@mihrininbahcesi
|
D ün geceden beri en az yirmi eşofman takımı deneyen Fidan yüzünden deprosyana giren Rojbin, bu işe el atması gerektiğinin farkındaydı yoksa kardeşi ilk günden işe geç kalacaktı. Yataktağın üstündeki koca yığından bordo bir takımı eline alıp kardeşinin spor çantasının içene tıktı, en ideali bu diyemeyecekti Rojbin, çünkü ne aldığını bilmeden yapmıştı bunu. "Yeter çilli ya, al bunu git! Yoksa ilk günden geç kalacaksın." "Off abla ya senin için ölmüş. Orada kaç tane adam var sen biliyor musun? Belki de ileride ki enişten içlerinden biri, bunu düşünerek hareket etmem lazım." Bu kız hiç değişmeyecekti. Hep hovarda, ayran gönüllünün teki olarak kalacaktı. Bunu çok açık bir şekilde belli ediyordu, öyle ki çekincesi dahi yoktu. "Sen gerçekten iflah olmazsın!" "Sen günün nutuğunu çeke dur bende işe gideyim." Rojbin, kardeşinin bir Allah'a ısmarladık bile diyemeden odadan çıkmasıyla oturduğu yataktan kalkıp koşar adımlarla peşine düştü. Kapıda ayakkabısını giyerken yakaladığı çilliye sitemkar gözlerle bakarken aklına takılan sorularınıda sormayı ihmal etmedi. "Nasıl gideceksin, askeriyenin yerini biliyor musun?" "Hayır bilmiyorum, zaten bilmemede gerek yok beni Alparslan abi götürecek." "Alparslan abi mi?" "Adam, 28 yaşında tabi ki de abi diyeceğim." "Gençmiş." "Ne?" "Yani yüzbaşı rütbesi için gençmiş, neyse hadi sen git daha fazla bekletme adamı." "Tamam, sen ne yapacaksın bugün?" "Özgeçmişimi yazar, bir kaç büroya yollarım." "Akşama görüşürüz o halde.." "Allah'a emanet ol." "Sende." Kıyafeti müsait olmadığı için dışarıya çıkamayan Rojbin, kapanan kapının ardından yanda ki cama kayıp kardeşini izledi. Fidan'ın seri adımlarla Nalan teyzelerin evine doğru yürümesini izlerken yüzbaşının bahçesinden çıktığını gördü. Genç adamın üzerinde ki siyah takımı bir askerden çok iş adamı imajı çizerken Rojbin bunun üzerinde durmadı ve araca binen ikilinin gözden kaybolmasını izledi. Yüzünde tatmin olmuş bir tebessümle perdeyi kapatıp salona geçen Rojbin, artık sıranın kendisine geldiğinin farkındaydı. Aklı bir karış havada kardeşi bile bu kadar kısa bir süre içinde iş bulmuşsa kolları sıvaması gerekliydi. Şimdi kendisine sağlam bir özgeçmiş hazırlayıp bulabildiği her hukuk bürosuna yollamalıydı. Fidan'ın laptopunu odasından kaptığı gibi yeniden salona geçen Rojbin, kendine rahat bir yer bulup diz üstü bilgisayarını açtı. Dizlerinin üzerinde yer edinmiş bilgisayarın ekranına boş boş bakarken şu yaşına kadar ilk kez özgeçmişini yazdığının da farkında varmıştı. Bundan önce milyondan fazla özgeçmiş formu okumuş ve nelerin yeterlilik için gerekli olduğunu en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti ama sıra kendi için bir özgeçmiş yazmaya gelince tıkanıp kalmıştı. Ne yapmalıydı? Aradan geçen bir saatin ardından, Rojbin tatmin bir şekilde ekranda ki formu ile bakışmaya başladı. Belki yüzlerce kez silip silip yeniden yazmıştı ama bu son yazdığı kelimenin tam anlamıyla mükemmel olmuştu. Eğer kendi önüne böyle bir özgeçmiş formu gelmiş olsaydı kusur bulabileceği tek şey fazla bir şirket tecrübesi olmayışı olurdu onun dışında yaptığı işler ve isminin geçtiği projeler göz dolduracak nitelikteydi. Netice de kendisi Türkiye'nin en iyi otomotiv şirketlerinden biri olan TLC holdingin genel yöneticisiydi, gerek aile işi gerek ona kalan baba parası densindi. Rojbin, kendini ve yaptığı işleri biliyordu. Bu pozisyona havadan düşmemişti bileğinin hakkıyla kazıya kazıya gelmişti ve şimdide aynı şekilde sıfırdan yükselebilirdi. Kendini olan güveniyle, Allah'ın da izniyle her şeye sıfırdan başlayabilirdi. Özgeçmişini yazdığı sayfayı belleğine atan Rojbin vakit kaybetmeden üzerine rahat bir şeyler giyip evden çıkmıştı bile. İlk işi bir internet cafe bulup özgeçmişini çıkartmak olacaktı. Aslında yeni çağa ayak uydurup bunları mail üzerinden de yapabilirdi ama Rojbin bu çağa göre fazla geri kafalıydı, o yüzyüze olan bir görüşmenin daha etkili olabileceğinin kanaatindeydi ve bu yüzden özgeçmiş formunu çıkartıp bizzat kendisi götürecekti. Soğuk havalardan oldu olası nefret eden Rojbin, elinde minik belleği ile sokak ortasında öylece dikilmiş etrafına bakınıyordu. Nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu ki gitsin, yardım alması gerektiğin bilincinde Nalan teyzelerin eviyle bakışırken bir kez daha kapıları çalıp çalamayacağını düşündü. Zavallı kadının başına bela olduğunu düşünen Rojbin, tam bu fikrinden vazgeçip ana caddeye çıkacakken elinde çöp poşetiyle kendisine doğru gelen Nalan teyzeyle göz göze geldi ve selam vermek durumunda kaldı. "Selamunaleyküm, Nalan teyze." "Aleykümselam kızım, nasılsın?" "Elhamdülillah iyiyim, sen nasılsın?" "İyiyim çok şükür, uğraşıp duruyorum. Evde boyum kadar kızım var ama çöp atmak yine bana kalıyor. Kafasını telefondan kaldırdığı yok ki, oğlan desen o da işinde gücünde." "Gençlik işte Nalan teyzem hepimiz öyleyiz. Bu arada sabah Alparslan yüzbaşı, Fidan'ı da kendiyle götürmüş. Allah razı olsun sizden." "Ne demek kızım artık sizde bu mahallenin çocukları sayılırsınız. Burada herkes birbirini sever, sayar, kollar." "Öyle, Allah razı olsun." Gerçekten de burası çok misafirperver bir kasabaydı. Geldikleri günden bu yana her gün kapılarını bir başkası çalar ihtiyaçları var mı yok mu diye sorardı. Bir de oldukça güvenli bir mahalleydi, hem nasıl olmasın ki! Evlerinin çaprazında Alparslan yüzbaşı ve babası binbaşı Kemal amca oturuyordu, bir diğer tarafında Selim üsteğmen ve eşinin evleri vardı. Hemen sol tarafta ki evde ise Murat teğmen ve ailesi oturuyordu. Rojbin bu mahalleye girecek hırsızın aklına şaşardı. "Aslında bende sana bir şey soracaktım Nalan teyze. Buralarda çıktı alabileceğim bir internet cafe varmıdır?" "Var kızım olmaz mı ama çok uzak. Bizim Alparslan'ın odasında o çıktı zımbırtısından var gel orada hallet işini." "Zahmet vermeyeyim Nalan teyze, sen bana yolu tarif etsen yeter." "Olur mu hiç kızım ne zahmeti, dur şu çöpü atayım birlikte gidelim." Rojbin ne derse desin Nalan teyzeyi ikna edemeyeceğini anlayınca teklifini kabul edip kadının elinde ki çöp poşetini alarak kendisi attı. Tabi Nalan hanım ne kadar buna gerek olmadığını söylesede, Rojbin kendisini bu aileye karşı mahçup hissediyordu ve onlar için ufakta olsa bir şeyler yapmak kendisini iyi hissetmesini sağlıyordu. Rojbin, Nalan teyzeyle birlikte evlerine doğru yürürken dikkatini beyaz spor ayakkabıları çekti, daha doğrusu Fidan'a ait olan ayakkabılar. Artık eskisi kadar beyaz değillerdi, yağmurlu günde beyaz ayakkabı giydiği icin çoktan pişman olmuştu Rojbin ama artık iş işten geçmişti. Nalan teyzenin önceliğinde eve girerken çamurdan beyazlığı görünmeyen ayakkabıları çıkardığı için rahatlamıştı Rojbin. Eve girer girmez yüzüne üfleyen sıcak havayla gevşeyen Rojbin, iç organlarına kadar üşüdüğü hissetti. Zaten bu havada incecik bir yağmurlukla çıkması akla zarardı ya! Nalan teyze, kendisini salona davet ederken samimiyetle tebessüm etti ve gösterdiği koltuklardan birine oturdu o sırada da Nalan teyze kızına seslendi. "Sibel, kızım neredesin?" "Bağırma anne ya geldim! Aaa, Rojbin abla hoşgeldin." "Hoşbuldum canım." "Sibel, abinin odasına bak bir müsait mi Rojbin'in biraz işi var." "Abimin yatak odasında Rojbin'in ablanın ne işi var ki anne?" Ama böyle söyleyince insan kendini kötü hissediyordu. Yanakları utançtan al al olan Rojbin, kafasını önüne eğip ayaklarıyla bakışırken Nalan teyzenin kızını cimciklediğini hissetti. "Deli deli konuşma manyağın kardeşi. Çıktı alacak Rojbin, evde ki tek yazıcı da abinin odasında." "Afedersin Rojbin abla, ben iyisimi gidip bir odaya bakayım." Sibel, Alparslan yüzbaşının odasına giderken Rojbin cebine sıkıştırdığı belleği çıkararak avuç içinde sıkmaya başladı. Bu bekleyiş az evvel ki patavatsızlığın etkisiyle sessiz geçerken Rojbin, Sibel'in bir kaç dakika içinde salona girmesine oldukça minnettar kalmıştı. "İstersen odaya geçelim Rojbin abla." "Olur canım." İki genç kız odaya gitmek için merdivenlere yönelirken Nalan hanımda akşam yemeğini yapmak için mutfağa geçmişti. Evin ikinci katına çıkan Rojbin, Sibel'in koridorun girişinde ki kapıyı açmasıyla duraksayıp peşinden içeriye girdi. Adımını içeriye attığı anda yoğun bir kokuyla karşılanan Rojbin, şaşkındı. Oda bildiğin bahar çiçekleri kokuyordu evet evet Rojbin yanlış algılamıyordu yetişkin bir adamın odası aynı bir çiçek bahçesini andırıyordu. Sibel, onda ki şaşkın ifadeyi fark etmiş olmalıydı ki kısa bir açıklamada bulunmuştu. "Annem ve yumuşatıcıları, temizlik günlerinde evin her yani çiçek tarlası gibi kokar, takma kafaya yani." Rojbin, bu açıklamaya tebessüm ederken bir an yüzbaşının tepkisini düşündü. Onun gibi sert görünen bir adımın çiçek kokması zaten çok saçma olurdu. Koku analizini bir kenara bırakıp Sibel'in gösterisi çalışma masasına oturan Rojbin, genç kızın yazıcı için yaptığı ayarları beklerken bu seferde olduğu odayı incelerken buldu kendini. Tipik bir erkek odasıydı, koyu kahve mobilyalar, siyah bir yatak örtüsü ve gereksiz hiç bir eşya olmayan sade küçük bir oda ama Rojbin'in ilgisini çeken başka bir şey vardı. Bu oda hiçte yaşanmışlık kokmuyordu sanki burada yaşamıyor gibiydi. Kendisine ait hiç bir şey yok gibiydi bu küçük odada, belkide burada kalmıyordu veyâhut sadece yatmadan yatmaya geliyordu buraya, ondan böyle boş ve ruhsuz bir yaşam alanı vardı. Laptopun açıldığı belli eden o tiz sesi duyan Rojbin bakışlarını odadan çekip bilgisayara döndü. Sibel, yanından ayrılıp abisinin yatağına otururken ekranda gördüğü resimle duraksadı. Alparslan yüzbaşı ve mahallede gördüğü arkadaşlarıyla birlikte kameraya poz vermişlerdi ama Rojbin'in dikkatini çeken bambaşka bir şeydi. Yüzbaşı dahil olmak üzere hepsinin üstünde siyah jilet gibi takımlar vardı ama asıl mevzu bu değildi, yakalarında duran ufak kartlardı. Rojbin, işlerinden dolayı alışkın olduğu minik katları görünce kaşlarını çattı. Resimde gördüğü adamların özel bir koruma olduğunu hemen anladı. Birinci sınıf düzeyleri koruyan özel bir ekip ama onlar askerdi. Rojbin, işleri gereği bir süre ülke gezmiş bir sürü alanında önemli insanlarla iletişim haline geçmişti ve çoğunun yanında bu tarz ekipler görmüştü. Hatta tanındığı bu camia arasında onlara VIP koruma ekipleri denirdi. Merakı baskın gelen Rojbin, bakışlarını ekranda ki resimden alıp yatakta oturan kıza döndü. "Alparslan yüzbaşı VIP'lere korunmamı sağlıyor." "Ne?" "Kusura bakma ben fazla meraklı biriyimdir. Ekranda ki resmi görünce sormak istedim." Sibel ,telefonunu yatağa bırakıp kendisinin yanına geldi ve dizüstü bilgisayarın ekranında ki resme bakındı. Bir kaç saniye fotoğrafı inceledikten sonra tebessüm ederek yeniden eski yerine geçti. "Bu fotoğraf, evet abim bu tarz görevlerde sıklıkla yer al." "Görev mi? Abin deniz subayı değil mi?" "Evet deniz subayı ama o kara görevinde. Genellikle ekibi ile özel davalarda yer alır. Devlet başkanlarına, başka ülkelerin devlet bakanlarına güvenlik sağladıkları da oluyor." "Bende burada ki deniz subaylarının neden beyaz üniforma yerine takım elbise giydiğini merak ediyordum, "Evet öyle Rojbin abla, deniz subayı özel hareketi gibi düşünebilirsin ya da onun gibi bişey işte." Rojbin, bir yandan Sibel ile sohbet ederken bir yandan da vakit kaybetmeden özgeçmişini yazdırıyordu. "Peki bunu bana anlatman sorun olmaz mı? Yani genelde bu tarz mesleklerde gizlilik esas olur, bilirsin." "Sanırım değil! Yada özel bilemeyeceğim." Sibel, telefondan başını kaldırmadan kendisine cevap verirken Rojbin, Nalan teyzeye hak verdi. Bu kız gerçekten de telefonkolikti, tamam bütün gençler öyle demişti ama bu daha beterdi. Rojbin, daha fazla bu oda da kalmak istemediği için en az on tane çıktı alıp bilgisayarı kapattı. Tabi o tüm bunları yaparken Sibel'in umrunda bile değildi. Aldığı çıktıları elinde toparlayıp ayağa kalkarken kendisini fark etmesi için yalandan bir kaç kez öksürdü. "Her şey için teşekkür ederim Sibel, benim işim bitti, artık gideyim." "Biraz daha kalasaydın. Kız kıza çay içerdik." Ahh tabi! Sen ben bir de telefonun değil mi? Dememek için kendini zor tuttu Rojbin. Sibel, iyi hoş kızdı ama biraz fazla teknoloji bağımlısı gibiydi. "Başka sefere inşaAllah şimdi acelem var. Karanlık çökmeden bir kaç büroyla görüşsem iyi olur." "Neden mail olarak yollamıyorsun ki, kaldı mı bu devirde elden özgeçmiş vermek?" "Galiba biraz geri kafalıyım. Bana göre birebir görüşmek daha sağlamcı bir çözüm." "Aynı abim gibisin." Sibel'in bu benzetmesine tebessüm edip odadan çıkan Rojbin, salonda Nalan teyze ile karşılaştı. Her ne kadar kendisinin akşam yemeği için kalmasını ısrar etsede Rojbin daha inatçı davranıp işleri olduğu konusunda baskı sağlayarak evden ayrılmıştı. Kapının önünde çamurdan görünmeyen beyaz sporlarını giyerken eve gidip üstünü değiştirmeyi aklına kazıdı. Evin bahçesinde yürüyen Rojbin, Nalan teyze ve ailesine bir teşekkür yemeği vermeyi düşünüyordu. Kendilerine o kadar yardımcı olmuşlardı ki bunun hakkını vermesi gerekiyordu Rojbin'in. Bahçe kapısını açarken bir elinde topladığı özgeçmişini sağlama almaya çalışıyordu Rojbin. Bu kendi başına ilk iş deneyimi olacaktı ve herşeyin en güzel şekilde olmasını istiyordu. İlk işi için yazdığı ilk özgeçmişini yeni doğmuş bir bebeğe verilen özenle saklıyordu tâki arkasını dönüp kocaman bir şeye çarpana kadar. Kendisi bir yana elinde ki bütün kâğıtlar bir yana uçuşurken ağzı kocaman açıldı Rojbin'in. Özenle hazırladığı ilk özgeçmiş formları şuan da çamurlu sularla buluşuyordu ve onun elinden yerde oturmaktan başka bir şey gelmiyordu. "Affedersin benim hatam, iyi misin?" Çarptığı cismin konuşmasıyla üzgün bakışlarını yere düşen kağıtlardan alan Rojbin, kafasını yukarıya doğru kaldırıp o şahısla göz göze geldi. Kafasında ki ağrının nedenini çarptığı kişiyi görünce anlayan Rojbin bu adamın göğsünün demirden yapıldığına emin olmuştu yoksa başında ki ağrının başka açıklamsı olamazdı. Görüş acısını kaplayan uzun, iri cüsseli "İyi misin?" "Ben iyiyim ama özgeçmişim için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim." Rojbin, melül melül yerde yatan kağıtlara bakarken yüzbaşı çevik bir hareketle tek dizinin üzerinde yeri eğilerek düşen kağıtlardan birine eline aldı. Bir yerde oturan genç kadına birde elinde ki özgeçmiş formuna bakarken mahçup bir edayla tebessüm etti. "Yenilerini çıkartırız sorun değil." Rojbin, bir ona bir de çamurlu kıyafetlerine bakarken yüzbaşı üşenmeden yere düşen her bir kağıdı toplayıp az ilerideki çöp konteynırına attı. Rojbin ellerini havaya kaldırıp üzerinde ki çamurları temizlerken göz hizasına giren siyah postallarla duraksadı. Yüzbaşının üzerinde siyah askeri kıyafetler vardı, sabah ki takımını çıkarmıştı. Gerçekten mi Rojbin şuan tek düşünemem gereken Alparslan yüzbaşının giyim tarzı mı? "Teşekkkür ederim zahmet oldu." "Önemli değil, benim hatamdı. Hadi gel içeride yenilerini çıkartalım." "Zahmet oluyor böylede, az önce çıkartmıştım zaten. Fidan, gelsin birlikte bir internet kafeye gideriz biz." "Rojbin! Benim hatamdı dedim, hadi benimle gel." Rojbin, kendisini beklemeden bahçe kapısını açıp içeri giren adamın arkasından bakarken tereddütle yerinde kalkıp peşine takıldı ama bahçe kapısından içeriye girmeden yeniden duraksamak zorunda kaldı. Bu kıyafetlerle içeriye giremezdi ki? Yüzbaşı arkasından gelmediğini anlamış olacaktı ki evin girişinde durup kendisine döndü. Tek kaşı havada mimikleriyle konuşurken Rojbin ne demek istediğini anladı ve cevabını verdi. "Şu halime baksana, ev mahvolur. En iyisi ben gideyim." "İçeri gel Rojbin." "Ama-" "Bak eve bir dosya almak için geldim ve acilen geri dönmem gerek. Şuan da beni oyalıyorsun." Bunu sen istedin yüzbaşı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri giren Rojbin, salonda oturan Nalan teyze ve Sibel ile gözgöze geldi. Bu hâlinden bir kez daha utanırken onlara açıklamada bulunmak istedi ama yüzbaşı kendisinden önce davranıp olan biteni bir çırpıda anlatıp odasına geçmişti. Nalan teyze geçmiş olsun dileklerini dileyerek izlediği diziye geri dönerken Sibel ile birlikte Rojbin, ikinci kez aynı odaya girdi. Yüzbaşıyı çalışma masasında bulurken yanına doğru temkinli adımlarla ilerledi şimdi bir de odayı kendi pisliğine bulamanın anlamı yoktu. Yüzbaşının yanına varınca elini kendisine doğru uzatmasıyla kendisine boş boş bakındı ne istediğini anlayamıyordu. Yüzbaşı bir kez daha elini havada sallayınca Rojbin aynı alık ifadesiyle bakmayı sürdürdü. "Flash bellek Rojbin!" "Ahh! Afedersin, işte." Yüzbaşı eline bırakılan flash belleği bilgisayara takarken, Rojbin hemen yanı başındaydı. Gireceği dosyayı göstermesi gerekiyordu, o bellekte bir sürü dosya vardı ve hepsi oldukça önemliydi. TLC grubun yeni projesi şuanda elinde ki bellekteydi. Tabi Alparslan'ın pekte umrunda olduğu söylenemezdi. Ekranda açılan dosyaların arasından kendi adının yazdığı dosyayı parmağıyla gösteren Rojbin ile yüzbaşı beklemeden dosyaya tıkladı ve yazdırmaya başladı. Rojbin, yazıcıdan çıkan sıcak kağıtları avucunda toplarken hepsi bir anda elinden çekildi. Ne ara dibine girdigini anlamadığı Alparslan yüzbaşı kağıt tomarından bir kaç tanesini alıp gerisini tekrar kendisine verdi. "Onları ne yapacaksın?" "Burası küçük bir kasaba, iş bulmak zordur. Şehir merkezinde bir kaç büro var, bunları senin için oraya vereyim." Anlayışlı bir adamdı, her ne kadar soğuk görünsede. Aslında bir tek kendisine soğuk dese daha doğru olurdu. Onu başkalarıyla konuşunca hep gülerken veya eğlenirken görüyordu Rojbin. "Buna gerek yok, ben hallederim. Siz yeteri kadar yardımcı oldunuz zaten, teşekkür ederim." "Şehir merkezinde işim var, gitmişken bırakacağım. Sorun yok." "Tekrar teşekkür ederim. Hepinize." Sibel anlayışla kendisine gülümserken çıktıları alıp salona geçti Rojbin. Bir kez daha Nalan teyzeye veda ettikten sonra da evden ayrıldı. Aldığı dosyası ve kendi özgeçmişiyle Rojbin'e eşlik eden Alparslan yüzbaşı arabasına doğru giderken genç kadında ters istikamette olan kendi evine doğru yürümeye başladı. Evinin bahçe kapısını açacakken gelen bildirim sesiyle cebine tıkıştırdığı telefonunu çıkardı Rojbin, ekranda beliren mesaj baloncuğunu açtığıda ise sıkıntıyla ofladı. Fehime Tatlıcı'ya ödenecek tutar 800 türk lirası. Borcu en az 15 iş günü içinde ödemek durumundasınız. Ayrıca bu miktar her ay artacaktır. Bilginize! TLC grup avukatlık bürosu... **** Devam edecek.....
|
0% |