Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. BÖLÜM- SIRLARIN PERDE ARKASI

@miadarknesss

Hayat gerçekten de benim için oldukça esrarengiz bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu. Göğün altında bir oraya bir buraya savrulurken rüzgarın beni hangi yöne götürdüğüne dair hiçbir fikrim yoktu. Tüm gözler üzerimizdeyken aralarında fısıldaşıp duruyorlardı. Marley oldukça şaşkın görünüyordu öylece bize bakarken sanki aklında bir sürü şey geçiyormuş gibi bize odaklanmıştı. Bir şeylerin geldiğini biliyor gibi görünüyordu hatta biliyordu. Cadıların sezgileri güçlüdür ama onun yüz ifadesi sezgiden daha fazlası olduğunu bize anlatıyordu.

Onun bu kadar güzel ve genç biri olabileceği aklımdan bile geçmemişti. Yüzündeki şaşkın ifadesine rağmen hiçbir kusur görünmüyordu. Özellikle benden bile genç gözüküyor olması dikkatimden kaçmamıştı. Ormanda hafif bir esinti vardı serin gibiydi ama tüm kadınlar sanki hiç soğuk değilmiş gibi dekolteli ve ince kıyafetlerle duruyorlardı. Ve bir diğer fark ettiğim şeyse hiç erkek olmamasıydı. Köy tamamen kadınlardan ibaretti.

Cadılar bilmediğim dille konuşmaya devam ederlerken Marley onlara kendi dillerinde bir şey söyledikten sonra herkes sustu. Karşımızda üç kişi kalana kadar sessizce dağıldılar. Biri siyah saçlıydı ve neredeyse göğüslerinin hepsi görünüyordu. Diğeri ise tıpkı Marley gibi kızıl saçlıydı ve seksi olduğu kadar masum bir yüz yapısına sahipti. Marley'e çok benziyordu lakin Marley çok daha sert yüz hatlarına sahipken o biraz daha yumuşak bebeksi yüz hatlarına sahipti. Siyah saçlı cadı bana biraz Reha'yı andırmıştı. Onun gibi siyah saçlı ve kaşlar çatık bir şekilde bize olan yoğun bakışlarıyla bile canımıza okuyacak gibi bakıyordu. Ve dudaklarına sürdüğü kırmızı rujuyla dudaklarını birbirine bastırmış düz bir çizgi halini almıştı. Düşmanına bakar gibi bize bakıyordu.

Oldukça ciddi ve keskin bakışlarını üzerimden bir saniye bile ayırmadı. Ondan oldukça karanlık bir hava sezmiştim. Şimdilik ondan pek hoşlandığımı söyleyemem.

"Yoldan geldiniz sizi evimde ağırlamak isterim konuşulacak çok şey var lütfen beni takip edin." dedikten sonra arkasını döndü ve yürümeye başladı. Yanında ki kızlarda onun peşinden ilerlerken atlardan inerek peşlerinden ilerledik. Muhafızlar atları alıp uzaklaştı. Reha ve Onay dikkatle etraflarını incelerken Gölge ve Barlas benim tam iki yanımda ilerliyorlardı.

Gösterişli taşlardan oluşan güzel bir evin önünde durduk. Diğerlerinden çok daha büyüktü ve kızıl sarmaşıklar iki katlı evin tüm duvarlarını tamamen kaplamıştı. Reha ile birbirimize aynı anda bakış attık. Kaşlarını kaldırıp önüne geri döndü. O da benim gibi ilginç bulduğu barizdi.

Gölge ardımdan bana doğru eğildi. "Eve girmek istediğimizden emin miyiz?" diye sordu.

"En fazla ne olabilir ki?" dediğimde "Çok şey." diye cevap verdi.

Yandan "Sen cadılardan korkuyor musun?" diye sordum imalı imalı ona bakarken.

"Ne korkması canım ben sadece senin güvenliğin için demiştim. Tedbiri elden bırakmamak gerekli sonuçta." dedi bıyık altından kıvırmaya çalışırken.

"Merak etme bize bir şey yapmayacaklar." diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.

Onay arkadan "Kızmadıkları sürece." diye mırıldandı.

Doğru, cadıları sinirlendirmek en son isteyeceğimiz şey bile olmamalıydı.

Reha sessizce "Uyarın için teşekkürler kardeşim." diye mırıldandı.

Marley kapıya dokunmadan kapı açıldığında içeriden sessiz çığlıklar tüylerimi ürpermesine neden oldu. Böyle güzel bir doğanın bu kadar kasvetli hissettirmesi biraz ürkütücüydü.

"Evime hoşgeldiniz dostlar buyurun, içeri girin."

Sağda kızıl saçlı diğer cadı solda da siyah saçlı cadı kapının yanında içeri girmemizi beklerken Marley içeriye girmişti bile. En önde ben içeriye ilerlerken peşimden de Barlas girmişti. Etrafı ufaktan incelerken beklediğimden çok farklı olması beni şaşırtmıştı. Oldukça zevkli dizayn edilmiş sıcak bir oturma odasıyla karşılaşmıştım. Ahşaptan yapılan büyük bir masa odanın bir kısmını kaplıyordu. Sanırım burası toplantılarını yaptığı alandı çünkü tek bir kişi için bu masa çok büyüktü. Alt kat daha çok toplanma yeri gibiydi. Koltuklar sandalyeler ve karşıda kapısı olmayan direk mutfağı görebildiğim bir alandı.

Ahşap her yere o kadar hakimdi ki ahşabın kokusunu alabiliyordum içeride ki bir çok şey de ona uyumlu olarak beyaz ve turuncu renkler hakimdi.

"Rahatınıza bakın Majesteleri, oldukça yorgun görünüyorsunuz." Arkamızdan gelen siyah saçlı kıza seslendi.

"Zeyna lütfen misafirlerimize yiyecek bir şeyler hazırlayın." kız başını sallayıp ortadan kayboldu. Siyah saçlı kızın adı Zeyna'ydı demek.

Onay ayakta durmaya devam ederken "Aklıma Hansel ile Gretel masalı geldi. Önce bizi doyurup sonra da onlar bizi yemesin." dediğinde tekli ahşap koltuğa oturmuştum ona ters bir bakış atmamla başını çevirdi. Marley'in duyup duymadığını kontrol ederken arkası dönük olduğu için yüz ifadesini göremedim. Barlas "Onay sesini kesmezsen ben keseceğim." dedi sert bir tonla.

Marley "Korkmanıza gerek yok." dedi bize dönerken. Elinde bir kaç şişe vardı. "Biz Harvey Vadisine sadığızdır." dedi. "Özellikle de Kraliçe Sara'ya" cümlesinin ardında uzun bir anlam yatıyordu. Annemle aralarında nasıl bir bağ vardı hala anlamış değildim. Annem bu kadını nereden tanıyordu ve Marley anneme neden bu kadar sadıktı? Kadının aurası ve rahatlığı ortaya karışık bir görüntü çıkarıyordu.

Bu gün artık bu sırların ortaya çıkmasını ve daha fazla sırların ayağıma takılmasını istemiyordum.

"Sizi kız kardeşim Liya ile tanıştırayım." Elini kızıl saçlı kızın omzuna koydu. Liya bize ufak bir tebessümle karşılık verdi. "Benim sağ kolum diyebiliriz. Asırlardır Kızıl Ormana hüküm sürüyorum. Burayı korumak huzurunu sağlamak benim görevim. Benden sonra gelecek olan da kız kardeşim"

"Yani Kızıl Orman Leydi'si sizsiniz."

"Bizlere öyle seslenilmesinden pek hoşlanmayız. Bize cadı denmesini tercih ediyoruz."

Diğer tekli koltuğa geçerek yanıma oturdu. Bakışları benim üzerimdeydi.
"Oldukça büyümüşsün Prenses, seni en son gördüğümde daha bebektin."
Şaşkınlıkla ona baktım. Ben küçükken beni görmüştü yani? Beni tanıyordu.
"Evet büyüdüm ve artık prenses değilim bir Kraliçeyim." dedim.
Sarı renkli gözleri kısıldı.
"Ve oldukça sivri dillisin. Sevdim." yüzünde oluşan tebessüme karşılık tebessüm ettim.

Kapıdan içeri bir kaç cadı elleri dolu bir şekilde girdi ve büyük masayı kısa sürede hazırladılar. Masada bir sürü çeşit yemek vardı ve oldukça lezzetli görünüyordu. Oldukça acıkmıştım.

Marley ayaklanarak "Masaya geçelim." dedi.

O bir uca ben bir uca olacak şekilde geçtik ve karşılıklı oturduk. Diğerleri de sırayla otururken Barlas sağıma Gölge de soluma geçti. Hepsi yemekleri inceliyordu. Zeyna ve Liya denilen diğer iki cadı da Marley'in yanına oturduktan sonra ayakta duran bir kaç cadı yemekleri servis etmeye başladı. Önüme konulan etten bir parça aldım. Benim başlamamla birlikte diğerleri de başlamıştı. Oldukça lezzetliydi damakta bıraktığı hoş bir lezzeti vardı.
Daha fazla ertelenmemesi için konuya girmenin iyi bir fikir olacağını düşünerek ağzımda ki yemek bittikten sonra söze girdim. "Artık annemin beni neden sana gönderdiğini konuşalım mı?" diye sordum.

Marley gözlerini bana yöneltti ve gülümsedi. Bu gülümseme biraz soğuk biraz donuktu.
"Bu günün geleceğini annen biliyordu. Doğum gününden önce bana haber göndermişti." dirseklerini masaya yasladı. "Savaştan önce büyükbaban her şeyin farkına varmıştı. Oldukça zeki bir adamdı. Büyükbaban Fasih'in planlarını öğrendiği zaman anneni sakladı. Fasih genç olmasına rağmen oldukça büyük hayalleri olan birisiydi, isyan edip kral olmak istiyordu. Öfke, kibir ve aşk üçlemesinin arasındaydı. Öncesinde planları arasında anneni kullanmak istedi Sara'ya sinsice yaklaştı ama işin sonunda ikisi de birbirine aşıktı." durdu ve gözlerinde bir an tereddüt oluştu derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti. "Büyükbaban annenin hamile olduğunu öğrendi onu saraya kapattı ve Fasih'le görüşmesini tamamen yasakladı hamile olduğunu saklıyorlardı ama Fasih bir şekilde öğrendi ve tahtı ele geçirmek için tekrar harekete geçti. Büyük savaş çıktı, Fasih ani bir darbeyle saraya saldırmıştı ama müttefiki azdı ve gençliğinin verdiği bazı hatalar yaparak yenildi. Güçsüz kaldı." Marley devam etmedi, sessizleşti ve benim vermek üzere olacağım tepkiyi bekledi.

Kanım donmuş bir şekilde Marley'i büyük bir şaşkınlıkla dinliyordum. Kulaklarımın doğruyu duyduğundan emin değildim. Kafam allak bullak olmuştu.
Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Kulaklarımın uğuldadığını hissediyordum. Sormak istediğim soruyu soracakken vazgeçiyordum. Dudağımdan o soru bile çıkmıyor hatta çıkmak istemiyordu. Belki ben yanlış anlamışımdır. Belki de doğrusu farklıdır? Gözlerime yaşlar hücum etmeye çalışıyordu. Boğazımda koca bir yumru oluşurken sesim çatlamıştı. "Ben Fasih'in kızı mıyım?" diye sormak istediğim soru öylece dudaklarımdan dökülüverdi. Duymak istediğim cevap hayırdı. Bir umut hayır demesini bekliyordum.
Marley soruma karşılık bir süre sessiz kaldı. "Maalesef çocuğum."
Şaşkın yüzlerin hepsi bir anda bana dönmüştü. Karşılaştığım bu gerçek yüzüme su gibi çarpmıştı. Şok dalgaları bedenimi ele geçirmişti ve ben kıpırdayamıyordum bile. Öyle bir sessizlik vardı ki bu sessizlik bana bir çığlıkmış gibi geliyordu. Tepki vermek istiyordum hayır ben onun kızı falan değilim demek istiyorum ama sesim çıkmadan sakince oturuyordum. İçimde bir ateşin alevlendiğini hissediyordum ama bu ateş sadece beni yakıyordu.

Usul usul çevremi sarmıştı bu ateş ve ben kül olamayacak kadar toz olmuştum bile sadece rüzgarın gelip süpürmesi gerekiyordu.

Marley benim sessizliğimin hayra alamet olmadığının farkındaydı bu yüzden benim bir şey dememi beklemeden kendi anlatmaya devam etti.

"Annen beni buldu. Hamileliğinin son aylarıydı ve doğumuna az bir süre kalmıştı ama bir sorun vardı. Güçlerin o kadar yoğundu ki anneni tüketmeye ve onun hayatını tehlikeye sokmaya başlamıştın. Sen de annen de tehlikedeydiniz ve seni de anneni de korumam gerekiyordu. Doğumun oldukça riskli görünüyordu bunu ne annen tek başına halledebilirdi ne de ebeler çok güçlüydün hem fiziksel hem de büyü gücün, annen bir şeyler yapamıyordu çünkü onun gücünü de tüketmiştin bu yüzden benden yardım istedi. Doğumuna kadar senin gücünün bir kısmını emdim ama hepsini alabilecek kadar alamamıştım sadece yarısını alabildim." durdu. Oturduğu yerde geriye yaslandı ama sonra ayağa kalktı ve masanın etrafında yürümeye başladı. Elleri önünde birleşmişti ama tedirgin gibi parmaklarını sıkıyor ve kütletiyordu. "Doğumuna iki büyücüyle beraber girdim, Sara'yı az daha kaybediyorduk ama yine de çok güçlü bir kadın olduğundan hayata tutunmayı başardı. Tıpkı senin gibi."

Zeyna ayağa kalktı ve yanıma bir sandalye koydu, Marley yanıma oturdu. Kimseden ses dahi çıkmıyordu, herkes öyle bir şaşırmıştı ki tepki bile verememişlerdi. Sisli Vadi Lordunun kızıydım ve karanlık güç taşıdığımı artık herkes öğrenmişti.

Ben de dahil.

Şüphe olsa da böyle bir şeyin mümkün olacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti. Bu yaşıma kadar bildiğim her şey yalanmış. Bu benim için hazmedilemeyecek bir yüktü.Bir anda beni uçurumdan aşağı itmişlerdi ve ben gerçeklerin içine taşa çakılır gibi çakılmıştım. Boğazımdaki yumru gitmiyordu. Ağlamak istiyordum ama bir şey sanki engelliyordu beni. Herkesin içinde de ağlayamazdım. Bu beni güçsüz gösterirdi. "Annen Fasih'in yeni planlar çevirdiğini düşünüyordu. Seni ve gücünü kullanarak hüküm sürmeyi planlıyordu ve annen de senin güçlerini engelleyerek güce sahip olmadığını ona göstermek istedi bu yüzden sana büyülü bir kolye yaptık. Senin güçlerini emecekti ve güçlerin olmadan herkesten uzak büyüyecektin annenin geçici planı buydu ama bu plan geçiciydi ölene dek o kolye senin güçlerini hapsedemezdi. Bu günün elbet geleceğini tahmin ediyorduk bunun için planımız hazırdı ama gelmeyeceğini umut ediyorduk. Planımızın tek sorunu senin güçlerinin ortaya çıkmış olması ve bunu tüm diyarın öğrenmesiyle birlikte bu Fasih'i harekete geçirdi."
O da öyle bir soğumuştu ki adeta buz kesmişti kasvet hepimizin üzerine siner gibiydi. Marley'in ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinliyorduk. Çünkü hepimiz merak ediyorduk. Gizemin ardında başka nelerin olduğunu duymak istiyorduk. Gerçekler canımı yakmıştı ben karanlık gücü kanımda taşıyordum. Harvey Diyarının kötü adamının kanını taşıyordum. Bu kabul edilemez bir şeyken herkesin benden nefret etmesine neden olacak bir şeydi. Karanlık güce sahip biri diyarı hükmetmesini halk istemez, kabul etmezdi.

"Neden güçlerimi saklamak yerine bana onu kullanmayı öğretmedi?" diye sordum sitem ederek. Benden saklamak yerine bana onu kullanmayı öğretseydi her şey daha farklı olabilirdi.
Marley başını iki yana salladı. "Kaçırılma ihtimalin varken bunu göze alamazdık. Güçlerini eğer ben emmeseydim kaçırıldığında bunu Fasih yapacaktı ve çok daha fazla güçlenecekti. Üstelik o İris denilen kadına sahip olduktan sonra bu daha da tehlikeliydi."

Barlas arkasına yaslanmış pür dikkat Marley'i dinliyordu. Kafası aynı benim gibi karışmış görünüyordu aynı şekilde diğerleri de öyle, bir tek Gölge'nin ne düşündüğünü anlayamamıştım.

Reha kaşları çatılmış bir şekilde Marley'e baktı.
"Peki Alin nasıl bu kadar güce sahip olabildi."

"Bunu biz de bilmiyoruz, yıllardır bunun cevabını bulamadım. Sara'nın gücünün bir kısmını emdiğini biliyoruz sadece gerisi karanlık güç ateşe hükmetmek kolay değildir. Biz cadılar bile bunu yıllardır deniyoruz. Ama Sisli Vadi'nin gücü çok daha farklı Fasih hafife alınacak bir adam değil. Tehlikeli. İkisinin güç birleşimi olabilir ya da çok farklı bir şey de olabilir." Marley'in farklı şeyden kastı ne olduğunu anlayamamıştım.

Barlas masanın üzerine doğru yaslandı ve başını Marley'e doğru çevirdi. Kaşları çatıktı. "Peki Kraliçenin planı neydi?" diye sordu. Hepimiz merakla Marley'in ağzından çıkacak cümleye odaklanmıştı.

Marley hepimize tek tek baktı ve en sonunda gözleri üzerimde durdu. yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu.

"Bende olan güçlerini sana geri vereceğim."

 

Loading...
0%