Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10-Saraya Açılan Kapı ve Dönüş Bileti

@mihrininbahcesi

*Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık*

 

Son bir kez sultanın ateşini kontrol eden Feride, kendisini yatağın baş ucunda ki tekli sandalyeye bıraktı. İki gündür sultanın başın da resmen nöbet tutuyordu, bu da onu yorgun ve halsiz kılmıştı. Sultanın hala uyanmamış olması gayet normaldi tabi sadece Feride'ye göre! Çünkü burada ki insalar laf anlamıyorlardı, her saat başı bir asker içeriye girip durum raporu alıyordu.

Feride, deliler ocağında geçirdiği iki gün boyunca Tuğtekin'i yalnızca bir kez görmüştü, tartıştıkları günün ertesi sabahı yanına uğramış ve sultanın üç gün sonra uyanması gerektiğini söylemiş bir daha da karşısına çıkmamıştı, onun yerine askerleri gelip sultanın durumunu öğreniyorlardı işte!

Feride, henüz sultanın durumunun nasıl olduğunu kestiremiyordu. Tuğtekin'in verdiği üç günlük süre bugün bitiyordu. Çiçek sultanı uyandırırsa ne olurdu, bünyesi bunu kaldırırmıydı bilmiyordu, Feride'nin soruları böylece uzayıp gidiyordu ama gelin görün ki üzerinde büyük bir baskı vardı. Sultanı uyandırmak zorundaydı. Her ne kadar korkuyor olsa da buna mecburdu, mecburdular! Eğer Çiçek sultan, uyanıpta sağ salim saraya varamazsa vay osmanlının halineydi!

Feride, tüm bu düşünceleri arasında
biraz uyumak için kendine yer yapmaya çalışırken odanın tahta kapısı çalındı. Üzerine hızlıca bir göz atıp kapıyı vuran kişisinin içeri gelmesini söyleyen Feride, yine bir askerin durum raporu almaya geldiğinin bilinceydi.

Bıkkınlıkla kapıya dönen Feride, görüş açısına giren koca post ile onun geldiğini anladı. Tuğtekin, koca cüssesiyle odayı doldururken duruşu her zaman ki gibi kendinden emindi. Sağ eli kılıcının kınında, sol eli belinin arkasındayken yanına doğru yaklaşıp tam dibinde dikeldi.

"Sultanın, ahvali nedir?"

"Düne göre daha iyi, bugün hiç ateşi çıkmadı."

"Uyanacak mı?"

"Hala uyandırmamakta kararlıyım,
bunu kaldıramayabilir."

"Bilirim lakin zorundayız!"

Feride, derin bir nefes alıp "Biliyorum" diye fısıldadı. Tugtekin, onun bu haline sırtını çevirip yeninden yatakta cansız bir şekilde yatan sultana dönüp onu kontrol etti.

"Yorulmuşsundur!"

Feride, başı önde kapanmak üzere olan göz kapaklarını açmaya çabalarken duyduğu sözleri bir kaç saniye idrak edemedi. Doğru duyuyordu değil mi? O nezaketen yoksun dağ ayısı kendisine ılımlı yaklaşıyordu.

"E-evet biraz."

"Biraz dinlenesin hatun! Ben sultanımızın başında beklerim."

"Ama olma-"

"Aşağıda aş hazırdır, bir şeyler yiyesin sonra da bu katta ki odalardan birinde istirahat edesin."

Emir kipleriyle dolu cümlesi karşılık istemiyorum dercesine açıktı. Feride, hem yorgun hem de aç olduğu için ses etmeyip ağır ağır kalktı yerinden. Biraz dinlenmek onun için de iyi olacaktı.

Feride, dinç ve dirayetli olmasının herkes için iyi olacağının bilincinde odadan çıkacakken duydukları ile dağ ayısının kafasına birinin vurduğuna yemin edebilirdi çünkü Tuğtekin hiç normal değildi.

"Sağolasın Feride hatun!"

***

Tuğtekin, sultanın odasından çıkarken aşağıya doğru bakıp askerlerini kontrol etmeyi de ihmal etmedi. Hepsi kendi hallerinde oturuyorlardı. Bakışları bir an ikinci katın koridorlarına takıldı ama pekte üzerinde durmayıp aşağıya indi. Onu gören deliler, hep bir ağızdan selam verip işlerine dönerlerken Tuğtekin, Temirbay'ın yanına yaklaşıp bir köşeye kuruldu.

"Hekim nerededir?"

"En son yemeğini alıp yukarıya çıktı beyim."

"Eyi, gelen giden var mıdır?"

"Bir tüccar geldi beyim! Siz hekimin yanındayken mektup bırakıp gitti, bizde rahatsız etmemek için odanıza bıraktık."

Tuğtekin, eliyle dostunun omzuna vurup odasına doğru yöneldi. Gelen mektubun kimden olduğunu az çok tahmin ediyordu ama emin olmak için görmesi lazımdı. Koridora girerken göz ucuyla sultanın yattığı odanın girişine bakıp hızla kendi odasına girdi.

Tuğtekin, kapı eşiğinden adımını atar atmaz gördüğü manzara ile donakaldı. Hayatı boyunca bir kez bile teklemeyip, adeta bir robot gibi programlanmış şekilde yaşamını sürdüren adam ilk defa ne yapacağını bilemiyordu. İçeri girmelimiydi yoksa hemen şimdi bu odadan çıkıp gitmelimiydi?

Kararız ve bir o kadar da şaşkındı!

Feride! Yeni dünyadan gelen esmer güzeli kız, şimdi kendi odasında, kendi yatağında yatıyordu. Adımları kendinden bağımsız içeriye doğru süzülürken ne yaptığını sorgulamıyordu.

İçeri girip mektubu alması gerekirken kendini kızın baş ucunda buldu. Uykusunda bile tedirgindi, sanki her an biri saldıracakmış gibi tetikteydi, Tuğtekin, bunda ki en büyük etkenin kendisi olduğuna emindi ama bu saatden sonra da yapacak bir şeyi yoktu. O böyle bir adam değildi, bir kadına el kaldıracak ya da tehtid edecek biri hiç değildi ama yeni dünyadan gelenlere karşı tedbirli yaklaşması gerektiğinin de farkındaydı, bunu çok acı bir şekilde öğrenmişti.

Kızın uykusunda mırıldanıp arkasını dönmesiyle kendine gelen Tuğtekin, tövbe çekerek içeriye bırakılan mektubunu alıp hızlıca odadan çıktı. Eğer o cazgır kadın uyanıpta kendisini oda da görseydi kızılca kıyamet koparırdı.

*****

Uykunun tatlı kolları Feride'den oldukça uzaklaşırken yatakta rahatça gerindi. Hala dinlenmemiş bir şekilde kalkmış olmasına oldukça şaşırırken kaç saat uyuduğunu bilemiyordu.
Yataktan miskince kalkıp üzerini düzelten Feride, mayhoş bir şekilde odadan çıktı. Çiçek sultanı görse iyi olacaktı.

Feride, kapıyı daha yeni açmıştı ki, Temirbay ile resmen burun buruna geldi. Hızla geri çekilirken gözlerini kocaman açmış ve kendisini izleyen adama da sinirlenmeden edemedi.

"Az yavaş ya, kadın kalıyor burada ne hurra diye dalıyorsan."

"Dalmak?"

"Giriyorsun!"

"Asıl senin bu odada ne işin vardır hatun?"

"Sana hesap mı vereceğim."

"Eğer beyimin odasından çıkıyorsan, elbet hesap vereceksin."

"B-beyin mi? Burası Tuğtekin'in mi odası?"

"Kelâmlarına dikkat edesin hatun, beyime ismiyle seslenemezsin."

"Allah Allah, o nedenmiş? Nasıl istersem öyle seslenirim."

Hala Tuğtekin'in, odasında kaldığının şokunu atlatamazken kendini bu sırıkla yine laf dalaşına girerken bulan Feride, sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ama sadece çalışıyordu.

"Bana bak kadın, burada öyle fütursuzca konuşup, istediğine istediğin gibi hitap edemezsin."

"Keyfimin kahyası mısın be adam, sanane!"

"Ula-"

"Ne olur burada?"

Temirbay'ın cümlesi havada asılı kalırken Tuğtekin, tam diplerinde bitmişti.

"Beyim, bu hatun senin odandan çıkmıştır."

Feride, onun odasında uyuduğu gerçeğini hala kendisine kabul ettiremezken bu boş boğaz Temirbay'ın olanları anlatmasıyla kızarmaya başladığını hisseti. Bu çok kötüydü hemde çok, söylemesi gerekmiyordu.

"Bilirim Temirbay, iznim vardır!"

Ağzı şaşkınlıkla o şeklini alan Feride, Temirbay'ın da kendisinden arta kalır bir yanı olmadığını fark etmişti. Üzerinde ki şaşkınlığı plaza kalasından önce atıp ellerini göğsünde bağlayan genç kadın, tek kaşını alayla kaldırırken bakışlarını karşısında ki sırığın üzerine kitledi. Feride'nin yüzündeki zafer sırıtışı ise çabasıydı.

Feride 1, Temirbay 0!

"A-affola beyim bilmez idim."

Temirbay, mahçup bir şekilde kafasını öne düşürürken son golünü atıp sultanın kaldığı odaya doğru ilerleyen Feride, daha plaza kalasına neler çektirecekti neler.

"Tuğtekin, sen biraz dinlen ben sultanın yanında kalırım."

Sırf Temirbay'a kapak olsun diye ettiği laflar Tuğtekin'i de sarsarken kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Yüzünde saf bir tebessümle sultanın odasına giren Feride, kocaman gözleri ile kendisine dönen kadın ile korkuyla gerileyip henüz kapamadığı kapıdan dışarıya çıktı.

Bu kadın ne zaman uyanmıştı ve neden kendisinin haberi yoktu. Ayrıca burada ki hastalar neden böyle hızlı iyileşiyordu buna da bir anlam veremiyordu. Üzerinde ki tutukluluğu atıp arkasını dönen Feride, koridorda bıraktığı iki adama doğru koşmaya başladı.

"Tuğtekin!"

Beylerine yine ismiyle seslenmesine sinirlenen Temirbay, ileriye doğru bir adım atmıştı ki Tuğtekin, elini askerinin göğsüne koyarak onu durdurdu ve ne var dercesine kendisine döndü. Parmağını odaya doğru uzatıp şaşkınca arkasına dönen Feride "O, uyandı" diye bağırırken buldu kendini.

Tuğtekin'in gözleri hayretle büyürken koşarak yanına gelmişti, ikili birlikte içeriye girerlerken Tuğtekin, gözleriyle gördüğü gerçekliğe şükür ederek sultana selam verdi ve hızla yanına yaklaştı, Feride ise arkalarında öylece dikiliyordu.

"Sultanım, ahvaliniz nicedir?"

Çiçek sultan, cevap vermek için elini boğazına doğru atacakken Feride, hızlı davranıp havada ki elini yakaladı.

"Dokunmayın, ayrıca bir müddet konuşmayın da! Ses telleriniz hasar görebilir. Kendinizi zorlamayın."

Sultan, tuhaf tuhaf kendisine bakarken yeniden Tuğtekin'e döndü. Anlaşılan kendisini pekte kaâle almamıştı.

"Neler olur Delibaş, kimdir bu hatun, ben neden buradayım! Hünkârımız nerede, diyesin hele?"

"Sultanım, hekim kadın doğru söyler. Biraz dinlenesiniz, ondan sonra ne olduğunu izah ederiz."

"Ben gayet iyiyim, hatun bana yardım edesin!"

Öylece durmuş karısında ki ikiliyi izleyen Feride, sultanın kendisine seslendiğini ikinci kez tekrar ettiğinde algılayabildi.

"Sana derim hatun duymaz mısın?"

"Bana mı dediniz?"

"Senden başka hatun var mıdır burada, elbet sana derim."

Feride, hala bir sultanı kanlı canlı gördüğüne inanamazken bacakları kendinden bağımsız yatakta doğrulmuş kadına doğru ilerledi.

"Ne yapmalıyım?"

Feride, bu soruyu daha çok Tuğtekin'e sorduğu için ona doğru dönmüştü ki Çiçek sultan, kolunu tuturak kendisini yeniden ondan taraf çevirmişti.

"Ecnebi misin sen hatun?"

"Ha-"

"Buralardan değildir sultanım, onu mazur göresiniz. Ben size yardım edecek birini çağırayım."

Tuğtekin'in lafını kesip kendisini susturması ise yaşamamıştı. Sulltanın bakışları hala kendisinin üzerideydi.
Sessizce odadan çıkıp sultana yardım edecek birilerini çağırmaya giden Tuğtekin'in ardından şaşkın ördek yavrusu gibi ortada kalan Feride, el mecbur sultana taraf döndü. Başbaşa kalmışlardı, hem de bir sultan ile!

Feride, sultanın bakışlarına aynı şekilde karşılık vermeyi Tuğtekin gelene dek sürdürmüştü. Tuğtekin, Hafsa ile birlikte odaya girdiklerinde Feride, Hafsa'nın hiç duraksamadan Çiçek sultana selam vermesini izlerken yaptığı seramoniyi sadece filmlerden izlemiş olmasının avantajı ile pekte yadırgamadı sonuçta bu onların tarihiydi!

Tuğtekin, geldiği gibi sessiz bir şekilde odadan çıkarken, Hafsa vakit kaybetmeksizin getirdiği kıyafetler ile sultanın üzerini değiştirmesine yardımcı oldu. Feride ise sanki bir film izliyormuşçasına bu ikiliyi izliyordu. Odanın tahta kapısı bir kez daha çalınınca, Hafsa sultanın hazır olduğuna kanaat getirip her kim kapıya vuruyorsa içeri girmesini söyledi.

Kapının arkasından görünen Güntuğ ise herkes gibi sultana selam verdikten sonra kendisine döndü.

"Beyim seni aşağıda bekler, acil gelmeni buyurdu."

Feride, kendisinin cevap vermesine dahi müsaade etmeden odadan çıkan Güntuğ'un arkasından sinirle odayı terk ederken söylememek için kendisini zor tuttu. Tabi kendi arkasından edilen sitemleri de duymadı değildi. Sultana selam vermeden çıktığı için yanlış anlaşılmış olmalıydı ama Feride, ne yapsaydı o bu tarz şeyleri her zaman görmüyordu ki elbet alışması zaman alacaktı.

Feride, sinirli bir şekilde tahta basamakları hızla inerken kendisini ayağına çağıran dağ ayısını aşağıda, odanın ortasında dört dönerken buldu. Hiç duraksamadan yanına vardığında Tuğtekin, geldiğini fark etmiş ve anında kendisine dönmüştü.

"Paşamız beni ayağına çağırmış ne isterler acaba!"

Tuğtekin, alaylı sesine karşın yaptığı ironiyi anlamayıp sözlerini ciddiyetle dinleyip kafasını sallamıştı, bu tavrı Feride'yi hararetlendirirken bir şeyler söylemesine müsaade etmeden kendi cümlelerini sıralayacaktı ki, delibaşın ağzından çıkanlar ile dumura uğradı.

"Hazırlığını yap hatun, saraya gideriz."

Feride, girebilmek için kafasında bin bir tilki çevirdiği saraya şimdi hiç zorlanmadan bu dağ ayısı sayesinde girebilecekti öyle mi! Üzerindeki şok öylesine büyüktü ki bırakın cevap vermeyi konuştuğu kelimeleri bile algılayamıyordu. Buradan kurtuluyor muydun yani! Feride, evine mi dönüyordu?

"What dedin gülüm!"

 

Loading...
0%