@mihrininbahcesi
|
💫Patlama💫 Rojbin, Alparslan'dan alamadığı cevap karşısında bakışlarını caddenin karşı tarafına çevirdi. Geldiği günden beri sessizliği ile gönlünü fetheden bu küçük ilçe şimdi bir çığlığa boğulmuştu. Kasaba sakinleri korkuyla ve panikle hareket edip oradan oraya koşuştururken, siren sesleride durumun ehemmiyetini belirtmek istercesine acı acı çalarak insanlara eşlik ediyordu. "Eve gir avukat!" Rojbin, yüzbaşının yardımıyla çöktüğü yerden kalkarken onun silahını beline yerleştirip bahçe kapısına doğru gidişini izledi. Gözünde ki o duygu olayların gerçekliğini adeta gözler önüne seriyordu. Yüzbaşı böylesine telaş yapmışsa durum sandığından daha kötüydü. "Bende geleyim, bel-" "İçeri gir Rojbin!" Yüzbaşıyı tanıdığı günden beri ilk defa bu kadar sinirli gören Rojbin geri adım attı. Belki kendisinin ona ayak bağı olacağını düşünüyordu, bakışlarını onun üzerinden çekmeden geri geri giderken eve girmeden gitmeyeceğini anladı ve evinin yarı açık olan kapısından içeriye girdi. Yüzbaşı vakit kaybetmeden koşarcasına evlerinden uzaklaşırken, Rojbin kardeşinin bir anda kendisine sarılmasına aynı şekilde karşılık verdi. Fidan'ın kalbi gümbür gümbür atarken Rojbin, onun saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalıştı. "Tamam yok bir şey, geçti güzelim!" "Abla neler oluyor?" "Bende bilmiyorum Fidan ama şimdilik evde kalmamız daha iyi olacak. Tahminimce büyük bir patlama olmuş olmalı." "Tamam! Hemen babaannemi arayalım, bizi buradan aldırsın." Fidan'ın telaşlı bir şekilde kendisinden ayrılıp salona koşmasıyla peşine takılan Rojbin, onun elinde ki telefonu hızla çekerek aldı. "Saçmalama çilli! En ufak sorunda babaanneme sığınmayacağız." "Ufak mı? Ufak! Senin o ufak dediğin şey bir bomba! Az önce bir kaç metre ötemizde bomba patladı ya, belki bir sürü insan öldü bilemiyoruz. Biz neden hala buradayız abla!" "FİDAN! Sakin ol tamam mı? Kimseye bir şey olmayacak ve bizde buradan gitmeyeceğiz. Burada ki herkes bize ailesi gibi davranmışken şimdi onları yüz üstü bırakıp kaçacakmıyız." Fidan, ablasının bu çıkışından sonra arkasında ki koltuğa oturup başını ellerinin arasına aldı. Belki ablası haklıydı ama o bu kadar cesaretli değildi. Böyle bir yerde daha fazla kalamazdı, ellerini yüzünden çekip ablasına bakarken onu karşısında göremedi. Korkuyla etrafına bakarken Rojbin'i vestiyerin orada kabanını giyerken gördü. "Sen ne yapıyorsun! Abla bir yere gidemezsin izin vermem." Çığlıkları altında kapının önüne siper olan Fidan, ablasının evden çıkmasına izin vermeyecekti. "Fidan? Saçmalama da çık şuradan! Dışarıda ne olup bittiğini öğrenmem lazım belki yardım edeceğimiz bir şeyler vardır.' "Hayır, hayır, hayır! İzin vermem, anlıyor musun beni izin vermem! Hiç bir yere gidemezsin." Rojbin, kapının önünde durmuş ağlamaya başlayan kardeşine sarılırken onu nasıl teselli edeceğini bilmiyordu ama kararlıydı, ne olursa olsun bu evden çıkacak patlamanın olduğu bölgeye gidecekti. "Fidan, kendine gel ablacım. Bak dışarıda ki insanların çoğu komşumuz, kapımızın önünde koca bir kaos var. Bizim onlara yardım etmemiz gerekiyor." "Sana hayır dedim! Dışarıda neler olduğunu bilmiyoruz, ya yeniden bir patlama olursa. Gitme Rojbin, sana da bir şey olmasın." Fidan'nın sesi dışarıda ki gürültüyü bastırırken, Rojbin kardeşinin gözünde ki ölüm korkusunu yeniden gördü. Onun aklından nelerin geçirdiğini anlayabiliyordu, babalarını hatırlamış olmalıydı ve kendisinin de başına bir iş geleceğini düşünüyordu. Haklıydı da çünkü onlar babalarını, başkalarına yardım etmek için gittiğinde kaybetmişlerdi. "Fidan, o gün olanlar takdir-i ilahiydi. Eğer babam o gün arabadan inip o adamı etkisiz hale getirmeseydi bir sürü insan ölecekti. Bizim babamız şehit oldu Fidan, anlıyor musun?" "T-tamam belki kimsenin burnu bile kanamadı ama benim babam öldü abla! O Allahın belası herif babamızı öldürdü. Şimdi sende hiç bir şey olmamış gibi dışarıya çıkacaksın öyle mi? Neden izin verecekmişim bir bomba daha patlasın sende öl diye mi?" Rojbin, kardeşinin hıçkıra hıçkıra ağlamasına daha fazla dayanamayıp onu siğnesine çekti. Fidan'ın gözyaşları omuzlarını ıslatırken onu kendisi ile birlikte yürüterek salonda ki kanepeye oturtturdu ve kendisi de karşısında ki orta sehpaya kurularak kardeşinin sakinleşmesini bekledi. Bir müddet ikisinden de ses çıkmazken Fidan'ın hıçkırıkları azalmış ve az önceye nazeren daha sakin bir ruh haline bürünmüştü. "Hiç kimseye bir şey olmayacak Fidan! Ne sana ne bana ne de dışarıdakilere. Şuan da bu kapının arkasında tanıdığımız onlarca sima var. Mesela her sabah ekmek aldığın fırıncı Hamdi abi, her güne çığlıklarıyla uyandığımız Necmiye teyze, limanda ki meczup kaptan ve her sabah sokakta oyun oynayan çocuklar. Fidan onların bize ihtiyacı var, ikimizde ilk yardım eğitimi aldık, hadi onu da geçtim bir ses bir nefes olabiliriz. Şimdi saklanmayı bırak ve benimle birlikte dışarıya gel olur mu?" Fidan, bakışlarını yere dikmiş kesik kesik soluklar alırken ablasının söylemlerine daha fazla kayıtsız kalamayıp kafasını yerden kaldırmış ve onun tam gözlerinin içine bakmıştı. Onda ki azmi ve kararlılığı o dakikadan fark etmişti. Rojbin ne olursa olsun gidecekti ve ablasını böyle bir durumda asla yalnız bırakmazdı. Yüzünde ki zoraki tebessüm Rojbin'e istediği cevabı verirken büyük bir zafer kazanmış edasıyla yerinden kalkıp kardeşinin elinden tuttu ve birlikte evden ayrıldılar. Sokak tam da Rojbin'in tahmin ettiği gibiydi, patlamanın etkisi mahallede çok büyük olmasa da korkan insanlar, oradan oraya koşuşturup sağlık ekiplerinin işini zorlaştırıyorlardı. Rojbin, adımlarını oldukça temkinli atarken etrafta tanıdık birilerini görmeyi umuyordu ama ne yüzbaşı ne de arkadaşları burada değildi. Kardeşi ile birlikte hızla kalabalığa karışırlarken yanlarından koşup giden insanları umursamadan patlamanın olduğu noktaya ulaşmaya çalışıyordu. Mahallenin çıkışına doğru yaklaştıkça hasarı daha net görmeye başlayan Tatlıcı kardeşler ellerini ayırmadan koşar adımlarla yürümeye devam ediyorlardı. Rojbin, önlerinde ki bir banka oturan yaşlı adama pansuman yapan sağlık personelini dolu gözlerle izlerken, limana çıkan yürüyüş yolundan küçük bir kız ağlayarak gelip yanlarında durmuştu. Fidan'ın küçük kıza hızla sarılıp onu kucağına alması ile elini kardeşinden çeken Rojbin, küçük kızın kim olduğunu bilmiyordu. "Tanıyor musun?" "Evet abla, askeriyeden Gizem'in kızı!" "Anladım, sen onu sakin bir yere götür. Baksana nasıl korkmuş." "Peki ya sen?" "Beni merak etme, hadi git Fidan!" "Abla! Kendine dikkat et olur mu?" "Güzelim aklın bende kalmasın hadi git sen." Rojbin, kardeşini ikna edip yanından uzaklaşmasını izlerken duyduğu şiddetli ağlama sesleri ile hızla arkasını döndü. Yolun sonunda ki kalabalık dikkatini çekmişti, daha fazla oyalanmadan oraya doğru koşarken kalabalığın ortasında ki genç kızı hemen tanıdı. Bu Utku'ydu. Selim teğmenin karısı, yerde baygın bir şekilde yatan orta yaşlı bir adama kalp masajı yapıyordu ama yanında ağlayan dört küçük çocuk işini bir hayli zorlaştırıyor gibiydi. Etrafta kendisinden başka kimsenin onları fark etmiyor oluşunun bilincinde soluğu Utku'nun dibinde alırken varlığını belli etmek için tam karşısına geçti. Rojbin, Utku'nun kendisine dönmesiyle yardım edebileceği bir konu olup olmadığına soracakti ki, kan ter içinde kalmış kadın ondan önce davrandı. "Tanıdık birine görmek güzel. Allah aşkına Rojbin, şu çocukları güvenli bir yere götür." "Tamam, merak etm!" Rojbin, yalvar yakar yaşları 8 ila 10 arasında değişen küçük çocukları ikna edip Utku'dan uzaklaştırırken bir kaç sağlık çalışanı daha gelmiş ve adamı ambulansa götürmek için harekete geçmişti. Rojbin ise o hengamede Fidan'ı arayıp nerede olduğunu öğrenmiş ve çocukları mahalleye götürmeye koyulmuştu. Fidan'ın söylediğine göre tüm mahalleli yüzbaşının evinde toplanmıştı. O an için çocukları götürecek en güvenli yer olarak Rojbin'de orayı seçerken kendi mahallelerinin pek fazla hasar almamasına sevinmişti. Sokak az önceye nazaren daha sakinken elini tuttuğu küçük kızı Nalan teyzelerin bahçesinden içeriye sokmuş ve diğer üç çocuğuda arkasından göndermişti. Onları kapıda karşılayan kardeşi çocukları içeriye alırken iki kardeş birbirlerine buruk bir tebessüm yollayıp yeniden ayrılmışlardı. Rojbin, bahçede ki kalabalık kadın seli arasından tanıdık bir sima bulunca hızlı adımlarla yanına yaklaşmış ve elini kadının omzuna koyarak kendisini fark etmesini sağlamıştı. "İyi misin Nalan teyze?" "Değilim kızım, hiç iyi değilim. Bu olanlara akıl sır erdiremiyorum." Rojbin, ha ağladı ha ağlayacak olan kadını sakinleştirmek istercesine omuzlarını sıvazlarken onun sakin kalması gerektiğini düşündü. Bu küçük mahallede sözü geçen tek kişi Nalan teyzenin ailesiydi ve bu kalabalığı sakinleştirerek tek kişi de şuan için oydu! Zaten ortalık savaş alanı gibiydi bir de gereksiz evham yapan insanlar limanda çalışan onca personelin işini daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktı. "Nalan teyze sen buradaki herkesten daha dirayetli olmalısın." "Nasıl olayım kızım, ne oğlum ortada ne kocam! Ben nasıl sakin olayım Allah aşkına." "Durumun farkındayım ama lütfen sende böyle yapma. Ben şimdi dışarı çıkacağım sizde içeride kalıp buradakileri sakinleştirin. Ayrıca Alparslan yüzbaşıyı görür görmezde senin yanına gelmesini sağlayacağım, anlaştık mı?" "Allah razı olsun kızım." "Amin, cümlemizden Nalan teyze." Bahçedekilere son bir kez bakınıp dışarıya çıkan Rojbin, caddeye kadar hiç durmadan koştu. Amacı Utku'yu bulmakken gördüğü her yıkık dökük evin önünde sekteye uğruyordu ama tek temennisi vardı o da çok fazla can kaybının olmamasıydı. Patlama öğlen saatlerinde olmuştu, tam da herkesin sokakta, limanda gezip eğlendiği vakit! Hala patlamanın nasıl meydana geldiği hakkında bir fikri olmayan Rojbin, nefes nefes Utku'yu en son gördüğü yere gelirken orada bir kaç ambulans gördü. Etrafta tanıdık birilerini görebilmek adına kimsenin işine engel olmadan dolanırken iki ambulansın arasında yerde oturmuş soluklanan küçük esmer kadını gördü. Artık koşmaktan ciğerleri patlayacak kıvama gelen Rojbin, nefes nefes kendini Utku'nun yanına atarken "İyi misin?" Diye sordu. "Nasıl iyi olayım Rojbin?" "Sende haklısın, benim ki de soru işte! Neler olduğunu hakkında bir bilgin var mi?" "Limanda ki gemilerden birinde yüklü miktarda patlayıcı varmış. Kasti bir saldırı mı yoksa kaza mı bilinmiyor ama gemi patlamış." "Aman Allah'ım! Burası böyleyse limanı düşünemiyorum bile." "Düşünmede zaten, bende şimdi oraya gideceğim. Patlama nedeniyle yollar hasar almış ambulansların girmesi çok zor. Yardıma gitmem gerek." "Bende seninle geleyim. İlk yardım bilgim var eminim işe yararım." "Hadi o zaman." Utku yerden destek alarak kalkarken Rojbin'de onunlar birlikte toparlandı. Genç kadının ambulansların birinden aldığı çantayı sırtına takıp koşmasıyla peşine takılırken kendilerinin tam tersi istikamete doğru koşan insanların gözünde ki ölüm korkusuna şahit oldu. Limana yaklaştıkları her adım da patlamanın bıraktığı enkazın büyüklüğüne şahit olan Rojbin, gördükleriyle koşmayı bıraktı. Gözleri az evvel kaçışan insanlar gibi kocaman olup ölümü ayan beyan ortaya sererken o da kaçmak istedi. Rojbin, Utku kadar soğuk kanlı değildi, onun gibi gözünü kırpmadan bu kaosun içine giremedi. Yıkılmış yollar, evler, her yerde kaza yapmış araçlar ve panik içinde oradan oraya koşuşturan insanlar. Bunlar çok fazlaydı, ölüme şahit olmamış biri için çok fazlaydı. Rojbin'in nefes alışverişleri git gide zayıflarken gözleri kurtarıcısını bulmuş gibi Alparslan yüzbaşının üzerine takıldı. Tıpkı kendisi gibi korkmuş bir kaç insana yardım ediyordu, onları olay mahalinden uzaklaştırıyordu. Rojbin, kendine gelebilmek adına başını saniyelikte olsa önüne eğerken gözlerinin sulanmasına engel olamadı. Sözde buraya yardım etmeye gelmişti ama gördüklerini kaldıramamıştı resmen biri dokunsa şurada oturup ağlayacaktı. Kendine gelebilmek adına kafasını yerden kaldırıp yeniden limana dönerken bir kez daha yüzbaşıyı gördü. Bakışları ondan izinsiz Alparslan'ı buluyordu adete! Az evvel yardım ettiği küçük gruptan kurtulmuş şimdide genç bir kıza yardım ediyordu. Selin'e! Rojbin, kendisini daha iyi hissetmek adına bakışlarını kalabalıkta gezdirirken bunun pekte iyi hir fikir olmadığını bulanan midesi üzerine anlamış oldu. Buraya gelmemeliydi... Midesi bulanan, başı dönmeye başlayan Rojbin, bastığı çatlak zeminin ayaklarının altından ha kaydı kayacak olmasıyla gözlerini yeniden kapatırken güçlü bir çığlık sesi duydu. Gözleri sanki bu sesi bekliyormuşcasına hızla aralanırken etrafına bakındı. Kimse yoktu ama çığlık seslerini hala duyuyordu. Dönen başına inat adımlarını sesi duyduğu yere doğru hareket ettirirken ara bir sokağa girdi. Sokağın ortasında ağlayıp duran sekiz yaşlarında küçük bir kız çocuğu görmesiyle kendine gelen Rojbin, koşmaya başladı. Üzerinde ki pembe elbisesiyle bir apartmanın önünde ağlayan küçük bir kız vardı ama yanından geçip giden hiç kimse onu görmüyor gibiydi, işte ölüm korkusu tam da bu diye düşündü Rojbin! Herkes kendi canının derdindeydi. Küçük kızın hıçkırıkları çığlığa dönüşürken, Rojbin bulanan midesine inat kızın yanına gelmiş ve boyunun hizasında önüne eğilerek küçük omuzlarını avuçlarına hapsetmişti. "Ufaklık!" Küçük kızın korkuyla kendisine sarılmasına aynı şekilde karşılık veren Rojbin, minik vücudunun korkudan tirtir titrediğine bizzat şahit oldu. Bir yarası olup olmadığını gözleriyle tespit etmeye çalışırken kızın açık bir yarası olmadığı gördü. Şükür ki iyiydi! "Kardeşim, kardeşim içeride abla. Annemle, babam da yoklar. Ne olur kardeşimi o evden çıkar." Rojbin, küçük kızın sözleriyle onu kucağından çıkarıp yeninden omuzlarından tutarken minik parmaklarıyla gösterdiği apartmana döndü. Çatısı uçmuş oldukça yüksek binanın tepesinden çıkan alevler gözlerinin içinde yanarcasına korkuyla yutkundu. Binanın içinde küçük bir çocuğun kaldığını öğrenince tüm kanı vücudundan çekilen Rojbin, yardım bulabilmek için etrafına bakınmaya başladı. Etrafında koşup duran insanlara doğru Bir şeyler yapmalıydı.. Küçük kızın ellerini tutup kendisine çekerken onu yardım için limana göndermeyi düşündü. Şuan için en mantıklı yol buydu. "Korkma tamam mı! Bu abla şimdi içeri girip kardeşini sana getirecek ama sende karşılığında bana yardım edeceksin anlaştık mı?" "T-tamam ne yapacağım." "Şimdi küçük, ileride gördüğün yolu takip edeceksin. Orada bir sürü asker abi var ve bir tane doktor abla onları bulup yardım iste, iste ki buraya gelip kardeşini kurtarmama yardım etsinler, tamam mı?" "Kardeşimi geri getir ama olur mu?" "Korkma getireceğim." Küçük kızın arkasına bile bakmadan limana doğru koşmasıyla yeniden binaya dönen Rojbin, kendisine düşünme fırsatı vermeden çatısı yanan binadan içeriye girdi. Sıfır tereddütle merdivenleri ikişer ikişer tırmanırken bir şeyi unutmuştu o da küçük kıza evlerinin hangi katta olduğunu sormaktı. Allah'a emanet yanan bina içinde yukarıya doğru tırmanan Rojbin, annesini hatırladı ve o annesinin kızıydı! Şehit Binbaşı Meryem Karaman'ın kızıydı, o isterse bu işinde altından da kalkardı! ****** Unutmadan instagram sayfam (mihristories) link bio'da mevcut. Harika bir tanıtım filmimiz var, sizleri tatlı yorumlarınız ile orayada beklerim😍💚 Buyrun burdan yakın! Bakalım Fidan, Rojbin'in ile öz kardeş olmadığı ne zaman öğrenecek ve ne tepki verecek? Ama Keriman hanımın da maşaAllah var Rojbin'i öz kızı gibi görüp seviyor. Tabi Rojbin'de ona, boşuna anne demiyor. Rojbin'in öz annesine daldık, kızımızı unuttuk. Cesaretli kızımız yıkılmış üstüne üstlük yanmaya başlamış bir eve girdi sizce orada neler olacak.....?
|
0% |