzelim, takılmak ister misin?” diye cıvık bir şekilde sordu.

Phoebe gülümsedi. “Neden olması?” Kahverengi gözleri ona has bir özellikle mora döndü ve adamı güçlü bir büyü ile hareketini engelledi, usul usul adama doğru yaklaştı. Parmağını adamın sıcak teninde gezdirdi ve boynundaki damarına doğru ilerledi. “Uyandığında hiçbir şey hatırlamayacaksın,” dedi ve sivri dişlerini çıkardı. Adamın korku dolu yüzüne bakıp kahkaha attı ve şah damarına dişlerini geçirdi. Bu tat ona yaşam enerjisi veriyordu ve dişlerinin altındaki damarın atması onda büyük hazlar uyandırıyordu. Adamın kanını vakumlarken bir taraftan yaşam bulgularını kontrol ediyordu. Kanını tamamen kurutmak istese de gün doğmak üzereydi ve polisin kanı boşalmış bir adamla uğraşmasını istemezdi. Babasının dikkatini üzerine çekemezdi. Adamın boynundan dişlerini çıkartınca adam kollarına yığıldı. Bir parmak hareketiyle adamı binaların arka tarafına gönderdi ve ısırık izi görünmemesi için gizleme büyüsü yaptı. Binlerce yıl hayatta kalmasının sebebi babasından gelene vampir kanıydı ama en güçlü özelliklerini annesinden almıştı. Annesi büyük bir cadıymış, babası öyle demişti ama Phoebe hiç annesini tanımamıştı.

Sokaktaki işi bitince gün doğmaya yeni yeni başlamıştı. Kırmızı tonlarındaki güneş doğuyordu. Kızıl saçlarını savurdu ve babasından aldığı genlere dua ederek ışık hızında koşmaya başladı. Binaların üstünden geçerken şehrin en ücra köşesine gelene kadar hiç durmadan koştu. Evleri şehrin en ücra ve en sessiz yerindeydi. Kocaman malikaneye girince durdu ve avluda duran halasını gördü.

Halasının bakışlarını üzerinde hissetti. “Ağzını temizlemeyi unutmuşsun,” dedi ve Phoebe’nin yüzüne hızla bir mendil fırlattı.

Mendil ilk Phoebe’nin yüzüne çarptı sonra ellerinin arasına düştü. Ağzındaki kanı sildi. “Çok güzel bir günaydın May Hala.”

May, sarı saçlarını arkasına doğru savurdu. “Baban seni bekliyor. Hazırlansan iyi olur.”

“Baş üstüne,” dedi Phoebe ve odasına camına doğru düz duvarda tırmandı. Pencereden içeri girdiğinde ellerini beline koydu ve derin bir nefes alıp verdi. Boy aynasının karşısına geçip ellerini şıklatarak kıyafet büyüsünü denedi. Kırmızı askılı bir elbiseydi. Tam da doğum gününe özeldi. Kapı çaldı ve hizmetçi içeri girdi. “Majesteleri sizi aşağı da bekliyor.”

Kirpiklerini kırpıştırıp gülümsedi. “Babamı bekletmek olmaz,” dedi ve kapıdan çıkıp aşağı salona doğru ilerledi. Halasıyla babası yemek masasında kahvaltı yapıyorlardı. Gündüzleri oldukça normal bir aile olarak gözüküyorlardı. Phoebe bazen oyunlar oynayarak keyfine keyif katıyordu.

London yüzündeki soğuk tavırla Phoebe’ye döndü. Babası asla duygularını belli etmezdi. “Otur Phoebe.”

Phoebe masadaki yerini aldı ve sessizce önündeki tabağa baktı. Babası kahvaltıda hep televizyonu açar normal bir insanmış gibi haber izlerdi. Uzaktan görenler onların tuhaf bir aile olduğunu bilirdi ama hiç seslerini çıkartamazlardı. Babası gündüz hayatında önemli bir diplomattı. Gerekmedikçe sivri dişlerini kullanmazdı ama halası öyle değildi. May Hala binlerce yıldan beri hâlâ genç ve güzeldi. Gündüzleri tatlı bir sekreter, geceleri de ölümcül bir avcıydı.

Babasının çatalı hızla elinden düştüğünde Phoebe irkildi ve başını kaldırıp babasına baktı. Babası dikkatli bir şekilde televizyona bakıyordu. Phoebe hızla televizyona kulak kabarttı. Haber spikeri kanı boşaltılmış bir adamdan söz ediyordu. Phoebe hızla bakışlarını televizyonda adamın fotoğrafına dikti. Bu akşam yemeği olana adamdı.

London sert bakışlarını Phoebe’ye çevirdi. “Açıklamak ister misin Prenses?”

Phoebe gergince gülümsedi. Adamla işi bittiğinde kesinlikle yaşıyordu ve bütün izlerini büyü ile silmişti. “Evet benim akşam yemeğim o adamdı ama yeminle baba kanını kurutmadım. Büyü ile de izlerimi gizledim.”

“O zaman büyün ters tepmiş Phoebe,” dedi May Hala ve ekranı gösterdi. “Adamın boynundaki diş izleri gözüküyor. Ne zaman efsunlamayı keşfedeceksin?”

Phoebe bakışlarını halasına çevirdi. “İstersen parmaklarımı şıklatarak seni efsunlayabilirim sevgili halacığım.”

“Phoebe, Halanla düzgün konuş,” dedi London ve ağzını peçeteyle silip kalktı.

May, London’a baktı. “Nereye gidiyorsun?”

London kız kardeşine baktı. “Şu pisliği temizlemeye.” Kızına bir bakış attı. Duygusuz bir sesle, “Sana dikkatli olmanı söylemiştim, Phoebe,” dedi.

Phoebe, “Ben bir şey yapmadım,” diye karşı geldi. “Adamın kanını bile kurutmadım.”

London hiçbir şey demeden oradan uzaklaşıp evden çıktı. Yemek salonunu bir sessizlik kapladı. Phoebe, May Halasına baktı. Sadece yemeğini yiyordu. Odadaki sessizliği bozan tek şey May Hala’nın tabağına vurulan çatal bıçak sesleriydi.

Phoebe ilk televizyondan gelen sinir bozucu spikerin sesini parmaklarını şıklatarak kesti ve daha sonra masaya oturmak yerine doğruca merdivenlere yöneldi. Kaç yüzyıldır yaşıyordu ve ne zaman kan kurutması gerektiğini bilen iyi bir vampirdi. Odaya girdiğinde kapı hızla Phoebe’den yayılan büyü aurasıyla kapandı. Camında bir kuzgun duruyordu. Kuzgunlar eski çağlardır cadılarla ilişkilendirilen bir kuştu. Çokta zeki ve haber taşıma yönünden oldukça becerikli hayvanlardı. Pheobe parmaklarını şıklatarak pencereyi açtı. Kuzguna yaklaştı. “Bana o adamın kanını kimin kuruttuğunu öğrenmeni istiyorum. Şimdi git ve bana onu bul.”

Kuzgun itaatkâr bir şekilde uçtu. Phoebe büyü malzemelerini alıp tuzla bir çember oluşturdu odasının ortasına ve mumları yakıp çemberin ortasına oturdu. Yüz yıllardır annesi bir tabutun içindeydi ve uyuyordu. Ölmekten çok farklıydı. Bazen annesinin başına gelenleri merak ederdi ama babasına her sorduğunda asla bir cevap almazdı. Bir cadı ve bir vampirden doğan bir melezdi o. Türlerinin kabul etmediği bir melez. Bazen kabul görmek için kralın kızı olmakta yetmiyordu. May Hala’nın bile bazen ondan nefret ettiğini hissediyordu. Aurasından görüyordu. May, vampirlerin asıl prensesiydi.

Küçük siyah kedinin yatağın altından çıkmasıyla Phoebe ona baktı. O kediye Oscar adını vermişti. Küçük kediye uzandı. Kedi çemberi bozmadan Phoebe’nin yanına yaklaştı.

______________

Umarım yeni romanımı beğenmişsinizdir.

Bir dahaki bölümde neler olacak iple çekiyorsanız beni takip etmeyi untmayın.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

İletişim Bilgileri

Instagram: _miacengizkitapligi_

Twitter(X): merve_author

Gmail: merveauthor215@gmail.com

Loading...
0%