Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@mihrininbahcesi

💫Refize💫

Rojbin, duyduğu cevapla ses tonuna hakim olamazken etrafında ki insanların kendisine ayıplar gözle bakmasını umursamadı ama bir şey dikkatinden kaçmamıştı o da Alparslan'ın yüzünü olabildiğince buruşturması ve tek elini kulağına doğru götürüp sesinden rahatsız olduğunu açık bir şekilde belli etmesi.

Beter ol demek istedi Rojbin. Yüzbaşının böyle bir sorumsuzluk yapacağına hala inanmak istemiyordu. Elleri hesap sormak istercesine masayı bulurken yüzbaşıyı ti'ye almadı.

"Yavaş gel, kulak bu da kızım."

"Ne demek kaybettim?"

"Kaybettim demek genelde kayıp etmek anlımına geliyor."

"S-se-sen"

Hem şuçlu hem de yüzsüzdü. Rojbin, sinirden konuşamazken yüzbaşı ileriye doğru atılıp masanın üzerinde kendisine yaklaştı. Eğer biraz daha kendisine yaklaşacak olursa, Rojbin masada ne var ne yok hepsini kafasına fırlatacaktı.

"Bak bu isteğim dışında-"

"Sen ne diyorsun ya! İsteğin dışında gerçekleşti öyle mi? S-sen var ya sorumsuzsun. Kaybetmek nedir ya!"

"Sözlerine dikkat et."

"Hadi ya etmezsem ne olur."

"Rojbin!"

Yüzbaşının dişlerinin arasından tıslar gibi çıkan ismi Rojbin'i sakinleştirmek yerine daha da öfkelendiriyordu. Adama bak ya demek istedi, hem kaybediyor hemde kendisini tehtid ediyordu ama Rojbin bu tehtidlere asla boyun eğmezdi. Karşısında o iki lafına ağına düşecek kızlardan veya iki tıslamasından korkacak askerleri yoktu.

"Nerede?"

"Kaybettim dedim ya kızım, neyini anlamıyorsun!"

"Nerede kaybettin KASLI REFİZE!!"

Rojbin, yüzbaşının burnundan soluduğu acı nefesi buradan görüyordu. Askeri terimlere çocukluğundan aşina olduğu için, kullandığı refize kelimesinin nereye değindiğini de biliyordu. Öyle kaslarını şişirmekle olmuyordu bu işler. Yüzbaşının gözlerinin içine baka baka sorunlu biri olduğunu dile getirmişti.

Aralarında duran masa sallanırken korkuyla Alparslan'a döndü, Rojbin.
Manyak ayağıyla masayı sallıyordu. Her an masayı tutup firlatacak gibi görünen yüzbaşı bir kaç kez derin nefes alıp salladığı ayağını masanın altından çekti ve beklenilmedik şekilde sakince olanları anlatmaya koyuldu.

Tuhaf adamdı vesselam!

"Akşam eve geldiğimde belleği bilgisayara takılı halde gördüm. Sabah da sana geri vermek için yanıma aldım ama erken saatlerde acil bir telefon alınca çıkmak zorunda kaldım ve karargahta dolaba bıraktım sonrası da bildiğin gibi işte ortadan kayboldu."

Sorunsuz refize!

Duyduklarından tatmin olmayan Rojbin, çantasını aldığı gibi masadan kalktı. Garson elinde ki tepsiyle yanlarına gelirken dişlerinin arasından tısladı, kahvaltıymış peh! Kendisinde yemek yiyecek hal mi kalmıştı, şimdi oturup kendisi yeseymiş!

Rojbin, kafenin kapısını açmasıyla yüzüne çarpan buz gibi havayla irkildi. Buraya geldiği ilk gün cezasını, ödül yapabileceğini söyleyen adam asıl şimdi cezasını, en alasından mahkümiyete bağlamıştı. Rojbin, hala yapabileceği bir şeyler olduğunu düşünerek dışarıya çıkmıştı fakat telefonuna gelen bir hatırlatıcı mesaj ile omuzları hüzünle çöktü.

Bu bir hatırlatıcı mesajdır. Ödeme için son 10 gün!

Rojbin, üzerine misafir olan hüzünden hızla kurtulurken ayağını sinirle yere vurdu. İlk aydan ödeme almak nasıl bir vicdansızlıktı, okullarda bile ilk bir hafta oryantasyon dönemi olurdu. Kendiside çok bir şey istemiyordu ki. Tek ailesinden biraz anlayış bekliyordu ya, çok mu?

Rojbin, tüm bu kafa karışıklığıyla yolun karşına geçmek üzereydi ki önünde beliren koca bir cisim ile durmak zorunda kaldı. Cisim! Alparslan yüzbaşıydı. Rojbin, sinirlense mi yoksa hayrete mi düşse bilemiyordu. Şuan da en son görmek isteyeceği insan karşısında ki sorumsuz adamdı.

"Ne istiyorsun yüzbaşı?"

"Sakinleşmeni!"

"Oldu! Başka."

"Biraz sakin olabilir misin Rojbin!"

"Onu nasıl yapacağımı da söylede tam olsun yüzbaşı."

Gülmüştü. Rojbin, yüzbaşının yüzünde ki bu ifadenin sinirden olduğunu gayet anlamıştı. Adamı çileden çıkarttığına hak veriyordu lakin bu yaptıklarınında hepsini hak ediyordu sorumsuz refize. Yüzbaşı önünde bütün heybetiyle dikilirken kollarını birbirine birleştirmişti ve bu görüntü inanılmaz derece korkutucu gelmişti Rojbin'e. Adama kaslı refize derken çokça haklı olduğunu bir kez daha idrak etti.

Adam resmen kas olarak doğmuştu. Hatta öyle ki Rojbin, onun kendisine vurabilecek oluşunu bile değerlendirmiş, bırakın o pazularla yumruk atması fiske vursa yüzde doksanının boşa gideceğine emindi.

"Bana bak avukat hanım. Şimdi sakin olup çözüm odaklı düşünüyoruz."

"Tabi sert çocuk! Hadi mantıklı olalım."

"Fesupanallah! Kızım, senin yüzünden düzgün bir kahvaltı bile yapamadım. Önce kahva-"

Hala kahvaltı diyordu ya! Rojbin burada ecel terleri döküyordu o kahvaltı diyor. Yüzbaşının kelimesini tamamlamasına izin vermeden arkasını dönüp ters istikamete doğru yürümeye başlayan Rojbin, mantıklı düşünerek karargaha gidiyordu. Madem belleği orada kaybolmuştu, aramaya da oradan başlayabilirdi.

Karargahın yerini bir türlü öğrenemediği için karşıdan gelen taksiyi durdurmaya hazırlanan Rojbin, tam arkasından duyduğu sesle havaya kaldırdığı elini indirmek zorunda kaldı.

"Karargah iki sokak arkada avukat hanım!"

Kendisinin nereye gideceğini bilmesine mi sinirlerse yoksa arkasını döndüğünde gördüğü alaycı suratına mı sinirlense bilemeyen Rojbin, bu durumu hiçte bozuntuya vermeden kabanının ipini çekiştirerek topukları üzerinde dönüp yüzbaşının dediği yöne doğru yürümeye başladı bu seferde.

Madem karargah iki sokak arkada idi, boşa para harcamasına gerek yoktu. Yüzbaşıya hiç pas vermeden yanından geçip ara sokağa giren Rojbin, yüzbaşının arkasından geleceğine adı gibi emindi ki tam da beklediği gibi oldu. Adım sesleri kendisinin peşinden geldiğini ispatlar niteliğindeydi.

Arkasından gelen adama hiç de oralı olmadığını kanıtlamak istercesine yol boyunca arkasına bile dönmemişti. Yüzbaşıda tıpkı onun gibi varlığını belli ettirmeden arkasından yürüyordu, taki karargaha yaklaşana dek! Rojbin, adamın birden önüne geçmesiyle tökezlesede hızla kendisini toplayıp girişte ki askerlere bakmaya başladı.

Yüzbaşı bu hareketiyle yeni bir sabır çekerken, tek elini cebine koyarak karargahın kapısına yaklaştı. Onu gören askerler kapıyı bekletmeden açarken içeride duran ufak kulübeden de bir asker çıktı. Alparslan, onlara bir kaç soru sorduktan sonra arkasını dönüp kendisine baktı. Rojbin, onun kafasıyla ileriyi göstermesine göz devirerek dediğini yaptı ve açık kapıdan içeriye girdi.

Yolu bilmediği için kapının yanında beklemek zorunda kalmıştı. Yüzbaşı sonunda askerlerle konuşmayı bitirmiş olacaktı ki tıpkı kendisi gibi içeriye girdi. Az evvel yaptığı gibi başını alıp gidemeyeceği için onu beklerken bu seferde yüzbaşı aynı şeyi yapıp tek kelime etmeden koca bahçenin içinde yol almaya başlamıştı.

Bu hareketi her ne kadar Rojbin'in hoşuna gitmesede ses etmeden peşine takıldı. Şuan da annesini takip eden yavru ördekler gibi göründüğüne emindi. Geçtikleri her yerde tuhaf bakışların odağı olurken, başını ayaklarına eğip yoluna öyle devam eden Rojbin, ağzının içinden soylenmeyi de ihmal etmedi.

"Tamam anladık burası bir askeriye ama böyle de olmaz ki, hiç insan görmemiş gibi."

Rojbin, kendi kendine söylendiğini sanırken yüzbaşının kendisine dönmesi ile dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kırpıştırdı. Allah'tan yüzbaşı bunun üzerinde durmamıştı da, yoluna devam etmişti. Rojbin, bir müddet sonra önünde ki adamın durmasıyla olduğu yerde kalırken, dizilerden aşinası olduğu lojman ile bakışmaya başladı.

Yüzbaşı gene kendisini beklemeden lojmandan içeriye girerken, Rojbin ellerini kabanının cebine koyup olduğu yerde beklemeye devam etti. İçeride bir oda dolusu erkek olma olasılığı oldukça yüksek olabilirdi ve birden içeriye dalması pekte yakışık almazdı diye düşünüyordu.

Üşümemek için olduğu yerde minik minik sekerken lojmanın kapısı yarıya kadar açıldı, yüzbaşı ve koca cüssesi kapı eşiğinde belirdi.

"Ne yapıyorsun?"

Rojbin, yüzbaşının bu sorusuna karşın yeniden gözlerini devirirken manidar bir şekilde cevap verdi.

"Oturuyorum, görmüyor musun?"

"Hadi ya, çay da söyleyeyim mi?"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"İçeri gel avukat hanım!"

Rojbin, kendisini tekrar yalnız bırakıp içeriue geri giren adamın arkasından sonunda patladı.

"Benim adım Rojbin! Roj-bin!"

Vücudunun yarısı kapıdan içeri girmiş halde kafasını yeniden dışarı uzatan yüzbaşı, gözlerini yüzüne dikmiş kendisine bakmaya başladığında Rojbin, acaba hecelemesemiydim, diye düşünmeden edemedi. Böyle deyince bildiğin gerizekalı muamelesi yapmış oluyordu. Rojbin'in, yüzbaşının sert bakışlardan anladığı tek şey biraz aşırıya kaçmış olduğuydu.

"İçeri gel, a-vu-kat!"

O az önce hecelemişmiydi? Yoksa kendisine gerizekalı mı demeye çalışıyordu. Rojbin, bugün kendisine yeteri kadar gaz verip durduğunun farkında olarak bir kaç derin nefes alarak yüzbaşının peşinden içeriye girdi. Burnu kapalı girmeyi düşündüğü odaya şöyle üstün körü göz atan Rojbin, gördükleri karşısında ufak bir şaşkınlık yaşadı.

Burada sadece tek bir yatak vardı.
Burada neden tek bir yatak vardı? Ayrıca bu oda neden tek kişilikti.
Rojbin, kendi düşünceleriyle başbaşa kalmışken Alparslan yüzbaşı gayet rahat bir tavırla odanın en köşesinde duran dolaba yaklaşıp omzunu oraya yasladı.

"Dolap bu, kaybolduğu yer de tam olarak bu oda. Buyur başla, avukat hanım."

"Neye başlayayım?"

"Aramaya."

"Ben mi?"

"Evet sen! Eğer başka sorun varsa hepsini tek seferde sor, beni de kendini bu dertten kurtar."

"S-Sen, bir dakika ya niye ben arıyorum. Kaybeden sensin sen ara."

"Oradan bakınca boş birine mi benziyorum."

"Bana bak Alparslan yüz-"

"Her neyse benim şimdi yetişmem gereken bir toplantım var. Ben gelene kadar oda sana emanet, merak etme hiç kimse seni rahatsız etmez."

Yüzbaşı omzunu yasladığı dolaptan ayrılıp üzerine doğru gelmeye başlarken, Rojbin korkuyla nefesini tuttu. Hatta bir ara nefesin nereden alındığını bile sorgulamış olabilirdi. Neden devasa bir adamla tek başına ufak bir odaya gelmişti ki? Beklediği gibi bir şey olmamış yüzbaşı yeri döven adımlarıyla yanından tüy gibi geçip gitmişti.

Rojbin, tuttuğu nefesini sesli bir şekilde geri bırakırken bir kaç saniye neden burada olduğunu sorguladı.

Dolap! Evet dolap ilk oradan başlamam lazım...

Ne kadarda tutarlı bir insandı değil mi?Lakin artık yapacak bir şeyi yoktu, eğer on gün içerisinde o parayı ödeyemezse babaannesinin neler yapacağını düşünmek bile istemiyordu. Bu işin altından kalkacağına adı gibi emin olan Rojbin, omzunda ki çantasını bir köşeye koyarak kollarını sıvadı.

İlk iş olarak, yüzbaşının gösterdiği dolabı açarken adamın oldukça tertipli biri olduğunu hemen anladı. Dolabın içi olduça temiz ve düzeniydi, kurcalamasına gerek dahi yoktu herşey olduğu gibi görünüyordu zaten ama anlayamadığı şey böyle bir tertip içinde belleğinin nasıl kaybolduğuydu.

Aradığı şeyi bulamamanın verdiği hüzünle dolabı kapatıp odaya dönen Rojbin, yatağın altında duran yedek postalların içine kadar her yere bakınmıştı ama aradığını bulamamıştı. Son olarak yüzbaşının odasında ki küçük masanın yanına gelip bakmadığı tek yer olan çekmecelere yöneldi.

Biraz eğilip, çekmeceyi açmak üzereydi ki başına giren ani ağrıyla olduğu yerde kalakaldı. Ağzından ufak bir inilti firar ederken midesinden yükselen acı safrayı yutmaya çalıştı. Hava kararmaya yüz tutmuş hatta öyle birazdan ikindi ezanı bile okuyacaktı ama Rojbin, henüz kahvaltı dahi edememişti. Eli başında ki ağrıyı azaltmak istercesine alnına masaj yapan Rojbin, mide bulantısının geçmesini bekledi.

Ağrının geçmek yerine daha da şiddetlenmesi Rojbin'i korkuturken başına gelenlerin kendi aptallığı olduğunu çok iyi biliyordu. Gözlerinin önünde minik minik parıltılar beliren Rojbin, yerinde sendeleyip geriye doğru giderken olanlar olmuştu. Dengesini kaybederken tek elle çalışma masasına tutunmaya çalışan Rojbin, masanın elinin altından kaymasıyla tutunacak başka bir şey bulamadı ve tamamiyle karanlığa hapsoldu. Gözlerinin son gördüğü şey ise açtığı çekmecenin üzerine doğru düşmesi oldu.

*****

Sona koymak için kafasına silah sıkan bir uzaylı gifi aradım ama bulamadım. Siz var sayın 😄😄

Pazartesi görüşmek dileğiyle, Allah'a emanetsiniz💙

Çöl kızı oldu size avukat hanım, bence daha da güzel oldu:) ama çöl güzelini kullanırım.

 

Loading...
0%