Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@mihregunesdemek

“Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.” – Emile Zola

.

.

.

Mudanya tarihi bir kasabadan çok yazlık mezarlığına dönüşmüştü. İlçe merkezinde gördüğü ilk butik otele yanaştı ama park bulmak mesele.

 

İç ses: "Anacım sen küçücük bir kasabaydın hangi ara İstanbul'un park sorununu taklit eder oldun".

 

Park yeri bulacak diye göbeğinden çatlayan Sevda, yol üstünde gördüğü butik otelden de epey uzaklaştığını fark etmedi. Sonunda eski evler ile yeni sözde yazlıklar arasında sıkışıp kalmış toprak arsaları değerlendiren ücretli otoparklardan birine aracını bıraktığında hava kararmaya yüz tutmuştu. Kedi dolu dar sokaklarda gözüne çarpan oteli ararken, denize açılan sokaklardan birinin sonunda cılız ışıklı bir tabela gördü: "Melda'nın Evi".

 

Sevda cep telefonuna sarıldı. Hemen meşhur arama motorlarından birine "Melda'nın Evi" yazacaktı. Hatta "Melda'nın Evi, Bursa" ya da "Melda'nın Evi Mudanya" mı yazsaydı? En iyisi sosyal medya platformlarından birinde hastaglara bakarak kalan konukların fotoğraf ve yorumlarını incelemekti. Belki de oteller sayfasında gezginlerden kaç puan aldığına bakmalıydı. Sonra Elif'in sözleri kulaklarında çınladı:

"Bir sal kendini"..

Tamam salacaktı kendini salmasına da hooppp

 

"Azıcık kenardan yürüsene be kızanım!"

Yanından jilet gibi geçen bir ATV'nin arkasındaki tombul teyze az önce Sevda'ya laf mı atmıştı?!

Başı dönüyordu. Neredeyse ona çarpacaklardı. Hışımla taş sokakta peşlerinden gitmeye çalıştığı sırada ayağını burktu.

"Pes," dedi. "Hem suçlu hem güçlü bunlar"

 

ATV'nin arkasından yüksek sesle söyleniyor bir yandan da burkulan ayağındaki dolgu topuklu sandaletinin iplerini gevşetiyordu.

Bu gürültü patırtıya hemen otelin girişinden biri çıktı:

Uzun boylu, uzun kumral saçlı peri yüzlü bir genç kız eller belinde üzerinde mutfak önlüğü önce Sevda'ya sonra Sevda'nın arkasında bir noktaya doğru baktı. Cüssesinden beklenmeyecek gürlükte bir sesle:

"Bre Sali; gene mi Süleyman anasını gezdirir?" Sevda dönüp Salih kim diye bakmaya fırsat kalmadan genç kız delici bakışlarını yumuşatarak Sevda'ya gülümsedi sonra tekrar bağırdı: "Bak Sali müşterilerimi kaçırırlarsa akraba, arkadaş dinlemem ona göre söyle Süleyman'a havasını atacak başka sokak bulsun kendine. Bana bulaşmasın."

 

Sevda bu genç kızın olayı çözme politikasından müşteri kazanma stratejisine kadar hayran kalmıştı.

İç ses: "Bu yaşta bu genç kız bu küçük ilçede nererden öğrenmiş bu pazarlama yöntemini?" Elin mahkum artık bir gece burada konaklayacaksın, dua et de kredi kartı geçiyor olsun." Bunları düşünürken eski ahşap kapıdan sarkan boyası sıyrılmış boncuklardan geçiyordu.

Genç kız da onu takip etti, karanlık ve nem kokan bir koridordan sonra serin ve loş bir taşlığa vardılar. Sağ tarafa bir resepsiyon hemen karşısına da bir divan yerleştirilmişti. Etraf butik otellere özgü otantik öte beri ile dekore edilmeye çalışılmış, yetersiz temizlik uzaktan bile fark ediliyor ve acayip kızarmış balık kokuyordu. Sevda'nın midesi bulanmaya başladı. Genç kız ellerini önlüğüne silerek resepsiyona geçti ve gülümsedi. Dişleri loş ışıkta birer inci tanesi gibi parlıyordu.

Sevda eğer erkek olsaydım ben bu kıza aşık olurdum diye düşünürken bir yandan da bu masum yüzün arkasında dik duran omuzları, tavana doğru hafif evrilmiş çeneyi ve ellerini öne doğru uzatışı ile beden dilini okudu. Mesleki deformasyon mu desek yoksa artık alışkanlık mı bilemiyorum ama sonuçta Sevda, bu kızın göründüğü kadar peri olmadığına karar verdi ve kendisi de plaza diline geçti:

"İyi akşamlar küçük hanım". Yapay bir gülümseme, derin bir nefes, duraklama ve bu sırada karşındakiyle sıkı göz teması.

"Melda hanım ile görüşecektim, bir süre kalacak yere ihtiyacım var da"

"Rezervasyonunuz var mıydı?"

İç ses: " Ah o peri kızı, nasıl da çiyana dönüştün, rezervasyonumun olmadığını pekala biliyorsun öyle olmasa sokaktan geçen bir kadına potansiyel müşeri gözüyle bakarak laf atmazdın. Oyun mu istiyorsun? Pekala ama bu yaptığın çok "krinç".

Sevda resepsiyon masasını aydınlatan küçük çalışma lambasının üzerinde işaret parmağına gezdirerek tozuna baktı.

Sonra genç kıza gülümsedi:

" Evet, tabi vardı."

"İsim soy isim alayım." Lambanın yanındaki eski ajandayı büyük bir ciddiyetle kontrol ediyordu.

" Sevda" biraz durakladı. Dudaklarını yalarken genç kızın arkasında asılı yaşlı bir kadının portresi ile göz göze geldi. Büyük ihtimalle MeldaHanım bu kişiydi. Acaba hangi soyadını söylemesi gerekiyordu. Çünkü boşanmıştı. Kulağında sesler çınladı: "Dul karı, dul karı"..

İsminin devamını bekler gibi bakıyordu genç kız. Sevda tekrar portreye baktı: Kestane saçları özenle lülelenmiş yuvarlak yüzlü yuvarlak gözlü bu kadından bilmediği bir nedenle güç aldığını hissetti ve iç geçirdi:

 

"Sevda". "Sevda Bakırcı" evet "Sevda Bakırcı" kızlık soyadını söyleyebildiği için gülümsedi.

İç ses: "Afferin sana Sevda; evet iki f ile afferin. Açıklama yapmadan boşandığını söylemeden hallettin.

Alışıyorsun ve daha da alışacaksın. Ancak bu genç kızın seninle oynamasına izin verme, Melda nerede? "

 

Sevda kendinden emin bir sesle tekrar sordu: "Bu arada Melda hanım nerede demiştiniz?"

 

Genç kız soruyu duymamış gibi kafasını salladı:

"Maalesef böyle bir rezervasyon gözükmüyor ve fakat İlyas Bakırcı adına bir balayı odası rezervasyonu var, deniz manzaralı ve özel banyolu"

Sıkıntıyla dudağını kemirdi Sevda. Kız kendi kendine konuşur gibi: "Ama bu sorunu halledemeyeceğimiz anlamına gelmiyor, bir dk" ve tozlu

çalışma lambasının yanında duran telefonun ahizesini kaldırdı. Piyasadaki en ucuz ve adi telefonun tuşlarına hızlıca basarak hopörlere aldı:

"Aradığınız numara kullanılmamaktadır".

Bakıştılar. Sevda montunun cebindeki kartla oynadığını fark etti. Kartı çıkarıp tekrar baktı: Koray Turnacı; medikal direktör.

Ailesinde İLyas diye biri olup olmadığını hatırlamaya çalıştı. Akşam olmuştu yolda kalmıştı, yorulmuştu ve acıkmıştı.

 

Genç kız masanın çekmecesinden otomatik hareketlerle bir anahtar alarak uzattı: "6 numaralı oda, üçüncü katta; odanızı bir görün ve eğer beğenirseniz ondan sonra check in yaparız. Bu arada Melda Hanım benim, evime hoşgeldiniz."

 

Sevda, gıcırdayan dik ahşap merdivenlerden çıkarken kafası karışmıştı: Melda Hanım, İlyas Bey neler oluyordu?

Bu işte muhakkak bir yanlış anlaşma bir aksilik vardı ya da büyük bir tuhaflık, en iyisi odayı görüp beğenmedim demek derken arka bahçeden

yanık bir keman sesi başladı:

"Fikrimin ince gülü
Kalbimin şen bülbülü
Fikrimin ince gülü
Kalbimin şen bülbülü

O gün ki gördüm seni
Yaktın, ah, zalim beni
O gün ki gördüm seni
Yaktın, ah, zalim beni"

Sevda'nın düğündeki ilk dans müziği

 

 

Loading...
0%