Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6. Bölüm

@miacengiz27

Herkese merhaba, Lanetli soyun bu haftaki bölümüyle geldim. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumlar

6. Bölüm

(2023, Günümüz)

Gecenin karanlığı bütün bir şehre çökmüştü ve gece ilerledikçe evlerin ışıkları sönüyor, insanlar uykuya dalıyordu. Phoebe pencereden dışarıya baktı. Yaşadıkları bu malikane hem ormana hem şehre yakındı. Onları hem insanların içinde hem de insanlardan uzak tutuyordu. Onu türü insanlar için tehlikeliydi ve insanlar onlardan korktukları için yıllarca cadı ve vampir avlarına çıkmıştı. Pencerenin pervazına siyah kedi çıktı ve Phoebe onu kollarının arasına alıp kedinin başını okşadı. İnsanlar için kediler de en az cadı ve vampirler gibi şeytanın bir yüzüydü. Şeytan her neyse tabii...

Phoebe pencere kenarından ayrılıp şöminenin o tarafa doğru ilerledi ve koltuklardan birine oturdu. Halasıyla babası evde yoktu ve sadece Kaiden evdeydi. Phoebe'nin başındaki nöbet tutuyordu.

Phoebe babasıyla en son konuşmasından beri hiç konuşmamıştı. Sadece birkaç gün kendini odasına kapatıp çeşitli koruma büyüleri ve annesini uyandırabilecek büyüler denemişti. Bazen normal ve sıradan bir kız olmayı diliyordu. İçinde öyle fırtınalar kopuyordu ki hem ailesinin güvenliği hem de kendi kimliğiyle ilgili bir savaş veriyordu. Derin bir nefes aldı ve düşüncelerini toplamaya çalıştı. Daha önce bir tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştı. Çoğu zaman dönemin şartlarında soyunu hayatta tutmaya çalışmıştı ama bu sefer durum farklıydı ve annesiyle babasının aşkından doğan bir lanetti. Babası asırlardır yaşamış bir vampirdi ve Phoebe'yi korumak için bir şeyler yapıyordu ama Phoebe zaten güçlüydü. İçindeki gücünü ortaya çıkartıp babasına kendisini kanıtlaması gerekiyordu.

Gözleri bir anda parmağındaki kan yüzüğüne kaydı. O yüzük, ailesinin kanından gelen bir mirastı ve üzerindeki büyülerin gücü onu hem koruyor hem de tehlikeye atıyordu. Phoebe, yüzüğünü inceledi ve içindeki enerjiyi hissetti. Belki de bu yüzük, cevabı bulmalarına yardımcı olabilirdi. Annesi belki de bu yüzüğü bu yüzden yaratmıştı. Büyü yaparken farklı yüzükler takıyordu ama bu yüzük tamamen Phoebe'nin yaşamla arasındaki köprüydü. Phoebe kucağına sinmiş olan kediyi yerdeki minderin üzerine koydu ve oturduğu yerden kalkıp merdivenlere doğru ilerledi ve merdivenleri çıktı. Kütüphaneye doğru ilerledi ve kütüphanenin o ağır kapılarını açtığında kitapların kokusu genzine doldu. İçeriye doğru adım attı.

Derin bir soluk aldı ve raftaki kitapları tarayıp eski bir büyü kitabını çekip aldı. Kütüphanenin ortasındaki meşe ağacından olan masaya ilerledi ve sandalyeyi çekip oturdu. Kitap önünde duruyordu. Kitabı o eski ve ağır kapağını kaldırdı. Gözleri sayfalar arasında dolaşırken, bir tür koruma büyüsü arayışına girdi. Evinin güvenliği için en güçlü büyüyü yapmalıydı.

Phoebe, büyü kitabında bir sayfa buldu ve dikkatlice okumaya başladı. Ancak, birden gözleri yoruldu ve başı dönmeye başladı. Bu kitaptaki büyüler oldukça ağır ve güçlü büyülerdi. Belki de bu büyü kitabındaki bilgileri kullanmak tehlikeli olabilirdi. Ama yine de ailesinin güvenliği için bir şeyler yapması gerekiyordu ve bu büyü kitabı ailesinin sırlarını da ortaya çıkarabilecek bir kılavuzdu.

Düşünceleri karışık bir halde, Phoebe kitabı kapattı ve kütüphanenin içinde dolaşmaya başladı. Etrafındaki eşyaları incelerken, bir şeylerin eksik olduğunu fark etti. Annesinin hatıraları, babasının endişeleri ve kendi kimliği arasında sıkışmıştı. Ama şimdi, gücünü kullanarak bu zorlu zamanların üstesinden gelmeliydi. Phoebe hiç olmadığı kadar yalnız olduğunu hissetti. Kimseden destek isteyemezdi. Herkes babasının müritleriydi. May halasından bile yardım isteyemezdi. Tek olmak ona bazı şeylerde dezavantaj veriyordu. Kendine bir müttefik bulmalıydı. Ona ihanet etmeyecek, onun arkasını koruyabilecek bir müttefike ihtiyacı vardı.

Aklına gelen anlık bir fikirle kütüphaneden çıkıp merdivenleri hızlıca indi ve yemek masasında oturan Kaiden'ın karşısında dikildi.

Kaiden emdiği kan torbasından başını kaldırıp Phoebe'ye baktı ve dudağının kenarındaki kanı diliyle temizledi. "Bir isteğin mi var, Prenses?"

Phoebe, ellerini masanın üzerine koydu ve kararlı bir şekilde Kaiden'a baktı. "Sana bir teklifim var."

Kaiden doğruldu ve Phoebe'yi süzdü. Kendinden emin güçlü ve kararlı duruyordu. "Nedir?"

Phoebe, Kaiden'ı inceledi. "Bana zorunda kaldığın için korumalık yapıyorsun, fakat şehirdeki tehlikeyi en az bende babam kadar durdurmak istiyorum ve ne kadar oyunun dışında kalsam da aslında bir şey beni oyunun içine çekiyor. Ortaklaşa şehirdeki suçların üzerinde çalışmayı teklif ediyorum sana."

Kaiden sırıttı. "Eminim güçlüsünüzdür, Prenses ama emirleri ben sizden değil babanızdan alıyorum."

Phoebe dikkatli bir şekilde, "Etrafta yabancı vampirler kol geziyor, kara büyüler çıkıyor ve cinayetler işleniyor. Aslında iki tür birbirine savaş açmış durumda. Logan ve adamları beni istiyorlar, bilmiyor muyum sanıyorsun? Cadılarda aynı şekilde bana cephe almış durumda çünkü öbür dünyaya annemi görmeye gittim. Beni o dünyaya girmem için büyü yapmam yasak. Son şehirde çıkan olayda büyü için kullandığım yüzüklerimden biri bir cesedinin yanında bulundu Kaiden. Yeterince oyunun içindeyim ve tek başımayım. Emin ol yardım isteyeceğim en son kişi olmasaydın senden yardım istemezdim," dedi ve kararlı gözlerle Kaiden'ın tepkilerini süzdü.

Kaiden ukala bir şekilde Phoebe'nin karşısında sırıttı ve onu süzdü. O bir vampirdi ama aynı zamanda bir cadıydı. Phoebe'nin söylediklerini dinlemesine rağmen yine de bir cadıya güvenilmeyeceğini çok iyi biliyordu. Hele melez prenseslere hiç güvenemezdi. "Senin gibi bir cadıyla iş birliği yapmayı neden düşüneceğimi bana açıklar mısın, Prenses?"

Phoebe yalandan bir gülümseme yerleştirdi. Yavaş yavaş Kaiden karşısında dökülmek üzereydi. "Sadece bir cadı olmadığımı biliyorsun. Alelade bir cadı değilim. Cadıların da en güçlüsüyüm, vampirlerinde."

Kaiden onun bu üstünüm hallerinden pek hoşlanmamıştı. "O zaman Prenses güçlüysen, kendi işini kendin görebilirsin."

Phoebe, Kaiden'ın tavrına biraz gülümseyerek karşılık verdi. "Kendim yapabileceğimden şüphem yok, ancak işte tam da bu noktada senin gibi bir korumanın bana eşlik etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kim bilir, belki de benim gücümü görmek senin için bir fırsat olur."

Kaiden, Phoebe'nin gülümsemesine soğuk bir bakışla yanıt verdi. "Senin gücünü görmek istemiyorum, Prenses. Senin gücün, bizim için tehlike demek."

Phoebe, gözlerini hafifçe kısarak Kaiden'a doğru eğildi. "Tehlike mi? Belki de senin en büyük korkun, gücüm karşısında kendini yetersiz hissetmek."

Kaiden, Phoebe'nin alaycı sözlerine sabırla karşılık verdi. "Seninle iş birliği yapmayı düşünmüyorum, Prenses. Senin gücün, seni kontrol edemeyen bir tehlike ve ben senin kontrolünde olmak istemiyorum."

Phoebe, Kaiden'ın cevabını beklenmedik bir gülümsemeyle karşıladı. "Kontrolüm altında olmak istemeyen biri olduğunu biliyordum, ama bunun senin egonun bir sonucu olduğunu tahmin etmemiştim."

Kaiden, Phoebe'nin alaycı tavrına karşı kendini zor tuttu. "Senin egonun, seni aptalca davranmaya itiyor, Prenses. Kontrolsüz güç, başkasının baş belası olmaktan başka bir şey değil."

Phoebe, gözlerinde bir kıvılcım parıldarken karşılık verdi. "Başkasının baş belası olmamdan korkuyorsan, belki de senin bana katkın olurdu. Ama tabii, senin egon bunu asla kabul etmez."

Kaiden, sinirle kaşlarını çattı. "Seninle çalışmak istemiyorum, Prenses. Benim için bu konu kapandı."

Phoebe, kıkırdayarak geri çekildi. "Eğer böyle düşünüyorsan, üzgünüm Kaiden. Ama senin kaybın olacak."

"Aynen, Prenses."

Phoebe, Kaiden'ın kararlı tavrını gözlemledikten sonra bir an duraksadı. Aslında içten içe Kaiden'ın yardımına ihtiyacı olduğunu biliyordu, ancak gururu ve kararlılığı ona bu gerçeği kabul ettirmiyordu. Bir süre düşündükten sonra kararını verdi. Ya şimdi ya hiçti. Gerçek anlamda bir müttefike ihtiyacı vardı. Bazen babası gibi davrandığını hissediyordu. Şu an da tam o şekilde davranmaması lazımdı. Kaiden'ın yanına biraz daha yaklaştı ve onunla göz göze geldi. "Kaiden, yardımına gerçekten ihtiyacım var. Benimle çalışmanı istiyorum."

Kaiden şaşkınlıkla Phoebe'ye baktı. Phoebe'nin beklenmedik bu dönüş onu şaşırtmıştı, ancak derin bir nefes alarak onayladı. "Prenses, seninle çalışmayı kabul ederim. Ama şartlarım olacak."

Phoebe'nin yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Uzatma kafanı kopartırım."

Kaiden ayağa kalktı ve Phoebe'nin karşısında durdu. "İkimiz bir ordu olamayız, Prenses. Sana yardımlarım sınırlı olacak ve vampirlerin içindeki yerimi tehlikeye atmayacak."

Phoebe başını salladı. "Söz veriyorum."

Kaiden başını salladı. "Bu şehir benimde şehrim, senin aksine ben burada doğdum. İnsanken de buradaydım, öldüğümde de buradaydım ve vampirken de buradayım," dedi ve Phoebe'nin gözlerinin içine baktı. "Birbirimizden sır saklamayacağız, yaptığımız her şeyden birbirimizin haber olacak. En son ve en önemli olan şey ise benim yanımdayken o kibirli halini takınmayacaksın."

Phoebe kollarını göğsünde birleştirdi ve gözlerini devirdi. "Başka bir isteğiniz var mı majesteleri?"

Kaiden yalandan bir kahkaha attı. "Şimdilik bu kadar. olursa söylerim."

Phoebe gözlerini kıstı. "Seni küle çevirmeden kaybol."

Kaiden ellerini iki yana açtı. "Al işte." Sırıttı. "Bana muhtaçsın, Prenses," dedi. "Bu yüzden beni tehdit edersen elin kolun bağlanır."

Phoebe, Kaiden'ın son sözlerine sadece bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Bakalım, Kaiden. Bu şehirde herkesin kendine göre bir gücü var. Senin ki karanlıkta saklanmak, benimki ise ışığı getirmek."

Kaiden, Phoebe'nin bu sözlerine içten içe sinirlense de dışarıya yansıtmadı. "Öyleyse ne yapmayı düşünüyorsun, Prenses?"

Phoebe, düşünceli bir şekilde başını kaldırarak Kaiden'a baktı. "Öncelikle şehirdeki suçları ve tehlikeleri belirleyip nasıl müdahale edebileceğimizi planlamamız gerekiyor. Sonrasında ise gücümüzü birleştirerek şehrin huzurunu sağlayabiliriz. Ama tabii, senin de katkın olacak."

Kaiden, Phoebe'nin sözlerini dikkatle dinledi ve sonra hafifçe başını salladı. "Tamam, Prenses. Şimdi ne yapacağımızı görelim."

Phoebe'nin gözlerinde bir ışıltı belirdi. "İlk olarak, şu yeni ortaklığımızın tadını çıkaralım, Kaiden. Şarap içmek ister misin?"

Kaiden, şaşkınlıkla Phoebe'ye baktı. "Benimle birlikte içmeye hazır mısın?"

Phoebe gülümsedi. "Evet, Kaiden. İşte bu yeni başlangıç için bir kutlama olacak." Phoebe şarapların olduğu dolaba doğru ilerledi ve bir tane şarap şişesi çıkarıp iki tane kadeh alıp Kaiden'nın yanına döndü. Kaiden dikkatli bir şekilde Phoebe'nin şarabı açmasını ve kadehlere doldurmasını izledi. Phoebe kadehlerden birini alıp Kaiden'a uzattı ve gülümsedi. Kaiden kadehi alıp aynı şekilde ona karşılık verdi. Phoebe kadehini eline alıp kaldırdı. "Ortaklığımıza," dedi ve şaraptan bir yudum aldı.

Kaiden, "Ortaklığımıza," dedi ve o da bir yudum aldı. Bu ortaklık onların birbirlerinin zayıf ve güçlü yönlerini keşfedecekleri bir ortaklık olacaktı. Kaiden, Phoebe'yi süzdü. Bu kızla nasıl başa çıkacağını kesinlikle çözmesi gerekiyordu. Aksi taktirde felaket bir sonuç doğurabilirdi. Canlı bir bomba yaratmak riskli olurdu. Gelecekte ne tür tehlikelerle karşılaşacaklarını bilmese de Phoebe'nin ne kadar güçlü olduğunu hissediyordu ve onu kontrol altında bir şekilde tutacaktı.

______________

6. Bölüm'ün sonuna geldiniz. Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Bir dahaki bölümde neler olacak iple çekiyorsanız beni takip etmeyi unutmayın.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere.

İletişim Bilgileri

Instagram: _miacengizkitapligi_

Twitter(X): merve_author

Gmail: merveauthor215@gmail.com

Loading...
0%