Yeni Üyelik
13.
Bölüm
@mihrininbahcesi

1 Hafta Sonra

Patlamanın üzerinden koskoca bir hafta geçmişti. Bu süreçte ise ilk iki gün enkaz temizliği yapılmış sonrasında ise hiç birşey olmamış gibi normal yaşama dönülmüştü. İşte ölüm korkusu denen şey sadece bu kadardı, anlık! İnsanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, kalp kırar ve günah işlerdi. Ölüm kapıyı çalınca da tıpkı o gün ki gibi anne çocuğunu tanımaz kendi canının derdine düşerdi ama ölümün üstü kapatılıp adı geçmeyince bir gün öncesinde olan bile unutulurdu. Tıpkı limanda ki patlama gibi!

İlçede ki vatandaşlara yapılan açıklamaya göre bu patlama bir kazaydı. Askeriye'ye mühimmat taşıyan gemi bilinmeyen bir sebepten dolayı limana girerken alev almış ve içindeki mühimmatlar patlamaya yol açmıştı. O gün gerçekten de Rojbin için unutulmayacak bir gündü. Orada yaşadıkları hiç bir habere konu olmamıştı hatta bırakın bir haber yapmayı sosyal medya denen mecrada bile tek bir resim yayınlanmamıştı.

İnsanlık burada yaşanan elim olaya sessiz kalmıştı. Ölen çok fazla insan yoktu belki ama ölüm korkusu ile çebelleşen tonlarca insan olmuştu ama kimsenin ruhu bile duymamıştı. Rojbin, bütün bunlara bir sebep ararken kardeşinden çok saçma bir açıklama duymuştu, meğerse haberlerin yayınlanmasını engelleyen isimler olmuş ve bu kişiler yüksek mevkilerde, yüksek rütbelere hitap eden isimlermiş.

Askeriye'ye ait bir bölgede oluşan bu kazanın duyulmasını yasaklamışlardı. Bunun sebebi ise devletin askerlerine olan güvenleri sarsmamak adına görmedim, bilmiyorum ve duymadım oyununu oynamaktı. Tabi kime göre neye göre orası tartışılır.

Rojbin için o kara gün aklına mavi gözler ile kazanmıştı. Çocuğu kurtarmak için girdiği binada onunla birlikte mahsur kalışı, aldığı darbeler ve mahzur kaldığı bolca kirli hava. Tüm bunlar aklına birer birer kazınmış ve öyle kolay kolay silineceğede benzemiyordu.

O günün kara bir leke olarak kalmasını engelleyen kişi ise yüzbaşı olmuştu. Bir kez daha tam zamanında yetişmiş, hem kendi hayatını hemde o küçük mavi gözlü çocuğu kurtarmıştı. İkisi de hayatlarını önce Allah'a sonra da yüzbaşıya borçluydu!

Rojbin, gözünü hastanede açtığında başında Fidan vardı ve kendisini o evden kurtaranın Alparslan yüzbaşı olduğunu söylemişti. Rojbin ise kendine gelir gelmez ilk önce küçük çocuğun durumunu sormuştu. Allah'a şükürler olsun ki mavi göz çok iyiydi.

Ondan sonra olanlar ise çok hızlı gelişmişti, daha fazla hastanede kalmak istemeyince taburcu olup evlerine döndüklerinde Rojbin'in aklında göremediği adama teşekkür etmek vardı ama nasip o ki bir hafta geçmesine rağmen yüzbaşı ile hiç karşılaşmamışlardı.

Rojbin, şimdiye dönecek olursa kardeşinin ısrarları altında kendisine ilk iş günü kombinini seçmekle meşguldü. Evet, sonunda bir hukuk bürosundan geri dönüş almış ve haftanın ilk gününde yeni işine başlamıştı. Daha doğrusu yine yüzbaşının yardımları sayesinde bu işi bulmuştu çünkü onu arayan büro kendi görüştüğü yerlerden biri değilde Alparslan'ın ön ayak olduğu bir kurumdu.

Gerçekten Rojbin'in bu adama büyük bir teşekkür etmesi gerekiyordu.

Rojbin, eline aldığı bluzuyla aynanın karşısına geçmiş üzerinde ki duruşuna bakarken Fidan bir saniye bile olsun susmadan annelerini arayıp olan biten herşeyi onlara anlatmak istediğinden yakınıp duruyordu.

"Fidan! Yeter ama artık ya, bak son kez söylüyorum. Kimse ama hiç kimse olanları bilmeyecek! Beni anladım mı?"

"Aff, tamam be! Anladık."

"Güzel, o zaman şimdi çıkta sakin kafayla kıyafet seçeyim yoksa geç kalacağım."

"Ben bırakayım mı seni?"

"Neyle? Olmayan arabanla mı yoksa sürmeyi bilmediğin bisikletinle mi?"

"Bakıyorum da bugün espritüel tarafınızdan kalkmışsınız Rojbin hanım."

"Pis tarafıma dönmeden kalk işe git bence Fidan."

Fidan, ablasıyla daha fazla uğraşmak istemezken yatağın üzerine attığı spor çantasını alarak odadan çıktı. Rojbin ise rahat bir nefes alıp yeniden dolabına döndü. Aslında her zaman programlı bir kadın olarak kıyafetlerini dünden hazırlamış bir şekilde şuan da giyiniyor olmalıydı ama bilin bakalım kimin onu sabote eden bir kardeşi vardı?

Dün gece kardeşinin ısrarları altından Fehime Tatlıcı'yı aramış ve bütün gururunu ayaklar altında alarak ilk ödemeyi bir sonra ki aya aktarmasını istemişti. Normal bir aile yaşantısına göre bu çokta absürt birşey olmasa gerekti ama Rojbin'in güçlü karakteri başarısız olduğu her alanda onu uçsuz bucaksız bir deryada kaybediyordu, o zamanlarda ise başkalarından yardım almak zoruna gidiyordu.

Evet, biliyordu bu pekte hoş bir davranış değildi. İnsan yardım istemekten gocunmamalıydı ama bu yaşına kadar her zaman kendi ayakları üstünde durmuş ve durmaya devam eden Rojbin için bu çok zordu. Birilerine bel bağlamak, kendi hayatını sürdürebilmek için başkasından medet ummak onun yaşam mottosuna tersti işte.

Her neyse, kendince babaannesinden hiç birşey istemeyeceği konusundan rest çekerken gururunu hiçe sayarak babaannesini aramış ve ilk taksiti bir sonra ki aya çekebilmişti. Tabi cüzi bir miktar farkla artık 800 TL değil de 1000 TL ödemek durumundaydı.

İçine sinen kıyafetleri bunca düşünce altında dolaptan çıkaran Rojbin, bu akşam borç mevzusunu Fidan ile konuşmalıydı. Önce bir liste çıkarmaları gerekiyordu, gelirler ve giderler olarak harcamalarını belirlemelilerdi ki sağlam bir ödenek çıkarabilsinler.

Aslında bütün bunları çok önceden yapmaları gerekiyordu ama kayıp bellek, hırsız kız, Rojbin'in bayılması, patlama ve yine bir bayılma mevzusu tüm bu konuların önüne geçmişti. Rojbin tüm bunları düşününce gerçekten de film gibi bir ay geçirdiğini fark etti.

Fidan'ın gitmesiyle sakin kafayla seçtiği giysilerini yatağının üzerine atarken evlerinin sağlam bir temizliğe ihtiyacı olduğu gözünden kaçmadı değil. İki kız kardeş gerçekten de çok pasaklıydılar. Tabi alışmışlardı birilerinin arkalarından ortalığı temizleyip, düzen oturtmasına şimdi herşey onlara zor geliyordu.

İlk iş gününe uygun bir kombin yapan Rojbin, eline aldığı siyah bileklerine kadar gelen volamlı elbisenin üzerine deri içi peluş bir ceket geçirdi. Dışarıda ki havaya göre biraz ince giyindiğini fark etsede üzerini değiştirmeyen Rojbin, kombinine farklı bir renk katmak istemeyip siyah bir şal ile kıyafetini tamamladı.

Odasından çıkmadan önce beline siyah bir kemer takıp aynı tonlara sahip bir çanta ve deri çizmelerini de ayağına geçirdi. Aslında ilk izlenim olarak topuklu ayakkabı giyip daha güçlü bir görünüm çözebilirdi ama elbisesinin bilek boyunda olması işini zorlaştırmış ve açıkta kalan bacaklarını kapatmak adına bu çizmeleri tercih etmek durumunda kalmıştı ama açıkcası kombinine de çok yakışmıştı.

 Aslında ilk izlenim olarak topuklu ayakkabı giyip daha güçlü bir görünüm çözebilirdi ama elbisesinin bilek boyunda olması işini zorlaştırmış ve açıkta kalan bacaklarını kapatmak adına bu çizmeleri tercih etmek durumunda kalmıştı ama açıkcası komb... 

Rojbin evden çıkmadan önce kapısını en az üç kez kilitlerken Amasra'nın soğuk havasının ilk kez kendisini etkilemediğini düşündü. Artık nasıl heyecanlıysa soğuk bile etki etmiyordu. Aslında bu tatlı heyecanına hakkı da vardı, uzun yıllardır çalışan bir insandı ve yaklaşık bir aydan fazladır çalışmıyor oluşu, yeni işi eline şeker verilmiş ufak bir çocuk gibi kendisini sevindirmişti.

Mezun olduktan sonra stajını saymazsa Rojbin'in hiç bir zaman mesleğini yapma şansı olmamıştı zaten stajını da TLC holding bünyesi altında yapmıştı ya neyse! Caddeye çıkıp taksiye binerken beş dakika gibi kısa bir süre içinde limana gelmişti. Patlamanın izlerini hala taşıyan limanın taşlı yollarında yürürken ne kadar şanslı olduğunu düşündü.

Çalışacağı hukuk bürosu tam denizin kenarındaydı yani ona hangi oda tahsis edilirse edilsin ofisinin camlarını denizi görecekti. Rojbin, dört katlı hukuk bürosunun önüne gelirken derin bir nefes çekti içine. İşte herşey şimdi başlıyordu.

"Bismillahirrahmanirrahim! Sen utandırma ya Rabbim."

Besmelesinin ardından şirketin döner kapısından içeriye giren Rojbin, beklemediği bir kalabalık ile olduğu yerde bir kaç saniye kalakaldı. Anlaşılan bu ufak ilçenin tek hukuk bürosu olma avantajını yeni işyeri olduğunca kullanıyordu. Meslektaşları kollarına astıkları cübbeleriyle oradan oraya koşuştururken bir kaç saat içinde onlardan biri olacağını hayal etti.

Rojbin, daha önce hiç cübbe giymemişti. Staj döneminin sadece adı vardı, o dönemlerde bile şirketin işleriyle alakadar olduğu için ne bir mahkeme ne bir dava görmüştü, hal böyle olunca da cübbe giymek hayal gibi bir şeydi onun için ama şimdi bir hukuk bürosunun tam ortasında duruyordu, giyeceği cübbesi ise onu odasından bekliyor olmalıydı.

Rojbin, heyecanını bastırmak adına dişleriyle dudaklarına eziyet ede, ede yürümeye başladı. Giriş kapısının bir kaç adım ilerisinde ki danışma masasına vardığında ise bankonun arkasında oturan genç kadının tatlı tebessümüne eşlik etti.

"Hoşgeldiniz hanfendi, nasıl yardımcı olabilirim?"

"İyi günler, hoşbuldum! Ben Rojbin Tatlıcı, Haluk Gündoğdu ile randevum vardı."

Haluk bey, çalışacağı hukuk bürosunun sahibiydi. Buraya gelmeden önce epeyce sağlam bir araştırma yapma şansı olan Rojbin, Haluk beyin esasında bir savcı olduğunu ama emeklilikten sonra kendisine Amasra'da bir hukuk şirketi kurduğunu araştırmaları sonucunda öğrenmişti.

Dört katlı bu şirkette mesleği adına çok fazla şey öğreneceğinden emin olan Rojbin, görevli kadının yeniden kendisine seslenmesi ile ona döndü.

"Haluk beyin ofisi en üst katta, kendiside sizi bekliyordu. Dördüncü kata çıkarsınız asistanlar size yardımcı olacaktır."

"Teşekkür ederim, Selvi hanım!"

Rojbin, genç kadına yaka kartında yazan isimle teşekkür ederken bunun Selvi hanımın hoşuna gittiğini yüzünde ki koca gülümsemeden anladı. İlk günden arkadaş edinmesi gerektiğinin bilincinde aynı şekilde tebessüme karşılık verirken buraya çabuk ayak uyduracağının da sinyallerini vermeye çalışıyordu.

Bindiği asansörler saniyeler içinde dördüncü kata gelirken Rojbin heyecanının zerresini dahi kaybetmememişti. Oysa kendisini buna hazırladığını sanıyordu, o ki dünyanın dört bir yanında ki ünlü simalar ile toplantıya girmiş, sanayi bakanından tutunda daha bir çok politikacı ile işlerde bulunmuştu! TLC grubun Ceo'su ve aynı zamanda eş başkanı Rojbin Tatlıcı idi o ama gelin görün ki şu kadarcık bir şirketin herhangi bir ofis odasında yapacağı görüşme kadar hiç bir zaman heyecanlanmamıştı.

Selvi hanımın dediği gibi genç bir asistan karşılaşmıştı Rojbin'i. Asistan olduğunu tahmin ettiği kadının kendisini yönlendirmesi ile Haluk beyin odasına gitmiş ve gerekli görüşmeyi sağlamıştı. Zaten kendisine işe aldığı konusunda bir ön bilgilendirme yapılmıştı şuan ki görüşmesi tamamiyle prosedürlerden ibaretti.

Rojbin, görüşmenin ardından kendisine tahsis edilen odaya gelmiş ve işe alınmanın haklı gururuyla masasında ki isimliği ile bakışıyordu. Elleri kahverengi tabelanın üstünde yazan isminin üzerinde gezinirken vakit kaybetmeden masasına kuruldu.

Koltuğuna otururken adettendir diye etrafında bir tur dönecekken aniden odasının kapısı açıldı. Rojbin'in ayakları sıkı sıkıya yere sabitlenmiş, kolları koltuk kolçağında tam da dönmeye hazır bir pozisyondaydı ama odaya girecek olan iş arkadaşına rezil olmamak adına yarım tur dönmüş olan koltuğunu anında durdurdu.

Odanın kapısı yarıya kadar açılmış ve başını odanın içine doğru uzatmış genç adam kendisini fark ettiği vakit hızlıca içeriye süzüldü. Rojbin, sanki kendisinin ne yacağını tahmin etmiş gibi sırıtan genç adama tuhaf tuhaf bakarken kendisine yaklaşmasıyla ayağa kalktı.

"Demek yeni oda arkadaşım sensin?"

Rojbin, tam da o anda oda da bir masa daha olduğunu fark etti ve o masasın sahibi de şuan da tam karşısında duruyordu. Hiç bozuntuya vermeden genç adama tebessüm ederken kendisini tanıttı.

"Galiba öyle! Merhaba ben Rojbin Tatlıcı."

"Biliyorum."

"Biliyor musun?"

Rojbin, kendisinde geç düşen jeton ile elini refleks olarak alnına vururken kendi isimliğini göstererek "Tabi ya masa isimliği, onu okumuş olmalısın" deyiverdi.

"Tabi o da var ama ben araştırmamı daha önceden yapmıştım, oda arkadaşımı tanımak zorundayım değil mi?"

Rojbin, aralarında ki diyaloğun üniversite yıllarında ki yurt muhabbetine dönmesiyle arkasına kısa bir bakış atarak odasını paylaştığı meslektaşının adını masa isimliğinden okumaya çalıştı.

Cengiz Tatlıcı!

Ne? Rojbin, şaşkınlıkla bir masada yazan isme birde karşısında pişkince sırıtan adama bakıp duruyordu. Meslektaşı Cengiz Tatlıcı üzerinde ki şaşkınlığı zaten bekliyormuşcasına alaycı bir şekilde söylemlerine devam ederken, Rojbin kendisini toparlayarak yeniden adama döndü.

Kesinlikle böyle bir akrabası yoktu?

"Güzel bir tesadüf öyle değil mi, Rojbin Tatlıcı?"

"Kesinlikle tuhaf bir tevafuk Cengiz Tatlıcı."

Genç adamın alaycı tavrına nazeren daha ciddi bir üslupla karşılık veren Rojbin, aralarında çekişmeli bakışların son bulması için masasına geçecekti ki odalarının kapısı iki kere vuruldu ve aynı hızla açıldı. İki gencinde bakış açısına giren tek şey büyük beyaz bir buket çiçek oldu.

Rojbin içeriye giren beyaz bukete şaşkınlıkla bakarken onu taşıyan genç kafasını buketin arkasından çıkartarak kendilerine döndü.

"Rojbin Tatlıcı!"

"Buyrun, benim?"

"Bu çiçekler size efendim."

Rojbin, daha ne olduğunu anlayamadan kucağına atılan kocaman beyaz bir buketle burun buruna gelirken teslimatçı genç aynı hızla odadan çıkmıştı bile. Kendisi çiçeklere bakmayı sürdürürken yeni iş arkadaşı Cengiz, yaptığı sanki çok normal bir şeymiş gibi beyaz çiçeklerin arasında duran kan kırmızısı karta uzandı.

Rojbin, genç adama çıkışacak vakti bulamadan onun kartta yazan notu okunmasıyla hayretler içinde kaldı.

Bu ne pişkin adamdı böyle?

"Bu aşarı hikâyende yaşadıkların ve kazandıkların şans değil. Hepsi azminin ve isteğinin sonucunda kazandıkların. Keyfini sürmen diğeriyle avukat!"

A

lparslan yüzbaşı mı? Ama neden, onlar bu kadar samimi değillerdi ki?

"Bende de şans olsaydı! Güzel oda arkadaşımın çoktan bir sevgilisi varmış zaten."

"Ne?"

"Buralı mı?

"Kim buralı mı?

"Sevgilin?"

"Alparslan benim sevgilim değil!"

"İsim yok ama notun kimden geldiğini biliyorsun. Bence bir kez daha düşün sevgilin olabilir."

Cengiz gür kahkahasıyla notu tekrar çiçeklerin arasına yerleştirirken rahat bir tavırla masasına geçti. Rojbin ise öylece ayakta dikilmeye devam ediyordu, elinde ki koca buketle birlikte!

"Aklımı karıştıyorsun Alparslan yüzbaşı!"

******

Şu yorumları 500 yapın saniyesine bölümü atayım 😄🤭

 

Loading...
0%