@miadarknesss
|
Ellerimin titrediğini hissedebiliyordum ama bunu Ecrin'e yansıtmadım. Kullanıcı adını ve yazan yorumu defalarca okudum. Kim neden böyle bir yorum yapar aklım almıyordu. Ecrin öne doğru eğilerek yüzüme doğru baktı. "Ne oldu sana be ceset görmüş gibi yüzün bembeyaz oldu." dediğinde ekrana kilitli kalan gözlerimi kırpıştırarak hiçbir şey olmamış gibi davrandım. "Yok öyle yorumları okudum biraz." "Yok yok. Sende bir şey var. Neye bakıyorsun sen?" elimdeki telefona uzandı. Elimi hızla geri çekip ekranın kapat tuşuna bastım. "Yok bir şey dedim ya." diyerek kaçtım. Oturduğum sandalyeden kalkarak ceketimi ve çantamı topladım. "Nereye? İdil! Allah aşkına ne saklıyorsun?" diye ısrarla peşimde sormaya devam etti. Çantamı topladıktan sonra çıkışa doğru ilerlerken ardımda Ecrin'in bir siktir nidasını duydum. "Ne oluyor lan!" dedi bu sefer de. Dış kapının önünde durdum ve ona geri döndüm. Kaşları çatılmış kısa omuzlarında biten saçları öne doğru düşmüştü. "Saçma sapan bir yorum işte önemsiz." dedim umursamıyormuş gibi davranarak. "Nesi önemsiz bunun İdil? Resmen tehdit mesajı bu! Yarın ilk iş bunun peşine düşeceğim sen merak etme." başımı iki yana salladım. Çantamı kapının yanındaki dekor masasına bıraktım ve Ecrin'e doğru ilerledim. "İstediğin kadar dava açmakla uğraş hesap fake, bu bizi uğraştırır." "Hiç de bile IP adresinden kolaylıkla bu hesabın yorum attığı yeri tespit ederler. O kadar da zor bir şey değil sen merak etme ben hallederim. Yorumu da siliyorum hemen. Hesabı da engelle." diyerek beni ikna etmeye ve endişelenmememi sağlamaya çalışıyordu. "Beni linçleyen o kadar çok insan var ki uğraşmak bile istemiyorum. Boşver bu da onlardan biri işte." dedim. Başım çatlıyordu bir an önce eve gidip sıcak duş alıp yatıp uyumak istiyordum. Bu yorgunluğumu ve gerginliğimi bir tek sıcak duş alırdı. Ancak her şeyden önce zihnimi boşaltmam gerekiyordu. "Bu linç mesajı değil, bu bir tehdit mesajı. Senin herhangi bir kusuruna yönelik yapılmış bir linç değil. Bu sürekli dudağına sürdüğün kırmızı ruj linci de değil İdil bu ciddi bir şey." dedi beni ikna etmeye çalışıyordu ama benim için gerçekten bir önemi yoktu. Yıllardır bu platformun içindeydim ben, bir çok kez hakaret ve linç yemiştim. Tehdit mesajları da yediğim olmuştu. Ama ölmek. İşte ölüm mesajı benim için bir ilkti. Derin bir nefes alarak "Eve gidip dinleneceğim, sen de boş şeylerle uğraşma bir ergen sallayıp duruyor işte." dedim elimi havada sallarken. Canım iyice sıkılmıştı. Yarın yeterince yorucu bir gün olacaktı ve ben artık bu günü sonlandırmak istiyordum. "Sen istesen de istemesen de ben bunun peşindeyim İdil Hanımcığımız." dedi ardımdan. Çantamı bıraktığım yerden geri alarak ona 'hıhı' diyerek el salladım ve evden çıktım. Asansörden aşağı inerken çantamdan arabamın anahtarını bulmaya çalıştım. Otoparka indiğimde arabamı park ettiğim yere doğru ilerledim. Anahtara basıp siyah jeepimin kapısının kilidini açtığım esnada arkamdan duyduğum ayak sesleriyle olduğum yere mıhlandım. Hızla arkama dönüp baktığımda hiçbir şey göremedim. Doğru duyduğumdan emindim. Takip ediliyor olma ihtimalim var mıydı gerçekten? Kim beni ne diye takip edecekti ki, şu an mesajın etkisinde kaldığım için kafamda kuruyor olmalıydım diye düşündüm. Yine de içime bir tedirginlik girdi. Arabaya binerken kalbimin hızlı atışını kulaklarımda hissedebiliyordum. Etrafıma bakınırken arabayı çalıştırıyordum ki otopark kolonunun orada siyah şapkalı bir adamın yarısını görebiliyordum. Boydan boya siyah giyinen bu kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Kapişonu yüzünün yarısına kadar indirmişti bu yüzden yüzünü göremiyordum. Kurmamıştım. Gerçekten biri tarafından gözetleniyordum. Korku, paniklememe sebep oldu. Nefes alış verişim sıklaşırken elim ayağıma dolaşmıştı. Gaza basarak otoparktan hızla çıktım. Sürekli aynayı kontrol ederek ardımdan çıkan bir araba var mı diye de kontrol ediyordum. Gerçekten biri beni takip ediyordu. Arkanı kolla demişti. Biri beni gerçekten de öldürmeye mi çalışıyordu? Böyle bir psikopatlığın imkanı olabilir miydi? İçimdeki korkuyu bir türlü dindiremiyordum. Telefonumun rehberinden aklıma gelen ilk isim olan Bora'yı aradım. En iyisini en güvenilirini o bilirdi. Üçüncü çalıştı eğlenceli bir ses tonuyla telefonu açtı. "KUZEEEN. Naber?" "Bora, senden bir şey rica edeceğim." dedim. "Bir sorun mu var? Sesin kötü geliyor." diye sordu. Beni en iyi anlayan tek kuzenimdi Bora. Halamın büyük çocuğu olan Bora bizim evin hemen yanında oturuyorlardı. Halamın eşi Murat enişte üç yıl önce vefat ettikten sonra babam yalnız kalmamaları için bizim evin yanında boş olan evi onlar için satın almıştı. Halam ve iki kuzenim olan Bora ve Sedef artık hep beraber sıkı vakit geçirir olmuştuk. Sedef'le aram pek iyi olduğu söylenemezdi o kız kardeşim Dilan'la aynı yaştaydı, Bora ise benden bir yaş küçüktü ama onunla daha çok anlaşabiliyordum. Ve tabii ki beni çok iyi tanıyordu. "Bora bana acilen bir koruma lazım." dedim telaşlı bir şekilde. Kendimi hala sakinleştiremiyordum. O kadar hızlı gidiyordum ki ayna ve yol arasında gözlerim mekik dokuyordu. "Hoppalaaa! O da nerden çıktı? Bir sorun mu var yardıma ihtiyacın var mı? Nerdesin sen?" art arda sorularını sıralarken gözlerimi devirdim. "Bora sen bana birilerini ayarlayabilir misin ayarlayamaz mısın? Onu söyle." sabırsızdım. Direksiyonu sıkmaktan boğumlarım bembeyaz oldu. Eve yaklaşırken Bora'nın sesi hopörlerden yankılandı. "Aslında ayarlayabileceğimiz çok sağlam biri var ama karşılıksız-" sözünü kestim. "Kim söyle hemen." dedim. "Yalnız biraz-" bu sefer de oflayarak sözünü kestim. "Bora kim olduğunu söyle gerisi önemli değil. Şu anda can güvenliğim olmayabilir." "Ne demek can güvenliğim olmayabilir İdil?" eğlenceli ses tonundan eser kalmamıştı. "Nasıl bir işe bulaştın?" "Ne işine bulaşacağım oğlum ben tehdit ediliyorum az önce de takip edildim korumalara ihtiyacım var. Bana böyle sağlam birileri lazım, herhangi kıytırık birileri olmaz." "Şaka yapıyorsun. Yok hayır kesinlikle yapmıyorsun çünkü şaka yapmak hiç senlik değil, o benim işim." dedi. Şu anda o da ne dediğinin farkında değildi. "Bora söyle artık! Bir an önce ayarlamam lazım." "Tamam tamam öfkelenme. Yarın açılışı vardı orada bulabilirsin çünkü nasıl ulaşabileceğimi bilmiyorum. Oldukça sağlam ve oldukça tehlikeli adamlardır. Dikkatli olman gerek. Adı Mirza Demirgan ama konuşmayı kabul eder mi bilmiyorum." "Açılışı mı var dedin az önce?" dedim kaşlarım çatılırken. "Evet." "Bu açılışı olan yer Kırbaç'tan mı bahsediyorsun?" "Aynen öyle bebek. Tüm herkes orada olacak. Senin ınf tayfa da oralarda olacak tabii, bilmemene şaşardım zaten. Hiçbir şeyden eksik kalmıyorsun maşallah." "Tamam yarın Ecrin ve ben oraya gidecektik. Sende bizimle geliyorsun." "Sence ben eksik kalır mıyım? Kulüp nerede Bora orada." dedi. Yine zevzekliğe başlamıştı. Onun endişesi ve telaşı bu kadardı işte. Anında eski Bora oluveriyordu. "Tamam Bora yarın Kırbaç'ta görüşürüz." dedim. Eve gelmiştim, arabayı park ederken Bora da "Görüşürüz kuzen." diyerek telefonu kapattı. Yan koltuktan çantamı alıp hızlı adımlarla eve girdim. Geç bir vakit olduğu için ortalıkta kimseler görünmüyordu. Babam büyük ihtimal evde yoktu annemse güzellik uykusuna yatmıştır. Malum yarın Derneğinin toplantısı vardı. Odama girdiğim gibi kendimi sıcak suya attım. Bedenim yavaşça gevşerken sıcak suyun altında kendimi okşamaya başladım. Göğüs uçlarımı parmaklarımın arasına sıkıştırıp çekiştirdim. Sıcak su bedenime çarptıkça vücudumdan çıkan buhar banyoyu sislendiriyordu. Elimi içime kaydırdım. Parmaklarım içimde hızlanırken bir yandan göğüslerimi avuçladım. Parmak sayımı arttırırken daha da hızlanırken doruğa çıkıp inledim. Bedenim gevşerken zihnim bulanıklaştı. Tüm düşüncelerden kaçıp kendime vakit ayırdığım an bu olabilirdi. Suyu kapatıp hızla bornozuma sarıldım. Saçımı havluyla sarıp kendimi yatağıma attım. Günü sonlandırmak istiyordum. Böylelikle hikayeye iyi geceler fotoğrafı çekip yüklerken bornozumla uyuyakaldım. _____ "GÜ-NAAY-DIIIIIN benim biricik cherrylerim." diyerek klasik günaydın hikayemi çekmeye başladım. Her güne böyle başlıyordum. Elimdeki chai tohumlu suyumu gösterdim ve pipetle içerken göz kırptım ve videoyu sonlandırdım. Video yüklenirken bornozla uyuyakaldığım için bugünkü vieoda giyeceğim kıyafetlerimi kombinledim. Klasik bir siyah pantolonu altıma giyerken beyaz bir gömlek giydim. İş birliği olan çekimlerimde renkli giyinmezdim. Bu yüzden takipçilerim bunun bir işbirliği olduğunu anlardı. Onlarla aramda olan küçük bir tedaydı bu. Sıkı takipçilerim bazı detayları çok iyi bilirlerdi. Ufak bir cilt makyajı ve rimel sürdükten sonra asıl imza olan görselim kırmızı rujumu sürdüm. Hikaye yüklenir yüklenmez üç yüz bin görüntülenirken makyajım da bitmişti. Parfümü de sıktıktan sonra çıkmaya hazırdım. Her gün saat on da kalkardım. Güne suyumu içerek başlamak bende yıllardan beri süren bir alışkanlıktı. Hafta içi saatlerim tabii değişikliğe açıktı. Bir kaç günüm erken saate derslerim oluyordu onun dışında rutinlerim asla değişmezdi. Mutfağa girip hazır olan meyve tabağım ve omletimi bir çırpıda yedikten sonra evden koşar adımlarla ofise gitmek için çıktım. Arabama atlar atlamaz gazlayarak on beş dakikalık mesafeli ofisime yol aldım. Tabii trafikle birlikte on beş dakikalık yol oluyor sana kırk beş dakika. Midem hassastı bu yüzden dur kalk dur kalk yapınca midem bulanabiliyordu. Sabahları allahtan ağır şeyler yemiyordum da midem iyice çalkalanmamış oluyordu. Ofise ulaştığımda Ecrin çoktan gelmiş kahvelerimizi hazırlamıştı. "Günaydın güzelliğim." diyerek beni karşıladı. "Günaydın aşkım. Ne var ne yok?" diye sordum. "Avukat Yasemin ile görüştüm dava işlemlerini başlatacak. Tüm süreç ile o ilgilenecek ayrıca bir sürü kargo paketi birikmiş onları da açma videosu çekmemiz gerekiyor. Bir çok iş birliği çekimin olacak bu hafta boyunca. Bir de yeni bir reklam yüzü olma teklifin var onu da toplantı esnasında onaylayıp onaylamayacağına karar verirsin." diyerek tüm her şeyi bir bir sıralamaya devam ediyordu. Ben bunlara nasıl yetişirim diye düşünürken o hepsini bir güne sığdırmamı bekliyordu. "Ecrin daha afyonum patlamadı dur." dedim tepkili bir şekilde. "Tamam, yavaş yavaş söylüyorum. Video çekimin için yarım saat süre ayırdım sana ondan sonra toplantımız var ve eve gidip hazırlanmakla vakit kaybetme diye bizim ekip burada." "Söylediklerin arasında bir tek bu süper bir haber, çünkü o trafiği tekrar çekemeyeceğim." Dedim masama yerleşirken. "Arka plan hazır mı?" diye sordum. Başıyla onayladı. "Hazırsan videoya geçelim. Ürünler her zamanki gibi masanın üzerinde." dedi ve odadan çıktı. Bende peşinden saçımı düzelte düzelte ilerledim. Tam yarım saat içinde tüm çekimi halletmiştik. Her şey kusursuz bir şekilde ilerlemişti. Topuklularım ofiste yankılanırken toplantı masasında herkes toplanmış beni bekliyordu. Buradaki kurallar açık ve netti. Herkes dakik olmak zorundaydı. Çünkü kaybedecek dakikalarım bile yoktu. Ufak bir aksama benim işlerimin aksaması demekti. Geç kalabilecek kimse ile çalışmazdım. Herkes kurallara uymak mecburiyetindeydi. Asla sıkmazdım herkes işini bildikten sonra ve kusursuz bir şekilde yaptıktan sonra serbest takılmalarında hiçbir sorun olmazdı. Bu yüzden kurallara uymakta da zorluk çekilmezdi. Uzun zamandır aynı ekiple çalışıyordum. Herkes halinden de oldukça memnundu. Gelirim çekimimi yaparım, yapılması gerekenler konuşulur görev dağılımını grup kendi içerisinde yapardı. Ben yokken idare Ecrin'de olurdu. Ecrin benimle birlikte olduğu zaman da Ecrin'in asistanı Aslı ofisteki düzeni sağlardı. "Günaydın arkadaşlar, nasılsınız?" diye sordum içeriye girerken. Hep bir ağızdan "Mükemmeliz." diye bir yanıt aldıktan sonra güzel diyerek toplantıyı başlattım. Masanın başına otururken önümde hazır olan dosyayı inceledim. "Evet yeni bir reklam yüzü onayı bekleyen bir markamız var. Bu günün güzel geçmesi için çok güzel bir teklif." Kerem solumdan elini kaldırıp sözün onda olduğunu işaret ederek konuşmaya girdi. Solumdan güneş gözüme vururken Aslıya elimle perdeyi kapatmasını işaret ettim. "Öncelikle yeni bir marka değil ama bizim ülkemize yeni atılan bir marka olduğu için ve bu teklifin size direk gelmesi bizim hem çok büyük kazanç sağlayacağımızı hem de büyük bir iş birliği olacağı aşikar. Büyük yankı olacak. " Kerem'in lafının arasına girerek "Hangi markaydı bu?" diye sordum. "Veronica France's" şaşkınlıkla Ecrin'e baktım. Şaşkınlıkla "Gerçekten mi?" diye sordum. "Peki teklifleri ne kadar?" Ecrin kocaman gülümseyerek "Tam tamına kırk sekiz milyon." dedi. Gözleri ışıldıyordu. Ecrin'e baktım. "Bunları kırk sekizde durduran neydi?" dediğimde hepsi güldü. "Orasını bilemeyeceğim." diye yanıtladı beni. Sözleşme olanaklarına baktım. Klasik maddeler dışında pek farklı bir şey göremeyince evrakları Kerem'e uzattım. "Gereğini yapın. Okuduğuma göre de marka elçisi Zahir Kılıç'mış. ModaBes'ten ayrıldı mı bu adam?" diye sordum. "Bu konuda bir şey duymadık. Biliyorsun adamın eli uzun, kimse onun hakkında konuşmaz." başımı anladım der gibi aşağı yukarı salladım. "Neden teklifin direk bana geldiğini anladım." dedim. Ayaklanarak "İyi çalışmalar arkadaşlar." dedikten sonra odama geri döndüm. Ecrin peşimden gelirken hazırlanmam için saç makyaj ekibini de peşinden getirmişti. Ofisimin duvarında olan çok beğenerek aldığım doğa portresine bakarken saçım ve makyajım hazır edilmişti. Siyah yırtmaçlı klasik bir elbise giyerek dernek için Ecrin ile beraber yola çıktık. Trafiğin yoğun olduğu klasik öğlen saatine denk geleceğimiz için ofisin alt sokağında olan kafeden kahve alarak yola o şekilde koyulduk. Kahve benim için önemli bir detaydı. Günümün üç öğününde de kahve tüketen bir insandım. Ayrıca postlarımı ve hikayelerimi süsleyen şey de kahveye olan aşkımdı. Bir saat içinde derneğin kapısından girmiş olduk. Bir sürü pırlantalarıyla gösteriş yapan orta yaşlarda kadınla dolmuştu salon. Çoğu ya moda, ya kozmetik ya da kocalarının serveti nedeniyle buradaydı. Beni gören tanıdık yüzler bana selam verirken onları ufak gülümsemeler ile geçiştirdim. Hiçbiri ile yüz göz olmak istemiyordum. Sadece annem yüzünden aynı ortamda olduğum bu gösteriş meraklısı tüm kadınlardan nefret ediyordum. "Toplantı başlamadan önce sana bir şey söylemem lazım." diye söze girdi tedirgin duran bir hali vardı. "Nedir?" diye sorarken kaşlarımı çatmadan edemedim. "Nur Azen-" dediği an elimi kaldırıp durdurdum. "Allah aşkına canımı sıkmamak için şu kızdan bahsetmeyi keser misin!" "Sadece adını duymayacaksın birazdan yüzünü de göreceksin." dedi gözlerini kaçırarak. Ona doğru hızla döndüm. Kaşlarım birbirine girmiş ne demek istediğini anlamaya çalışıyorsum. "Ne demek bu? Onun burada ne işi var?" diye sordum. Daha adını duyunca modumu düşürüyordu bir de onunla aynı ortamda bulunma düşüncesi iyice sinirlerimi bozmuştu. "Derneğe üye olmuş. Toplantıya o da katılacak. Akşam için düzenlenen bahış gecesi için de üç milyon bahış yapmış." dedi. Elindeki ajanda ve telefonunu göğsüne doğru bastırıyordu. Dudağını büzmüş yanağını ısırırken derin bir soluk aldım ve sinirle onu geri verdim. "Kız inatla burnumun dibine dibine giriyor. Amacı ne bunun?" dedim öfkeli bir şekilde. Birinin o kıza ders verme vakti geldi de geçiyordu bile. Bir gün o çakma sarı saçları elimde kalacaktı. "Gündemde kalmak için olay çıkarmaya çalışıyor olabilir. Bu sıralar çok fazla uğraşıyor seninle." "Yapmayacağı şey değil." Gözlerimle etrafı inceledim gelmiş mi diye ama ortalıklarda görünmüyordu. Pazartesi günü gibi Cumartesi laneti diye bir şey var mıydı bilmiyorum ama bu günü lanetli ilan ediyordum. Hafta içi okulda gördüğüm yetmiyormuş gibi bir de hafta sonumu zehir edecekti. Annem kendi markasının çantasını milletin gözüne sokar gibi salına salına yürürken, arkadaş olarak belirttiği kişilere selam veriyordu. Ne arkadaş ama... Hepsi birbirinden daha zehirliydi. Yüzünüze güldükleri gibi arkanızdan tonla laf söylerlerdi. Bu camianın yapısı buydu işte. Bazen keşke sıradan bir hayatım olsaydı nasıl olurdu diye düşünüyorum ama bu ailede bu mümkün değildi. "Dilan nerede?" Diye sordum Ecrin'e hafif eğilerek. Başını iki yana salladı. "Bilmiyorum." Dilan asla geç kalmazdı. Bir sorun olmuş olmalıydı. Telefonumu çıkararak Dilan'ı aradım. Üçüncü çalışta açtı. "Ablişko?" Klasik bir şekilde telefonumu açtığı an içim rahatladı. Çünkü modu yüksekse telefonumu her zaman böyle açardı. "Nerdesin ablacım, toplantı birazdan başlayacak." "On dakikaya orada olurum diye düşünüyorum. Yollar biraz tıkalı." "Tamam başlamadan yetişmeye bak." "Tamamdır, bays." diyerek telefonu kapattı. Telefonumu çantama geri koyarken Ecrin "Nerdeymiş?" diye sordu. "On dakikaya burada, yollar kapalıymış biraz." dedim. "Biz geçelim masaya diğerleri de şarabını içince gelir." dedi. Kahve tonlarıyla kaplı büyük toplantı odasına giriş yaptığımda yenilenen deri kaplamalı koyu kahverengi koltuklar dikkatimi çekti. "Bunlar yine mi değişti?" Annem artık parayı nereye harcayacağını şaşırdı her hafta koltuk değiştirir oldu. Bu fazla değişim insanları rahatsız edebilirdi. Derneğe toplanan paraların bunlara harcandığını anlayabilirlerdi. Sütlü kahve tonlarındaki masanın bana ait olan kısma yerleştiğimde Ecrin de yanıma oturdu. Kapıdan içeri Beste güler yüzüyle girip bizi selamladı. Beste, annem markasını açtığından beri onun asistanıydı. Benden üç yaş büyüktü. Artık aile gibi olduğumuz için devamlı bir aradaydık. Gerçekten güzel bir kızdı. Kumral uzun dalgalı saçları ve mavi gözleriyle birlikte mükemmel bir fiziğe sahipti. Her erkeğin yatağa atmak isteyeceği efsunlu bir güzelliği vardı. "İdil Hanım bu ne güzellik. Her zaman ki gibi ışık saçıyorsunuz." diyerek iltifatta bulundu. "Teşekkür ederim Beste çok zarifsin." Gülümsedi ve Ecrin'e döndü. "Selam Ecrin, sana attığım mail'i inceledin mi?" diye sordu. "Evet, takvimi ayarladım salı günü saat üçte çekimi halledebiliriz." "Harika." bana dönerek "Yakında yeni koleksiyonu çıkarıyoruz. Harika bir reklam çekimi için üstünde çalışmalar başladı. DİA'nın en güzel koleksiyonu olacak ve sende başrolü." Gülümseyerek "Bundan eminim." dedim. O esnada telefonuma gelen bildirim sesiyle gözüm telefona takıldı. Artık her bildirime endişeyle bakar oldum. Ve bu sefer beklenen bildirim gelmişti. Aynı hesaptan gelen bildirimdi bu. Ve yine tehdit mesajıydı. Kilit ekranını açmaya elim gitmedi. Ekranın üzerinde parmağım tir tir titrerken Ecrin yanımda başını eğmiş bana bakıyordu. Kalbim istemsizce hızlanmaya başlamıştı. Kendi kendime gerilim yaratıyordum resmen. Sakin olmalıydım. Gerçekten böyle biri değildim bu mesaj atan kişi tüm ayarlarımla oynamıştı. Böyle şeyleri kafaya takacak biri kesinlikle değildim ama akşam yaşadığım olaydan sonra mesaj atan kişini ciddiyetini anlamıştım işte ondan sonra korkumu dizginleyemiyordum. Benim nerede olduğumu bilen ve beni takip ettiğini bana gösterecek kadar cesaretli biriydi. Kendini gizleme gereği bile görmemişti. Neyine güveniyordu? İçimden bir ses tanıdık biri olduğuna karşı şüphelendiriyordu. Tanıdığım biri olabilir miydi? Benimle uğraşmak isteyen canımı sıkmaya çalışan biri gerçekten olabilir miydi? Yoksa benden nefret eden takipçiden biri mi? Beni çekemeyen biri olma olasılığı yüksek olduğu kadar çevremden birinin olma olasılığı da bir o kadar yüksekti. Beni sevenlerin çok olduğu kadar sevmeyen de çoktu. "İyi misin?" Onu başımla onayladım. "İyiyim." Telefonun güç düğmesine bakarak ekranı kapattım. Şu anda dikkatimi dağıtamazdım. Bu gece bu işi halledecektim. Bana sıradan bir koruma değil daha güçlü ve daha tehlikeli korumaya ihtiyacım vardı. Ve hukuken değil daha farklı yollardan bu mesajı gönderen kişiyi bulacaktım. Bora'nın bana o adamı önermesinin bir sebebi illa ki vardır. Gerçekten güçlü birine ihtiyacım vardı. Tüm kadınlar yavaş yavaş içeri doluşup masadaki yerlerini alırken annem de en son içeri girmişti. Ardından sarı saçları ve kırmızı ceketi ile Nur girince gözüm seğirdi. Kapı kapatılmadan önce de bal köpüğü saçlarıyla da Dilan içeri girdi. Beyaz bir elbise ve küçük incili bir kolye takmıştı. Elinde de annemin koleksiyonundan olan bal sarısı DİA dört yüz üç numaralı çanta vardı. Evet koleksiyonların tüm numaralarını biliyordum. Linklerini verirken bu kodlara göre veriyordum. Ecrin'in yanına oturup bana göz kırptı. "Yetiştim gördün mü?" "Aferin sana." Nur'a bakmamaya çalışarak toplatıya odaklanmaya çalıştım. Ama aklımın bir köşesinde beni kemiren, yiyip bitiren bir mesaj vardı. Bu gece yapılacak olan bahış gecesi hakkında annem kısa bir konuşma yaptı. Bir kaç kişi için görevlendirme verdi ayrıca buradaki kadınların hepsi bağış yapacağı miktarı not ettirdi. Bazı yapılacak yenilikler ve yeni bir bahış kurumu hakkında münakaşa edildikten bir saat sonra toplantı sonlandırıldı. "Ben tuvalete gidip geliyorum." dedikten sonra topuklarım koridorda yankılanırken koşar adımlarla kendimi tuvalete attım. Kabine girdiğim gibi telefonun kilidini açarken ellerim titriyordu. Tükürüğüm boğazıma takılırken koca bir portakal boğazımda kalmış gibi hissettim. Yorum açıldığında kalbime sancı girdi, basbaya beni tehdit etmeye devam ediyordu. Tehdit mesajı atmaktan da çekinmiyordu. Peki bu gerçekten kimdi?
@öleceksinidilsarıhan
Korkunu kendi gözlerimle gördüm, daha yeni başlıyoruz.
Acı çekmeden hızlı ölmek için bana yalvaracaksın. Yorumu başka birileri görmesin diye sildim. Sayfayı engellemek için parmağımı üzerine getirdim ama bu sayfayı bulmak için şimdilik engellemekten vazgeçtim. Çünkü akşama kim olduğunu öğrenecektim.
Lütfen vote vermeyi ve yorum yapmayı esgeçmeyin. ❤️
|
0% |