@mihrininbahcesi
|
Bir önce ki bölüme yapılan yorumlara teşekkür bölümü atıyorum😄 Aynı azmi diğer hikayelerimde de göstermeniz dileğiyle, sizleri bölümle başbaşa bırakıyorum💚 ******* "Evet! İstediğim tam olarak bu, sen büyükannem ile konuş, ben bu proje için çok uğraştım ve sunumu yapmak ben hakkım. İsteklerimi dile getir lütfen." "Rojbin hanım sizi anlıyorum ama Fehime hanımın kesin emri var, sizin bıraktığınız bütün projeleri Okan bey devraldı. Sizden sonra her şey çok değişti. Okan bey sisteme girişi bile kapattı değil sizin sunum yapmanız, yeni bilgilere bile ulaşmanız yasak artık." Rojbin, duyduklarından sonra sinirle telefonu kapattı ve gelişi güzel koltuklardan birine fırlattı. Ne demek sistem değişmek, o şirkete yıllarını vermişti. Tamam bir ceza almış olabilirdi ama bu onun projesiydi, gecesini gündüzüne katıp hazırladığı projesi, bırakın uyumayı yaşamayı unutup ortaya çıkardığı projesiydi. Rojbin, uğruna ailesini, arkadaşlarını unutup çıkardığı bu markaya bir başkasına asla yem etmeyecekti, kimse ondan böyle bir şey isteyemezdi. Buna Fehime Tatlıcı'da dahil! Rojbin, koltuğa attığı telefonunu aynı hırsla geri alırken odasına doğru yürümeye başladı. Madem kendi projesine ulaşamıyordu o da satmazdı! Ne de olsa holdingle arasında ki bütün ilişkiler kesilmişti artık oranın bir çalışanı değildi ve kendi işine sahip çıkmak en doğal hakkıydı. Hem 15 iş günü içinde ödemesi gereken bir borcu da vardı, Rojbin emindi ki TLC grubun yeni çıkaracağı bu projeyi rakip şirketler havada karada kapardı, artık yeni genel müdürleri olacak Okan beyde, kendi projesini geliştirir istediği sistemi kapattırırdı. Rojbin, bu düşünceleri altında odasını darma duman etmiş ama yinede o küçücük flash belleğini hiç bir yerde bulamamıştı. Projesiyle ilgili bütün bilgiler o belleğin içerisindeydi ve Rojbin onu bulamazsa bütün planları başlamadan suya düşerdi. Odasının şuanda ki hali içler acısıyken kapısı hızla açıldı ve kardeşi Fidan büyük bir şaşkınlıkla içeriye girdi. "Oha! Burada ne olmuş böyle?" "Fidan, sen benim flash belleğimi almış olabilir misin?" "Hayır, hiç görmedim." "Af! Nerede bu ya?" Fidan, ablasının bu hararetli halini yatıştırmak istercesine yanına gelip elini omzuna koydu. Bir şeylerin ters gittiğin farkındaydı ama sormaya da çekiniyordu. Rojbin ise bambaşka bir alemdeydi, dün gelen mesajdan henüz kardeşine bahsedememişti. İlk iş günü olduğu için eve oldukça yorgun gelmiş ve hemen uyumuştu. Bunlarla asıl uğraşması gereken oydu, borç onun borcuydu ama gelin görün ki hırpalanan yine Rojbin idi. "Abla ne oldu, neden bu kadar sinirlisin?" "Sinirliyim çünkü ayın 15'de ödememiz gereken bir borç var. Sinirliyim çünkü o, Okan kalpazanı yokluğumu fırsata çevirip benim projeme kondu, sinirliyim çünkü flash belleğim yok!" Fidan, ablasının tüm bu dertleri tek başına yüklenmesine dayanamıyordu, evet bütün bunların sorumlusu kendisiydi ama yapmıştı bir kez ve olanla ölmüşe çare yoktu. Ablasının kolundan tutup onu darmadağan olmuş odasının ortasından çekip toplu kalan tek yere, yatağına oturttu. Rojbin, her zaman güçlü bir kadın olmuştu onun tek zayıflığı ise sinirlenince ağlamasıydı. Yanlış anlaşılmasın o ağlamaya zayıflık olarak nitelendirmezdi ama sinirlerine yenik düşerek ağlaması katlanılmaz bir zayıflıktı. Göz yaşları sicim sicim dökülürken kardeşinin mahçup bir tavırla elini omzuna koyup sırtını sıvazlamasına ses etmedi. "Özür dilerim." "Sen niye özür diliyorsun, flash belleği sen mi kaybettin." Rojbin, çocuk gibi mızmızlanıp elinin tersiyle göz yaşlarını silerken kardeşi omzuna bir tane şaplak geçirmişti. "Salağa yatma abla!" Rojbin, duyduğu hakaretle aynı şekilde kardeşine karşılık verip omzuna şaplağı geçirdi. "Sen ablanla ne biçim konuşuyorsun öyle?" "Afedersin, öyle demek istemedim ama sende neden özür dilediğimi anlamamazlıktan geliyorsun. Benim yüzümden projeden bile oldun." "Henüz olmuş sayılmam. Sonuçta proje benim ve bende TLC gruba satmaktan vazgeçtim." "Ne, nasıl? Sen şimdi projeyi geri mi alacaksın?" "Aldım bile, projeyi büyükanneme vermeyeceğim, veremem. Bize para lazım, eminim piyasada büyük bir sükse oluşturabilirim." "Fehime sultana savaş mı açacaksın, hemde benim yüzümden?" "Seninle alakası yok çilli, bu bizim aramızda. Madem beni buraya yollayıp tüm yetkilerimi aldı. Bende onun istediği gibi kendi ayaklarım üzerinde duracağım. Eminim hoşuna gidecektir." "Nedense kulağa hiç doğru gelmiyor. Acaba önce anneme mi danışsak?" "Gerek yok. Fehime sultanı benden daha iyi tanıyan kimse yok buna emin olabilirsin. Simdi flash belleği bulmam gerek. Her şey onun içinde." "Tamam. O zaman şimdi belleği en son nereye koyduğunu düşü-" "Alparslan yüzbaşı!" "Ne?" "Alparslan yüzbaşının odasında kaldı." "Bir dakika, bir dakika! Ben mi yanlış duydum yoksa gerçekten de Alparslan abinin odası mı dedin?" "Evet öyle dedim." Rojbin, kardeşine daha fazla laf anlatmak istemeyerek yataktan kalkıp dolabına koştu. İçerisinden çıkardığı düz sade bir elbiseyi vakit kaybetmeden giyinerken Fidan aniden arkasında belirmişti. "Senin bir adamın yatak odasında ne işin var abla?" "Saçma salak konuşma çilli. Özgeçmişimi çıkartmak için gitmiştim oraya, devamını gelince anlatırım. Şimdi belleğimi almaya gidiyorum." "Gelince değil de artık akşama, benim işe gitmem gerek." "Yüzbaşımı bırakacak." "Tabiki de hayır, yolu öğrendim artık kimseye yük olmak istemem." Aynanın önünde şalını takmakla uğraşan Rojbin, kardeşinin sözleriyle aynadan ona baktı. Kardeşi az önce bir başkasına yük olmak istemediğinden mi bahsetmişti yoksa kendisi yanlış mı duymuştu? Arkasını dönüp gururlu bir yüz ifadeisyle kardeşine yaklaşırken bir anda Fidan'ın üstüne atlayıp en nefret ettiği şeyi yaparak yanaklarını sıktı. "Oy, oy, oy! Benim küçük çillim büyümüşte kimseye yük olmak istemezmiş." "Of abla ya, seni iki dakika ciddiyete davet ediyorum." İki kardeş bu hallerine gülerek evden ayrılırken birbirlerine veda etmişlerdi. Fidan, yolu bildiği için ana caddeye çıkarken, Rojbin'de, Nalan teyzelerin bahçesine girmişti. Kapıya yaklaştıkça içinde ki heyecan büyüyordu, o flash belleği eline aldığı an büyük bir kaos oluşturacağının farkındaydı ve bu kendisine büyük bir haz veriyordu. Evin kapısına varan Rojbin, iki kez kapıyı tıklatmasına rağmen kimse açmamıştı. Bir kaç kez daha ardarda kapıyı vurmuştu ama sonuç aynıydı, kimse açmıyordu. Rojbin, evde kimsenin olmadığına kanaât getirerek gerisin geriye dönecekti ki aniden açılan kapıyla umutla oraya döndü. Uykudan yeni uyandığı her hâlinden belli olan Sibel, tek gözünü eliyle kapatmış kendisine bakıyordu. "Rojbin abla, hayırdır sabah sabah? "Kusura bakma Sibel, sizi de sabah sabah rahatsız ettim ama aciliyetim vardı." "Estafurullah. Ne oldu, kötü bir şey yoktur inşaAllah?" "Yok, yok. Ben herhalde dün burada flash belleğimi unutmuşum. Onu almaya geldim." "Tamam, buyur içeri gel." "Hiç rahatsızlık vermeyeyim. Sibel'in kendisini onaylayıp içeriye girmesiyle çıkması beş dakika kadar sürmemişti fakat eli boş dönmüştü, Rojbin, meraklı bakışlar altında ona bakarken yapacağı açıklamayı dört gözle bekledi. "Rojbin abla odada yoktu. Ben bir abimi arayayım, belki o saklamıştır." "Peki." Sibel, tekrar içeriye girdiğinde Rojbin, kollarını birbirine bağladı. Hava çok soğuktu, çok çok soğuktu. Bu soğuya karşın Rojbin'in üzerinde incecik bir elbise vardı. Sibel'in yeniden kapı eşiğine gelmesiyle umutla ona döndü. "Tahmin ettiğim gibi, abim dün görüp almış. Sana vermek içinde yanına almış ama unutup işe götürmüş." "Bu kötü oldu." "Önemli miydi?" "Hemde çok." Rojbin'in bir an önce o belleğe ulaşması lâzımdı. Önce projeyi kontrol etmeli sonra da yönetim kurulu toplanmadan piyasaya duyurmalıydı. Ahh! Bir de o, Okan denen koltuk sevdalısına güzel bir ders vermeliydi ve bunların hepsini sunum günü gelmeden halletmesi gerekiyordu. Rojbin, Sibel'e veda edip hızlıca evin yolunu tuttu. Eve hızlı bir giriş yapan Rojbin, vakit kaybetmeden odasına girdi. Bir yandan giyinerken bir yandan da kardeşini arayıp askeriyenin konumunu istemişti, neticede onun çalıştığı yer oraya yakındı. Aslında bunu Fidan'dan isteyebilirdi, eve gelmeden önce yüzbaşıya uğrayıp belleği alabilirdi ama Rojbin, aklı beş karış havada olan kardeşini hiç mi hiç güvenmiyordu. Kendisi bile o belleği bir yerde unutmuşsa Fidan'ın onu hiç etmesi çokta kolay olurdu. Bir diğer ihtimal yüzbaşının eve gelmesini bekleyebilirdi ama bu da gününü yemekten başka bir işe yaramazdı. Sadece üç günü vardı, kısacık bir üç gün! Saniyelerle yarışırken akşamı beklemesi söz konusu bile olamazdı. O yüzden bizzat kendisi gidip almalıydı. Dolaptan çıkardığı bir kaç parça kıyafeti dağınık yatağının üzerine atan Rojbin, guruldayan midesiyle henüz kahvaltı yapmadığını hatırladı. Vakit kaybetmek istemediğinden midesinin gönderdiği tehlikeli sinyalleri görmezden gelen Rojbin, çıkardığı parçaları hızlıca giyinmeye başladı. İçine, kendisini sıcak tutacak boğazlı bir kazak giyerken altına, rahatlıkta master yapmış bezden geniş paça bir pantolon geçirdi. Pantolonun kumaşı her ne kadar kalında olsa kendini garantiye almayı seven Rojbin, pantolonunun içine kalın yünlü taytlarından birinide giymeyi ihmal etmedi. Üşümekten nefret eden biri için dolabında yünlü babaanne taytları kesinlikle olması gereken bir parçaydı Rojbin'e göre. Son olarak pantolunu ile uyumlu bir şalıda başına geçirdikten sonra odasına şöyle bir göz attı. Kesinlikle burada insan yaşayamazdı ama gelin görün ki kendisi yaşıyordu. Hayır, Rojbin kendisini bile anlayamıyordu. Bu kadar kısa süre içinde bu odayı nasıl bu hale getirmeyi başarmıştı ki? Dikkatinin dağılmaması için daha fazla odasında kalmak istemeyen Rojbin, sütlü beyaz tonlarında ki kabanını aldığı gibi kendini dışarıya attı.
Evden ayrılmadan önce salonu kontrol eden Rojbin, hiç bir camın açık olmadığını görünce gönül rahatlığıyla vestiyerden kahve tonlarında ki çantasını ve beyaz hafif dolgu topuk potlarını alarak kapıya çıktı. Evin kapısını arkasından iki kez kitlerken de telefonunu kontrol etmeyi unutmadı. Beklediği mesaj gelmişti. Rojbin, Fidan'ın attığı adresi ezberleyerek caddeye çıkarken nefes nefese kalmıştı. Evlerinin caddeye yakın olması hiç bir şeyi değiştirmiyordu, bu küçük kasabanın yolları öylesine yokuşluydu ki değil beş dakika ikinci dakikasında Rojbin, ecel terleri dökmeye başlıyordu. Kendisine gelen sarı taksiyi fark etmesi ile yola atlayan Rojbin, heyecanını bir türlü bastıramıyordu. Bu heyecanı ilk kez babaannesine karşı geldiği için miydi yoksa yapacağı kurnazlığı için miydi bilemiyordu ama biran önce o belleği almalıydı. Taksicinin şaşkın bakışları altında gideceği adresi tarif eden Rojbin yaklaşık on dakika kadar yol aldıktan sonra sağlam bir trafiğe yakalanmıştı. "Abla bugün burası kalabalık olur. Hemen yan tarafımız liman, turistler karşı adaya geçiyor. Gideceğin yer iki sokak aşağıda istersen yürü sen." "Öyle yapayım o zaman, teşekürler." Rojbin, taksi şoförüne gerekli tutarı verip araçtan indi, onun inmesiyle taksici hemen yan sokağa girip gözden kaybolmuştu. Anlaşılan o bile trafikten sıkılmıştı, ahh bir de İstanbul'un trafiğini görse ne yapardı diye düşünmeden edemedi Rojbin. Burası yanında trafiğin t'si gibi kalırdı herhalde. Rojbin, adamın tarif ettiği gibi yolu takip ederken buraların sandığından daha kalabalık olduğunu fark etti ama fark ettiği tek şey bu değildi kalabalık görünen limanın yanı sıra hemen önünde kocaman bir pazar kurulmuştu ve kalabalığın asıl sahibi bu egzotik yerdi. Rojbin, gideceği yer için kalabalık pazarın içinden geçerken gözüne kestirdiği her şeyi almak istiyordu. Daba önce işlerinden vakit bulupta hiç pazara gidememişti, bırakın pazarı alışverişlerini bile hep online yapar mağazalarada gitmezdi ama şimdi gördüğü bu güzellikle adeta mest olmuştu. Bir iş bulup ilk maaşıyla buraya gelmeyi aklının bir köşesine kazıyan Rojbin, yoluna duraksamadan devam etti. Pazarın bitmesiyle taksicinin dediği gibi iki sokak yürüyen Rojbin, karargaha benzeyen hiç bir yer göremeyince arkasını dönüp yeniden pazarla bakıştı. Yanlış gelmiş olma olasılığı vardı ama bu koca pazarı geri dönmeyi de hiç mi hiç istemiyordu. Pazarın bittiği yerden sıra sıra başlayan dükkanlara göz atarken iyisi mi bir esnafa yol sormalı diye düşündü Rojbin. Restorant'dan tutun giyim mağazalarına kadar her şey vardı burada fakat Rojbin'in alışa geldiklerinden daha mütevaziydiler. Adres sormak için hangi mağazaya girmesi konusunda şöyle bir etrafına bakınırken az ileride caddenin ortasına kurulmuş masalardan birinde oturan kardeşi dikkatini çekti Rojbin'in. Alparslan yüzbaşı, ekibi ve Fidan kahvaltı yapıyorlardı. Aralarında kendisinin tanımadığı üç kadın daha vardı. Onları bulmanın sevinciyle yüzüne zafer tebessümlerinden birini konduran Rojbin, onlara doğru ilerleyecekken omzundaki çantası bir anda kolundan kopup bir başkasının eline geçmişti. Olayın sıcaklığıyla hiç birşey algılayaman Rojbin, aynı kişinin arkasında duran kadından da bir şey çalmasıyla kendisine geldi ve kalabalık grubun çığlıkları altında kendisini çantasını çalan hırsızın peşinden koşarken bulan Rojbin, ne yaptığının farkında bile değildi. Tek istediği, son parasının içinde olduğu çantasını almaktı. Önünde koşan hırsızla birlikte pazarın içinde herkese çarparak koşmaya devam eden Rojbin, önünde ki kişinin bir yetişken değilde çocuk olduğunu hemen fark etmişti. Her ne kadar bedeninden oldukça bol giyinmiş olsa da tazı gibi koşan bu hırsız daha bir çocuktu. Rojbin, peşinde koştuğu kişi ile birlikte çoktan pazardan çıkmış limana yaklaşmıştı. Nefes nefese kalmasına rağmen çocuğun peşini bırakmayan Rojbin, arkasında tıpkı kendisi gibi çocuğu kovalayan birilerinin olduğunun farkındaydı, birden fazla ayak sesi vardı lakin salgıladığı adrenalin hormonundan olsa gerek dönüp arkasına bakamıyordu. Çocuğun, limanda hareket etmek üzere olan teknelerden birine atlayacağını fark eden Rojbin, hızını biraz daha arttırdı ve tekneye atlayan küçük çocukla birlikte kendisi de son anda hareket etmeye başlayan tekneye atlayabilmişti. Kendisinin tekneye binmeyeceğini sanan küçük hırsızın yeniden koşmaya başlamasıyla Rojbin, derin bir nefes çekti içine, sanki nereye kaçacaksa! Rojbin, hırsızın teknede bir kurtuluşu olmadığını bildiğinden sakin adımlarla peşinden gidecekken duyduğu tanıdık sesle hızla arkasını dönüp uzaklaştığı limana bakındı. "Abla!" Kardeşiydi! Limanda endişeli gözler ile kendisini izleyen Fidan'ı fark eden Rojbin, kardeşine iyi olduğunu belli etmek istercesine elini kaldırıp çocuğun peşine düşmek için bir üst kata çıkacaktı ki kardeşinin yalnız olmadığını gördü , yüzbaşı ve arkadaşları da aynı şekilde limandaydılar. 🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊
|
0% |