Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17-Ölüm Emri ve Ani Gelişen Evlilik

@mihrininbahcesi

1 HAFTA SONRA(PANDİKİ)


"Hazırlığını yapasın Feride hatun. Yarın akşam zevcem olacaksın!"

1 HAFTA ÖNCE (SARAY)

Sinan, Tuğtekin'in onu geri püskürtmesiyle iyice hırslanırken Feride, düştüğü yerden kalkmaya çalışıyordu. Koluna saplanan taş artık ne kadar derine nüfuz etmişse akan kan bir türlü durmuyordu ama şuan için bu önemli değildi.

Kendi acısını unutup kanla boyanmış koluyla ayağa kalkan Feride, önünde ki iki adamın birbirini resmen öldürecek olmasına engel olmalıydı ama nasıl? Boğazına oturan koca yumru ve içinde yavaş yavaş filizlenen korku tohumları ile ileriye doğru minik adımlar atan Feride'nin tek korkusu Tuğtekin idi!

Onu dinlemeyip Sinan'ın peşine takılmış ve yine Tuğtekin'in başına bela olmuştu. Bütün bunların tek sorumlusu kendisiydi, vicdanı ile arasında oluşan köprüden ise yine bir başına geçmek zorundaydı. Tüm sorumluluğu alarak Tuğtekin'in ardında ki yerine alan Feride "Buna değmez, lütfen gidelim" derken oldukça samimiydi. Buradan gitmek isyordu.

İşe yaramayacağını bile bile cümlelerini sarf eden Feride, neredeyse ağlamak üzereydi. Eğer kendisi yüzünden ona bir şey olursa ne yapardı? Kendisini nasıl affedebilirdi?
Aslında fiziki olarak bakıldığında Feride'nin, Tuğtekin'den yana bir şüphesi yoktu lakin Sinan'ın arkasında ki gücü bizzat Tuğtekin anlatmıştı ona! Ola ki burada, o lanet herife bir zarar gelecek olursa Allah bilir delibaşa ne olurdu!

"Tuğte-"

"Beyim!"

Feride'ni sözlerini kesen kalabalık bir grubun aynı anda bağırtısı olmuştu.
Seslerine artık aşina olduğu deliler ocağının askerleri Tuğtekin'nin yanında ki yerlerini alırken Feride rahat bir nefes aldı.

"Göktuğ, Feride hatunu da alıp gidesiniz!"

"Emrin olur beyim!"

Beklemediği bu emir karşısında kendisine doğru gelmekte olan askerlere bakınırken Tuğtekin'in o hengamede kolunun üzerine renkli bir bez parçasını bıraktığını gördü. Gözleri hızlıca Delibaşın kara gözlerine tırmanırken onda ilk kez şahit olduğu bakışlarla sarsıldı. Şefkat! Beyaz atlı dağ ayısı kendisine oldukça şefkatli bakıyordu.

Göktuğ'un önünde durması ile tereddütle ona dönen Feride, aslında gitmek istemiyordu. Daha doğrusu Tuğtekin olmadan gitmek istemiyordu ama elinden de bir şey gelmiyordu, Tuğtekin'in onu dinlemeyeceği ayan beyan ortadaydı. Kendisine eşlik edecek olan Göktuğ eliyle saray kapısını gösterirken Feride istemeye istemeye arkasını dönerek gitmek için hazırlandı ama Temirbay'ın sözleri ile bir umut arkasını dönerek Tuğtekin'in gözlerinin içine bakındı.

"Beyim, boşveresin bu denyusu beraber gidelim."

Feride, ilk defa Temirbay ile aynı düşünceye sahip olurken ikisinin de aynı kişi için endişelendiğini görmezden gelmeye çalıştı. Aslında geldiğinden beri yıldızının barışmadığı bu adam beyleri için ayrı bir sevgi besliyor gibiydi, bir komutandan çok abi gibi benimsiyordu Tuğtekin'i!

Feride, genç adamın bu sözlerinden sonra Delibaşın ne yapacağını merakla beklerken onun "Temirbay lafımı iki etmeyesin" sözleri ile hüsrana uğradı. Anlaşılan Temirbay'ın onun üzerinde pek bir etkisi yoktu.

"Beyin haklı koca oğlan! Lafını ikiletmeyesin, yoksa size lafı geçmeyen bir beyin nasıl olur da osmanlı ordusuna komutanlık eder!"

Temirbay, Sinan'ın sözleriyle suçluluk duygusu içinde başını öne eğerken beyinin sözünü dinlemediği için pişman olmuştu. Feride'ye göre, Temirbay, beyinin otoritesini sarstığını düşünüyordu ama kesinlikle yanılıyordu. Eğer Tuğtekin'in sözünü dinleyip de buradan gidecek olursa asıl o zaman beyine büyük bir kötülük etmiş olacaktı belki de asıl pişmanlığı o zaman yaşayacaktı çünkü burada olanlara engel olabilecek tek kişi şuan da Temirbay'dı ve arkasını dönüp gittiği taktir de Tuğtekin'in geleceği için pekte iç açıcı şeyler olmayacaktı.

Sinan'ın gereksiz sözleri üzerine değil Tuğtekin kendisini bile gerilirken deliler ocağının kanı deli akan askerlerini düşünemiyordu bile! Bir şeyler yapmalıydı, eğer Tuğtekin'in askerleri bu duruma engel olamıyorsa Feride kesinlikle bir şeyler yapıp herkesi bu cenderenin içinden çıkartmalıydı.

Az evvel tam da önünde duran adama seslenmişti fakat Tuğtekin resmen onu görmezden gelmişti şimdi öyle bir şey söylemeliydi ki bu sinirli adamın tüm dikkatini üzerine çeksin ve işte o an Feride'nin aklına bir plan geldi. Tuğtekin'in dikkatini üzerine çekme plan, bir nevi yumuşak karnı!

"Beyim! Kolumu fazla derin kesmiş olmalıyım."

Sözlerinin üzerine saniyesinde kendisine dönen adam ile zafer dansı yapmak isteyen Feride, bu tavrını usta bir şekilde gizleyip gözlerini doldururken Tuğtekin'e hitap şeklinin ise yarayacağına adım gibi emindi ve öyle de olmuştu. Bu koca adamın zayıf tarafı kendisinin ona hitap etme şekliydi. Bunu kısa zaman önce fark etmiş olması tamamen onun şansıydı, bu gibi durumlarda oldukça işe yarıyor gibiydi!

Beklediği üzere Tuğtekin'in bakışları kendisini bulurken kolunda biraz fazla oyalandı ve gördüğü yara ile kaşlarını anından çattı. Anlaşılan kolunda ki yarayı nerede ve ne zaman aldığını düşünüyordu ki kendince bir karar vermiş olmalıydi ki hızla Sinan'a geri dönüp üzerine doğru yürümeye başladı. Feride, bu sefer hızlı davranan taraf olurken soluğu Tuğtekin'in önünde alıp kolunda ki hasarın sorumlusunun Sinan olmadığı açıklamaya çalıştı.

"Sen beni itince oldu!"

Tuğtekin'in o saman alevi öfkesi yerini pişmanlığa bırakırken Feride nefesini tutarak onun ne yapacağını beklemeye koyuldu. Sık sık nefes almaktan olsa gerek Tuğtekin'in sırt kasları durmadan dalgalanıyordu. Bir kaç dakika boyunca Sinan ile sesiz savaşları devam etti daha sonra kılıcını aynı sertlikle kınına koyup kendisine doğru yürümeye başladı.

Feride, tuttuğu nefesini rahatlıkla geri bırakırken Tuğtekin arkasına kısa bir bakış atarak "Bu burada bitmedi bilesin" diye söylenerek kendisine bakmadan yanından bir hışımla geçip gitti.

Sinan'ın yüzündeki öfkeye bizzat şahit olan Feride, sertçe yutkunurken onun hiçte hayra alamet olmayan bakışlarından ne demek istediğini çok net anlıyordu. Resmen kendisine seni öldüreceğim dercesine bakıyordu. Daha fazla avluda durmayıp yanında ki askerlerle birlikte Tuğtekin'in peşine takılan Feride, ardına bile bakmadan kaçıyordu.

Tuğtekin'in yanında ki yerini alırken ağzını dahi açamadı. Hak etmişti, bu tavrı sonuna kadar hak etmişti Feride! Şu saatten sonra kendisine ne derse desin sesini çıkarmayacaktı çünkü Tuğtekin hakkıydı! Kendisini uyarmıştı ama Feride ne yapmıştı, her zaman ki gibi onu dinlemeden kafasının dikine gitmişti yine ve yeniden! Az kalsın ya kendi kellesinden olacaktı ya da Tuğtekin'in geleceğine koca bir ilmek atacaktı. Ama çok şükür ki bunların hiç biri olmadan o kasvetli yerden ayrılmışlardı.

Tuğtekin önde hırslı adımlarla saraya girerken, Feride'de ona yetişebilmek için koşturup duruyordu lakin sakarlıkta master yapmış olan kendisi daha ne olduğunu anlayamadan koca cüssesini yere doğru uçarken buldu. Çığlığı boş koridorda yankı yaparken gözlerini sıkı sıkıya kapattıp sarayın tozlu taşlarıyla buluşmayı bekledi lakij beklenen düşüş anı bir türlü gerçekleşmedi.

Arkadan dirseğini tutan bir çift kol Feride'yi büyük bir hasardan kurtarırken rahat bir nefes aldı. Bu yaralı haliyle bir de yere kapaklansaydı vay zavallı Feride'nin haline! Kendisini tutan şahsın varlığını daha kavrayamamışken bir anda boşlukta sallanmaya başlaması ile az evvel ki o garip histen kurtulan Feride, delibaşın karşısında dikilmeye devam ederken onun gözünde gördüğü sen iflah olmasın bakışlarından çoktan utanmıştı.

Bir an için bu bakışları görmemek adına düşmeyi tercih edeceğini düşünsede bu fikri aklından çıkarıp kendisini düşmekten kurtaran askere doğru döndü. Adının Akbay olduğunu anımsadığı koca adam sanki kendisini düşmekten kurtarmamış gibi rahat bir şekilde Tuğtekin'e doğru yürürken, Feride hala kanamakta olan kolunu tutarak yol boyunca uzayan koridora bakındı.

Biri kendisini acil olarak tedavi göreceği bir odaya alabilir miydi acaba?

Akbay'ın, Tuğtekin ile karşı karşıya gelince başını eğip sessizce bir şeyler söylemesi Feride'nin dikkatindan kaçmazken dağ ayısı mahlaslı delibaşın gözleri hala kendisinin üzerindeydi bunu ona bakmadan bile anlayabilirdi zira adamın delici bakışları uzay boşluğundan dahi hissedilebilecek gibiydi.

Kısa ama öz olduğu her halinden belli olan sohbetlerinin son bulması ile Akbay'ın arkasına bakmadan yanlarından uzaklaşması bir olurken Feride, koridorun başından görünen uzun boylu adam ile derin bir soluk çekti ciğerlerine. Az evvel ortadan kaybolan Temirbay geri dönmüştü. Zaten bir o eksikti!

Feride, bir an için arkasına dahi bakmadan buradan kaçıp gitmek istesede kendince bir karara varmıştı. Bundan sonra kendi yararına olan kararlarda Tuğtekin ile asla ama asla zıtlaşmayacaktı. Zira en son ters düştüklerinde kolunda koca bir yarıkla ortada kalmıştı. Ahh bir de o güzelim kellesine doğru gitmekte olan bir kılıç vardı. Ki, bundan şimdilik kurtulmuştu lakin artık gözlerini dört açmalı ve can sağlığı için delibaşı Tuğtekin beyi dinlemek zorundaydı.

"Temirbay, hekim ocağına gidesiniz, akabinde de hazırlığınızı yapasın akşama saraydan ayrılıyoruz. Feride hatuna da yardımcı olsunlar."

Feride, düşünceleri arasında yüzerken Tuğtekin'in emirlerini sıralaması ile bütün dikkatini ona vermişti lakin delibaşı başka bir şey söylemeden veya kendisine bir geçmiş olsun bile demeden arkasını dönüp gitmişti. Feride, onun bu umursamaz havası ile iyiden iyiye delirirken peşinden gitmek gibi bir hata da bulunmuştu ama hemen yanı başından yükselen ses buna engel olmuştu.

"Hekim ocağı diğer taraftadır!"

Ahh evet hekim ocağı! Feride'nin koluna pansuman yaptırması gerekiyordu. Omuzları bilinmez bir hüzünle çökerken bu sefer de ses etmeden Temirbay'ın peşine düşmüştü. Zaten buraya geldiğinden beri tek yaptığı şey birilerini takip etmekti, tıpkı yavru bir ördek gibi!

Tuğtekin'in, kendisini gelir gelmez bıraktığı Kıratlı'nın yanına gelirlerken Feride'nin gözleri dolmaya başlamıştı. Bu ne menem bir ağrıydı böyle yahu!
Temirbay, uygun bir köşe bulup oturmasını işaret ederken hiç beklemeden bulduğu ilk boşluğa tüneyen Feride, ağrısı yüzünden yanında ki sırıkla bile ağız tadıyla dalaşamıyordu işte ağrısı o kadar kötüydü.

Ki, Temirbay'da onda ki bu ruh halini anlamış gibi hiç ses etmiyor, neye ihtiyacı varsa sessizce getirip önünü koyuyordu. Ya da Feride, onun bu tavırlarını yanlış yorumluyordu. Temirbay ona şefkat göstermeyip sadece beyinin emirlerini yerine getiriyorda olabilirdi.

Karşısında ki boş tabureye oturan sırığa aldırmadan elini yaranın üzerinden çekip, temiz bir bez parçası ile tampon yapmaya başlayan Feride, yarıyı temizledikten sonra genç bir kadının da yardımı ile bir güzel sarıp ağrısının dinmesi için kendisine zaman tanıdı.

Keşke yanında ağrı kesici olsaydı!

Temirbay'ın "İşin bitti mi" sorusuna kafasını olumlu anlamda sallayan Feride, tıpkı onun gibi ayağa kalkıp taburesini geriye çekti.

"O vakit gidelim! Hazırlanmak lazım gelir, akşam yolcuyuz."

"Hemen mi?"

"Ne beklersin hatun, sultanın sana veda yemeği düzenlemesini mi?"

"Ha! Ben de diyordum ki her lafa nane sırık nerede, hoşgeldiniz beyzade!"

Feride'nin, karşında ki adama karşı sergilediği ukala tavır onu bir hayli sinirlendirmiş olacak ki elleri çoktan yumruk konumunu almıştı! Temirbay'ın içinden sabır dilediğine de adım gibi emindi Feride ama bu pekte umrunda değildi zira artık eskisi gibi ondan korkmuyordu. Bunda Tuğtekin'in büyük bir katkısı vardı onu da es geçemeyecekti, eğer ki beyi bu sırığı paylamış olmasaydı şimdi bu kadar rahat konuşamazdı doğrusu!

"Belli sen turp gibisin! O kopasıca çenen gene iş başında. Hayde, yürü gideriz!"

"Dağdan inme ayı! O nasıl bir tutum öyle, rica et de kalkayım."

"HATUN!"

Feride, onun kükremesiyle anında kendisini Temirbay'ın pesinde bulurken şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Bir insan nasıl bu kadar yüksek desibelde bağırabilirdi hemde durduk yere, sanki Feride bir şey demişti!

"Tamam, bağırma kalktık işte!"

Sabır çekip arkasını dönen adamın peşinden artık ritüeli haline gelmiş bir şekilde saçma sapan hareketler yaparak hıncını çıkartan Feride, minik adımlarla yürümeye başladı. Söz konusu bu tüysüz sırık olunca Tuğtekin'in güveni bile yersiz kalıyordu ki az önce buna şahit olmuştu. Kendisine haksız yere bağırmıştı acaba Tuğtekin'e söylese bir şey yaparmıydı!

He Feride bir ispiyoncu olmadığın kalmıştı, git onu da de tam olsun!

"Şişşt baksana bi!"

Önünden yürüyen tüysüz sırığa seslensede dönüp kendisine bakma tenezzülü göstermemişti. Feride, son bir gayret yeniden Temirbay'a seslensede inatçı adam gene ona dönmemişti. Omuzları bıkkınlıkla düşerken bir daha seslenmedi.

Temirbay, kendisiyle birlikte odasına kadar gelirken tıpkı özel bir koruma gibi kapının önünde yerini alıp "İşlerini hemen halledesin, seni burada beklerim"
deyi verdi ve derin bir sessizliğe büründü. Feride, kaldığı odaya girip divana oturarak beklemeye başladı. Ne getirmişti ki ne hazırlasın!

Beş dakika boyunca öyle boş boş oturduktan sonra yerinden kalkıp kapıya yöneldi. Ağırcana kapıyı açıp Temirbay'ın karşısına geçerken, tüysüz sırık baştan aşağıya kendisini incelemiş ve elinde asılı kalan bakışları bir müddet sonra süretle yüzüne çıkmıştı.

"Hatun, ben sana hazırlanasın demedim mi?"

"Hazırlandım işte!"

"Bohçan nerededir?"

Sanırsın ona kaçıyordu, tövbe yarabbi!Bohça nedir?

"Ben buraya bir şey getirmedim ki giderken de yanıma alayım."

"O vakit ne diye buraya geldik, neden bir şey demezsin?"

"Sana o kadar seslendim, eğer o nacizane kulaklarınız beni duymamazlıktan gelmeseydi beyzade, şuanda burada olmazdık"

"Ula h-"

"DESTUR!"

Arkadan gelen yüksek ses ile Temirbay, anında susarak resmen hazır ola geçerken, Feride yine dizilerden aşina olduğu diyaloğu hatırlayıp tıpkı tüysüz sırık gibi saygıda kusur etmedi. Galiba buraya alışıyordu.

Çiçek sultan, oldukça asil bir şekilde koridorun başında görünürken Feride, onun ne kadar güzel bir kadın olduğunu bir kez daha fark etti. Hem asaleti hem güzelliği cidden fazlaydı. Her kadın onun gibi olmak isterdi bu bir gerçek. Sultan yanlarına gelirken her iki gençte saygıda kusur etmeyerek onu selamlamıştı.

"Demek gidiyorsun."

"Evet sultanım."

"Neden burada kalmak istemezsin hatun?"

"Mazur görün sultanım lakin burası bana göre bir yer değildir."

Yalan! Feride, her yere ayak uyduracak bir kadındı tabi kendisini öldürmek isteyen bir psikopatla tanışmadan önceydi bu!

"Bence senin yerin tam da burasıdır, senin gibi becerikli bir hekime tam da burada ihtiyaç vardır! Eğer ki hünkârımız seni görseydi buradan gitmene izin vermezdi."

"İltifatlarınız benim için inanılmaz onur verici ama dediğim gibi ben evime dönsen daha iyi olacak sultanım."

"Seni zorlamayacağım Feride ama unutma burada da artık bir evin var."

"Allah razı olsun, kendisinize çok iyi bakın. Allah'a emanetsiniz."

"Sende Feride, yolun buralara düşerse bizleri ziyaret etmeyi unutma, seninle sohbet etmek güzeldi."

Çiçek sultan ile ayak üstü ufak sohbetleri böyle sonlanırken Feride'nin yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Demek topkapı sarayının yegane sultanı böylesine tatlı ve mütevazi bir insandı!

"Hayde gidelim!"

Temirbay'a dönmeden bu sefer de emreder gibi peşine takılmasını söyleyen Feride, onun arkasından bir kez daha sabır çekmesi ile gülmeden edemedi. Bu tüysüz sırığa bile alışıyordu, Allah hayra yorsun!

1 HAFTA SONRA (PANDİKİ)

Kadı efendi hiç olmadığı kadar sinirliydi. Kulağına gelen söylentiler ve şikayetler doğrultusunda kendine bir türlü hakim olamıyordu. Halkın isyanı ise çabasıydı. Severdi bu cevval oğlanı lakin yaptıkları akla hafsalaya sığmıyordu.

Töreyi bilen bu cevval oğlanın böylesi büyük bir hataya nasıl düştüğünü ise hala anlayamıyordu. Gerçekten de nefsine yenik düşmüş olabilir miydi, kendisini kaybetmiş ve böylesine büyük bir günah işlemiş olabilir miydi?

Kadı efendi sıkıntıyla nefesini dışarı üfleyip karşısında duran adama ve buralarda daha önce hiç görmediği hatuna döndü. Halkın isyan çıkarmaması icin en uygun cezayı vermeyi düşünürken ellerini sakalına atıp cübbesini düzeltti.

"Kararım bellidir! Delibaş beyi Tuğtekin buralardan gidecek, sürgün edilmesi uygun bulunmuştur. Bu hatunun cezası ise ölümdür. Katli vaciptir!"

 

Neler oluyor neler?

Temirbay ve Feride'nin bu tatlı atışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Bölümü nasıl buldunuz?

Sizce olaylar nasıl gelişecek? Bu kadı olayı da nereden çıktı?

 

Loading...
0%