Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14-Burun Ağrısı ve Kalp Atışı

@mihrininbahcesi

İmkana mecbur, nâmümküne
Meftunum!

"Bunları sadece bir kez anlatacağım kulağını aç ve beni iyi dinle, sonra da kır dizini otur oturduğun yerde!"

Feride, Tuğtekin'in yüzünde gördüğü nadir mimiklere tutulurken merakla tabureye oturdu. Karşısında oturan adam kendisine göre her zaman ne istediğini ve ne konuştuğunu bilen bir adam olduğundan şuan ki tavırları kendisini pek merak ettirmişti.

Elleri oturduğu taburenin yanlarına sıkıcı tutunurken Feride, Tuğtekin'i hemen söze girmesi için onu teşvik etmek istiyordu ama sanki ağzını açtığı an herşeyden vazgeçecekmiş gibi duran adam yüzünden sessiz kalmayı tercih etti.

Feride, merakla önünde ki adam konuşmasını beklerken odanın kapısı birden pat diye açılmıştı. Hem kendisi hem de Tuğtekin aynı anda kapıya dönerken konuşmalarının yarım kalmasına sadece kendisini sinirlenmemiş gibiydi. Dağ ayısı da tıpkı kendisi gibi gergindi.

Feride, konuşmalarının ortasına adeta bir bomba gibi düşen adama içinden en anlamlı küfürlerini sıralarken kendisiden tarafa hiç dönmeyen adama bakmayı sürdürüyordu. Belki böyle ısrarcı bakmayı sürdürürse Tugtekin'in gelen adamı dinlemeyeceğini düşünüyordu ama yanılmıştı. O kaslı dağ ayısının şuan da tek odağı içeriye giren askerdi.

İnşaAllah dedi Feride, inşaAllah o askerin yastığının iki tarafıda her daim sıcak olurdu da bir türkü ferahlayamazdı! Konuşmaktan aciz olan Tuğtekin'in kendisine edeceği iki kelam lafı vardı onu da adamın gırtlağına yuvarlayı vermişti bu kapısız dallama!

Bir hışımla açtığı kapıyı sanki hiçbir şey olmamış gibi yavaşça kapadan adama olabildiğince ölümcül bakışlar yollayan Feride, askerin kendisini hiç de takmayıp Tuğtekin'in karşısında el pençe hazırola geçmesi ile ellerine göğsünde birleştirip huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdandı.

Münasebetsiz herif ne olacakti işte!

"Destur, Karabekir bu neyin telaştır?"

"Kusuruma bakmayasın beyim lakin mühimdir."

"De hele nedir bu mühim olan?"

"Sultanımız beyim, hekim kadını görmek ister!"

Feride, içeriye giren hanzonun kendi hakkında konuşup ama inatla Tuğtekin'e bakmayı sürdürmesine daha da sinirlenirken "Sanki hekim kadın o" diyerek ağzının içinde geveledi ama kimse onu duymadı.

"Sultanımızın neyi vardır Karabekir, neden hekimi ister?"

"Bir malumatim yoktur beyim, bana sadece sultanın emri buyruldu. Hekim kadını bütün sarayda ararlar, Kıratlı'nın yanında sanardık bulamayınca da size haber edelim dedik!"

Feride, adamın günahını boşa almıştı, meğerse onun Tuğtekin ile konuşma sebebi kendisini tanımıyor oluşuydu ve o an ki sinirle bu ayrıntıyı unutmuştu.

Tuğtekin, oturduğu yerden heybetli bir şekilde kalkıp kendisinin yanına gelirken bir yandan eliyle kendisine kalkması için işaret veriyor diğer yandan da hala içeride dikilmeye devam eden asker laf anlatıyordu.
"Hekim kadın yanımdadır, sultana haber edesiniz onu bizzat kendim getireceğim."

Kaba saba duran askerin bakışları bir kaç saniye beyinin üzerinde dolansa da daha fazla oyalanmadan odadan çıktı. Askerin gitmesi ile eli her zaman ki gibi
kılıcının kınına varan Tuğtekin "Hayde" diyerek bir nevi gideceklerini belli etmişti.

Feride'nin aklı hala Tuğtekin'in kendisi ile ne konuşacağında kaldığı için yerinden kıpırdamazken bu inatçı tavırları dağ ayısının da dikkatinden kaçmamıştı.

"Bir şeyler anlatacaktın?"

"Duymadın herhalde hatun, sultan çağırır!"

"Ne olmuş çağırıyorsa belki işim var belki uyuyorum sonuçta o kadar yol geldim."

Ağzını bir kaç kez açıp diyecek bir şey bulamayan Tuğtekin, sinirler gözlerini belirtirken kendisine laf anlatmaktan acizmiş gibi "HasbinaAllah" çekerek önünden yürüyüp geçti ama Feride, durmak bilmediği için adamın arkasından koştururken "Ne, ne var" dercesine söylenmeye başladı.

İçine pehdah olan merakla yürümeyi yeni öğrenmiş bir ördek yavrusu gibi Delibaşın peşine takılan Feride, sürekli elbisenin uzun eteklerine takılmaktan baygınlık geçirecek gibiydi. Yol boyunda ofladığından olsa gerek Tuğtekin aniden durup kendisine dönecekken, Feride bir kez daha eteklerine takılarak dağ ayısının kaslı sırtına tabiri yerindeyse nikah kıydı.

Bu adam içine çelik yelek mi giyiyordu Allah aşkına! Feride, burnunu artık hissetmiyordu.....

Ağrıyan burnuna giden elini kendine siper alan Feride "Bu iki oldu" diye söylenirken Tugtekin'in anlamsız bakışları ile karşılaştı. Kendisini anlamamıştı, her zaman ki gibi!

"Burnum diyorum, ikidir senin gazabına uğruyor. Ne alıp veremediğin var onunla?"

Tuğtekin, saatlerdir çenesine maruz kaldığı kadına doğru sert bir adım atarken artık tahammül sınırlarının kapılarını aralamıştı. "Eğer biraz daha konuşmaya devam edersen çenenlede derdim olacak. Sen susmak nedir bilmezmisin be kadın!"

Feride, kormak şöyle dursun hiç de kaale almadığı adama az evvel resmen kırılan küçük burnunu kaldırırken "Ne var ya ne dedik sanki. Tabi paşa hazretleri hiç konuşmayınca yanında geveze kalıyoruz" diyerek her zaman ki gibi kendisini savundu.

"Feride hatun-"

"Ne ya Feride de Feride!"

Tuğtekin'in gözleri hayretle büyürken bu kadınla ne yapacağını düşündü. Kendisini konuşturmuyordu bile, Allah hakkı için bu kadın da nasıl bir çene vardı da kendisi gibi bir adamı dahi bezdirebiliyordu.

"HasbinaAllah!"

Başka bir şey söylemeden arkasını dönüp sultanın odasına doğru yürümeye başlayan Tuğtekin ile çenesini kapatmak zorunda kalan Feride, başka bir şey söylemeden adamın peşine takıldı. Galiba bugün konuşamayacaklardı.

Uzun koridorları geçipte daha dar bir koridora girdiklerinde kendilerini karşılayan iki tane izbadut gibi adamdan çekinen Feride, biraz da olsa önünden yürüyen adamın arkasına saklanırken onların Tuğtekin'i görür görmez kendilerini toparlamalarını anlam veremedi. Delulerin baş komutanı Delibaşın sarayda ne gibi bir mevkisi vardı da ondan bu denli çekiniyorlardı?

'Sultanımıza geldiğimizi haber edesiniz ağalar!"

Adamlardan biri eliyle sol göğsünün üzerine vururken, Feride bir an kendi ciğerlerinin çıkacağını hissetti. Bunu kendileri ne neden yapıyorlardı yahu!Adamlardan birinin içeri girmesiyle çıkması bir olurken kapıyı sonuna kadar açıp kendilerine yol vermişlerdi.

Yine ve yeniden Tuğtekin önde kendisini arkasında içeriğe girerlerken Feride, nasil yürüyeceğini hatta nasıl nefes alınacağını bile unutmuştu. Odadan içeriye gitmesi ile kendisinin başka bir diyara hatta başka bir boyuta geldini bir kez daha idrak eden Feride, resmen odanın büyüsüne kapılmıştı.

Kırmızının ve altın sarısının en güzel tonlarının esir aldığı bu oda resmen bir masaldan fırlamış gibiydi. Öyle ki böylesini daha önce dizilerde bile görmemişti, gerçek sanıldığından daha heybetli ve daha ihtişamlıydı.

Demek ki neymiş Feride! Diziler gerçekten de aptal ötesi birer parazitmiş.

Feride, iç sesinin haklı isyanına kafa sallarken kendisini hayran bırakan odanın her bir köşesine dokunmak, hissetmek istiyordu. Divanların kenarlarına işlenen oymalar kim bilir hangi ustanın marifetleri ellerinden çıkmıştı, peki ya kilimlerin güzelliğine ne demeliydi. Feride, kendisine hakim olamayıp koca odanın ortasında bütün ihtişamı ile duran kırmızı divana doğru yürümeye başlamıştı ki hemen yanında duyduğu öksürük sesiyle o büyülü anların içinden sıyrıldı ve yanında ki adama döndü.

Tuğtekin, yine ve yeniden o meşhur dağ ayısı kimliğine bürünürken resmen kendisini öldürecek gibi bakıyordu. Feride, ne var dercesine kaş göz yaparken onun kaşlarını çatarak yumruk yaptığı elleri ile sultanı göstermesini çok sonradan fark edebildi.

Feride, yaptığı gafilliğin farkında olmadan aynı saflıkla sultana dönerken onun yüzünde gördüğü tebessüm ile kendisini de tebessüm etmeye başladı. O da bir şey oldu sanmıştı, Çiçek sultan ne güzel tebessüm ediyordu işte, bu dağ ayısı ne diye kendisine kızıyorsa. Onun yüzünden yanlış bir şey yaptığını sanmıştı.

Feride, bir kez daha bakışlarını sultandan çekerken bu seferde oda da bulunan diğer üç genç kadınla göz göze geldi. Onlarda tıpkı Tuğtekin gibi kendisine oldukça hırçın bakıyorlardı. Yahu bu insanların kendisi ile ne gibi bir alıp veremedikleri vardı da onu gören ateş bakışlarını üzerine kitliyordu, Feride ne yapmıştı bu insanlara?

Artık yanlış bir şeyler yaptığın farkında yeniden Tuğtekin'e dönerken köşeli jetonu yeni yeni düşüyordu. Yanında ki o kendinden emin adam bile sultanın karşısında el pençe dururken, Feride öylesine fütursuz bir şekilde davranmıştı ki ondan bu bakışların hedefi olmuştu. Nerede görülmüştü ki sultana selam vermeden pat diye odaya dalmak.

Yaptığı o büyük gafin farkında dizilerde gördüğü reveransı sultana yapmaya hazırlanan Feride, ellerini önünde birleştirmiş tam kafasını öne eğecekti ki Çiçek sultanın tatlı kıkırtısı ile kafasını yukarıya doğru kaldırıp tıpkı odadakiler gibi şaşkın bakışlarla sultanı izlemeye koyuldu.

"Gel Feride, gel!"

Kahkahalarının arasında kendisini yanına çağırmasını her ne kadar biraz tuhaf bulsada buna aldırmadan sultanın emrine itaat eden Feride, çekingen adımlarla ona yaklaşırken Çiçek sultanın bir anda kollarını tutup kendisini az evvel hayranlık ile izlediği kırmızı divana çekmesi ile nefesini tuttu.

O muazzam divana sultanla birlikte oturduklarında aldığı rahatlığın hazzıyla dudakları kıvrılan Feride, sonunda rahat bir yere oturmanın mutluluğunu yaşıyordu. Kendisini divânın rahatlığına kaptıran Feride'nin gözü başka hiçbir şey görmezken odadakilerin şaşkınlığından bir haberdi.

"Nasılsın Feride, rahat edebildin mi? Var mı bir ihtiyacın?"

Duyduğu soru karşısında şaşkın bakışlarını sultanın üzerine kenetleyen Feride, ne ara Çiçek sultan ile bu kadar samimi olduklarını düşündü. Zira yolculuk boyunca kendisini pekte taktığı söylenemezdi. Cevap vermeden önce bir kaç saniye düşünen Feride, kendisini sultana bir şekilde sevdirdiğini düşünüp, üzümünü yiyip bağını sormamaya karar verdi. Neticede bu sarayda kalmak istiyorsa yanına alacağı en büyük ittifakı sultan olabilirdi.

"Aslında-" Sözlerine devam etmeden önce Tuğtekin'in uyarı niteliğinde ki öksürüğünü duyan Feride, ondan tarafa dönerken yüzünde ki ifadeyi çok net anlayabilmişti. Dağ ayısı kılıklı bu şahıs demek istiyordu ki "Teşekkür et ve o lanet çeneni kapa!" Ama Feride'nin bunları yapmaya hiç de niyeti yoktu. Sonuçta sultan onun fikirlerini soruyordu Tuğtekin'in paşa gönlünün değil!

"Pek de iyi olduğumu söyleyemeyeceğim sultanım. Geldiğimden beri oradan oraya sürüklenip duruyorum, yol boyunca o tahta divanda iki büklüm olmuşluğum yetmiyormuş gibi bir de Tuğtekin beni Kıratlı denen bir adamın yanına bırakıp gitti. Acım, uykusuzum ve susadım. Ayrıca bu elbisede çok uzun sürekli takılıp ölüm riski taşıyorum."

Halasının o öve öve değilde göme göme bitiremediği dili yine devreye girerek ortalığı tozunu dumana katarken, Feride hariç herkes şaşkındı. Çiçek sultanın gözleri hayrete büyürken yanlış bir şey mi söyledim diye yeni yeni düşünmeye başlayan Feride, bir an için keşke Tuğtekin'i dinleseydim diye düşünse de sultanın sözlerinden sonra yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Hüma, hemen hamamı hazır edesiniz misafirimizi orada ağırlayın. Ayrıca Nigar kalfaya haber salın Feride'ye güzelce bir oda hatırlatsın. Terzi gelsin, ölçü alsın, en güzel kumaşlardan elbiseler diksin hekim hatuna!"

Ağzı çenesine düşen Feride, sultanın kendisine sunduğu lükse şaşıran tek kişi değildi. Öyle ki, emri alan kız bile bunun doğruluğuna emin olamadığından yerinde kal gelmişti ki
arkadaşının onu dürtmesi ile sultana selam vererek odadan çıkmıştı.

Ellerini ellerinin üzerine koyan sultan ile bakışlarını oraya kenetlerken Çiçek sultanın, Tuğtekin'e "Feride'yi neden Kıratlı'ya emanet ettin diyesin hele, yoksa bundan böyle sarayda mı kalacak" diye sorması ile meraklı bakışlarını Delibaşın üzerine sabitlerken gelecek cevabı bekliyordu.

"Burada kalmayacak sultanım, sadece sarayda kaldığı müddet boyunca kendisini geliştirmesi için Kıratlı'nın yanında kalmasını münasip gördüm."

Ney ney ney!

Çiçek sultan sadece kafasını sallamakla yetinirken yeniden kendisine dönmüştü ama Feride'nin aklında çok başka sorular vardı. Ne demek sarayda kalmayacak ama Feride böyle hayal etmemişti ki?

"Burada kalmak ister misin Feride hatun?"

Sultanın sorusu üzerine ağız dolusu "NE!" diye bağıran Feride, şaşkındı hemde son derece!

"Sarayda beninle kalıp özel hekimim olur musun diye sorarım Feride?"

"B-ben...."

Ne söyleyeceğini bilemez bir şekilde Tuğtekin'e dönen Feride, burada kalmak istemiyordu ki onun tek gayesi evine dönmekti. Düşündü, evine giden dönüş yolunu burada bulacağına inanıyordu peki ya o yolu burada bulamazsa o zaman ne olacaktı? Burada kaldığı için pişman olmaz mıydı?

Aklı allaç pamuğuna dönmüş bir vaziyette Tuğtekin'e bakmayı sürdüren Feride, bir şeyler söylemesini istedi çünkü kendisi ne demesi gerektiğini bilmiyordu.

"Anladım ben, suâlime hemen cevap vermek zorunda değilsin Feride hatun lakin şunu da bilesin isterim, senin gibi birini yanımda görmeyi çok isterim hem hekim olarak hem de arkadaş olarak."

Feride, cevap vermek yerine sadece kafasını sallarken odanın koca kapısı açıldı ve az evvel bir hışımla odadan çıkan kız yeniden içeriye girdi ve sultanın yanına yaklaşarak kulağına bir şeyler fısıldadı. Çiçek sultanın o az evvel ki anlayışlı yüz ifadesi kaybolup yerine mahkeme duvarı gibi bir surat gelirken, Feride birazcık da olsa ürkerek sultandan uzaklaştı.

"Çıkabilirsiniz!"

Ellerini, ellerinden çeken sultanın ifadesi Feride'yi tedirgin ederken ses etmeden ayağa kalkarak Tuğtekin'in yanına geçti ve tıpkı onun gibi selam vererek odadan çıktı. Sultanın bakışlarının üzerinden kaybolması ile rahat bir nefes alan Feride, dar koridorda Tuğtekin ile bakışırken onun kendisine hiçbir şey söylemeden hışımla yanından ayrılması ile resmen mal gibi ortada kaldı.

Feride, geride kalmanın tedirginliğiyle adamın arkasından "Hey nereye? Bana bir şeyler anlatacaktın" diye bağırırken bir cevap bekliyordu.

Tuğtekin'in saniyelikte olsa duraklamasıyla kendisine geleceğini düşünen Feride, onun olduğu yerde arkasına dönüp tıpkı kendisi gibi bağırması ile omuzlarını hüzünle düşürdü.

"İlk önce bir karar veresin Feride hatun! Burada mı kalacaksın yoksa benimle mi döneceksin?"

İşte bu sorunun cevabını Feride'de bilmiyordu ki cevap versin, ne yapmalıydı?

☀️

Sizce kitabın ilerleyiş tarzı nasıl? Yavaş/İdeal/ Çok hızlı

Feride karakterini kafanızda oturtabildiniz mi?

Tuğtekin karakterini nasıl buldunuz, değişmesini istediginiz özellikler var mı?

Kitabın gidişatına el atma şansınız olsa nasıl bir bölüm okumak isterdiniz, yani nasıl bir olay döngüsü var kafanızda.

Şimdilik bu kadar Allah'a emanet olun güneşlerim😍😘

İnstagram grubu için "mihrininbahcesi" adlı hesaba mesaj atmanız yeterli:)

ÇALINTI!!!! OKUYALIM

Beni takip edenlerin bilirler ki yakın zaman da Osmanlı Güneşi kitabımız gene bir çalıntı vakasıyla baş başa kaldı. Bu aymazlar her ne kadar kitabımı çalmadıkları konusunda ısrarcı olsada sadece tanıtımı okuyarak bile sizler benzerliğin farkına varabilirsiniz. Başlarda ailesi ile bir olup beni tehtid etmeleri yetmezmiş gibi bir de suçlu olan kişiyi ben olarak ilan etmişler, ne hikmetse biz aynı beyni ortak kullandığımız için aynı şeyleri yazmışız ve bu şahıs benim hayranımmış beni çok seviyormuş. Böyle bir psikopat sevgi gerçekten olmaz olsun, hala kitabı kaldırmamakta ısrarcı olmasının yani sıra benzer ki bana göre çalıntı olan sahneleri kaldıracağını söyledi bu nasıl bir yüzsüzlüktür ben anlamış değilim. Gerekli olan tüm şikayetleri ben yaptım ama sizden ricam böyle insanlara prim vermeyin. Beni engellemiş olması hakkımı aramayacağım anlamına gelmez, istediği kadar benzer olarak nitelendirdiği sahneleri kaldırsın ben bunları yemem. Kitabın adı
Bir Osmanlı Hikayesi, tabi benim mesajlarından sonra hikayenin adını 2 kez değiştirmiş belki gene değişmiştir. Merak edenler panomda link mevcut oradan kitaba ulaşabilir. Neyse daha fazla uzatmadan bir kısa duyuru daha yapayım. Yeni Fantastik hikayem MÜRDÜM ELÇİLERİ hakkında bilgi almak için Instagram adresimi takip edebilir, tanıtımı da panomdan okuyabilirsiniz.

 

Loading...
0%