@miacengiz27
|
Herkese merhaba, Bugün için Lanetli Soy'a yayınlayacağım son bölüm. Diğer bölümler haftada bir gelecek. Keyifli okumalar.
5. Bölüm
(2023, Günümüz) Sabah güneşi odanın penceresinden odanın içine sızarken Phoebe yüz üstü yatağında yatıyordu. Kızıl dalgalı saçları yüzüne doğru yayılmıştı. Gözlerini araladı ve parmağındaki kan yüzüğe baktı. Hayatının bir yüzüğe bağlı olması bazen can sıkıcıydı. Yatakta döndü ve kalktı. Kırmızı renk sabahlığını üzerine geçirdi ve içeri süzülen gün ışığı huzmesine yaklaştı. Parmağındaki yüzük varken gün ışığını teninde hissedebiliyordu. Her yüzüğe baktığında annesine bir kere daha hayran oluyordu. Bu yüzük anne babasının kanından oluşmuş vampirleri gün ışığından koruyan bir yüzüktü. Phoebe'nin elindeki babasının onun için özel olarak bir cadıya yaptırdığı bir kan yüzüğüydü. Parmağını oval taşın üzerinde gezdirdi. Odanın kapısı açıldı ve içeriye onun hizmetindeki bir vampir girdi. "Prenses, babanız sizi bekliyor." Phoebe başını salladı. "Geliyorum," dedi ve giyinme büyüsünü uyguladı. Boy aynasında kendisini süzdükten sonra odasından çıktı ve merdivenlere yönelip ağır ağır indi. Salona doğru ilerledi. Babası odanın köşesindeki berjerde oturuyordu. Başında bir vampir bekliyordu. Ama Phoebe bu vampiri daha önce görmemişti. "Babacım." London gülümsedi. "Gel, Phoebe!" dedi ve baş ucundaki genç vampire baktı. "Kaiden bundan sonra senin güvenliğinle alakadar olacak." Phoebe tek kaşını kaldırdı. Şehirde birçok katliam oluyordu. Her gün başka bir cinayet gerçekleşiyordu. Babası belediye başkanı olmasına rağmen gözler onların yaşadıkları bu malikaneye çevrilmişti. "Kendimi koruyabilecek durumdayım." London iç çekti. "Eminim kızım ama durumları bilmiyorsun. Şehir yeterince olaydan dolayı çalkalanıyor. Birde Logan ve adamlarının dönmesi her şeyi daha tehlikeli bir duruma soktu. Ben şehrin güvenliğini sağlayana kadar, sende büyünle bu evi koruman gerekiyor. Dışarı çıktığın zamanlarda da Kaiden seni koruyacak." Phoebe babasının endişesini hissediyordu, ancak içindeki bağımsızlık arzusu da güçlüydü. "Anladım babacım," dedi nazikçe. "Ancak ben de gücümü kullanabilirim. Kaiden'in yardımına ihtiyacım olmayabilir." London düşündü ve sonra başını salladı. "Şehirdeki tehlikeleri ciddiye almalısın. Logan ve adamları her an köşe başında olabilir." Phoebe kararlı bir şekilde başını salladı. "Evet, babacım. Dikkatli olacağım ama bir korumaya ihtiyacım yok." London yerinden kalktı ve Phoebe'ye yaklaştı. Çenesini tuttu ve kızının gözlerinin içine baktı. "Phoebe eminim ki bu zor zamanları da atlatacağız ama Kaiden senin koruman olarak görevini sürdürecek. Her dışarı çıktığında yanında olacak bu son kararım, Prenses." Phoebe, Kaiden'a bir bakış attı. Duruşu dikti ve çenesini güçlü bir şekilde sıkıyordu. Phoebe onun güçlü çene hatlarını inceledi. Babasına karşı gelmemesi gerektiğini biliyordu. Babasına baktı. "Kabul ederim sadece bir şartım var." London kaşını kaldırdı. "Nedir?" Phoebe babasının gözlerinin içine baktı. "Annemin odasına girme iznim olacak. Onu görmek istiyorum, baba!" "Kesinlikle olmaz, Phoebe!" diye kükredi London. Phoebe geri adım atmadı. "Ben onun kızıyım! Onu görmek benim hakkım. Büyüyü belki kaldırabilirim." London'ın buz mavisi gözleri daha da koyulaştı. "Çok tehlikeli, anneni o uykudan uyandırırsak ölür!" Phoebe'nin yüzünde hayal kırıklığı belirdi, ancak kararlılığından bir şey kaybetmedi. "Laneti kaldırmak için çözüm bulacağım baba! Sana rağmen!" London'ın gözleri kararlılıkla parladı. "Phoebe, onun güvenliği en öncelikli konu." Phoebe, babasının kararlılığını gördüğünde iç çekti ama teslim olmadı. "Kendi çocuğundan onu mu korumaya çalışıyorsun. O benim annem! Sana rağmen benim annemi görme hakkım var." London derin bir nefes aldı ve kızının elini sıktı. "Anla, Phoebe. Ama annenin uykusunu riske atamam. Senin güvenliğin ve annenin güvenliği benim için en önemli olan." Phoebe'nin içinde bir umut vardı ama babasının kararlılığını görünce hırçınlaştı. "Benim içinde önemli." London kızının omuzlarına ellerini koydu. "Prenses Phoebe annen hâlâ sahip olduğum her şey." Phoebe'nin gözleri doldu. "Benimde öyle ama sen bunu anlamıyorsun. Geçmişe gittim baba! Annemin uyarılarını kullanarak bu laneti ailemizin üzerinden kaldırmam gerekiyor. Bunun için annemi uyandırmalıyım." "Lanet her zaman daim olacak!" dedi London ve kızının omzunu sıktı. "Bu lanet Phoebe kalkamaz. Kalkarsa hem seni hem anneni kaybederim." Phoebe geri adım attı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "O zaman koruman seni koruyabilir!" dedi ve arkasını dönüp bir hışımla merdivenlere yöneldi. Hızlıca merdivenlerden çıkıp odasına girdi. Odanın kapısı Phoebe'nin üzerinden yayılan enerjiyle beraber çarpıldı. Yatağın üzerinde yatan kara kedi sıçradı ve yatağın altına saklandı. Phoebe yatağa oturdu ve masanın üzerindeki büyü kitabını yanına çekti. Huysuz babasına pamuk olma büyüsü yapmamak için kendisini tutuyordu. Phoebe dişlerini sıktı. Bazen bu ailenin bir ferdi olduğunu hissetmiyordu. Her şey gizliydi ve Phoebe'nin ne düşündüğü pek kimsenin umurunda değildi. Phoebe'nin içini saf bir öfke kapladı. Öfkesi aslında birazda kendineydi. Çünkü o hem yarı bir cadıydı hem de vampirdi. Bu da onu iki tür için hem özel hem de en güçlüsü kılıyordu. Yatağına altına kaçan kara kedi, usulca yatağın altından çıktı ve Phoebe'nin ayaklarına dolandı. Phoebe kendini gelip kediyi kucağına aldı ve nazikçe kedinin başını okşamaya başladı. Aklında bir plan vardı. Bu işi sessiz sakin yürütmek ve babasına ne kadar güçlü bir melez olduğunu kanıtlamak dışında bir şey istemiyordu. Kucağına yerleşmiş olan kediyi yatağının üzerine bıraktı. Biraz avlanmak Phoebe'ye iyi gelecekti. Ama gündüz vakitleri vampirler avlanmazdı ve eğer avlanırken babasına yakalanırsa babası kan yüzüğünü alırdı. Düşüncelerini bir kenara itti ve yatağın üzerinden kalktı. Kırmızı, bir pelerini andıran kapüşonlusunu üzerine geçirdi ve hızlıca odadan çıktı. Galiba vampir yanında en sevdiği şey hızdı. Bazen dakikalar, bazen saniyeler içinde her yerde olmak ve kontrolü elde tutmak gibi yoktu. Salona indiğinde babasının yeni vampiri onu karşıladı. Phoebe kısaca onu bir süzdü. Güçlü ve kendinden emin duruyordu. Bakışlarını ayırdı ve malikaneden çıktı. Ormanda biraz yürümek ve büyüleri için ot toplamak ona iyi gelirdi. Ormana doğru adımlarını hızlandırdı. Tek düşüne bildiği sıcak bir kandı ama yemek vaktine daha çok vardı. Phoebe durdu ve gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi. "Odaklan, Phoebe." diye mırıldandı ve Ormanın içine doğru ilerledi. Adımları normale göre daha hızlıydı ve gittikçe ormanın derinliklerine doğru gidiyordu. Büyüleri için kullanacağı otlar ormanın en derinliklerindeydi. Phoebe biraz daha ilerledi ve bulduğu bazı otları toplamak için eğildi ve otları dikkatlice köklerinden koparıp toplamaya başladı. Otları toplarken bir dalın kırılma çıtırtısıyla doğruldu ve arkasını döndü. Ortada kimse olmamasına rağmen izlendiği hissine kapılıyordu. Bu his onu yanıltmazdı. Phoebe öne doğru ilerledi ve etrafını kolaçan etti. Bir kurt, bir vampir, bir cadı, bir hayvan, bir insan her şey olabilirdi onu izleyen. Bu yüzden dikkatli davranması gerekiyordu. "Kim var orada?" diye seslendi. Ama ormanın sesi dışında hiçbir ses yoktu. "Göster kendini!" Ormanın uğultusu dışından hiçbir şey duyulmuyordu ama Phoebe'nin içini korkuyla karışık garip bir his aldı. Birden koluna dokunan el ile birlikte, panik ve öfkeyle yumruklar savurup tekmeler vurup geri uzaklaştı. Başını kaldırdığında iki büklüm yaptığı vampire baktı. Sözde koruması olan vampirdi. Kaiden acıyla bir küfür edip doğruldu ve Phoebe'ye baktı. Genç kızın gözleri öfkeden koyulaşmıştı. Phoebe göz devirdi. "Salak vampir." Kaiden kendini toparladı. "Bana saldıran sensin." Phoebe omuz silkti. "Sessizce arkamdan yaklaşmasaydın." Kaiden'ı süzdü. "O zaman zarar görmezdin," dedi ve sinirle devam etti. "Gizlice beni takipte etme." Kaiden sırıttı. "Emin ol Melez sana bayılmıyorum, sesini duydum bir şey var sandım." Phoebe kollarını göğsünde bağladı ve gözlerini devirdi. Arkasını dönüp eve gitmek için adımlarını hızlandırdı. Kaiden'da arkasından geliyordu. Phoebe durdu ve ona döndü. "Beni korumana gerek yok." "Babanızın emri," dedi Kaiden ve öne geçip yürümeye devam etti. Phoebe'ye bakmamak için kendini zorluyordu. Genç kızın ayak seslerini duyuyordu. Phoebe durdu ve Kaiden'a seslendi. "Kaiden, aslında korumam olman benim için bir şey ifade etmez. Ben güçlü bir melezim." Kaiden durdu ve ona doğru döndü. Sırıttı. "Eminim öyledir, prenses." Phoebe kaşlarını çattı ve ona doğru yaklaştı. Kollarını göğsünde birleştirdi. Kaiden'la aralarında mesafe oldukça kısaydı. Vampir dişlerini gösterdi. "Babamdan daha güçlüyüm. Babama ihanet edebilirsin bir gün ama bana ihanet edersen o güzel kalbini yerinden söküp çıkarırım." Kaiden, Phoebe'yi inceledi. Zarif ve güzeldi. Kızıl dalgalı saçları omuzlarından dökülüyordu. Gözleri açık kahverengi ve ışıl ışıldı. Ama o sadece bir Prensesti. Farklı bir prensesti. Onun bu kibirli, üstün hareketlerini görmezden gelecekti. En azından altı ay kadar bu prensese katlanacaktır. "Prenses, sadece altı ay sizi koruyacağım sonra birbirimizi görmeyeceğiz." Phoebe gülümsedi. "Güzel, altı ay sana katlanabilirim," dedi ve önden önden yürümeye başladı. Kaiden göz devirdi ve sabır çekerek Phoebe'nin arkasından ilerlemeye başladı. Kesinlikle bu kızın egosuna katlanmak onu zorlayacaktı ama en azından sabırlı biri vampirdi. Phoebe, Kaiden arkasından ilerlerken kendini tuhaf hissediyordu. "Bunca zaman karşılaşmamış olmamız garip." Kaiden onun yanında yürümek için adımlarını Phoebe'nin adımlarına sabitledi. "Sizin beni tanımamanız normal, ama ben sizi yeterince iyi tanıyorum." Phoebe kahkaha attı. "Biliyorum," dedi ve eve vardıklarında halası May karşısında duruyordu. "Merhaba Hala." May kollarını göğsünde birleştirdi ve Phoebe'yi süzdü. Sonra yanındaki Kaiden'a baktı. "Kaiden bize biraz izin verebilir misin?" dedi ve Phoebe'yi kolundan tutup odasına doğru sürükledi. Odaya girdiklerinde Phoebe'ye öfkeli bir bakış attı. Phoebe ne olduğunu anlamıyordu. "Ne oldu?" May cebinden bir yüzük çıkardı. Büyülü bir yüzüktü ve Phoebe'ye gösterdi. Bu yüzük Phoebe'ye aitti. "Bugün ölen ve boynu parçalanmış bir kadın cesedinin yanında senin yüzüğün duruyordu. Bir açıklama yapmak ister misin? Son zamanlarda açlığını gündüzleri bastıramıyor musun?" Phoebe'nin gözleri irileşti. "Ben bir şey yapmadım, gündüzleri avlanma yasasını oldukça iyi biliyorum." May gözlerini kıstı. Elindeki yüzüğü evirip çevirdi. "Peki cesettin yanında bu yüzüğün ne işi var?" Phoebe şaşkınlıkla yüzüğe baktı. Yüzüğün kendisine ait olduğunu biliyordu ama onun ölü bir kadının yanında bulunması gerçekten dehşet vericiydi. "Benim yüzüğüm olabilir ama bu cesetle bir alakam yok." May, Phoebe'ye sert bir şekilde bakarak cevap verdi. "Kontrolünü kaybettiysen, Phoebe söyle bana." Phoebe'nin yüzündeki ifade kararlılıkla değişti. "Hayır, Hala, ben bir insanı öldürmedim. Kontrolümü kaybetmedim." May, Phoebe'nin gözlerine derinlemesine baktı, ama Phoebe'nin gözlerindeki kararlılık gerçekti. "Peki, o zaman bu yüzük oraya nasıl gitti?" Phoebe düşündü ve sonra aniden bir şey aklına geldi. Son zamanlar şehirde bir kaos hakimdi. şehre yeni gelen vampirler, öldürülen insanlar, tuhaf büyüler gittikçe sıklaşmaya başlamıştı. "Belki de birileri beni çerçeveliyor. Belki de bu Logan ve adamlarının bir oyunu." May şaşırdı. "Neden seni çerçevelesinler ki? Onların seninle bir işleri yok. Sen oyunun dışındasın." "Bilmiyorum, Hala. Ama bu ceset ve yüzüğüm arasındaki bağlantıya bir açıklama bulmamız gerekiyor," dedi Phoebe. "Siz beni oyunun dışında bırakıyor olabilirsiniz ama bu durumda biri beni oyuna çekiyor. Bunu düşündünüz mü?" May düşündü. Phoebe'nin söyledikleri mantıklıydı. Ama tehlikeyle karşı karşıya olduklarını biliyordu. "Belki de," diye mırıldandı. "Babanla konuşacağım." Phoebe başını salladı. "Tamam," dedi ve May odadan çıkınca o da odadan çıktı. Geniş salona indiklerinde babası ve vampirleri etraftaydı. London, kız kardeşiyle kızına baktı. "Bir acil durum var." Phoebe, hemen babasının yanına ilerledi. "Ne oldu, babacım?" London, ciddi bir şekilde başını salladı. "Şehirde bir dizi saldırı oldu. Logan ve adamları geri döndüğünden beri olaylar daha da kötüleşiyor gibi görünüyor. Tek sorunda bu değil şehir halkı cephe almış durumda ve v-şehrin bazı noktalarında kara büyü oldukça fazla. Hemen harekete geçmemiz gerekiyor." May ve Phoebe endişeyle birbirlerine baktılar, bu saldırıların arkasındaki gerçeği ve onları bekleyen tehlikeleri düşünerek. Artık daha büyük bir mücadeleyle karşı karşıya olduklarını biliyorlardı. Phoebe yaşanan olayı babasına anlatması gerektiğini biliyordu. May iç çekti. "Başka bir sorun daha var London." dedi ve Phoebe'ye baktı. Cebinden Phoebe'nin yüzüğünü çıkardı. "Bugün bulunan cesettin yanında Phoebe'nin yüzüğü vardı. Polis ekiplerine çaktırmadan aldım ama bu ciddi bir durum London." London kızına baktı. "Phoebe açıklama yapmak ister misin? Phoebe'nin yüz ifadesi aniden ciddileşti ve gözlerinde bir kararlılık belirdi. Cesetle yüzüğü arasındaki bağlantıyı düşünmeye başladı. Durumun ciddiyetinin farkındaydı ve babasının da bu konuda bilgilendirilmesi gerektiğini biliyordu. Phoebe derin bir nefes aldı ve babasına doğru adım attı. "Babacım, bu olayla ilgili doğruyu söylemem gerekiyor. Cesetle benim yüzüğüm arasında bir bağlantı olabilir ama ben bu cinayeti işlemedim." London kızına dikkatle baktı. "Phoebe, anlat." Phoebe yavaşça konuşmaya devam etti. "Son zamanlarda şehirde artan kaosu ve saldırıları fark etmiş olmalısınız. Ancak ben bu cinayeti işlemedim. İnanın bana, babacım. Gündüzleri avlanmama kuralını çiğnemedim." London düşünceli bir şekilde kızına baktı. "Ama yüzüğünün o cesedin yanında bulunması endişe verici, Phoebe. Bu durumu nasıl açıklıyorsun?" Phoebe kararlı bir şekilde cevap verdi. "Büyük ihtimalle birileri beni çerçevelemeye çalışıyor, babacım. Logan ve adamlarının şehre dönüşüyle birlikte yaşanan bu kaosun arkasında onlar olabilir. Belki de bir başkası. Biri bana tuzak kurmuş olabilir." Evi inceledi. "O yüzüğü alan eve kolayca girmiş," dedi. "Ev güvenli değil." London derin bir nefes aldı ve kızına baktı. "Bu olayın arkasındaki gerçeği bulana kadar hiçbir şeye elini sürmüyorsun. Ancak ev için bir koruma büyüsü yapabilirsin." Phoebe gözlerindeki kararlılıkla babasına baktı. "Tamam." London etrafına baktı. "Herkes dışarı çıksın," dediğinde vampirler çil yavrusu gibi dağıldı. London kızına yaklaştı ve ellerini omuzlarına koydu. London kızının kararlılığını gördüğünde bir gurur duydu. "Phoebe," dedi ve anlını öptü. "Bu işten olabildiğince uzak durmalısın." Phoebe, babasının endişesini hissetti, ancak kendi kararlılığından da şaşmadı. "Benim güvende tutmak istiyorsun babacım ama ben de sizin güvenliğinizi düşünüyorum." London kızına gülümsedi. "Emin ol annen ve senin için her şeyi yaparım. Gerekirse seni kapatırım ve bu işe karışma." Phoebe babasının gözlerine baktı. Şehirdeki kaos ve tehlikeler ne olursa olsun, ailesiyle birlikte bu mücadeleyi verecekti. Özellikle de babasına kendini kanıtlayacaktı. "Ben iki tür içinde önemliyim, babacım. Melez bir prensesim ben. Beni durduramazsın," dedi ve babasından uzaklaşıp odasına çıktı. ______________ 5. Bölüm'ün sonuna geldiniz. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bir dahaki bölümde neler olacak iple çekiyorsanız beni takip etmeyi unutmayın. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere. İletişim Bilgileri Instagram: _miacengizkitapligi_ Twitter(X): merve_author Gmail: merveauthor215@gmail.com |
0% |