Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23-Belirsiz Duygular ve Vebalı Köy

@mihrininbahcesi

Feride, yolculuk süresince her beş dakikada bir arkasını dönerken içine pehdah olan sıkıntıdan bir türlü kurtulamıyordu. Tuğtekin'in ocağa gidene kadar tedavi olmayı reddetmesi kendisini daha kötü hissetmesine sebep oluyurdu ve ona bir şey olur korkusu ile dizginlerini dahi zor zapttetiği attan kormadan arkasını dönerek koca adamı kontrol etmeyi unutmuyordu.

Kendi ağrısını bir yana atıp içindeki sıkıntıyla yeniden arkasını dönen Feride, Tuğtekin'in onu göz önünde tutmak amaçlı önden yolculuk etmeye zorlamasından artık sıkılmıştı. Sürekli arkaya dönüp onu kontrol etmek oldukça meşakkatli bir işti neticede. Aradan geçen beş dakikanın ardından yeniden arkasını dönen Feride, bu sefer atının hışmına uğrarken dengesini kaybetmişti. Dizginlere daha bir asılırak yeniden dengesini kurduğuna sevinirken kimseye çaktırmadığını sanarak Tuğtekin ile aynı hizaya geldi ve ona bilmem kaçıncı kez "İyi misin" sorusunu yöneltti. Tabi pek sevgili dağ ayısına bu ilgi, alaka fazla gelmiş olacaktı ki kendisini azarlamaktan geri durmadı.

"Hatun, şunu sormayı kesesin artık!"

"Sende çocuk gibi inat etmeyip tedavi olsaydın o zaman! Ölmek istiyorsan seni, benim vurmadığım bir zamanı seç!"


Feride, kan çanağını andıran gözlerini asabi kocasının üzerinden çekerek atını yürütüp yeniden Tuğtekin'nin önüne geçti. Adam hem suçluydü, hem güçlü. Hayır ne olurdu tedavi olmayı kabul etseydi, her ne kadar okun ucu yarasına press uyguluyor olsa da tehlikeli bir durumdaydı. Bedenini yavaş yavaş tükettiğinin farkında bile değildi koca dağ ayısı!

Yolculuk aynı sessizlikle devam derken Feride, genç adamı kontrol etmeyi elden hiç bırakmadı sadece beş dakikada bir yerine altı dakikada bir arkasına dönüyordu o kadar. Köyün girişine girmeleri ile aslında kaybolduğu ormana çokta uzak olmadıklarını anlayan Feride, derin bir nefes alırken kurtulduğuna daha yeni yeni sevinebiliyordu.

Köyün girişinden aheste aheste pazara girerlerken, Feride etrafta ki sessizliğin kendisini ürküttüğü görmezden geldi. Burası her zaman bu kadar sessiz miydi? Başına gelen olaylar yüzünden fazla hassas olduğunu düşünüp tek tük yanlarından geçen insanları boşvermeye çalışan Feride, meraklı bakışlarını omzundan arkasına çevirirken tuttuğu dizginleri gevşettiğinin farkında bile değildi ama onun yerine bu dikkati üzerine giyen kişi göz göze geldiği koca adam olmuştu. Dudakları sadece kendisinin görebileceği ve duyabileceği bir tonda aralanırken "Düşeceksin" demişti.

Feride, yeniden önünde dönerken yüzüne pehdah olan gülümsemeyi serbest bıraktı. Artık emindi ki bu koca dağ ayısı kendisi için endişeleniyordu. Güzel bir histi! Akbay'ın atından inmesi ile ocağa vardıklarını fark ederken yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Bir gün gibi kısa bir zaman dilimi de olsa buradan ayrı kalmıştı ve çok özlemişti buraları. Tanıdık yerler görmek daha iyi hissetmesine neden olmuştu.

Buralara çok çabuk alıştığının farkında olmayan Feride, herkesin atından indiğini görünce hepsine yukarıdan bakmak zorunda kalmıştı. Henüz ata binmeyi yeni öğrenmişken, bir de vücudunda ki ezikler ile bi koca attan inmesi mi gerekiyordu?

"Daha ne kadar orada duracaksın, inesin Feride!'

Tuğtekin'in eli yarısının üzerinde kendisine seslenirken, Feride onun bu haline acıyıp tedavisini geciktirmemesi adına atın dizginlerini yavaşça gevşetip kendisini birden yere bıraktı. Sert bir iniş olduğu için kaburgalarına saplanan ağrı ile ağzından ufak bir inleme kaçarken, Delibaş beyi çoktan soluğu yanında almış ve elini koluna koyarak iki büklüm olmuş bedenini düzeltmişti.

"Yaralandın mı?"

Yolculuk boyunca kendisini güzel kamufle eden Feride, ne Tuğtekin'e ne de diğerlerine yaralarını belli etmediği için gayet sağlıklı olduğunu sanmıştılardı lakin Feride'de durumlar pek parlak sayılmazdı.

Tuğtekin, genç kadının elini belinden çekmesi ile bakışlarını yüzüne çevirirken elleri onun gül çehresinde ki ufak tefek yaralara gitti. Ocağın kapısında ki meşaleler gecenin karanlığını yararken, Feride'nin yüzündeki yaralarıda gün yüzüne çıkarmıştı.

"Bunu sana onlar mı yaptı?"

Tuğtekin'in keskin ve oldukça öfkeli çıkan sesine karşın kısık sesiyle "Hayır" diyen Feride, onun bu kadar sinirlenmesine anlam veremedi.

"Ne demek hayır, o zaman bu ahvalin nedir hatun?"

"Kaçarken oldu, yani kendim yaptım."

Tuğtekin beklemediği bu cevap karşısında gözlerini sinirle kapatıp açarken diline hakim olamadı.

"Ah hatun ah! Tam bir baş belasının, içeri gecesinde kızlar sana bir baksın."

"Kızlar ocakta mı?"

"Evet herkes burada, bizden haber beklerler."

Feride'nin bakışları arkasındaki büyük kapıya kayarken gözleri çoktan dolmuştu. Herkes kendisi için mi buraya toplanmıştı, onu merak mı etmişlerdi. Tuğtekin'in yüzünde ki elleri kendisinin arkasını dönmesi ile yere düşerken, Feride vakit kaybetmeden kocasının açtığı kapıdan hızlıca geçerek koca salona girdi.

Kızların ve diğerlerinin kendilerini görür görmez ayağa kalmalarını görmezden gelemeyen Feride, kalabalık grubun en önünde duran adamı görünce dolu gözlerine hakim olamadı ve incilerinden tek bir damla yaralı yanaklarına aktı.

Temirbay, yaşıyordu! Şükürler olsundu, ayakta bile zor duran adamın haline acıyan Feride, elinin tersiyle ıslak yanaklarını silerken genç adama doğru bir kaç adım attı ve tam karşısına dikildi.

"S-ssen iyi misin?"

"Çok şükür iyiyim Feride hatun, sen nasılsın?"

"Bende iyiyim."

Feride'nin az evvel çaktırmadan sildiği gözyaşının yerine yeni bir damla daha düşerken Temirbay onun bu haline şaşırmıştı ve istemese bile bu şaşkınlığını mimikleri ile çok net bir şekilde belli etmişti. Feride, gözyaşlarını gizli bir şekilde silerken kendinden emin bir şekilde "Senin için ağlamıyorum tamam mı? Geri döndüğüm için sevindim" diyerek kendisini bu durumdan kurtarmaya çabaladı.

"Onu anlayabiliyorum, meraklanmayasın."

Temirbay, yüzüne pehdah olan tebessümü ile beynin hatununun daha fazla üzerine gitmezken etraftakiler onların bu didişmelerine alışık oldukları için bu durumu yadırgamamışlardı.

"Tedavi oldun mu?"

"Salabuca sağolsun, hallediverdi."

"Bir de ben bakayım mı, ağır darbeler almıştın."

"Onlar öldüremedi sen öldür diye mi?"

Feride, söylediklerinde ciddi olup olmadığını tartmak için bir kaç saniye bön bön Temirbay'ın yüzüne bakarken onun dudağının kenarına gizlenmiş buseyle gülümseyip alaycı bir ifade ile yanından geçip kendisini bekleyen kızlara doğru yürümeye başladı ama yine de ondan lafını esirgemedi. Artık alışmıştı kendisi ve Temirbay böyle iletişim kurabiliyordu. Birbirlerini yiyerek!

"Akıllı adamsın, elimde bıçak varken sana ne yapacağım belli olmaz."

Sözlerinin ardından kollarını açıp kızlara sarılırken onların aynı anda ismini zikredip üstüne zıplamalarına mutluluk ile karşılık verdi.

"FERİDEE!"

"Allah'ım galiba ölüyorum!"

Özlediği arkadaşları ile hasret giderirken şakayla karışık ufak bir isyanını dile getiren Feride'nin aklında kızları güldürmek vardı lakin kolundan çekilip kızların arasından sıyrılırken oldukça şaşkındı.

"Ne yaparsınız, görmez misiniz Feride hatunun halini? Ne atlarsınız üstüne!"

Tuğtekin'in milli piyango gibi aradan çıkıp kızları azarlamasıyla şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşayan Feride, mahçup bir tavırla kafasını önününe eğmiş arkadaşlarına bakarken çoktan sinir kat sayısı artmıştı. Bu adam ne demeye kızlara kükremişti şimdi?

"Affedesin beyim."

Kızların mahçup tavrı üzerine bir de özür dilemek zorunda kalmaları ile bir şeyler yapması gerektiğinin farkına varırken, etraftaki kalabalığı görmezden gelememişti. Feride, çaktırmadan yanında duran dağ ayısı kılıklı kocasına yanaşırken kimsenin onları duyamayacağı bir tonda fısıldadı.

"Napıyorsun sen?"

"Naparım Feride?"

"Kızlara olan tavrından bahsediyorum, ne demeye onlara böyle davranıyorsun?"

"Onları boşveresin şimdi, yukarı çıkıp biraz dinlenesin. Mükremine ana gelip bakar yaralarına."

"Gerek yok, kendim hallederim."

"Hatun!"

"Yine başlamayalım lütfen, hele ki böyle bir günde."

Feride, burun kemerini sıkarak sarf ettiği kelimeler üzerine susan adama yandan bir bakış atarken gözleri adamın göğsünde ki kızıllığa kaydı.

Ahh aptal Feride, adam yaralıydı?

Eli usulca Tuğtekin'in yarasına doğru giderken onun bakışları ile kendisini geri çeken Feride "Yarana bakmam lazım" diyerek kendisini açıkladı.

Tuğtekin göğsündeki keskin sızı ile bakışlarını karısının gözlerinden çekerken, elini belinin arkasında birleştirerek "Beni merak etmeyesin, önemli bir yara değildir. Salabuca halleder, artık gidip dinlenesin" diyerek Feride'ye başka bir seçenek sunmadı.

Genç kadın, kocasının fikrini değiştirmeyeceğini bildiğinden sadece başını sallarken onu Salabuca'ya emanet edip merdivenlere doğru yöneldi. Tahta basamakları birbiri ardına çıkıp yukarıya ulaştığında ise son kez aşağı bakarak Delibaş beyi ile gözgöze geldi.

O iyi olacaktı.

"Ne beklersin Feride?"


Hafsa'nın sorusu ile kendisine gelen Feride, aşağıda sarsılmaz bir görüntü çizen adamdan aldığı bakışlarını hızla önüne çevirip kızları takip ederek koridorun sonundaki odaya girdi. Kendisi için hazırlanmış olan banyonun ardından, vücudundaki çürüklere krem süren kızlar sayesinde kendisini daha iyi hisseden Feride, artık daha dinçti. Belki Tuğtekin'in tedavisine yardım edebilirdi.

Dinlenmek yerine yeniden aşağıya inmekte ısrarcı olurken, kızlar kendisine bir türlü müsade etmemişti. Her ne kadar Salabuca'nın yardıma ihtiyacı olacağını dillendirsede Mara, beyinin çoktan tedavi olduğunu söyleyerek kendisini ikna etmişti.
Durum böyleyken Feride'nin direnci tamamen kırılmış ve pes etmiş bir şekilde kendisi için hazırlamış yatağa doğru ilerlemek zorunda kalmıştı taki aşağıdan gelen bağırtıları duyana dek!

Feride, kızlarla birlikte odadan çıkarken, kendisi önde diğerleri arkasında tahta basamakları ağır ağır iniyordu tabi bu sırada bağırtılar devam ediyordu ve Feride, aşinası olduğu kükremenin sahibini çoktan tanımıştı ama neden böyle küplere bildiğine anlam verememişti.

"Temirbay!!"

Tuğtekin'in, en has adamına bir kez daha bağırması ile son basamaktan aşağıya inecekti ki merdivenlerin sonundaki yaşlı kadın kolunu tutarak buna mani oldu. Feride, bir Tuğtekin'e bir de kolunu tutan Mükremine anaya bakarken olduğu yerde durmak zorunda kaldı.

"Beyim bilirim hata ettim la-"

"Pusatlarını teslim edesin Temirbay, bu sana son ikazımdır. Ben diyene kadar da ocağa adım atmayasın."

Feride, duydukları ile şaşkınlıkla arkasında duran kadına dönerken onun bir şeyler bildiğinin bilincinde merakla "Hafsa neler oluyor" diye sordu.

"Şey Feride yani nasıl de-"

"Uzatma Hafsa!"

"Seni koruyamadı diye beyim cezasını kesti, olan budur Feride."

Mara'nın söyledikleriyle başını Hafsa'dan çekip ona dönerken, kendisi bakışlarını Temirbay'dan ayırmıyordu. Feride, aynı şaşkınlık ile ocağın ortasında dikilen iki adama dönerken bunu yapmamış olmasını diliyordu, yapmazdı değil mi?


Ortamda ki puslu havanın girdabına kendiside katılırken bakışları hayal kırıklığı ve kızgınlıkla Temirbay'a döndü. Onun başını bir suçlu gibi öne eğip söylenenlere biyât etmesi içinde akan deli kanı harlamıştı, Feride, dahi genç adamın bu sözleri hak etmediğini düşünürken, Temirbay'ın elini kınına atarak kılıcını çıkarmaya çalışması ile öfkeyle parladı.

"Ne yapıyorsunuz?"

Mara'nın kendisini tutmasına izin vermeden koca salonun ortasına atılırken, Tuğtekin'in ölümcül bakışlarının hedefi kendisinden başkası değildi ama susmayacaktı. Belki Temirbay kendisine giydirilen bu yükü üstlenmekten geri kaçmıyor olabilirdi lakin Feride, sırık oğlanın bu yükü giymesine asla izin vermeyecekti.

"Feride, sen karışmayasın!"

"Asıl sen karışma!"

Tuğtekin, susturmak istediği kadının kendisine bağırması ile kaşlarını daha çok çatarken onun Temirbay'ın önüne geçmesi ile daha bir hiddetlendi. Bu kadın gene ne yapıyordu?

"Sen ne demeye kılıcını bırakıyorsun. Bu kılıcı beline takip halkını korumaya çalışırken, beyinden hicazet alıpta mı beline taktın da onun demesiyle çıkarıyorsun. Seni anlıyorum, ona sadakatin kimsenin anlayamacağı kadar fazla ama haklı olduğun konuda da kendini ezdiremezsin. Olay ne, beni koruyamadın diye ceza mı alacaksın. Kim oradaydı, bizden başka kim! Kim gördü senin canını ortaya koyarak beni kurtarmaya çalıştığını, kim gördü onca kılıç darbesine rağmen ayakta kalmaya çalışmanı, kim gördü orada canın için mücadele etmeyi bırakıp benim canımı muhafaza ettiğini. Ben söyleyeyim ben gördüm, gözündeki sadakati, kararlılığını, bağlılığı ben gördüm. Sırf beyine olan sevginden, sadakatinden belki de ölümüne nefret ettiğin biri için, benim için orada canını verdin sen. Şimdi sen söyle bunca şeye rağmen, bunca uğraşına rağmen o kılıcı verecek misin?"

Sözleri üzerine kimseden çıt çıkmazken Feride, kendisinde ki bu cesaretin nereden geldiğini düşünüyordu. Sonuçta koskoca Delibaş beyinin sözünün üzerine söz söylemişti değil mi? Anlık gelen korkuya rağmen sözlerinin Temirbay üzerinde etkisi olduğunu düşünürken onun elini tereddütsüz bir şekilde kınına atıp kılıcını çıkarması ile omuzları hayal kırıklığı ile düştü ve yeniden dilini hakim olamayıp Tuğtekin'nin önüne dikilerek "Vazgeçtim, sen bunun kılıcını da al, rütbesinide al. Katıksız sırık" diyerek son sözlerini arkasında ki adama bakarak söyledi, ardından geçirdiği sinir harbiyle merdivenleri birbir çıkarak kendisini az evvel ki odaya attı, Tuğtekin'e ait olan odaya!

Yorgunluktan bitap düşmüş bedenine az evvel ki tartışmada eklenirken kendisini yumuşak görünen yatağın üzerine attı. Biraz uyku her şeyin üzerine toprak atardı. Feride'nin ihtiyacı olan tek şey uykuydu, biraz uyku.

*****

"Bırakasınız beni, Allah aşkına izin veresiniz beyimi göreyim."

"Ağalar hiç mi vicdanınız yoktur, bırakın beni?"

Feride, duyduğu yakarışlar ile gözlerini zar zor açarken bir kaç saniye nerede olduğunu algılayamadı ama daha sonrasında kaçırıldığı, ocağa geri döndüğü sahneler parça parça zihninde yer edindi. İçeriye sızan güneş ışınlarından bütün geceyi ocakta geçirdiğini fark ederken dağınık yataktan doğruldu. Ayağa kalması ile omuzlarından aşağıya dökülen saçlarını gözlerinin önünden çekerken elleri saçlarının arasında takılı kaldı.

Saçları neden açıktı?

En son yatağa paldur küldür girdiğini hatırlarken, elleri bir telaş baş ucunda duran tokasını ve tülbentine gitti. Kimdi, saçlarını açan kimdi? Kızlar olabilir miydi, kesinlikle kızlardı. Bu odanın sahibinin kendisine dokunacağını düşünmüyordu, Tuğtekin olmazdı, olamazdı değil mi?

"Beyim, beyim! Yardım edesin, Allah hakkı için!"

Aşağıdan gelen seslerin yükselmesi ile hızlıca üzerini düzeltip odadan çıkarken, merak duygusu hat safhaya ulaşmıştı. Merdivenleri ikişer ikişer inerken gözleri ocağın ortasından Tuğtekin'in ellerine yapışan adamı buldu. Perişan görünüyordu.

"Ne olur be adam, doğru düzgün anlatasın şunu?"

Tuğtekin'in gür sesi ile merdivenlerin sonunda dururken, meraklı gözleri onların üzerindeydi. Kızlarda tıpkı kendisi gibi yanındaki yerini alırken herkesin dikkati köylü adamın üzerindeydi.

"Beyim, halimiz hâl değildir. Allah hakkı için bize yardım edesiniz."

"Derdin nedir derviş! Hele anlatasın, nereden gelirsin, ne istersin?"

"Beyim civar köyden gelirim. Halkım hastalıktan dökülür, köyümüzü veba sarmıştır, ahali hem açlıktan hem vebadan kırılır."

Feride, duydukları ile adamı bir kez daha süzerken onun bu perişan halinin sebebini artık anlayabiliyordu. Yaşına göre süzülmüş bedeni, yamalı kıyafetleri her halinden açlık ve hastalık ile savaş veridiklerini belli oluyordu. Adamdan bakışlarını zar zor alan Feride, Tuğtekin'in ifadesiz suratını izlerken onun böylesi bir duruma dahi nasil bu kadar kayıtsız kaldığına anlam veremedi. Üzülmüyor muydu yani?

"Akbay, misafirimizi ağırlayasın. Biraz soluklansın hele."

"Allah razı olsun senden beyim, ne muradın varsa kabul olsun."

Yaşlı adam, aldığı cevap ile Tuğtekin'in eline eğilince o buna izin vermeden adamı kaldırıp omzuna iki kez vurdu ve daha sonra yanında duran Güntuğ'a döndü. "Birliği hazırlayasın, yanınızada bolca erzak alasınız yola çıkacağız."

"Emrin olur beyim!"

Güntuğ, aldığı emirle hızlı bir şekilde ocaktan çıkarken, Feride bu anı fırsat bilip bir başına ocağın ortasında duran adama yaklaştı. Adım seslerinden olsa gerek Tuğtekin anında kendisine dönerken, Feride onun yüzündeki öfkenisin sebebini anlayamamıştı ve bakışları kendisini rahatsız etmeye başlarken "Neye bakıyorsun öyle" diye soramadan edemedi.

"Ne demeye aşağıya inersin hatun, yukarıya çıkasın!"

Geldi yine dağ ayısı! Feride onu dinlemeyip az evvel ki adamın sözleri üzerine "Vebalı bir köye mi gideceksiniz" diye sorarken oldukça meraklı göründüğünün farkındaydı ama Tuğtekin'in onun merakını beslemek gibi bir niyeti yoktu.

"Yukarı çıkıp hazırlanasın, seni eve bıraksınlar."

"Salabuca'da gelecek mi?"

"Kızlarda seninle gelecekler, ben gelene kadar evde yalnız kalmayasın."

İkisi de ayrı tellerden çalarken, Feride bu sefer istediğini açık bir şekilde dile getirdi.

"Bende geleceğim, orada size yardımım dokunur."

"Feride!"

"Tuğtekin!"


İki inatçı keçinin bir köprüde rast gelmesi gibi karşı karşıya gelen Feride ve Tuğtekin, bu savaştan kimin galip geleceğini tartarken bu sefer pes eden genç kadın olmamıştı ve inadı galip gelmişti.

"Salabuca'ya gidesin, hazırlık yapın o vakit en kısa sürede yola çıkacağız."

"Anlaştık patron."

Feride, galibiyetinin sevinci ile elini anlına götürüp asker selamı yaparken Tuğtekin'in yüzündeki küçük buse kendisini de gülümsetmişti.

Feride'nin, kızlarla birlikte aktardan dönmesi nereden bakarsa yarım saatini alırken ocağa dönüş yolunda yapılan hazırlık hiç birinin gözünden kaçmamıştı. Atlara erzak yüklemeyi sürdüren askerlerin yanından geçip soluğu atının eyerini düzelten adamın yanında alan Feride "Çıkıyor muyuz" derken oldukça heyecanlıydı.


Tuğtekin, onda ki bu heyecanı görmezden gelerek olumlu anlamda kafasını sallarken "Gelmekte hala ısrarcı mısın hatun" diyerek kendisini vazgeçirmek istiyor gibiydi. Adam Feride'nin böyle bir niyeti yoktu.

"Emin ol oraya gitmesi gereken en doğru kişi benim."

"Tehlikli olabilir, gelmek istemez-"

"Beni vazgeçirmeyemi çalışıyorsun?"

"Dün başına gelenlerden sonra bugün pek bir heveslisin ondan derim."

Tuğtekin'in, konuşurken kendisine bakmayışına neden içerlediğinin farkında olmayan Feride, ağzından kaçan kelimelerin bile farkında olamadığını çok sonradan fark edebildi.

"Yanımda sen varsın, bana bir şey olmasına izin vermezsin ki!"

Tuğtekin'in saniyesinde kendisine dönen kara gözleri ile dişlerini sıkan Feride, tam şuan da bir deve kuşu olmak istiyordu. Şöyle kafasını adamın postallarının ucunda ki toprağa gömüp bundan sonraki yaşantısına öyle devam etmek istiyordu. Adama öyle bir laf etmişti ki, resmen kur yapıyor gibi gözüktüğüne de emindi.

"Vermem, merak etmeyesin!"

Duyduğu kısa cümle ile kırmızıdan, mora çalarken kocası ile flört ettiğine inanmıyordu. Resmen karşılıklı olarak paslaşıyorlardı yada Feride, onunda kendi rezilliğini ortak olmasını istediği için öyle düşünüyordu. Netice adam, kendisine bana emanetsin demişti ve sadece emanetini koruyacağını dile getiriyordu. Buna neden başka anlamlar yüklüyorsa...

"Beyim her şey hazırdır."

Akbay'ın sesiyle kafasını yerden kaldıran Feride, onun araya girmesi ile derin bir nefes alırken hemen yanı başında duran kocasının "Gazanız mübarek ola aslanlar, hayde bismillah" diyerek koca kalabalığa önderlik etmesini açık ağzıyla izledi. Fazla otoriter, fazla yakışıklı.

Allah aşkına bugün Feride'ye ne oluyurdu böyle, aklı neden olup olmadım yerlere kayıyordu?

Askerler, birbiri ardına atlarına binerken Tuğtekin onları izliyordu.

Salabuca ve kızlarda kendileri için tahsil edilen atlara binerken, Feride'nin gözleride Berceste'yi aradı ama hiçbir yerde bulamadı. Tam yanında ki adama dönüp atının nerede olduğunu soracaktı ki onun kendisini belinden tutup yukarıya kaldırması ile kelimelerini şaşkınlıkla boğazına yuvarladı ve kocaman olmuş gözleri ile "Ne yapıyorsun" diye sordu.

Tuğtekin, kendisine cevap vermeden onu atına bindirip, arkasına geçerken Feride, utançtan domatese dönmek üzereydi. Bu adam ne yapıyordu? Askerler yavaş yavaş yol alırken, Feride arkasında ki adamın ellerini ileriye doğru uzatıp atın dizginleri tutması ile şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşadı. Bindikleri koca at aheste aheste ilerlemeye başlamıştı bile.

"Sana diyorum Tuğtekin, ne yapıyorsun? Ayrıca ben neden seninle aynı ata biniyorum?"

"At binmeyi yeni öğrenmedin mi sen?"

"Evet ama-"

"Köye aheste aheste gideceğimizi düşünmezsin değil mi hatun? Senin at sürüşünle sabaha anca köye varırız!"

"Ne demek istiyorsun sen, bak herkes aheste aheste biniyor işte."

Feride, aralarında bu yakınlıktan kurtulmak için her bahaneyi öne sürerken, Tuğtekin'in alaycı bir nida ile atın dizginlerine asılarak "Hayde" diye bağırması bir olmuştu. Beyaz atın birden ileriye atılması ile kocasının kollarına asılan Feride, bir anda bütün askerlerin önlerine geçmeleri ile kısa çaplı bir şok geçirdi.

Deluler askerleri sanki bunu bekliyormuşcasına naralar atarak hızlanırken, Feride beklemediği bu hız karşısında gözlerini kapamış sırtını arkasında ki koca adama dayamıştı. Demek ata binmek aslında böyle bir şeydi. Gözleri kapalı bir şekilde yüzüne değen her bir rüzgar bulutunu zevkle karşılayan Feride, duyduğu tanıdık sesle gözlerini hızla aralayıp süratle giden attan arkasına döndü.

Kafilenin en sonunda dört nala koşan yalız bir at ve onun uyuz sahibi! Temirbay, daha da bir hızlanıp yanlarında ki yerini alırken tıpkı Feride gibi herkes şaşkındı. Bakışlarını sırtını dayadığı adama çeviren Feride, onun tüm dikkati ile ormanlık yolu izlediğini görsede anlamıştı, bu iki adamın oturup dertleştiklerini ve aralarında ki sorunları hallettiğini anlamıştı.

Feride, yeniden önüne dönerken oldukça mutluydu. Temirbay'ın affedilmiş olmasına sevinmişti, gerçi pek bir suçu da olduğu söylenemezdi ama yine affedilmişti işte. Yolculuğun geri kalanından hızla olan problemini az da olsa çözen Feride, hiç yoktan gözlerini açık tutabildiğine sevinmişti.

Deluler askerleri, Salabuca, kızlar, Tuğtekin ve Feride yeni bir maceraya doğru dört nala koşarken bu sefer başlarına ne gibi olaylar gelecekti merak ediyorlardı. En çokta Feride! Bu topraklara alışan Feride, eve dönüş yolunu artık aramayı unutan Feride...

 

 

Loading...
0%