@mihrininbahcesi
|
"TEMİRBAY!" Bacağına aldığı bıçak darbesiyle sekteleyen sırıkla avazı çıktığı kadar bağıran Feride, kendisini korumak için canını gözden çıkarmış bu adamı daha fazla izlemek istemiyordu. Temirbay'ın aldığı her darbe kendi gözünden tuzlu bir yaş olarak akıp, çehresine düşerken elinden hiçbir şey gelmiyordu. "Feride hatun artık gidesin buradan! Onları daha fazla oyalayamam!" "O-olmaz seni burada bırakamam." "FERİDE HATUN! Hayde, gidesin!" Temirbay, bir türlü gitmeye ikna edemediğini kadınla göz teması kurmak için bir saniyeliğinede olsa arkasını dönerken sırtına aldığı ikinci bir darbe ile dizlerinin üzerine düştü. Feride, ağzından kaçan çığlığa engel olamazken gözyaşları sel olmuş akıyordu. Bir dizinin üzerine çöküp elini adamın sırtına koyarken "Dayan, yalvarırım dayan Temirbay" diyerek ona destek olmak istedi ama yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Etraflarını saran adamlar kazandıklarını varsaydıkları zaferleri ile kılıçlarını aşağıya indirirken Temirbay, Feride'nin yardımıyla zorda olsa yeniden ayağa kalmayı başardı. Adamların çirkin kahkahaları arasında kolundan tutarak destek olmaya çalıştığı adama "İyi misin" diye sorarken, sadece lafın gelişi sorduğu çok belliydi zirâ genç adamın hali ayan beyan ortadaydı. "Kendini illa öldürteceksin değil mi?" Temirbay, inatla yanından ayrılmayan kadına hayretle bakarken onun çoktan kendisini terk etmesini beklemişti. Sonuçta yıldızları bir türlü barışamadığı bu kadından beklenmeyecek hareketlerdi bunlar. "Lütfen, lütfen dayan olur mu? Biraz daha dayan Temirbay!" "Meraklanmayasın Feride hatun, sana bir şey olmasına izin vermem." "Kendini düşün gerizekalı, öleceksin!" Feride, yara bere içinde kalmış adamın hala kendisini düşünmesine anlam veremezken sinirle haykırdı. Kendini düşünmeliydi, Feride'yi değil! Temirbay'ın yerden aldığı kılıcı ile kendilerine doğru gelmekte olan kılıksız adamlardan birini püskürtmesi ile geriye çekilmek zorunda kalan Feride, onun yeniden yanına gelmesi ile hemen koluna girdi. Ayakta duranacak hali yoktu ama hala inatla savaşmaya devam ediyordu. "Heybede bir yay vardır, kullanmayı bilir misin?" "Daha önce elime dahi almadım ama nişan almakta iyiyimdir." "O zaman sen ne edeceğini bilirsin, madem gitmemekte ısrarcısın arkamı kollayasın Feride hatun." Feride, kendisine başka bir şey söylemeden üç adamın arasına dalan yaralı adamı korku dolu gözlerle izlerken bir an için ne yapacağını bilemedi. Yay kullanacaktı değil mi! "Ölmemi mi beklersin hatun?" Feride, sanki Temirbay'ın bunu söylemesini bekliyormuşcasına harekete geçerken, hızlı davranıp adamların bir anlık boşluğundan yararlandı. Az ileride ki ormanlık araziye konuçlandırılmış atlara yaklaşıp, elini Temirbay'ın atının heybesine daldırarak kahve saplı yayı ve bir oku avuçlarının arasına aldı. Kullanmak çokta zor olamasa gerekti, tek yapması gereken yayı gerip oku atmaktı. Nişan almak Feride'nin uzmanlık alanıydı, şansı bu konuda hep yaver gitmişti. Bir de birkaç haftada bir Nebibe ablası ile birlikte gittiği poligonlar vardı. Emindi ki bu konuda hiç zorlanmayacaktı, zorlanmamalıydı. Sonuçta ortada olan şey canlarıydı. Kendisinin canı ve kendisini korumak için ortaya atılan adamın canı! Feride, yay kirişine geçirdiği oku iyice gerip, aşinası olduğu bir şekilde kulağının izasına kadar çekerken derin bir nefes çekti. Kargaşanın olduğu alanı net bir şekilde görürken nişan kabiliyetine güvenen Feride, oku Temirbay'ın sağında duran adama doğru çevirirken bacağına doğru nişan aldı. Yayı rahat bırakıp okun havalanmasına izin verirken kısa kısa nefesler alan Feride, hızlı bir şekilde havalanıp ayak ucuna düşen ok ile omuzlarını hayal kırıklığı ile düşürdü. Becerememişti! Temirbay'ın yeni bir darbe daha almasıyla yeniden göz çeşmelerini açan Feride, genç adamın kolunu tutarak geriye doğru sürünmesiyle avuç içleriyle gözyaşlarını hızlıca silip bir kez daha elindeki yaya asıldı. Yapmalıydı, artık bir şeyler yapmalıydı. Yoksa buradan Temirbay'ın ceseti ile dönmek zorunda kalacaktı. Buna izin veremezdi, vermeyecekti. Heybeden çektiği bir diğer oku aldığı derin nefeslerle birlikte yaya geçiren Feride, gerebildiği kadar gerdiği okun ucunu bu sefer yukarıya doğru kaldırarak hedefine odaklandı. Sakin olmalıydı, sakin olup başarılı bir atış gerçekleştirmeliydi. Bu sefer olmalıydı, başka çareleri yoktu. Yayı gevşetip okun havalanmasıyla nefesini tutan Feride, duyduğu küfür ile isabet ettirdiğini anlamış ve sevinçten dört köşe olmuştu. Başarmıştı. Temirbay'ın solundaki adam omzuna aldığı darbeyle yeri boylarken, Feride hızlı davranıp yeni bir ok daha aldı. Aynı hızla havalanıp hedefini tutturan ikinci ok, bir diğer gafilin bacağına saplanırken, Feride artık tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Başta Temirbay olmak üzere, gafil sürüsü bakışlarını kendisinin üzerine dikerken, Feride atik bir şekilde heybeden yeni bir ok daha alıp yayın kirişine geçirdi ama bu sefer atışında başarılı olamadı çünkü arkadan koluna sarılan kılıksız adamlardan biri kendisini etkisiz hale getirmişti. "Bak, bak hele! Ne yaman hatun çıktın sen öyle!" "Bırak, bırak beni!" Adamdan kurtulmak için her debelenişinde kendisini yeni bir kıskacın içinde bulan Feride, ne yaparsa yapsın adamın ambargosundan kurtulamıyordu. Bir umutla Temirbay'a dönerken onunda etrafını saran adamlardan öyle kolay bir şekilde kurtulamayacağını acı bir şekilde anlamış bulundu ama yinede ondan yardım istemekten vazgeçmedi. "Temirbay, yardım et!" Koluna mengene misali sarılan adam kendisini az ilerideki ata doğru sürüklerken, Feride ayaklarını öylesine güçlü bir şekilde yere sürüyorduki Temirbay için kendisini kurtarma fırsatı oluşturmaya çalışıyordu. Genç adamın kendisini fark etmesi ile bir umut debelenmeye devam ederken, Temirbay'ın acı haykırışları kendisine hiç yardımcı olmuyordu. Feride, sona yaklaştıklarının artık farkındaydı. Ormanın ortasında yere düşmüş adamı yaşlı gözlerle izlerken onun sırtına aldığı bir başka darbe ile bilincini çoktan kaybetmenin eşiğinde olduğunu görebiliyordu. Göğüs kafesine oturan koca yumrudan kurtulmak istercesine çığlık atan Feride, sadece kuşların oynaştığı ormanı resmen yerinden oynatmıştı ama bu nafile bir çabaydı. "TEMİRBAY!" Çığlığı ile eş zamanlı olarak yere kapaklanan Feride, ağrıyan dizlerini umursamadan yerde hareketsiz bir şekilde yatan adam için döktü incilerini. Ölmüş olamazdı değil mi? Peki ya neden öyle haretesiz bir şekilde yatıyordu, neden kendisini bu canilerin elinden kurtarmıyordu, neden uyanmıyordu. Feride, kendisini sürükleyen adama karşılık vermeyi bırakırken artık debelenmiyordu. Teslim olmuştu! Çünkü geride bıraktığı bir adam vardı, ölen bir adam! Kendisini korumak için ölen bir adam, hem de kendisinden ölesiye nefret eden bir adam! Peki ya neden, neden Feride için kendi hayatını feda etmişti! Peki ya şimdi ne olacaktı, Feride'nin de sonu tıpkı Temirbay gibi mi olacaktı O da ölecek miydi? ********* "Talimleri arttıralım Akbay, ocağın ve evlerin önününde ki tedbiride fazlalaştırasınız. Ferinşah beyin ne yapacağı belli olmaz!" "Beyim affola lakin Ferinşah beyi tehtid etmekle doğru olanı mı ettik?" "Önüne yem atmak lazımdı, ya bu işin arkasında Ferinşah var yada-" "Sinan iti!" "Bende öyle düşünürüm." "Beyim, birlik olma ihtimalleri varmıdır?" "İki şeytan bir olmuş sarayı karıştırır, sultanın ölmesi işlerine gelir lakin birlik olduklarını sanmam. Sinan, kendinden başkasına güvenmez." "Desene etrafımızı kurt kapanı sarmış, halimiz nice olur bilinmez." "Çobansız sürüye kurt dadamak kolay, hele bir de çobana denk gele!" "EvelAllah sen başımızdayken tüm bu belaları def deriz beyim." "Eyvallah yiğidim eyvallah!" İki genç adam gülüşerek atlarına binip ocağın yolunu tuttular. Ocağa yaklaştıkça önündeki hengamenin farkına varan Tuğtekin, gördüğü kalabalığı hayra yormak istercesine atından inerken dizginlerini yanına yaklaşmakta olan seyisin eline verip sakince kalabalığa yaklaştı. Akbay'da tıpkı beyi gibi aynı sakinlikle onu takip ederken kalabalığın arasında fark ettiği kadınla yutkundu. Yine niye akardı o damlarlar gül cemalinden bilmezdi lakin kötü bir havadis almaya kendini hazır eylemişti. "Ne olur burada?" Tuğtekin gür sesiyle ortalığı inletirken, Temirbay'ın etrafına toplanan kalabalık geri çekilip beyine yer açtı. Can dostunun perişan halini gören Tuğtekin, tereddütsüz bir şekilde kardeşim dediği adama doğru koşarken içini yiyip bititren korkusunu belli etmemeye çalıştı. "Yiğidim, ne oldu sana diyesin helen?" "Beyim affedesin be-" "Tez Salabuca'ya haber edesiniz!" Tuğtekin, kardeşinin sözünü kesip askerlerine doğru bağırırken Feride'nin varlığını unutmuştu, şöyle bir durumda aklına dahi gelmiyordu. Temirbay'ın kanlar içindeki bu hali başka bir şey düşünmesine izin vermiyordu. "Haber ettik beyim şimdi gelir." Güntuğ'da bir o kadar endişeli şekilde beyinin yanı başında dururken korkmuyor değildi. Beyinin henüz zevcesinden haberi yoktu, eğer ki bu olanların içinde bir de Feride hatununda başının belada olduğunu duyarsa vay hallerineydi. "Deyesin hele, sana ne oldu Temirbay?" "Beyim, affedesin ben emanetine sahip çıkamadım!" Temirbay, kendi acısını unutup emanetine sahip çıkamadığını acılar içinde dile getirirken, Tuğtekin'in bu sözleri idrak etmesini biraz zaman aldı. Beyni ve kalbi aynı anda işlemeye başladığında ise göğsünün tam üzerine koca bir yumru oturdu. Unuttuğu o koskoca detay bir anda beyninin içinde patlarken nefes alışverişleri hızlandı. Feride yoktu, zevcesi yoktu! Burada olması gereken yegane kişi yoktu! "Feride nerededir Temirbay?" Temirbay utancından sesini dahi çıkaramadı, acısını içine gömüp başını önüne eğerken yer yarılsada içine girsem diye düşünüyordu. Beyinin ikinci kez kükremesiyle başını eğdiği yerden kaldırıp yaşadığı utancın gözlerine yayılmasına izin verdi. "Feride hatun nerededir TEMİRBAY?" "Beyim talim sırasında birden etrafımızı sardılar. Çok kalabalıklardı, affedesin Feride hatunu koruyamadım, alıp götürdüler." "Sen ne dediğinin farkında mısın, "Bey-" "O saray dalkavuğunun itleri miydi?" Sırf Mara anlamasın diye incelik gösterip, Sinan denen herifin adını ağzına almayan beyini hemen anlayan Temirbay, hızlıca cevep verdi. "Sanmam beyim, eşkıyalara benzerlerdi, köle pazarından bahsediyorlardı." Temirbay sonlara doğru iyice ezilip büzülürken Tuğtekin duyduklarıyla hızla ayağa kalktı. Gözü ne kanından olan can yoldaşını ne de bir başkasını görüyordu. Ne demek karısını eşkıyalar kaçırmıştı. Bunlar ne menen heriflerdi, canlarına mi susamışlardı da koskoca delibaşın hatununu kaçırıyorlardı. Tuğtekin kendi içinde düşünüp taşınıp bir çıkar yol ararken adamlarına emirler yağdırmayıda es geçmemişti. "Güntuğ, Akbay, Gürbay, Baştuğ hazır olasınız yola çıkarız! Baturalp'e de haber edesiniz o da bizimle gelecek." Namı dört diyarı aşmış olan Baturalp'i yanında istemesinin tek nedeni iyi bir izci olmasıydı. Elinden ne uçan ne de kaçan kurtulurdu, pek sevmezdi Tuğtekin bu genci ama elindende bir şey gelmezdi. Bu yolda en çok ona ihtiyacı vardı. "Beyim müsade edersen bende gelmek isterim." İki kelimeyi yan yana getirecek mecali dahi olmayan adamın halini görenler üzülürken, Tuğtekin o kadar soğuk kanlı bir şekilde cevap vermişti ki görenlerin, duyanların içi soğudu. "Burada kalacaksın! Geri döndüğüm vakit ise hesap vereceksin Temirbay!" Başka bir şey söylemeden atına doğru yol olan adamın aklında tek bir isim vardı o da zevcesi Feride! Kim bilir şimdi ne haldeydi, ne yapıyordu?
******** Feride'nin elleri bilekleriden bağlı bir vaziyette atla birlikte yol alırken yorgunluktan bitap düşmek üzereydi. Bu insanların onunla derdi neydi, her önüne geleni böyle alıkoyup köle pazarında satabileceklerini mi düşünüyorlardı, eğer öyleyse fazlasıyla yanılıyorlardı. Feride'de bir Gencazer ise bu kılıksız heriflere öyle kolay kolay boyun eğmezdi. "Çok yoruldum biraz dinlenemez miyiz?" Atını çekiştirip peşinde sürükleyen adam, Feride'nin cılız sesini duysa dahi dönüp kendisine bakmadı ama hemen yanı başında atının tepesinde yolculuk yapan adam, kılıksızların başı olarak "Az dinlenelim hele, daha çok yolumuz vardır. Gece çökmeden devam ederiz" diyerek Feride'ye acımıştı. Yada sadece kölesinin sıhhatiyle oynamak istemiyordu o kadar. Aldıkları emirle duran adamlar atlarından inip birer birer ağaç gölgelerine sığınırken, Feride kendisinin binmiş olduğu atı çekiştiren adamın yanına doğru gelmesi ile hafiften tedirgin olmaya başlamıştı. Bu tedirginliği adamın elini beline atarak kendisini indirmek istemesi ile hat safhaya çıkarken çığlığına engel olamadı ve "Dokunma bana kılıksız Nuri, kendim inerim" diye bağırarak adamın kendisine dokunmasına müsade etmedi. Ama bu tavrı kendisine oldukça kötüye patladı, zirâ ellerinin bağlı olduğu ipin bir diğer ucunu hiddetle çeken adam, Feride'nin dengesini kaybetmesine neden oldu ve genç kadın kendini bir anda toprak zeminle öpüşürken buldu. "Kadından uzak durasınız, köle pazarında yaralı bir cariyeyi kim ne etsin ahmak herifler!" Başları olacak denyonun, kendisinin canını değilde alacağı parayı düşünerekte olsa adamları Feride'den uzak tutması bir nebzede olsa içini ferahlatmıştı. Her ne olursa olsun, hiçbir şekilde darbe almaması gerekiyordu ki sapasağlam bir şekilde kaçış planı yapabilsin. Feride, oturduğu yerden daha doğrusu düştüğü yerden kalkmadan önce sol kolunu parçalayan sivri çakıl taşını kimseye belli etmeden elbisenin içinde saklarken oldukça sakin davranıyordu. Adamların etrafindan dağılması ile kimsenin ilgisi çekmeden topallayarak başka bir ağacın gölgesine sığınan Feride, bir müddet soluklanırken kimseye çaktırmadan etrafına göz gezdirdi. Buradan kurtulması lazımdı, tek başınaydı! Ne kendisini koruyacak bir Temirbay vardı, ne de kurtaracak bir Tuğtekin. Bir başına bu canilerin elinde kalmıştı ve eğer şimdi kaçamazsa başka bir şansı olmadan soluğu köle pazarında alacaktı. İkişerli olarak ağaç gölgelerine sığınan sekiz adamdanda gözünü ayırmadan elbisenin eteklerine sakladığı çakı ile kolundaki ipleri gevşetmeye çalışan Feride, oldukça tedirgindi. Birilerinin onu görecek olma korkusu bir yana buradan kaçamaz ise başına neler geleceğini kestirmezken olabildiğince hızlı hareketler ediyordu. İpin az da olsa gevşediğinin bilincinde daha da hızlanan Feride, önüne atılan küçük matara sayesinde korkuyla çığlık atıp taşı ellerinin arasından düşürdü. Kendisini atın üzerinden atan adamın meraklı bakışları üzerinde gelip giderken, Feride korkuyla yutkundu. Onu görmüş olamazdı değil mi? "Şu suyu içesin, ölüpte başımıza kalmanı istemeyiz." Gözleri haddinden fazla Feride'nin üzerinde oyalanan adam başka bir şey söylemeden arkadaşların yanında giderken Feride kendisine verilen matarayı alıp kapağını zorda olsa açtı. Gerçekten fazlasıyla susamıştı, hatta bünyesi susuzluktan güçten bile düşmüştü o yüzden kendisine verilen suyu son damlasına kadar içen Feride, artık daha dinç ve dirayetliydi. Etrafındaki kalabalık grubu göz ucuyla bir kez daha süzerken elindeki son şansın farkındaydı Feride, kendisine en yakın olan iki adamın sözlerine kulak misafiri olurken onların aklındaki tek şeyin para olduğunu duymak onu şaşırtmadı ama kendisi üzerinde kazanç sağlamak istemeleri onu iyiden iyiye öfkelendirdi. Düşürdüğü taşı zorda olsa yeniden kendisine doğru çekerken daha bir azimle asıldı iplere, koptu kopacaktı. Gevşeyen ip sayesinde bileklerindeki baskıdan kurtulan Feride, son bir gayret ellerini serbest bırakırken dolu dolu gözleri ile Rabbine minnet etti. Kurtulmuştu. "Şükürler olsun!" Ya hep ya hiç diyerek çöktüğü yerden kalkan Feride, adamların bir anlık dalgınlığından yararlanarak arkasına dahi bakmadan koşarken buldu kendisini. Attığı her bir adımda Rabbine yalvarırken, bu kafirlerin elinde helak olmamak için dua ediyordu. "KAÇIYOR!" Feride, arkasından gelen bağırtılarla daha dirayetli olmaya çalışırken nefes nefes kalmıştı. Önüne çıkan her dala, her taşa takıla takıla koşturmaya devam ederken yüzüne açılan yaraların farkında bile değildi taki vücudunu esir alan yakalanma duygusu ile gözünden akan yaşlara dek! Gözyaşlarının tuzlu suyu yüzündeki yaraların canlılığını kendisine hatırlatmak istercesine sızlarken, Feride pes etmemek için direndi. Bu kadar çabuk yakalanamazdı, bu kadar çabuk pes edemezdi! Bu aciz kadın kendisi olamazdı, her zaman yamanlığıyla tanınan bu kadın kendisi olamazdı. Feride bu kadar güçsüz değildi, pes etmek onun kanına yakışmazdı. Bir anlık gaflete kapılıp kendisini kovalayan adamları arkasını dönerek gözetleyen Feride, bu hatasının bedelini çok ağır ödedi. Önüne çıkan taşı görmediği için ayağı takılırken herşey bir kaç saniye içinde gerçekleşti. Taşa takılmanın etkisiyle ufak yokuştan aşağıya doğru düşmeye başlayan Feride, önce vücuduna saplanan her bir cismin ağrısını ciğerlerine kadar hissetti ardından kaybolan bilinci arasından ağzından tek bir isim döküldü. Son kez görmek istediği bir isim, gelip kendisini kurtarmasını beklediği bir isim. "Tuğtekin." ******* Kaybolan bilincini yeni yeni bulmanın eşiğindeyken, kulaklarının işittiği rüzgar sesi ve vücuduna batan tonlarca iğne ile aralamaya çalıştı gözlerini. Feride, göz kapaklarının inatla birbirinden ayrılmamasına isyan ederken üzerindeki tonlarca ağırlığın sebebini bilemiyordu. Ona ne olmuştu? Bilincinin uyku, uyku diye yakınmasına inat gözlerini aralayan Feride, kendisini karşılayan koca bir karanlığa merhaba dedi. Yattığı yerden kalmaya çalışırken vücudumun farklı yerlerinde hissetiği ağrılar ile istemsiz bir şekilde acı dolu inledi ve gerisin geriye beton zemine uzandı. Tepeden tırnağa her bir zerresi ağrıdan inlerken Feride'nin hatırladığı son şey kendisini esir alan adamlardan kaçışıydı, ondan sonrası yoktu. Başının ağrısı ile elini alnına atan Feride, hissetiği sızıyla elini geri çekmek zorunda kaldı. Anlaşılan kafasını sağlam vurmuştu. Etrafında kimsenin olmayışı ile oldukça yavaş ve temkinli bir şekilde uzadığı yerden doğrulan Feride, merakla etrafına bakındı. Eşkıyalar neredeydi, onlardan nasıl kurtulmuştu? Tüm bu soruların cevabını düşüne dururken olduğu yeri incelemeye yeni yeni fırsatı oluyordu. Buraya nasıl gelmişti? Zifiri karanlık bir yerdeydi, elini attığı pütürlü duvarlar buranın bir mağara olduğunu bas bas bağırırken, taşların arasından sızan cılız ışıklar ile çıkışa pekte uzak olmadığını anladı Feride. Çıkış yakın olmalıydı. Zor da olsa ayağa kalkmayı başarırken sızlayan her bir uvzu sayesinde kendisini esir alan kılıksız heriflere sövdü. Ayağa kalması ile vücudundan düşen bir kaç parça bez ile şaşkın bakışları ayak dibine kayan Feride, yalnız olmadığını anladı. Onu buraya getiren biri vardı, onu o canilerin elinden kurtarıp tedavi eden biri! Ayağının taşa takılıp düştüğü sahneyi hatırlıyordu Feride, o kılıksız eşkıyalar ile arasında pek bir mesafe yoktu. Yani Feride'yi düştüğü yerden alıp yeniden esir edebilirlerdi ama yapmamışlardı. Ya kendisinin öldüğünü düşünmüşlerdi ya da yaralı bir köle işlerine gelmediği için Feride'yi oracıkta kaderine terk etmişlerdi. Peki ya sonrasında ne olmuştu, buraya nasıl gelmişti? Onu kim tedavi etmeye çalışmıştı, işte tüm bu soruların cevabı yoktu. "Kimse var mı?" "Beni duyan var mı?" "Hey!" Kendisine yardım edenin yakınlarda olduğunu tahmin edip boş mağaranın içinde avazı çıktığı kadar bağıran Feride, geri dönüş olarak sadece kendi sesinin yankılanışını duydu. Ne kadar seslenirse seslensin kendisine karşılık veren birini işitmemişti. Anlaşılan burada yalnızdı, ona yardım eden kişi her kimse çoktan buradan uzaklaşmıştı. Feride, gizli kahramanın ortalarda olmayışı ile çıkış yolunu aydınlatan ay ışığının peşine takılmak istemişti ki, attığı ilk adımda ayağına takılan birşey ile durmak zorunda kaldı. Karanlıktan hiçbir şey görünmezken duvardan aldığı destekle yere eğilen Feride, ayağına dolanan uzun tahtamsı parçayı eline alırken bunun bir yay olduğunu hemen anladı. Avuçlarının içinde ki koca yayı sıkısıkıya kavrarken yakınlarda bir ok heybesi olduğunun bilincinde ellerini karanlıkta sallandırırken yanılmadı. Hem oku, hemde yayı kavrayarak yeniden ayağa kalktı. Gizli kahramanı kendisini savunması için ona ufak bir armağan bırakmış olmalıydı. Feride, duvarlara tutuna tutuna ay ışığını takip ederken sonunda temiz hava ile buluşabildi. Ciğerleri içine çektiği soğuk havanın canlılığı ile kendisine gelirken gecenin karanlığı ile örttüğü ormanda bir başına olmanın korkusunu derinlerine kadar hissetti. Elinde ki yaya bir ok geçirip ağrıyan vücuduna inat ileriye doğru yürüyen Feride, temkinli adımlarla ucu bucağı görünmeyen ormanın içinde yürümeye başladı. Başta mağaranın içinde sabahlamayı düşünsede burada öylece bekleyemeyeğinin kanaatine varmıştı. O eşkıyalar yeniden gelebilirdi yada başkaları, o yüzden olduğu yerde öylece kalamazdı. Eve dönmeliydi, kendi güvenli kulübesine dönmek zorundaydı. Başka hiçbir yerde güvende değildi. Issız ormanın içinde bitap düşmüş benliği ile yolculuk sandığından daha zorlu geçerken, Feride artık isyan etmek üzereydi. Bacakları kendisini taşımaktan feragat ederken ormanın içinden gelen sesler ile son gücüyle kendisini bir ağacın arkasına atan Feride, korkudan ne yapacağını bilemedi. Yalnız değildi, birileri vardı. İlk başta hayvan olabileceklerini düşündüğü malukatların aralarında konuştuğunu duyan Feride, insanların hayvanlardan daha korkunç olduğunun bilincinde sığındığı ağacın arkasına iyice sindi. Duyduğu erkek sesleri gitgide yakınına yaklaşırken elinde tuttuğu yayına asılan Feride, okun ucunu sesin geldiği yere doğru çevirdi. Yanılmıştı, eşkıyalar peşine hiç bırakmamıştı. Zifiri karanlık içinde hiçbir şey göremeyen Feride, çok yakından duyduğu ayak sesleri ile elindeki yaya iyice asıldı ve yay kirişini gerebildiği kadar gerdi. Titreyen elleri kendisine pek yardımcı olmazken, gelenleri görebilmek adına kafasını ağacın arkasından çıkaran Feride, hiçbir şey görememenin hüznüyle iyice tedirgin olurken hızlıca geri çekildi. Sesler gitgide daha da kendisine yaklaşırken, Feride bir kez daha çıktı saklandığı ağacın arkasından madem göremiyordu o zaman dinlerdi. Gözleri görmese kulakları işitirdi. Zira başka şansıda yoktu, eğer adamlar kendisi bir hamle yapmadan yaklaşacak olurlarsa onu görmeleri içten bile değildi. Titreyen ellerine inat güçle asıldığı yayı iyice geren Feride, kör atış yapmayı kafasına koymuş bir şekilde ağacın yani başında dimdik yerini alırken besmele çekerek sağ elini serbest bıraktı. Kirişten hızlıca ayrılan ok yaydığı ince bir sesle kendisinden uzaklaşırken, Feride korkuyla kendisine siper ettiği ağacın arkasına yeniden saklandı. Duyduğu kükreme ile atışının isabetli olduğunun bilincine varan Feride, sevinçli bir şekilde heybeden yeni bir ok daha alırken vakit kaybetmeden yayına geçirdi. Yeniden ağacın arkasından çıkan Feride, nefes alışverişlerini kontrol altına alıp etrafı dinlerken eşkıyların kendisini yeniden açık etmesini bekledi ama beklenen olmadı ve Feride, gerdiği yayını duyduğu tanıdık sesler ile hızlıca bıraktı. "Beyim iyi misin? Güntuğ, siper alasınız!" Akbay'ın sesiydi bu! Feride, deluler askerlerinin kendisini bulduğu gerçeğini henüz idrak etmişken elindeki yayı bir kenara atıp koşmaya başladı. Gelmişlerdi, gelmişti! Anın verdiği şaşkınlıkla askerlerin kendisini hedef aldığını göremeyen Feride, üzerine saldırmak için hazırlanan adamlardan adını zikrettiği kişi sayesinde son anda kurtulmuştu. "TUĞTEKİN!" Kendisini hedef haline getiren bedenler önünden hızlı bir şekilde çekilirken gördü onu Feride, zifir karanlıkta bile çakmak çakmak harlanan gözlerini hemen tanıdı. Ağlamamak için kendisi ile yaman bir savaş veren Feride, Akbay'a yaslanmış olan adamı görür görmez kendini koyverdi. Aman Allah'ım vurduğu kişi Tuğtekin'di. Feride, ağrılarına aldırmadan Tuğtekin'e doğru koşarken soluğu genç adamın dibinde aldı. Gözleri tıpkı delibaş gibi çakmak çakmak yanarken, eli yarısı kırılmış ok üzerinden adamın göğsüne gitti. "Bunu sana ben mi yaptım?" Parmak uçları kan ile yıkanan Feride, daha fazla kendisine hakim olamayıp gözyaşlarını serbest bırakırken kendi canının derdini çoktan unutmuştu. Şuan da aklında olan tek kişi az evvel okuyla vurduğu nikahlı kocasıydı. "Ö-öz-ür d-dilerim." Ağlamaktan konuşamayacak raddeye gelen kadın ile girdiği transtan çıkan Tuğtekin, karşısında dikilen kişinin varlığına inanmak istercesine elini onun yaşlardan ıslanmış cemaline doğru uzattı. Koca avuçlarını ıslatan her bir yaş tanesi kadının gerçekliğini sonunda kadar savunurken, Tuğtekin daha fazla vakit kaybetmeden karısını siğnesine doğru çekti. Onu bulmuştu. Deluler askerleri etrafı kolaçan etmek istercesine ormanın ucra köşelere dağılırken, Tuğtekin göğsüne sığınan kadını kendisinden uzaklaştırarak ellerini yanaklarının iki yanına yerleştirdi ve "Ağlama" diyerek genç kadını telkin etmeye çalıştı. Feride, hıçkırıklarının arasında elini yeniden Tuğtekin'nin göğsünün üzerine koyarken akan kana pres yapmaya çalıştı ama bu halde pek başarılı olduğunu söylenemezdi. "S-sen o-olduğunu b-bilsey-" "Şişşt, ben iyiyim Feride! Kendini üzmeyesin, sen nasılsın onu de hele?" Feride, adamın yüzünde gördüğü şefkatle yeniden onun güçlü siğnesine sığınırken içinden gelenleri diline dökmekte bir çekince görmedi. "Çok korktum Tuğtekin. Beni bulamayacaksın, bir daha seni göremeyeceğim diye çok korktum!" Tuğtekin, karısının yeniden kendisine sığınması ile kollarını etrafına sararken kendisinden utandı. Ona emanet edilen kadınını koruyamadığı için utandı, ona sığınan kadınının güvenini boşa çıkardığı için utandı! Bu öyle bir duyguydu ki, o an için yer yarılsada içine girse diye düşündü ama bir daha asla, bir daha asla böyle birşeyin olmasına izin vermeyecekti. "Korkmayasın, artık korkmayasın Berceste! Bu saatten sonra sana birşey olmasına asla izin vermem!" Bölümü nasıl buldunuz? Ya Feride'nin yay kullanmakta ki marifetine ne demeli? Gizli kahramanınız sizce kim olabilir? Tuğtekin, Temirbay'a ne gibi bir ceza verecek? Hepsi ve daha fazlası bir sonra ki bölümde:) Ayrıca yorumlar gitgide düşmeye başlıyor, görmedim sanmayın:) Hele az yorumlarınızı konuşturun:)
|
0% |