Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@mihregunesdemek

Tüm hikayeler şehre yeni birisinin gelmesiyle ya da şehirden birisinin ayrılmasıyla başlar.. TOLSTOY

 

Sevda uzun saçlarını tepeden toplamış arabanın bozulan kaportasına umutsuzca bakıyordu.

İç ses: Böyle olacağı belliydi. Bu seyahate hiç çıkmamalıydım. Ne işim var benim bilmediğim Allah'ın Mudanya'sında.

 

İstanbul'dan çok uzaklaşamazdı. Neticede o bir "plaza girl", " iş kadını", "hanım abla" artık kime neye göre adlandırırsanız oydu. Zor günler geçiriyor olması diz üstü bilgisayarını bir kenara atıp cep telefonunu uçak moduna almasını gerektirmiyordu çünkü iş işti sonuçta ve bir şekilde devam edecekti. Bu kafa dinleme tatili işi de asistanının başının altından çıkmıştı: Metin. Sevda Metin ile tanıştığında Metin üniversiteden yeni mezun olmuş, henüz askerliğini yapmamış bir Anadolu çocuğuydu. Stajer olarak yanına almış ancak kısa sürede güvenini kazanarak iyi bir maaş ve pozisyonla ona işletmede yer açmıştı. Yıllar geçtikçe iş dünyasındaki o toksik saçma sapan çıkarcı ilişkilerden ziyade bir aile gibi samimi ve içten dostlukları devam etmişti. İşte tam da bu yüzden şu an şirket aracını ve şoförünü İstanbul'da bırakarak kendi aracı ile yollara düşmüştü.

Ah Metin ah, diye iç geçirdi. Tabi anası geldi kasabadan, Sevda ablası onu geç saatlere karşı ofiste tutmasın diye ablasını da tatile (!) gönderdi.

Sahi kaç yıl olmuştu yalnız tatil yapmayalı. Kafasını parlak güneşe kaldırıp baktı. Hatırlayamadı. Şu an yalnız tatil yapmasından çok aracının neden çalışmadığı ile ilgili fikirler yürütmesi gerekiyordu. Ya da...

 

Gerekmiyordu; çünkü zaten bir araç yavaşlayarak onu geçer geçmez durmuş ve içinden takım elbiseli hoş bir genç adam inmişti :

Rüzgardan ceketinin önleri ve uzun perçemleri savruluyordu: "Araçta sorun mu var? " diyen sesi zor duyuluyordu.

 

İç ses: Yok araçta sorun, yakışıklı genç adam avlayabilir miyim diye ağ atmıştım ben bu yol kenarına. Vay ilk düşen sne oldun, tebrikler!

 

Adam el kol işaretleri ile aracına binmesini söyledi. Kendi de şoför koltuğuna oturdu. Birkaç düğmeye bastı, birkaç şey denedi. Sevda tam olarak takip edemedi çünkü empati yapıyordu. Yani adamın gözünden aracının içini incelediğinde, yerde sakız kağıtları, kenarda yarım kalmış buzu eriyerek etrafa yayılmış bir plastik soğuk kahve bardağı, yan koltuktan sarkan çanta sapı, kullanılmış bir ıslak mendil, yarım cips paketi ..

 

Adam araca konsantreydi; indi kaportaya baktı, birkaç şey daha kurcaladı. Sevda'ya camı açmasını söyledi. Araç çalışmıyor ki cam açılsın.

Kapıyı araladı neyse adama göre aküsü bitmiş aracın; bir koşu kendi aracına gitti, biraz da oraları kurcaladı geldi.

"Benim aküden size transfer ederdik fakat bağlantı kablolarım yok tahmin ettiğim kadarıyla sizde de yoktur. Ben bir arkadaşı arayayım bağlantı kablosu getirsin".

Sevda terlemiş alnında manikürlü parmaklarını gezdirirken adama yeniden baktı. Gerçekten yakışıklıydı.

" Bildiğiniz bir usta varsa çağırsak, direkt yeni akü ile gelseler?"

Şaşırdı adam sonra gülümsedi ve gülümsemesi gülmeye dönüştü: "Sizin kafa çalışıyor"

Ustanın gelmesini beklerken adam gitmedi. Sevda'yı aracına davet etti. Tanıştılar ama çok sohbet etmeye fırsatları olmadı çünkü adamın telefonu sürekli çaldı, ya biri arada ya başka biri birşey sordu derken ustalar geldi. Uzaktan görseniz bu iki kişiyi, sanki yıllardır arkadaşmış da yolda kalınca Sevda arkadaşını aramış gibi sanardınız. Aracının çalıştığına sevinirken Sevda, adam kartını uzattı: "Koray Turnacı" Medikal firma direktörü ve Bursa distribitörü.

"Size bir kahve borcum oldu" dedi Sevda. Adam cep telefonunu uzattı; Sevda telefon numarasını yazdı ve "yolda kalan cadı" olarak kaydetti; adama geri uzattı. Adam gülümsedi ve "bir kahve ile kurtulamayacaksınız ama şimdilik gitmek zorundayım" diyerek ayrıldı.

Sevda gaza bastı, ama adamı yakalayamadı hatta aracının esamesi okunmuyordu. Sanki görünmez bir el, kibarca ona yardım etmek için uzanmış ve sonra kayıplara karışmıştı. Güneş kavurucu sıcaklığını kaybederken akşam üstü gölgeri uzamaya başladı. En kısa zamanda kendine kalacak bir yer bulması lazımdı.

İç ses: Nerden uydum şu Elif'in aklına. Ne güzel Metin'i dinleyip Antalya'ya uçacaktım. Şimdiye suitime yerleşmiş şampanyamı yudumluyor olurdum.

 

 

Elif, Sevda'nın arkadaşlarından biri. Belki de tek arkadaşı. "Bir değişiklik yap" dedi. "Bu sefer biraz tutumlu ol, biraz farklı ol, biraz konfor alanından çıkmaya bak. Sıkışıp kalmadın mı bu büyük şehir maceralarında? Uçağa yetişmeler, hızlı check in'ler, ayrıcalıklı müşteri olma çabaları, otellerde popüler görünmeye çalışmalar, suit odalar, halıfleksler, sahte gülüşler, brunchlar,açık büfede ne seçeceğine karar verememeler... Bırak artık kendini bir sal. Sal kendini hayata.

Sevda: Ama biliyorsun benim yaşam standartlarım var. Çingene ruhlu değilim. Her şeyim özenli, planlı ve düzenli olmalı. Sırt çantamı alıp gidemem. Bu belirsizlik hali tatil için bile olsa beni mahvediyor.

Elif: Bu yüzden işinde başarılısın. Okey. Ancak bu senin hayatın, işletmenin hayatı okey planlı ve programlı olsun. Şirket tatili organize edilsin ona da okey. Ancak şirket sen değilsin Sevda. Bırak hayat sana aksın. Bir kere de " kafa nereye biz oraya"

İşte bu nasıl güzel bir tesadüf, Sevda aracındaki radyonun sesini daha çok açtı. Sıla çalıyordu:

" İyi gelmez mi hiç deniz havası?
Bi' göz oda bulur sokarız başımızı
Bi' de koyarız iki kadeh
Kafa nereye biz oraya..."

Loading...
0%