@mihrininbahcesi
|
💫Sabah Koşusu💫 Rojbin, emekli hemşire olan Nalan hanımın Fidan'a yaptığı pansuman için teşekkür ettikten sonra evlerine geçmek için izin istemişti. Her ne kadar akşam yemeğine kalmaları için diretselerde Rojbin daha inatçı çıkıp iznini isteyebilmişti. Tabi evlerine geçmeden önce Nalan hanımın oğlu Alparslan bey ile ufak bir sohbet gerçekleştirmişti. Sokağın ortasından kaybolan bavulları için suç duyurusunda bulunmak isteyen Rojbin, genç adamın bu işle ilgileneceğini söylemesi ile ilk başta karşı gelmişti. Mesleği gereği bir karakola gidip kayıp ihbarında bulunmak onun için çocuk oyuncağıydı ama sonrasın da öğrendiği ayrıntı Rojbin'i düşünmesi için ikna etmişti. Amasra küçük bir kasaba olduğu için buraya polisler değil de jandarma komutanlığı bakıyordu ve Alparslan beyin söylediğine göre ilçe jandarma komutanlığı kasabanın oldukça dışında ve uzak kalıyordu. Buralara yabancı olması da kendinin aklını bulandırdığı için mahçup bir şekilde Alparslan beyin teklifini kabul eden Rojbin, bir kez daha ona ve ailesine teşekkür ederek kardeşi ile birlikte evin yolunu tutmuştu. Tabi eve geçmeden önce Nalan hanım sayesinde bir çok kişi ile de kısa bir ön tanışma gerçekleştirmişlerdi. Öğrendikleri ilk detay ise buranın normal bir mahalle olmayışıydı. Burada yaşayanların hemen hemen hepsi asker aileleriydi. Nalan hanımın oğlu Alparslan ve yanındakilerin Deniz Kuvvetlerinde asker olduğunu ögrenmelerinin yanı sıra az evvel ki mahalle sakinlerinin de birer yakınlarının aynı birlikten olduğunu da öğrenmişti. Öyle ki başta Nalan hanım olmak üzere tüm mahalleli kendilerinin burada ne işi olduğunu anlayamamıştı. Evet burada hep asker aileri kalıyordu lakin burası bir lojman değildi. Uzun yıllardır burada ki evlerin asker ailelerine kiralanması veyahut satılması yıllar içinde kasaba sakinleri tarafından böyle algılanmış ve süregelmişti. Taki Rojbin ve kardeşine kadar, mahalle sakinlerinin şaşkın bakışları altında hiç bir asker yakınları olmadığını dile getiren kız kardeşler bir kez daha babaannelerine söylenerek, onları tuhaf karşılayanlara tatlıca tebessüm etmekte bulmuşlardı çareyi. Sonuçta onlara paranın gücü bu diyemezdi Rojbin, değil mi? Where is the Adalet! ******* Öğlen vakitlerinde, kasabaya adım atar atmaz kavga ile karşılanan Rojbin başlarına daha nelerin geleceğini kestiremiyordu. Kavganın ne üzerine dahi başladığını bile bilmeyen Rojbin, bavullarını kaybederek güzel bir giriş yapmadıklarının üstüne vurgulayarak yeni evlerinin kapısını aralamıştı. Fidan'ın kutu gibi nitelendirdiği evin eşyalı olmasına sevinen Rojbin, sevincinin fazla uzun sürmeyeceğini evin içine girdikçe anlamıştı. Ev öyle tozlu ve pisti ki sanki birileri burayı bilerek kirletmiş gibiydi. Rojbin'e kalsa babaannesinin burayı bilerek bu halde bıraktığını düşünebilirdi ama iyi tarafı buna inanmak istemiyordu ve Rojbin iyi tarafını dinlemekte ısrarcıydı. Akşam saatlerine kadar temizlik yapan kızlar sonunda kendilerini buldukları ilk temiz köşeye bıraktılar. Rojbin hayatı boyunca ev temizliği adına hiç bir şey yapmamıştı. Daha doğrusu kimse ona bir evin sorumluluğunu yüklememişti. Rojbin'in bildiği tek iş şirket ve şirkette ki pozisyonuydu. Şimdi ise her gün temizlikten gem vuran annesini en iyi anlayanlardan biri olmuştu. 26 yıllık yaşam mücadelesinde ev temizliğinden daha zorlu bir savaşa girmediğine yemin edebilirdi Rojbin. "Nalan teyze, temizlik şirketinin numarasını verdiği zaman kabul etmen gerekiyordu. Ölüyorummm! Rojbin, temizlik boyunca isyan eden kardeşine göz devirirken ayaklarında ki ev terliğini çıkarmak ile meşguldü. Sonunda terliklerden kurtulan Rojbin ayaklarını orta sehpaya doğru uzatıp masaj yaparken kardeşini azarlamayı da unutmadı. "Hadi kabul ettim diyelim, daha sonrasın da parasını neyle ödemeyi düşünüyordun çilli." Fidan, burnunu kıvırarak oturduğu koltuktan kalkıp ablasının tepesinde dikilmeye başladı. Rojbin, bir kendi bitkin haline baktı bir de kardeşine. Kendisi bu halde iken kardeşi oldukça enerjik bir şekilde ayağa kalkmışsa bunda kesin bir bit yeniği vardı. "Hayırdır, nereye?" Cevap vermeden kapıya yanaşan kardeşinin üzerine ceketini alması ve kendisinin çantasına uzanması ile yerinden doğruldu Rojbin. "Açlıktan ölmek üzereyim. Sorumluluk sahibi bir birey gibi davranıp bize yiyecek bir şeyler almaya gideceğim." "Sorumluluğu benim paramla mı alıyorsun?" "Abla, bilmem biliyor musun ama bende beş kuruş para yok! Babaannem sana bir miktar para verdi ve bende buradan kullanmak zorundayım." Rojbin, Fidan'ın çantantasından çıkarıp cebine koyduğu yüzlüğü görünce gözlerine inanamadı. Az önce yorgunluktan serçe parmağını dahi kıpırdatamazken şimdi kendini kardeşinin üzerine uçarken bulmuştu. Fidan, ablasının birden üzerine atlaması ile kendini yerde yuvarlanırken bulmuştu, bir de bunlar yetmezmiş gibi az evvel cebine koyduğu yüzlükten de olmuştu, çünkü ablası düşmesini fırsat bilip cebinden parayı da almıştı. "Ne yapıyorsun manyak?" Rojbin altında car car bağıran kardeşini pekte umursamadan üzerinden kalkıp, paranın sağlam olup olmadığını kontrol etti. "Bu paraya yemek mi alacaksın?" "Evet, ne var bunda?" "Kızım bizim aylık bir gelirimiz var mı ki, sen yüz liraya yemek alıyorsun. Al bir kilo domates mis gibi menemen yapalım." "Sen ne ara bu kadar pinti oldun, Rojbin Tatlıcı!" "Para yok para! Sen beni anlamıyor musun? O paraları çarçur ettiğimiz hayat, artık bize çok uzak." "Ama abl-" "Aması maması yok, git bir kilo domates, bir koli yumurta, iki ekmek ve patates unu bul. Çok da gecikme." Rojbin, gerekli malzemeleri sıralayıp elinde ki parayı çantasını koydu, onun yerine bir ellilik bir de yirmilik çıkardı. Eğer yüz tl'nin hepsini verecek olursa biliyordu ki kardeşi o paranın hepsini harcar öyle gelirdi. Babaannesinin verdiği para taş çatlasa ay sonuna kadar onları idare ederdi. Belki ay sonunu bile bulamazlardı. Fidan, oflaya poflaya market yolunu tutarken Rojbin'de isyan eden kemiklerine rağmen mutfağa geçip çay için şu koydu. Bugünü daha fazla hasar almadan kapattıkları için şükür etmeleri gerekiyordu. Bakalım başlarına daha neler gelecekti. ***** "Abla, abla, abla! Rojbin!" Rojbin, uykusunun en tatlı yerinde uzaktan gelen seslerle göz kapaklarını aralamaya çalıştı ama bu sadece çaba olarak kaldı. Onu her kim çağırıyorsa sesi çok uzaklardan geliyordu ve uyanmaya hiç de niyeti yoktu. Seslerden sıkılıp arkasını dönüp yatmaya devam edecekken duyduğu çığlıkla yerinden sıçradı Rojbin. Korkuyla gözlerini aralarken bir anlık afallama ile kendini yerde buldu. Bir eli ağrıyan kalçasını tutarken, ateş saçan gözlerini kardeşinin üzerine sabitledi. "Ne diye bağırıp duruyorsun çilli!" "Uyanmıyordun ne yapayım?" "Saat kaç?" "05.00! Alarmın uyutmuyor ama sen kalkmıyorsun!" "Allah razı olsun. Hadi sen git yat." "Yok, sen namaz kıl sonra da sabah koşusuna çıkalım. Hamlamamam lazım." "Sen git ben yatıcam yine." "Rojbin!" "Ne Rojbin! Gel iki rekat namaz kıl desem kalkmazsın, zorlasam yapmazsın ama beni zorla koşuya götürüyorsun." "Sabah sabah ne çene yaptın ya kalk hadi." Rojbin tövbe çekip ayağına dolanan çarşaftan kurtuldu. Kardeşinin inadına anlam veremiyordu. Fidan, mutfağa geçerken kendiside uykusunun açılması ile banyoya geçip abdest aldı. Banyodan çıkarken Karadeniz'in soğuk havasına yenik düştü, dişleri birbirine çarpa çarpa dün gece çıkardığı elbiselerini geri giydi. Biran önce bavullarına kavuşması gerekiyordu, ellerinde olan tek şey el bagajlarıydı onların içinde ise sadece bir kaç parça kıyafet vardı. Rojbin, kıbleyi bulup seccadesini o yöne doğru serdi ve sabahın huzur dolu saatlerinde kendini rabbine emanet etti. Namazdan sonra mutfağa giren Rojbin, kardeşinin kendisine uzattığı kahve fincanını kaptığı gibi kalçasını tezgaha dayayıp ona döndü. Üzerinde vücut hatlarını oldukça belli eden dar bir takım vardı, bordo renginde ki takım kardeşine çok yakışmıştı ama Rojbin'e göre fazla cüretkar bir kıyafetti. Kendisi ise el çantasında bulduğu iki üç parça kıyafeti giymişti. Siyah yağmurluğu, yine aynı renk keten boru paça pantolunu ve siyah şalı pekte spor yapmak için uygun olmasa da elinde olanlar bunlardı ve yapacak hiç bir şeyi yoktu. "Kahvemizi de içtiğimize göre hazırız, hadi çıkalım ablacım." **** Rojbin, bu küçük kasabanın doğası ve havasıyla birlikte orman yolunda koşarken az evvel ki siteminden utandı. Uyandığı zaman kardeşine kızmıştı ve koşmak istemiyordu ama şimdi bu ısrarından dolayı kardeşine teşekkür etmek istiyordu. Havanın kasvetli ve soğuk olması bile manzaranın muhteşemliğini örtmüyordu. Ama bu yorulmadığı anlamına da gelmiyordu. Rojbin ilk pes eden olarak kendini yol kenarında ki bankalardan birinin üzerine bıraktı. Tabi bu hareketi, Fidan'ın onu küçümsemesine sebep oldu. Kardeşi sinsi sinsi kendisine gülüp bir de nispet yaparcasına tepesinde zıplayıp dururken, Rojbin dayanamayıp küçük çocuklar gibi dilini çıkartıp çemkirdi. "Ne gülüyorsun be!" "Bakıyorum da çabuk pes ettin ablacık." Fidan spor eğitmeniydi, yani mesleği gereği kondisyonu oldukça sağlamdı. Rojbin, kardeşinin bu gerim gerim kasılan hallerini bastırmak adına mesleğinden gem vuracakken, uzaktan gelen sesler ile susmak zorunda kaldı. Bu soğukta, siyah sporcu atletleriyle koşan en az yirmi kişilik bir ekip marş söyleye söyleye onlara doğru geliyordu. Karadeniz, Akdeniz, zafer suları bize Barbaros Hayrettin'le yarattık sonsuz destan, çağlara örnek oldu emsalsiz preveze. Deniz kuvvetlerimiz, şanlı zafer yuvamız. Şahlanır vatan için, deniz, kara, hava'mız. Türküz, kahramanlıkta asla yoktur eşimiz, hür ufuklar yaratır düşmanı yenişimiz. Denizlere hükmeden, cihana hakim olur, ay yıldızlı sularda zaferdir güneşimiz. Deniz kuvvetlerimiz, şanlı zafer yuvamız. Atatürk'le doludur, deniz, kara, havamız! Koşu yolundan gelen en az yirmi kişilik bir ekip vardı. Buz gibi havaya rağmen hepsinin üstünde ki siyah sporcu atlet kızları bile üşütmüştü ama onlarda hiç bir tepki yoktu. Rojbin, bağıra bağıra söyledikleri marşı dinlerken en önde koşan esmer adam dikkatinden kaçmadı. Diğerlerine göre saçı ve sakalı oldukça fazlaydı. Dün fark ettiği ayrıntıyı bugün daha dikkatli incelemişti. Alparslan bey, neden asker traşlı değildi diye düşündü Rojbin. Birlik, kızların yanından geçerken aralarından bir kaçı koşmalarına rağmen arkalarını dönüp onlara bakmıştı. Rojbin, başını yere doğru eğerken Fidan, utanmadan, sıkılmadan onları süzüyordu. Rojbin, onların gitmesini beklerken başını hiç yerden kaldırmadı. Seslerin iyice uzaklaşmasını beklerken bakış açısına giren bir çift postal ile kaşlarını çattı. Henüz kafasını kaldırmamıştı ki postalın sahibinin tanıdık sesini duydu. "Merhaba hanımlar." Fidan'ın hala giden askerlerin arkasından baktığına emin olan Rojbin, kardeşini dirseğiyle dürtüp Alparslan beye döndü. "Merhaba!" "Dün tanışmak nasip olmadı. Ben Yüzbaşı, Alparslan Yörükoğlu." "Bir problem mi vardı Yüzbaşı!" Rojbin, dikbaşlı bir şekilde karşılık verirken az ilerde duran birlikten kıkırdamalar yükseldi. Alparslan yüzbaşının arkasını dönmesi ile seslerini kesen birlik bu seferde Fidan'ı güldürdü. "Burası Deniz Kuvvetleri Birliğine ait. Burada olmamanız gerekiyor!" Faka bastın Rojbin! "Kusura bakmayın, burada yeniyiz. Tabela veya başka birşey göremeyince koşmak için burayı uygun bulduk." Rojbin'in geri vitesiyle Alparslan yüzbaşının yüz ifadesi eski halini aldı. Birlik, yüzbaşının ufak bir baş hareketi ile geldikleri yönün tersi istikametine doğru koşarken Fidan'ın itiraz mırıltılarını duyan Rojbin, dirseği ile kardeşini bir kez daha uyardı. Fidan'ın kendine gelmesi ile yüzbaşıya dönen Rojbin, genç adama bakabilmek adına kafasını biraz yukarı kaldırmak zorunda kalmıştı. Yüzbaşı, fazlasıyla uzundu ve bu Rojbin'in gereksiz yere boy kompleksi endişesi içine girmesini sağlıyordu. Askerlerinin gitmiş olmasına rağmen kendisinin neden hala burada olduğunu merak eden Rojbin, adamın elini kaldırıp arkalarına doğru uzatması ile o yöne döndü. "Geldiğiniz yolu takip edip, sağdaki sapağa girerseniz başka bir koşu yolu bulabilirsiniz. Orası sivillere ait." "Teşekkürler yüzbaşı." "Ne demek." Rojbin, yüzbaşının geri döneceğini anladığı vakit onu durdurdu. Sorması gereken şeyler vardı. "Yüzbaşı, acaba kayıp ihbarında bulundunuz mu?" "Komutanlığa haber vermeden önce kamera kayıtlarını inceledim. Mahallemizde engelli bir abimiz var o kargaşada bavulları kendisi almış. Dün gece geri aldım fakat saat çok geç olduğu için rahatsız etmek istemedim. Gün içinde evinize bırakırız." "Çok teşekkür ederim yüzbaşı, hem size hem de ailenize." "Eyvallah!" Rojbin, yüzbaşının kısa cevabına başını sallayıp kardeşinin koluna girdi ve oradan ayrıldı. Tarif edildiği üzere sivillere ait alana gidebilmek için geri dönerken Alparslan yüzbaşının koşar adımlarla yanlarından geçmesini izledi. ****** Devam edecek ama nasıl:) Eski okurların dikkatini çeken yenilikleri görelim :) Alparslan vs Rojbin💚 Bakalım bu ikili ileride ki bölümlerde karşımıza nasıl çıkacak?
|
0% |