@mihrininbahcesi
|
Daha anlayışlı birini aramak uğruna, herkesten daha çok uzaklaşıyorsun. insanları anladıkça, içlerindeki kötülüğü gördükçe kaçacak delik arıyorsun. İşte bu yüzden yaş ilerledikçe azalan tahammülün sebebi,artan farkındalıktır.* Feride, kulağına çalınan neşeli kuş cıvıltıları arasında yatağında dönüp durdu. Güne uykulu bir şekilde başlamanın zorluğu içerisinde kıvranırken arkadaşına verdiği sözü hatırladı, eğer bugün ona yardım edecek olmasaydı hiç bir güç onu sıcak yatağından ayıramazdı. Anlık bir dürtüyle yataktağından kalkarken besmele çekerek üzerinde ki ölü toprağı da atmaya çalıştı. Sabah namazından bu yana açık bıraktığı camdan içeriye kuş cıvıltıları dolarken yüzünde izinsiz bir tebessüm belirdi Feride'nin. Az evvel ki tavrına tezat bir şekilde ne de güzel ötüyorlar diye düşünmeden edemedi. Belli ki onlarda yeni güne şükür ederek uyanmışlardı, tıpkı kendisi gibi! Daha fazla vakit kaybetmek istemeyen Feride, halasının odasına damlamasına fırsat vermeden leylak kokulu çarşaflardan ayrıldı. Her gün farklı bir kokuyla güne merhaba diyen Feride, halasının yumuşatıcılara olan zaafına bir türlü anlam veremiyordu. Burada kaldığı her hafta odası farklı bir kokuya ev sahipliği yapıyordu. Elini yüzünü yıkadıktan sonra odasına geri dönüp yatağını toplayan Feride, eniştesinin hala evde olduğunu bildiğinden oldukça sessiz hareket etmeye çalışıyordu. Zavallı adam bu yaşında bile yerinde oturmuyor, gece gündüz çalışıyordu. Allah'ı var buna gerekte yoktu çünkü kızı elinden gelen bütün gayretle aile yadigârı şirketi gül gibi işletiyordu. Ama eniştesi çalışan demir ışıldar ilkesiyle hep bir uğraş içindeydi. Daha ufacık bir çocukken annesini hastalıktan kaybetmişti. Sorsanız şimdi hatırlar mı diye, unuttum derdi. Annesinin yüzünü unuttu, kokusunu unuttu, senini unuttu! Unuttu işte, beş yaşında ki bir çocuğun aklında nasıl kalmışsa annesi, onun da hafızasında öyle kalmıştı annesi. Allah sevdiklerini yanına erken alırmış misali annesinden sonra babası da yitip gitti avuçlarından, hayatından. O da şehitlik mertebesiyle varmıştı Rabbinin yanına, kavuşmuştu gerçek cihanına. Bir Feride kalmıştı ailesinden geriye, ufak bir kız çocuğu! Hem yetim, hem öksüz ama o küçük kız çocuğu hiç isyan etmedi kaderine. Büyüdü, genç kız oldu, şükür ki bu günlerine, şükür ki yanında olan yeni ailesine. Halası sahip çıkmıştı Feride'ye, hani anne yarısı derlerdi ya teyzeler için, onun için halaydı o! Yarıdan fazlası olmuştu. Annesi olmuştu, babası olmuştu, hatta hiç olmayan ablası olmuştu. Allah hem ondan, hem de kendisini öz kızından ayırmayan eniştesinden binlerce kez razı olsundu. Feride, bir aile kaybetmişti belki ama başka bir aile bulmuştu. Onu canı, kanı gibi seven bir aile. Bir seferinde eniştesi şöyle demişti; İnsan kanla değil canla yoldaş olunur, bu sözünü de ona karşı hep tutmuştu. Feride'yi öz ailesinden bir an olsun ayrı tutmamıştı. Gerçekten eli öpülesi bir adamdı. Feride, ondan razıydı Allah'ta razı olsundu. Geçmişinin uzun ve bir o kadar engebeli yollarından kurtulan Feride, "Gel halam, gel." "Minik kuşum uyanmış bakıyorum. Bu kadar mı sıkıldın bizden de kaçmak için fırsat kolluyorsun bakayım." Feride, dolabın kapağını kapatırken halasına aşk olsun bakışlarından birini atmayı da unutmadı. Halası söylene söylene odaya girip yatağına otururken, Feride az önce yatağa attığı elbisesini kenara çekip yanına oturdu. "O nasıl laf öyle halam, ben hiç sizden sıkılır mıyım? Bugün Ümmü'ye yardıma gideceğim, ordan da eve geçerim dedim." "Ahh be kuzum biraz daha kalaydın ya bizimle, ne bu telaşın bizi gül cemaline hasret bırakıyorsun." "Abartmasak mı halaların halası, kendi evime çıkalı daha bir ay oldu ya da olmadı. Henüz ilk faturalarımı bile almadım sen düşün." "Bak eğer varsa bir sıkıntın, ödeyemezsin filan hemen Sami be-" "Tek telefon, eniştem! Aman eniştem yetiş faturamı ödeyemedim, "Hay yaşa deli kız. Aferin öğrenmişsin." Feride biraz daha oyalanırsa geç kalacağını bildiğinden elbisesini alıp odasında ki küçük banyoya yöneldi. "Öğrenmemem ne mümkün Aysima sultan, günde beş öğün hatırlatıyorsunuz." "Delinin dik alası seni, haydi çok oyalanma kahvaltı hazırlıyorum." Feride, halasının odadan çıkması ile yüzünde ki gülümsemeyi soldurmadan lacivert tonlarında ki yazlık elbisesini kısa beyaz botları ile kombinledi. Tarzları karıştırmayı severdi Feride, kimine göre bu çok saçma olsa da kışlık bir kumaşla, yazlık bir elbisenin kombinlenmesi kendine saçma gelmiyordu, tıpkı şuan da yaptığı gibi. Odadan çıkmadan evvel göz ucuyla kafasında ki şalı kontrol eden Feride, son görüntüsünden oldukça memnun bir şekilde oradan ayrıldı. Küçük odasından çıkarken koridorda ki baykuşlu saat takıldı kadrajına. 07.45! "Aman Allah'ım!" Geç kalıyordu, elinde sallandırdığı küçük çantasını boynuna attığı gibi merdivenleri üçer beşer inen Feride, salonda kahvaltı yapan minnak ailesi ürkütmüştü ama buna aldırmadan hepsine tatlı tatlı gülümseyip kendini salonun ortasına attı. "Sabah şerifleriniz hayrolsun enişte, gönül isterdi ki sana şöyle keyifli bir sabah kahvesi hazırlayayım ama geç kalıyorum. Haydi Allah'a emanet olun, hafta sonu uğrarım." Şu koca paragrafı üç saniye gibi kısa bir sürede ardı ardına dizip koşar adım evden çıkan Feride, halasının arkasından bütün ıhlamur altını ayağa kaldıran çığlıklarını duydu ama verdiği tepki her zaman ki gibi gülümsemek oldu. "Deli kız kahvaltı yapaydın bari, bir yerde düşüp kalacaksın. Çok yorma kendini!" ******* Evden kahvaltı dahi yapmadan çıkan Feride, Ümmü'nün ısrarcı aramalarıyla kendini halk otobüsüne atabilmişti. İstanbul'un, sabah telaşı nedeniyle ayakta devam eden yolculuğu oldukça terli ve bitap geçen Feride, ineceği durağa geldiğinde hiç beklemeden kendini Balat sokaklarına attı. 08.35! Beş dakika rötarlı olarak kendini Topkapı'nın bahçesinde bulurken, Ümmü'yü elinde tuttuğu minik mavi bayrağından tanıdı. Üç ayrı ırkın ortasında öylece duruyordu. "Selamunaleyküm kardeşim!" "Aleykümselam da, nerelerdesin sen? Saat kaç olmuş kardeşim!" "Bende iyiyim, sağolasın sorduğun için." "Şu faslı hızlı geçelim, al bakalım şunları." Feride, arkadaşının eline tutuşturduğu broşürlere tuhaf tuhaf bakarken, Ümmü, car car konuşmaya devam ediyordu. "Birinci tur 09.00'da İngilizler için, ikinci tur 10.30'da Almanlar, üçüncü ve son turun 12.00'de Araplar'la kurbağam, hadi kolay gele." Ümmü, Feride'nin ağzını açmasına dahi izin vermeden koşarak yanından uzaklaşırken öylece arkasından baka kaldı ve kendince söylendi. "Peki ben ne zaman kahvaltı yapacağım?" Sorusuna cevap bulamayan Feride, bir an da kendini İngiliz kafilesinin arasında bulmuştu. Haydi gazası mübarek ola. Günün ilerleyen saatlerinde aç karınla oradan oraya koşuşturup her tura yetişmeye çalışan Feride sonunda, son turunu da bitirip rahat bir nefes aldı. Müzenin sakinleşmesini fırsat bulunca da kendini bir köşeye bırakıp, bitap düşmüş bünyesini dinlendirdi. Tabi bu sırada arapları uğurlarken dışarıdan aldığı kuruvasını, kuru kuru kemirmeyide ihmal etmedi. Halasının harikulâde sofrası dururken o burada karın tokluğuna çalışıyordu. "Bak bak Fransız kafilesi öncesi kuruvasan yiyormuş benim bal böceğim, aferim böyle adapte olman çok güzel." "Fransız kafilesi derken, bana bak pis fırsatçı beni burada karın tokluğuna çalıştırdın ses etmedim ama bir lisana daha zorlarsan beni kusacağım artık, güzelim türkçe mi unuttum yahu." "Af, yapma kızım ya senden başka Fransız'ca bilen yok, bana yardım etmelisin. Söz akşama sana şöyle mükellef bir ocak başı çekeceğim." "Söz mü?" "Söz aç ayım söz." Feride, bir akşam yemeğine tav olduğuna hiç de takılmadan gülümseyerek kafasını iki yana salladı. "Ümmü, dikkatini çekti mi acaba?" "Ne dikkatimi çekti mi kuşum?" "Senin şu hayvan doğasına olan merakın, yahu sayende girmediğim hayvan kisvesi kalmadı." "İçime ukte olan veteriner sevgisi de ona balığım." "Sen ve hayaline zıt mesleğin desene." "Bunlardan akşam yemeğinde bahsetsek mi kardeşim, Fransız'lar ana girişte bekliyorlar." "Bir kuruvasını çok gördün ¹dame!" "Çok konuşma! Hadi ben gittim, sende kaldır kıymetlini, haydi." Ümmü yine bir anda ortadan kaybolurken, Feride ayağa kalkmak için biraz aceleci davrandı, hızlı hareket ettiğinden olsa gerek başının dönmesi kaçınılmaz oldu. İki ayağının üzerinde durmakta zorluk çekerken dengesini kurabilmek adına ellerini sağa sola sallayıp bir şeylere tutunmaya çalıştı. Feride, neyi veya nereye tutunduğunu bilmeden yakaladığı şeye sıkı sıkıya sarıldı. Bu baş dönmesine açlığıda eklenince kendine gelmesi epey zor olmuştu ve bu durum onu geri dönülmez bir hataya sürüklemişti. Baş dönmesi geçipte, yavaş yavaş kendine gelen Feride tutunduğu koca fanusu son dakika fark ederken artık kendisi için her şeyin çok geç olduğunun farkına varmıştı. İçerisinde sergilenen, tarihi eseri koruyan Kendince düşünceler içerisinde son demlerimi yaşarken, yeni bir hayata adım atacağını asla bilemezdi Feride. İşte, tırtıl misali öleceğini sanarken yeni bir hayata kelebek olarak doğmuştu Feride.. Devam edecek.
|
0% |