Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2-Geçmişin Kapısı ve Kaba Adamlar

@mihrininbahcesi

02
 

Feride, gücünün son zerresini dahi kullanarak, inatla birbirinden ayrılmak istemeyen göz kapaklarını aralamaya çalışıyordu ama bu çabası her seferinde olumsuz yanıt alıyordu. Kafasının içinde yüzlerce fil, tek bir fareyi yakalamak istercesine tepinip duruyordu sanki.

Bu öyle bir ağrıydı ki lafla, sözle anlatılacak türden değildi. Görüş açısından önce koku algısı açılan Feride, etrafında ki amber kokusu ile halasının yeni bir yumuşatıcı macerasına soyunduğunu anlamıştı ama anlayamadığı buraya nasıl geldiğiydi. Hatırladığı en son şey arkadaşına işinde yardım ediyor oluşuydu.

Hâlâ gözlerini açamayan Feride, beyninin içinde dönen çarklardan, Topkapı sarayında yaşadığı korkunç anıları hatırlamaya başlamıştı. Büyük bir kaza geçirmişti, üzerine boyundan büyük cam bir fanus düşmüştü ve o hala yaşıyordu.

"Ben neredeyim?" Diye düşündü Feride, öyle bir kazadan sonra evinde olması pekte mantıklı gelmiyordu ona, gözlerini bir hastane odasında açmayı hedefleyerek son kez zorladı kendini. Göz kapakları yersiz inadından vazgeçmişcesine güne merhaba derken sancılı bir şekilde yutkundu Feride.

Gözlerini açmıştı açmasına fakat hala herşeyi flu görüyordu. Göz kapaklarını bir kaç kez kapatıp açsada görüntü de değişen bir şey yoktu ama etrafta ki sesleri gayet rahat algılayabiliyordu. Dışarıda büyük bir gürültü vardı, sanki birileri tartışıyor gibiydi. Feride'ye göre bu bağırışın başka bir açıklaması olamazdı, kesinlikle birileri tartışıyordu.

Feride'nin dikkatini çeken bir başka detay ise kullandıkları lehçeydi.
Evet konuştukları dil Türkçe'ydi ama lehçeleri daha önce Türkiye'de hiç denk gelmediği bir biçimdeydi. Bağırış seslerleri gitgide hararetlenirken, Feride yerinden kalkmayı denedi. Elleri yattığı yatağın çarşaflarını kavrarken yabancısı olduğu ortamı yeni yeni görmeye başladı.

Hastanede olmayı beklerken bir evde uyanmış olması aklında ki soru işaretlerine yeni bir tanesini daha eklerken yerinden kalkamadığını fark etti. Burası ne kendi eviydi ne de halasının eviydi, Feride korku dolu gözlerini etrafta gezdirirken duyduğu yabancı sesle ürktü.

"Ana, koş kız uyandı!"

Duyduğu seslerin sahiplerini hatırlamaya çabalayan Feride, yeniden yerinden doğrulmayı denedi ama bu hareketi kendisine koca bir ağrı olarak geri döndü. Dudaklarından istemsizce bir inilti dökülürken bir el omuzlarına dokundu ve kendisini yeniden yatağa yatırdı.

Sırtı sıcak çarşaflarla geri buluşurken aynı anda dudaklarına metal bir bardak değdi. Feride, kendisine verilen sudan bir kaç yudum alırken onunla ilgilenen yaşlı kadınla göz göze geldi.

Kendisine yardım edenleri tanımıyordu.

Zorda olsa başı yeniden yumuşak yastıklarla buluşurken olduğu yeri keşfetmek istedi ama yaşlı kadının ona sorduğu soruyla bu isteğini gerçekleştiremedi.

"İyi misin kızım?"

Feride, kendini henüz konuşacak kadar iyi hissetmiyordu ya da yabancısı olduğu bu insanlar ve ortam onu gerdiği için konuşamıyordu, o yüzden yaşlı kadına sadece kafasını sallamak ile yetindi.

"Hafsa, beyimize haber edesin. Kızımızın durumu eymiş, hekim kadını evine bıraksınlar."

"Peki ana."

Feride, iki kadının arasında geçen diyaloğu şaşkın gözlerle izlerken neden böyle konuştuklarını merak ediyordu. Sadece lehçelerinin tuhaf olduğunu düşündüğü sırada ise kadının giydikleri dikkati çekti. Oda da bulunan yaşlı kadının hatta az evvel çıkan genç kızın kıyafetleri günümüz kıyafetleri ile hiç mi hiç uyuşmuyordu. Fazla otantik giyinmişlerdi, giydikleri kıyafetlerin gerek desenleri, gerek renkleri ve modeli olsun çok farklıydı.

Sanki tarihi bir diziden fırlamış gibi giyinmişlerdi. Bu hâlleri Feride'yi hasta yatağında dahi güldürmüştü. Kadınların tuhaf hallerine güldüğünü gizlemek adına kafasını sağına doğru çevirmişti ki gördüğü divan ile kaşları çatıldı, havada ki tuhaf kokuyu almayı reddeden Feride hızla kafasını çevirip olduğu odayı incelemeye başladı.

Tuhaf olan şey sadece kadınların kıyafetleri değildi, olduğu oda da en az kadınlar kadar otantik ve tuhaftı. 21.yy'da hangi evde bu kadar fazla etnik desenler kullanılıyordu ki? Sorun sadece etnik desenli kumaşlar değildi aslında, oda da kullanılan az miktarda eşyalarda tarihi bir filmden buraya ışınlanmış gibi duruyordu.

Feride, bakışlarını odada ki eşyalardan çekip yanı başında dikilmiş kadına döndü. Kadının bakışlarında tanıdık bir duydu yakaladı, şaşkındı tıpkı kendisi gibi, korkmuştu tıpkı kendisi gibi! Feride, tam kadına nerede olduğunu soracaktı ki aklın da yanan ampüllerle sorusunu hızla yuttu.

Tabi ya! Dedi. Kendisi kazayı geçirdiği esnada Topkapı'daydı, demek ki sandığı kadar büyük bir hasar almamıştı ve onu hastaneye götürmek yerine saraydaki odalardan birine getirmişlerdi. Bu da odada ki otantik eşyaların gizemini açıklıyordu, kadınlara gelince de bir gösteri hazırlamış olabileceklerini düşündü Feride. Neticede buraya günde yüzlerce turist geliyordu, onlara Türk tarihini anlatmak için bir gösteri hazırlamış olabilirlerdi.

Feride, kendini daha iyi hissettiğine kanaât getirince yataktan kalmak için ileriye doğru atıldı. Biraz zorlansa da kendisine yardımcı olan yaşlı kadın sayesinde doğrulabildi. Sırtını küçük yatak başlığına dayamıştı ki odanın kapısı ani bir gürültü ile açıldı ve az evvel odadan çıkan kız bu sefer fazla telaşlı bir şekilde içeriye girdi.

Kızın, yaşlı kadının kulağına bir şeyler söylemesi ile olayı anlamaya çalışan Feride, fazla meraklı görünmemeye çalışıyordu ama kadının gerilen yüz hatları kendisine pek yardımcı olmuyordu.

"Hafsa, sen burada misafirimiz ile kalasın kızım."

Yaşlı kadının telaşla odadan çıkmasıyla, Feride iyiden iyiye meraklanmıştı. Neler olup bittiğini anlamak için gözlerini kapıdan ayırmayan Feride, yanına oturan geç kız ile ona dönmek zorunda kaldı.

Genç kız, yaşlı kadının odadan çıkması ile kendi yanına oturmuştu. Tıpkı Feride'nin yaptığı gibi o da kendisini inceliyordu, baştan aşağıya giydiği herşey de gözlerini gezdirmişti. Feride, kızın bakışlarından rahatsız olup kafasını başka yöne çevirirken arkadaşına yakındı. Ümmü, onu nasıl burada bir başına bırakabilirdi hala aklı almıyordu, insan arkadaşını en basitinden bir hastaneye götürmez miydi?

Feride kendi içinde arkadaşını paylarken içeriden gelen kırılma sesiyle yanında ki kıza döndü. Genç kızda aynı şekilde kendisine bakıyordu, seslerin şiddeti daha da artarken yanında oturan kız korkuyla ayağa kalkmıştı. Feride ne olduğunu sormak isterken, kız kendisinden müsaade isteyip koşar adımlarla çoktan odadan çıkmıştı.

Başına ne gelirse hep merakından gelen Feride, kızın odadan çıkmasıyla yerinden kalmaya çalıştı. İçeride ne olduğunu merak ediyordu ve kendi gözleriyle olan biteni görmeliydi. İçeride her kim veya kimler tartışıyorlarsa olayın dozunu iyice artırmışlardı.

Saygısızlık dedi Feride! Tam anlamıyla saygısızlık, kim neden bu kadar özel bir yerde böylesine hiddetli konuşurdu, ayrıca neden kimse onlara müdahale etmiyordu.

Feride, daha fazla yattığı yerden olaya sessiz kalamayacağını bildiğinden zorda olsa yataktan kalkıp dibinde duran minik botlarını ayağına geçirdi.

"Herkes haddini hududunu bilecek Ferinşah bey!"

Feride, botlarını giymeye çalışırken duyduğu gürlemeyle korkuyla yerinden sıçradı. İçeride neler oluyordu öyle, kimdi böylesine özel bir yerde saygısızlık yapan. Daha fazla vakit kaybetmek istemeyen Feride, destek alarak ayağa kalktı. Kendini zorlamadan minik adımlarla odanın çıkışına yaklaşıp tahta kapıyı açmaya yeltendi ama kapı öylesine ağırdı ki çabası boşa sonuçlandı.

Az evvel odadan çıkan kadınların bu koca kapıyı nasıl açtığını sorgularken eskimiş kapıyla bakışmaya devam etti ve o an gördüklerini daha net yorumlamaya başladı. Burası hiçte Topkapı sarayına benzemiyordu,
Feride odayı daha bir dikkatli incelerken eşyaların hemen hemen hepsinin yıpranmış ve daha eski olduğunu fark etti. Burası resmen yaşanmışlık kokuyordu. Sanki, sanki burada birileri yaşıyordu.

Feride, anlık bir kuvvetle koca kapıyı ufakta olsa aralarken duygularına hakim olmaya çalışıyordu. Şimdi korkmanın sırası değildi, nerede olduğunu öğrenmeliydi. Açtığı ufak aralıktan ince bedenini kolayca dışarıya atan Feride, yine minik adımlarla dar koridoru arşınladı.

Koridorun bitmesiyle sesleri daha yakından duyan Feride sertçe yutkundu. Odadayken sesleri bu kadar net duymadığı için daha bir tedirgin oldu. Bir an burada başına bir şey gelir korkusuyla kaldığı odaya geri dönmeyi düşünsede bu fikri hemen kafasından sildi. Nerede olduğunu öğrenmeli ve ailesine haber vermeliydi o yüzden içeriye girmek zorundaydı.

Feride, karşısında kaldığı odada ki kapıya benzer bir kapı daha bulunca sinirle ofladı. Bünyesi hala oldukça halsizdi ve başı az da olsa ağrıyordu. Kapıyı açmanın ne kadar zor olduğunu bildiğinden elini kapı kulpuna uzattı ve tüm gücünü vererek kapıya yaslandı fakat aynı anda kapı kendisine doğru hızla açıldı ve Feride'nin minik ve hassas burnuyla buluştu.

Feride, hızla elini burnuna atarken ağzından istemsizce koca bir çığlık kaçtı. Onun çığlığı içeride ki gürültüyü bastırarak sustursada Feride'nin umrunda olan tek şey incinen burnuydu. Eli hala burnunda kapıyı yüzüne çarpan adama bakan Feride, gördükleriyle şaşkınca gözlerini kırpıştırıp durdu.

Göz hizasında kocaman siyah bir post vardı. Evet, evet yanlış görmüyordu, birileri siyah, oldukça kalın yünlü bir post giymişti. Feride karşında ki kişinin giydiklerine takılı kalırken belinde gördüğü kılıç ile korkuyla yutkundu. Burnunun ağrısını çoktan unutmuş elleri iki yanına düşen Feride, ağrıyan başına inat boynunu geriye doğru atıp ona kapıyla yakın bir münasabet yaşatan kişinin yüzünü görmeyi hedefledi.

Kendince tuhaflıkların ardı arkası kesilmezken gördüğü yabancı sima ile bir kaç adım geriledi. Koca vücudunu aratmayacak bir çehre vardı karşında. Uzun saçlar ensede toplanmış, oldukça gür sakalları yüzünün yarısını kaplamış ve siyah gözleri uzun kirpiklerinin ardından aynı şaşkınlıkla kendisine bakıyordu.

Kimdi bu adam diye düşündü Feride. Üzerinde simsiyah bir post, belinde koca bir kılıç elinde ise parlak bir hançer, nereye düşmüştü böyle, kimdi bu insanlar. Henüz olayın şaşkınlığını üzerinden atamayan Feride, önünde ki iri adamın çekilmesiyle arkasına dizilmiş beş adam daha gördü. Onlarda tıpkı suratına kapıyı çarpan adam gibi giyinmiş, kılıçlanmış beş iri yarı adamdı!

Sen benim aklıma mükayet ol Ya Rab!

Feride, büyük resme odaklanmış karşısında ki kalabalık grupla bakışıyordu. Uyandığında yanında olan iki kadın kendisine neden buradasın bakışları atarken o gözlerini kılıç kuşanmış adamlardan alamıyordu.

Ne diyeceğini bilemeyen Feride, salonda ki tüm eşyalara bakındı, adamların giyim, kuşamlarına bakındı ve o an neler olduğunu anladı. Herşeyi bu kadar geç çözdüğü için kendine kızarken mahçup bir şekilde önünde ki iri yarı adamı geçip salona girdi.

"Şey kusura bakmayın, seti böldüm galiba ben, ama merak etmeyin hemen gidiyorum, size de çokça zahmet verdim zaten. Kolay gelsin, bol reytingler."

Mahçup bir şekilde herkesten özür dileyen Feride, tam setin ortasından çıkmaya hazırlanıyordu ki az evvel kapıyı suratına geçiren adam hızla önüne geçip karşında ki adamlara seslendi.

"Ferinşah beyi yolcu edesiniz, Temirbay!"

"Emrin olur beyim."

Feride, seti bölmüşken bu adamların neden hala lehçelerini değiştirmeden konuştuklarına anlam veremedi, ayrıca neden kimse ona birşey söylemiyordu koskoca seti bölmüştü en nihayetinde.

Feride hala öylece ortada durmuş etrafında ki insaları incelerken odadan çıkan adamın açtığı kapıdan esen soğuk hava ile üşüdüğünü hissetti. Yazın ortasında bu soğuk hiç de hayra alamet olmasada şimdilik üstünde durmamayı tercih etti Feride çünkü bundan daha büyük sorunları vardı.

Herkes susmuş, birbiriyle bakışırken Feride daha fazla burada kalmak istemedi. Kendini daha iyi hissettiği için gitmeye hazırlanmıştı ki ayağına çarpıp onu sendeleten şeyle durmak zorunda kaldı. Neye çarptığını anlamak için bakışlarını ayaklarına düşürürken çantasını görmeyi beklemiyordu.

Çantası yerlerde geziyordu hemde içinde ki herşeyle birlikte. Bu ne saygısızlık diye düşündü Feride. Kim ne hakla çantasını karıştırırdı, yaptıkları hatayı anlamaları için hepsine ölümcül bakışlar fırlatan Feride kimsenin üzerine bir şey alınmamasıyla yere eğilip eşyalarını toplamaya başladı. Bu insanlar saygısız oldukları kadar da korkutuculardı. Hepsinin yüzünde aynı duygusuz bakışlar vardı ve Feride duygularını belli etmeyen insanlardan çok korkardı çünkü onların ne yapacağı asla belli olmazdı.

Bir yandan çantasını toplayan Feride, bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

"Ama bu yaptığınız çok ayıp, bir kadının çantasını bu kadar fütursuzca kurcalanıp, yerlere dökülmez. Anlıyorum bende setinize öyle hurra diye daldım ama bu benim suçum değil ki bayılmışım gözümü açtığımdaysa kendime burada buldum. Hoş buraya nasıl geldiğimi de bilmiyorum ama bu size özel eşyalarımı kurcalama hakkı vermez!"

Yine hızına alamadan kelimelerini ardı ardına sıralayan Feride, son eşyasını da çantasına koymak için uzanmıştı ki bir anda kendini siyan postlu adamın göğsünde buldu. Feride, sudan çıkmış balık gibi alık alık onu kolundan tutup kendisine çeken adamla bakışırken oldukça şaşkındı.

Bir kaç dakikanın ardından kendine gelen Feride, kolunu kurtarmak için kendisini geri çekmeye çalıştı ama bu imkansız gibi bir şeydi çünkü onu tutan adamın tek kolu hemen hemen kendisi kadardı. Ne yaparsa yapsın onu tutan iri adamdan kurtulamayan Feride sinirle bağırmaya başladı ama kelimeleri bir bıçak gibi kesildi.

"Bırak b-"

"Kimsin sen hatun, buralara nasıl geldin diyesin hele!"

*************

Olayları yavaş yavaş kavramaya başlamış bulunduk hadi hayırlısı😂

İnstagram; mihrininbahçesi

 

Loading...
0%