Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@mihrininbahcesi

Son bölümlerde gözüme çarpan yorum düşüklüğünü dile getirerek size bölümü paylaşıyorum.... Eğer ileride ki bölümlerde aynı şekilde devam ederse ne yaparım bilinmez;)

Hastane💫


***********

"Önceliğiniz her zaman ki gibi VIP olmalı bunu unutmayın. Toplantı bitmiştir!"

Alparslan, önünde ki dosyayı ve arkasında hala oynamakta olan slaytı kapatırken ekibinin gür sesine kafasını sallamakla yetindi.

"Emredersiniz komutanım!"

"Anlaşıldığına göre herkes görev dağılımına uysun!" Diyen Alparslan, D timinin hızlıca toplantı odasını terk etmesini izlerken Cem'in hala koltuğunda oturmakta olduğunu fark etti.

"Komutanım."

"Söyle, Cem!"

"Duyduğuma göre odanızda bir kız varmış."

Alparslan, elindeki dosyayı masaya fırlatıp sandalyesinde yarım tur dönerek Cem ile yüzyüze geldi. Tek kaşı aheste aheste havaya kalkarken Cem, başına gelecekleri bilmeden devam etti.

"Ayrıca bu kız yan komşumuzmuş."

Alparslan, bir an için korktu. Bu birlik gerçekten de insan yerdi. Hadi kızı görmüşlerdi eyvallah, peki yan komşusu olduğunu nereden öğrenmemişlerdi.

"Cem, sen geçen hafta gece nöbetine kalmıştın demi aslanım."

"Evet komutanım."

"Bu haftada gece nöbetine adını yazdım."

"Ama komu-"

"Bir sonraki haftayada yazdım!"

"Emredersiniz komutanım!"

Alparslan, kafasını bu daha başlangıç dercesine sallayarak sandalyesinden kalkarken, Cem hala arkasından bön bön bakıyordu. Aslında Cem'in bu boş boğaz tavrının sebebi yüzbaşı ile olan samimiyetinden ötürüydü ama bu sefer bu yakınlık kendisini kurtarmamış ve iki hafta boyunca nöbete yazdırmıştı.

Alparslan, toplantı odasında çıkıp mermer koridorları arşınlarken meslektaşlarına selam vermeyi de ihmal etmiyordu. Aklı her ne kadar odasında bıraktığı kadında olsa da acele etmiyordu. En son odadan çıkarken arkasında feci sinirli bir kadın bıraktığının bilincinde olan Alparslan, odasında nasıl bir kaos olduğunu az çok tahmin edebiliyordu.

Her zaman temiz ve titiz olmasının yani sıra ciğerlerine kadar nüfuz eden disiplin duygusu şimdiden pişman olmasını sağlamıştı. Avukat kızın odasında 2. dünya savaşından izler bıraktığına emin bir şekilde lojmanına yaklaşırken bu yaptığına kendi adına pişman olmuştu bile!

Büyük adımları askeriyenin bahçesini hızla talan ederken odasından hiç ses gelmediğini fark etti. Bu sessizliğin pekte hayra alâmet olmadığının farkında olan Alparslan, lojmanın kapısını açarken odasının tıpkı bıraktığı gibi düzenli olması onu şaşırtmıştı.

Daha şey bekliyordu... Dağınık!

Alparslan'ın beklediği manzara bu değildi, en azından kısmen! Geldiğini belli etmek istercesine gürültüyle açtığı kapıyı aynı şekilde kapatırken, odanın boş olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Anlaşılan Rojbin, aradığını bulamadığı için kendisini beklemeden geri dönmüştü.

Alparslan, genç kadının gün boyu kopardığı yaygaranın sadece show olduğuna inanmışken alayla güldü. Anlaşılan aradığı şey artık o kadar da önemli değildi. Alparslan, kendisininde bu konuda daha fazla vicdan yapmasına gerek olmadığının bilincinde odasından çıkmak için kapıya yönelmişti ki çalışma masasının yanında duran cansız bedenle irkildi.

Avukat!

Yüzbaşı, olabildiğince soğukkanlı bir şekilde çalışma masasına doğru koşarken yere damlamış bir kaç kırmızı leke gördü ve bu onu daha da tedirgin etti. Genç kadının bedenini kırılacak bir eşyaymış gibi nazik bir şekilde kavrayan yüzbaşı, Rojbin'in başını dizlerinin üzerine koyarak ona seslendi.

"Rojbin, beni duyuyor musun? Rojbin! KENDİNE GEL AVUKAT!"

Alparslan, gözlerini sıkısıkıya kapatmış kadını kucakladığı gibi odasından çıkarken mesai arkadaşlarının garipseyen bakışları altından arabasına doğru koşmaya başladı, taki Cem önüne çıkana dek!

"Komutanım, ne oldu?"

"Arabayı çalıştır Cem. Hayde!"

Alparslan, Rojbin'in elinin boşluğa düşmesiyle ses tonuna hakim olamazken Cem koşarak jipin arka kapısını açtı. Alparslan, genç kadını hızlı ama nazik bir şekilde jipin arka koltuğa yerleştirirken Cem'in şoför koltuğuna geçtiğini gördü. Kendisi de vakit kaybetmeden Rojbin'in yanına oturacaktı ki duyduğu çığlık vari sesle durmak zorunda kaldı. Alparslan, bir bu eksikti diyerek sinirle arkasını dönerken Fidan'ın burada ne işi olduğuna anlam veremedi.

Fidan, salondan yorgun bir şekilde çıkmış, yeni gelen subayların çalışma listesini Cem'e vermek için karargaha gelmişti. Tabi genç askeri bulmak bir hayli zor olmuştu çünkü kime sorarsa sorsun herkes farklı bir yerde olduğunu söyleyip durmuştu.

Son olarak Cem'in en son görüldüğü yer olan garaja gelen Fidan, gördüğü manzara karşısında bütün kanının vücudundan çekildiğini hissetti. Ablası, yüzbaşının kucağındaydı. Hemde baygın bir şekilde!

"ABLA!"

Fidan, elinde ki dosyaları bir kenara fırlatıp ablasına doğru koşmaya başlarken gözlerinin dolduğunun farkında bile değildi. Alparslan'ı aracın arka kapısının önünden çeken Fidan, kendini ablasının yanında bulurken elleriyle kan içinde kalmış yüzünü avuçladı.

Kalbi ağzında atan Fidan, korkuyordu! Ablasına ne olmuştu böyle, onu bu hale ne getirmişti. Korkuyla ön koltuğa oturmuş adamlara dönerken kekelemesi içten bile değildi.

"O-ona ne oldu?"

Fidan, gözyaşları içinde Alparslan yüzbaşıya bakarken genç adam daha fazla vakit kaybetmemek adına Cem'in omzuna dokunup arabayı çalıştırmasını bekledi. Jip son sürat karargahtan çıkarken Alparslan, ellerini yumruk yapmış dizlerinin üzerinde tutuyordu.

Fidan'ın ablasıyla her konuşma çabasında, Alparslan kendisine kızıyordu. Nasıl olurdu da kızı tek başına orada bırakırdı, zaten ufak tefek bir şeydi ve bütün gün hiç bir şey yememişti. Ona ne kadar yemek yedirmek istediyse de karşı çıkmıştı aslında Rojbin'in de suçu vardı, Alparslan bunu tek başına kabullenmek istemiyordu.

Araba ani bir frenle devlet hastanesinin önünde dururken yüzbaşı hızla arabadan indi. Arka kapıyı açıp Rojbin'i tekrardan kucağına alırken Fidan, ablasının yanından bir saniye olsun ayrılmıyordu. Cem, sedye getirmek için herkesten önce içeriye girerken Alparslan gözünü kucağında ki kızdan bir saniye olsun ayırmadı.

Alparslan, acilden içeriye girdiğinde kendisine gelen boş sedyeyi hemen fark etti ama hiç bir sağlık çalışanına müsaade etmeden genç kızı kendisi sedyeye yatırdı. Sağlık çalışanları Rojbin'i hızla acil servise götürürken diğerleri bekleme odasında kaldılar.

Alparslan, Fidan'ın sağlık çalışanlarıyla birlikte acile girmeye çalıştığını görünce müdahale etmek için ileriye doğru atıldı ama Cem, kendisinden önce davranıp genç kızı sakinleştirmeye çalışınca geriye çekildi.

Cem, ablasının arkasından adeta deliren kızı sakinleştirerek boş sandalyelerden birine oturttururken Alparslan da daha fazla ayakta kalmayıp acile en yakın sandalyelerden birine oturdu. En az Fidan kadar kendisi de endişeliydi, bir gözü sürekli acil kapısındayken içeride neler olduğunu merak ediyordu.

Alparslan, kendisini bütün bu olanlardan sorumlu tutup kendi vicdanı ile başbaşa kalmışken Fidan'ın sesiyle iç muharebesinden ayrılıp anâ döndü.

"Rojbin, çölyak hastası ona herhangi bir ilacı öylesine veremezler."

Fidan, kimseyi dinlemeden acil müdahale odasına girerken Cem ona yetişmeye çalıştı ama bu imkansız bir çabaydı çünkü Fidan çoktan ablasını tedavi eden doktorların yanına varmıştı bile!

Rojbin, çocuk yaştan beri çölyak hastasıydı. Buğdayın bir maddesi olan yapışkan bir kabuğa yani glutene alerjisi vardı. İçinde gluten olan bütün gıdalara ve ilaçlara karşı dikkatli olması gerekiyordu. Gluten, içeren bir şey yediğinde veya içtiğinde bağırsakları yara oluyor ve günlük hayatı kabusa dönüyordu.

Fidan, ablasının bu hastalığına yakinen şahitti. Rojbin, yıllarca diyet listesinden dışarı bile çıkamamıştı. Cips, çikolata bu tarz abur cuburunların yanı sıra bir çok besinin bile tadını bilmiyordu. En basitinden ekmek, onu bile kendisi pişirip tüketiyordu. Hal böyleyken, en az ablası kadar kendiside dikkatli olmalıydı.

Fidan, gerekli uyarıları hemşirelere yaparken ablasını göremeden acilden çıkartılmıştı. Kapının önünde kendisini bekleyen Cem ve Alparslan'a bir şey söylemeden eski yerine otururken ablasından gelecek güzel haberleri endişeyle beklemeye başladı.

***

Rojbin, kapalı gözlerini zorla aralamaya çalışırken boğazında ki kuruluğu tükürüğüyle ıslatmak istedi ama ağzının içi öylesine kuruydu ki bunu bile beceremedi. Su içmek için gözlerini açmıştı ki burnunun üzerinde duran koca maskeyi gördü.

Ona ne olmuştu?

Hafızasını zorlayarak nerede olduğunu anlamaya çalışan Rojbin, beynini istila eden olaylarla istemsizce kaşlarını çattı. En son Alparslan yüzbaşının odasında kendisine ait belleği arıyordu ve ne olduysa orada olmuştu. "Tansiyonum düşmüştür." Diye düşündü Rojbin!

Son hatırladıkları, bayıldığı ve kafasını açık çekmeceye vurduğu olunca elleri istemsiz bir şekilde başına gitti. Uzun ve ince parmaklarına değen sargı beziyle yüzünü buruştururken olduğu küçük hastane odasını inceledi.

Yalnızdı, yanında kimse yoktu!

Onu buraya kimin getirdiğini düşünürken açılan kapıyla bakışları zorda olsa oraya döndü. Yüzünün yarısını kaplayan oksijen maskesi görüşünü olabildiğince bulanıklaştırsa da geleni sesinden tanımıştı.

"Abla!"

Çillinin odaya girmesiyle kendisini kucağına bırakması bir olurken, Rojbin zor da olsa kardeşine sarıldı. Kendisini bu halde gördüğünde nasıl korktuğuna şahit olmuş gibi üzüldü. Onun yerinde Fidan olsaydı Rojbin'de aynı korkuyu yaşardı.

Rojbin, kardeşiyle sarmaş dolaş bir halde binevi hasret giderirken kapanmayan odanın kapısından iki erkek içeriye girdi. Rojbin'in gözleri Alparslan yüzbaşı ile kesişirken yanında ki Cem'i çok daha sonradan fark etti. Fidan, kendisinden ayrılırken aklına gelenlerle elini başına doğru uzatan Rojbin, korkudan gözlerinin büyüdüğüne emindi.

Başında ki ince eşarbın yumuşak dokusu eline gelirken derin bir nefes alan Rojbin, az kalsın genç adamların günahını alacaktı. O sanmıştı ki Alparslan yüzbaşı ve Cem, öylece fütursuz bir şekilde odaya girmişlerdi ama yanılmıştı. Anlaşılan kendisi uyanmadan kardeşi odayı kontrol etmek ve belki de yazmasını takmak için önceden gelmişti.

Rojbin, bakışlarını yüzbaşının üzerinden çekerken elini maskesine atıp aşağıya doğru çekti."Bana biraz su verebilir misin Fidan?" Rojbin, kardeşinin telaşlı bir şekilde baş ucunda ki su şişesini açıp bardağa doldurmasını izlerken yutkunmaya çalışıyordu. Oldukça susamıştı, Fidan'ın dudaklarına dayadığı bardakla zorda olsa yataktan doğrulamayı deneyen Rojbin, büyük bir iştahla tüm suyu içti.

Fidan, ablasının sırtında duran elini çekmeden bardağı arkasında ki komidine bırakırken sitem etmeyi ihmal etmedi. "Bizi çok korkuttun abla, sana bir şey olsayd-" Rojbin, kardeşinin elini tutarak sözlerini keserken bir şeyi olmadığını ispat etmek istercesine kendini gülümsemeye zorladı.

"Ben iyiyim çilli. Merak edecek bir şey yok, sakin ol!"

Fidan, ablasının sözlerine hiç ama hiç inanmamıştı. Gözlerinin gördüğünü inkar etmesi kadar saçma bir şey olmazken "Çok iyisin maşaAllah, kafanda iki tane dikiş var, şekerin yerlerde ve sen çok iyisin." Diyerek ellerini ablasından çekerek arkasında ki yastığı kabarttı.

"Fidan!"

"Ne Fidan'ı! Birde bana sorumsuz dersin abla, bütün gün hiç bir şey yememek hangi sorumlu bireyin yapacağı iş Allah aşkına!"

Rojbin, kardeşinin kendisine trip atar gibi uzaklaşmasıyla elini uzatarak ellerini tuttu. "Ablam, iyiyim dedim ya! Hem evde konuşuruz biz bunları olur mu?" Fidan'ın gözleri kendisine dönerken, Rojbin anlayacağı bir şekilde kaşını, gözünü oynatarak arkalarında duran iki adamın varlığını hatırlattı.

Fidan'ın onların varlığını hatırlamasıysa daha fazla bu konuyu üstlemeyeceğini anladığından şükür çeken Rojbin, yalnız kaldıkları ilk dakikadan kafasını ütüleyeceğine de emindi.

Fidan, hala ablasının ellerini tutarken ablasına biraz daha yaklaşıp yatağının yanına oturdu ve "Uyandığına göre gidip çıkış işlemlerini halledeyim." Dedi.

Rojbin, kardeşini onaylamak adına kafasını sallakerken "Gerek yok!" Diyen adam ağırlığını oraya koyarak yatağa doğru yaklaştı. Bakışları yatakta yatan kadınla kesişerken sakin bir şekilde arkasında duran arkadaşına seslendi.

"Cem, çıkış işlemelerini sen hallet!"

Rojbin, buna karşı çıkmak için dudaklarını aralmıştı ki kardeşinin yanından kalkarak "Birlikte gidelim Cem!" Demesiyle susmak zorunda kaldı. Fidan'ın bu tavrına anlam veremeyen Rojbin, kardeşinin ben hallederim bakışlarıyla hiç konuşmadan susmak zorunda kaldı.

Alparslan ile odada yalnız kalan Rojbin, sessizliğe sığınırken onun da kendisi gibi sessiz olmasıyla bir şeyler söylemek zorunda olduğunu hissetti ve "Cem'in hastane masraflarıyla ilgilenmesine gerek yoktu." Deyiverdi.

"Bu benim hatamdı."

Rojbin, yüzbaşının öz eleştiri yapabilmesini her ne kadar taktir etse de bu olayda onun bir suçunun olmadığının farkındaydı. Evet belki belleği kaybetmek onun hatasıydı ama bünyesinin ne kadar güçsüz olduğunu bile bile kendisini tehlikeye atması tamamiyle kendi aptallığıydı ve bunu bir başkasının üzerine yıkmanın manası yoktu!

"Senin bir suçun yok, hepsi benim hatam."

Yüzbaşı, kendisinden böyle bir açıklama beklemiyor olacaktı ki yüz ifadesi anında değişmişti. Rojbin, bir kaç saniye için sessiz kalan adamın neler düşündüğünü merak ederken konuşmaya başlamasıyla hiç konuşmasaydı keşke diye düşündü.

"Aslında evet, tüm bu yaşananlarda seninde hatan var avukat! Sana kahvaltı yapmanı söylemiştim ama sen tüm gün lanet bir belleğin peşinde koşturup durdun, sonuçta ortada." Rojbin, zaten kendisini eleştirmişken bir de yüzbaşıdan azar yediğine inanamıyordu. Gözleri hala son cümlesiyle elini kendisine doğru uzatan adamın üzereyken şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu.

Alparslan'ın sözleri üzerine tüm suçu üzerine almaktan vazgeçen Rojbin, bu hasta haliyle karşısında ki adamla laf yarıştırmaktan vazgeçerken içine içine söylendi. "Ona neyse yapacağı kahvaltıdan! Kaslı Refize işte ne olacak. Lanet olası bellekmiş!" Rojbin ahhh dedi... Ah bir bilse o lanet olası bellek dediği şeyin içindeki bilgilerin tüm Amasra'yı satın alabileceğini, yine böyle konuşur muydu?

Rojbin, kendi içinde hemen yanı başında dikilen adama methiyeler dizerken odasının kapısı açılmış ve içeriye bir çift bacak girmişti. Rojbin, odanın ortasında dikilen genç kızı tanıyıp tanımadığını düşünürken "Belki de yanlış odaya girmiştir." Diye saçma bir tahminde bulunmuştu.

Saçma diyordu çünkü sadece bacaktan oluşan kız kendisini pekte umursamadan soluğu Alparslan yüzbaşının kucağında bulmuştu. Rojbin, maruz kaldığı bu görüntü karşısında her ne kadar "Aile var burada!" Demek istesede kendisini dizginleyerek sadece olan biteni izlemekle yetindi.

Alparslan yüzbaşı, sonunda kendisinin varlığını hatırlamış olmalıydı ki genç kızı kendisinden uzaklaştırarak aralarına belli bir mesafe koymuştu. Rojbin, bir bacaktan oluşan alımlı kadına bir de yüzbaşıya bakarken genç kızın tiz sesiyle yeniden ona dönmek zorunda kaldı.

"Alp iyi misin? Sana bir şey olmadı değil mi?"

Rojbin, ayıp olmayacağını bilse kulaklarını tıkayacak kadar iğrenmişti kızın sesinden. Doğruyu söylemek gerekirse kız gerçekten güzeldi ama sesi için aynı şeyi söyleyemeyecek olan Rojbin, Alparslan yüzbaşının sesiyle bu seferde ona döndü. Bu ikili arasına adete pinpon topu gördüğüne emindi.

"Ben iyiyim Selin! Bir arkadaşım için buradayım."

Alparslan'ın arkadaş demesiyle genç kızın gözleri kendisini bulurken "Arkadaşmış peh!" Diye söylenen Rojbin, ne ara arkadaş olduk diye de düşünmeden edemedi. Onlardan olsa olsa düşman olurdu. Adam kendisinin milyar dolarlık belleğini kaybetmiş ama hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu birde gözlerinin önünde sâfi bacaktan oluşan bir kızla flörtleşiyordu.

Arkadaşmış.....

"Arkadaşın mı?" Selin, denen kızın kendisinin varlığını kabullenmek istemez bir şekilde yüzüne bakmadan yine Alp'iyle muhattap olmasına burun kıvıran Rojbin, sabır çekti.

"Cem'i görünce sana bir şey oldu sandım. Nasıl korktum bilemezsin."

Rojbin, kendisine bir geçmiş olsun demekten bile aciz olan kadına tip tip bakmayı sürdürürken Alparslan, ellerini cebine koyarak kendisinin uzanmakta olduğu yatağa biraz daha yanaştı.

Rojbin, mesleği gereği insan analizi yapmakta oldukça iyiydi ve bu oda da isteksiz bir şekilde konuşmak zorunda olan birinin olduğunun farkındaydı ve o kişi kesinlikle Selin denen uzun bacak değildi.

Daha fazla bu ikiliyle muhattap olmak istemeyen Rojbin, onların dışarıya çıkmasını isteyecekken odasının kapısı bir kez daha destursuz açıldı. "Mübarek hastane odası degil yol geçen hanı!" Diye düşünmeden edemeyen Rojbin, kardeşi ve Cem'in yanı sıra içeriye giren doktor ile yatakta biraz daha doğruldu.

Rojbin, kendisine yaklaşıp önlüğünün cebinden küçük bir fener çıkaran doktorun "Nasılsınız Rojbin hanım?" Sorusuna "Teşekkrüler daha iyiyim." Diye cevap verirken gözüne tutulan ışıktan rahatsız bir şekilde genç doktorun geri çekilmesini bekledi.

"Güzel! Başınızda iki dikiş var Rojbin hanım ama merak etmeyin estetik bir müdahale olduğu için iz kalmayacak, onun dışında anormal bir durum görülmüyor."

"Teşekkür ederim doktor hanım."

"Rica ederim ama söyleyecek çok şeyim var Rojbin hanım. Hem şeker hastasısınız hem de çölyak, normal şeker hastalarına göre iki kat daha dikkatli olmanız gerekiyor. Diyet listenize harfiyen uymanızı istiyorum. Bugün ki gibi bir olayla bir kez daha karşılaşacak olursanız sizin için riskli olacaktır."

Rojbin, genç doktorun kendisini resmen azarlamasıyla utançla gözlerini kaçırırken böyle bir durumda olmaktan hiç hoşlanmamıştı. Yaşına göre her zaman olgun biri olan Rojbin, ilk kez sorumsuz davranmıştı ve bunun karşılığı kalabalık bir grubun içinde çocuk gibi azarlanmak olmamalıydı. Her ne kadar konu kendi sağlığı olsa bile!

"Ne demek istiyorsunuz?" Fidan'ın araya girmesiyle derin bir soluk çeken Rojbin, kardeşinin daha fazla bu olayı irdelemesini istemiyordu. Kendisi zaten hastaneden çıktıktan sonra kişisel doktorunu arayıp durumdan haberdar edecek ve kendisine verilen talimatları yerine getirecekti.

"Test sonuçlarına göre ablanız bayadır diyetini aksatıyor, bağırsakları ve midesi kötü durumda. Kısacası Rojbin hanım, vücudunuz kırmızı alarm veriyor. Bağışıklığınız çok kötü durumda."

Rojbin, bıkkın bir tavırla üzerinde ki yatak örtüsünü çekiştirirken, genç doktora "Sizi gayet iyi anladım. Merak etmeyin bundan sonra diyetime harfi harfine uyacağım." Dedi ve konuyu kapattığını belli edercesine yüzünde ki sert ifadeyi sürdürdü.

"Umarım öyle olur. Tekrar geçmiş olsun."

Doktor, kendisinin söylediklerine pek de inanmamış bir şekilde odadan ayrılırken, Fidan soluğu ablasının başında aldı. Rojbin, kız kardeşinin bugün oldukça olgun davrandığının farkında bir şekilde ona dönerken artık kendini rahat hissetmesini istiyordu ama doktorun sözlerinden sonra daha bir evhamlanan kardeşi "Annemi arıyorum." Diyerek, ortaya yeni bir tartışma attı.

"Sakın! Bunu yapmayacaksın Fidan!

Rojbin, gergin bir şekilde yattığı yerden kalkarken, devlet hastanesinde olduğuna için sevindi. Özel hastaneler gibi kendisine hasta önlüğü giydirmedikleri için kendi kıyafetleriyle olması rahat hareket etmesini sağlıyordu. Fidan'ın elinde tuttuğu telefonu kendisine doğru çekerken "Evde konuşalım bunu Fidan!" Diyerek, olayın üstünü kapatmayı hedefledi.

Rojbin'in sesinde ki tını itiraz istemiyorum demenin en baskın yoluyken, Fidan bu sefer ablasını dinleyerek kafasını olumlu anlamda salladı. Daha fazla hastanede kalmak istemeyen Rojbin ise, yanında ki komidinin üzerinde duran çantasını alırken kimseyi dinlemeden ayaklandı.

"Bugün için teşekkür ederim, sizi de zahmet verdim." Rojbin, Alparslan yüzbaşı ve Cem'e hitaben konuşurken araya giren tiz sese hayret etti!

"Alp çok yorulduysan bize gidelim. Sana yemek yapayım hı ne dersin?"

Rojbin, ikinci kez kendisini görmezden gelen bacaktan kadına sinirle bakarken. Bir kaç derin nefes alıp verdi ama hala sakinleşemediğini fark edince de kendisine hakim olamadı ve ağzından çıkan sözleri önceden tartıp biçecek vakti olmadan pat diye ortaya attı.

"Üzgünüm ama Alp'in sana yemeğe gelemez."

Rojbin'in gözleri ağzından çıkanlarla irileşirken söylediklerine kendisi bile inanamadı. Odadakilerin de kendisinden bir farkı yokken gözleri Alparslan'ı buldu.

O gülüyor muydu?

Alparslan'ın yüzünde ki alaycı ifade kendisini daha da zora sokarken bir de elleri cebinde üzerine doğru yürümesi isleri daha daha zorlaştırıyordu.

"Neden gidemiyor muşum?"

Rojbin, bayan bacaktan beklediği karşılığı Alparslan yüzbaşıdan alırken "Sen araya girme bi!" Diye bağırmak istedi ama yapamadı. Kendisinden cevap bekleyenin sadece Alparslan olmadığın farkında yalandan bir kaç defa öksüren Rojbin, zaman kazanmaya çalışıyordu.

Böyle bir durumda ne söyleyebilir ki?

Gözleri bir Fidan'a bir Alparslan'a birde bayan bacağa kayan Rojbin, aklına gelen ilk yalanı ortaya attı ve bu durumdan kurtulmayı diledi.

"Çünkü.... Çünkü, sen o lanet olası dediğin milyar dolarlık belleğimi bulmak zorundasın yüzbaşı!"

"Milyar dolarlık mı?" Odada ki her kafadan aynı soru çıkarken Rojbin'in bakışları Alparslan'dan başkasını görmüyordu, tıpkı onun da olduğu gibi!

Ve gözlerini yüzbaşıdan çekmeden, tek kaşını havaya kaldırarak "Evet milyar dolarlık." Dedi.....

*******

Son düzenleme biraz aceleye geldi umarım, yanlışlar pek gözünüzü tırmalamamıştır🙏

 

 

Loading...
0%