Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4-Yeni Dünya ve Kanlı Hançer

@mihrininbahcesi

Uçamazsan koş, koşamazsan yürü, yürüyemezsen sürün. Ama ne yaparsan yap ilerlemek zorundasın.*

04
 

"Nasıl yok?"

Feride'nin sesi umduğundan daha yüksek çıkarken, dağ ayısı kılıklı herif kaşlarını çatmıştı ardından kendisine üstün körü bir bakış atarak arkasını döndü ve az evvel fırlatıldığı divandan büyükce bir balta altı. Evet yanlış duymadınız, balta almıştı. Feride, adamın bu kasıntı hallerinden korktuğu için bir kaç adım gerilerken Tuğtekin, bir bakışıyla bütün adamlarının kulübeden bozma evden çıkması sağlamıştı.

Feride, tüm bu olan bitenlere sadece seyirci kalırken, Tuğtekin elinde ki baltasıyla bir hışımla yanından geçerek kendisiyle ilgilenen kadının dibinde aldı soluğu.

"Mükrime ana, Temirbay'dan haber gelene dek bu hatunu hiç bir yere salmayasın!"

"Emrin olur beyim."

Hani sözün bittiği yer denirdi ya, işte Feride tam olarak oradaydı. Ne yapacaktı, bu manyakların arasından nasıl kurtulacaktı. Çarpılan kapının sesiyle düşüncelerinden kurtulurken yanına gelen yaşlı kadına ayak uydurarak divana oturdu. Başka ne yapacaktı ki?

Kendisinin divana oturmasıyla yaşlı kadın destek olmak istercesine kolunu sıvazlamaya başlamıştı ama bu Feride'de, ağlama istediğini uyandırmıştı. Aklına gelen felekat senaryolarını birbiri ardına sıralarken başına nelerin geldiğini de merak etmiyor değildi. Tüm bu düşünceleri altında en saf haliyle ağzından dökülen kelimelerden sonra bağıra çağıra ağlamak istiyordu.

"Ben evime gitmek istiyorum."

"Az sabredesin hele kızım. Temirbay oğlum gelsin, seninde esaretin son bulacaktır."

"Neden? Neden o adamı beklemek zorundayım?"

"Saraydan haber gelmesi lazımdır kızım, inşaAllah saraydan kaçmamışsındır. Yoksa bunun cezası çok ağır olur."

"Siz ne sarayından bahsediyorsunuz? Kim kaçmış, nereden kaçmış Allah aşkına!"

"Kızım sen nereden gelirsin böyle? Nizam, kayide bilmez misin? Haremden kaçan cariye mi olurmuş, diyesin hele?"

"Teyzecim yıl olmuş 2019, ne haremi ne cariyesi?"

"İki bin ne?"

Feride, yaşlı kadına cevap verecekti vermesine ama kadın onu dinlemeden yine kızlardan birine seslenmişti.

"Hafsa, kızım sen gidip hekim efendiyi çağırasın belli ki hekim kadın anlamamış bir şey, iyi değildir bu kızcağız."

Hafsa, denen genç kadın hiç beklemeden odadan çıkarken Feride artık bir şeyleri düşünemeyi bırakmıştı. Mental olarak oldukça yorgun olduğu için fiziksel olarak kendini dinlendirmek istedi, bunun içinde bedenini rahat bırakarak sırtının divanla buluşmasını sağladı.

Daha fazla bu olanları düşünmeyecekti, şu bekledikleri saçma haber geldikten sonra elbet başının çaresine bakardı Feride. İyisi mi biraz sabredip dinlenmekti yoksa başka türlü buradan kurtulamayacaktı.

******

Feride, ha uyudu, ha uyuyacaktı ama beklediği haber bir türlü gelmiyordu. Göz kapaklarının kapanmaması için büyük bir çaba sarf ederken çarpan kapı sesiyle gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Buyurasın hekim efendi, hastamız buradadır."

Salona giren yaşlı adam elinde ki bastonun yardımı ile ağır ağır Feride'ye yaklaşırken az evvel kapanan kapı bir kez daha açıldı. Feride, kapının girişinde ilk andan beri ışığıklarının barışmadığı dağ ayısını ve Temirbay denen adamı görür görmez ayaklandı.
Kendisi buradan kurtulmak için uzun boylu adamın cevabını merakla beklerken içerideki kadınlar ondan daha aceleci davranmıştı.

"Ne oldu oğlum diyesin hele, kimmiş bu kız?"

"Bilmiyoruz ana!"

Temirbay'ın verdiği kısa cevap karşısında, Hafsa utana sıkıla araya girmişti.

"Cariye değil miymiş?"

Feride, sesini dahi zor duyduğu kıza karşılık olarak sadece kafasını sallayan adamdan bakışlarını çekmek zorunda kaldı çünkü hekim dedikleri yaşlı adam yanına oturur oturmaz sesli bir şaşkınlık nidası koyvermişti.

"Tövbe bismillah!"

Odada ki herkes aynı kendisi gibi yaşlı adama anlamsız gözlerle bakarken, Tuğtekin bir kaç adımla diplerinde bitti.

"Ahval nedir Salabuca?"

"Bu kız beyim, yeni dünyadandır."

Yaşlı adamın verdiği cevap Feride'de hiç bir şey çağrıştırmazken, yere düşen bakır bardakla oda da ki bir diğer kızın varlığını anımsamışlardı. Az evvel su dolu bardak şimdi boş bir şekilde yerdeydi ve kızın gözlerinden sicim sicim yaşlar akıyordu.

Bu kız neden ağlıyordu?

"Emin misin Salabuca?"

"Adımın Salabuca olduğu kadar! Üzerinde ki kumaş, ayağına giydiği papuç her şey yeni dünyadandır beyim."

"Temirbay, hatunun eşyalarını getiresin."

Feride, az ilerisinde duran ve çantasına yürüyen adama hiddetle bakarken ileriye doğru atılıp çantasını ondan önce kaptı. Çantasına sıkısıkıya sarılan Feride, bir anda kendisini Tuğtekin'in önünde dikilirken buldu.

"Bana bak çam yarması, bu kişisel eşya anlıyormusun beni? Özel yani!"

Feride, adamın gözüne tuttuğu çantasının hırsla elinden çekilip alınmasıyla neye uğradığını şaşırdı. Bir de bunlar yetmezmiş gibi dünyanın parasını verdiği ufak çantasını bir çöp gibi fırlatarak Salabuca'nın almasını sağlamıştı. Feride, ne yapacağını bilemediği için sadece izlemekle yetinmişti, yeniden!

Yaşlı adam çantasını kucağına alıp içindekileri bir bir dışarı çıkartırken Feride, hiç bir şey yapamıyor oluşuna sinirleniyordu. Yaşlı adam ne var ne yok herşeyi çıkarırken en son eline gelen telefon ile ahlayıp, vahlayıp yeniden dağ ayısına dönmüştü.

"Durum vahimdir Tuğtekin beyim, bu kız besbelli yeni dünyadan."

Feride, geldiğinden beri hiç kimsenin saygıda kusur etmediği dağ ayısının ne yapacağını bilemez bir şekilde arkasını dönüp odada volta atmaya başlamasını anlamsız gözlerle izliyordu. Ne oluyordu bu adamlara böyle?

"Bunlar nasıl olur Salabuca? Aklım, hafsalam almıyor!"

"Benim de beyim benimde, ama hal nizam budur. Bu kız da diğer oğlan gibi yeni dünyadan gelmiştir."

Tamam bu kadar yeter! Sahne benim.

Feride, yaşlı adam ve Tuğtekin'in kendi aralarında tartıştıkları konuyu fırsat bilerek usulca kalktı yerinden. Odada ki herkes de aynı şekilde onları dinledikleri için bunu büyük bir fırsat olarak görmüş ve değerlendirmeden de duramamıştı. Fırsat bu fırsat dağılan çantasını hızlıca toplayan Feride, çantasını yan bir şekilde boynundan geçirip küçük salonun ortasında dikildi.

"Oldu o zaman bir daha görüşmemek dileğiyle inşaAllah!"

Feride, sessiz mırıltıları altında odanın kapısına yaklaşmışken sevinç nidaları atmak istiyordu. Sonunda buradan kurtuluyordu, koca kapının kulbunu yakalamış tam özgürlüğüne kavuşacaktı ki bir anda kendisini hiddetle geriye savrulurken buldu.
Gözleri korkuyla büyürken onu tutan ayıya aşağıdan bakmak durumunda kaldı. Çünkü bu şahıs, ensesinden kavramak suretiyle elbisesini çekiştirerek kendisini dibine çekmişti.

"Nereye gidersin kadın?"

"Önce şu toynaklarını çek bakayım!"

Feride, etkiye tepki yaparak aldığına karşılık veriyordu. Madem kendisi onu bir çöp gibi kavrayabiliyordu o da böyle karşılık verirdi.

"Yeni dünyadakilerde, saygısızlık diz boyudur mübarek! Sen benim kim olduğumu bilir misin hatun?"

"Kimsin! Ali kıran başkesen mi?"

"Ali, kesen ne?"

"Ali kıran başke-ne diyorum ya ben, bırak beni!"

Sanki bu tepkisini bekliyormuş gibi adamın kendisini bırakmasıyla ayaklarına takılan Feride, yeri boyladı.
Hafsa, kendisine yardım etmek için öne atılsa da, Feride kendi başına ayağa kalkarak öfkeyle bağırmaya başladı.

"Bana bak dağ ayı-"

"Mükrime ana, bu kızı odaya götüresin!Biz bir hal çaresini bulana kadar kafasını dışarı çıkarmayacak!"

"Oldu canım bir de nikahına al!"

Mükrime ana, denilen kadın kolunu tutup kendisini susturmaya çalışsa da ondan kurtularak bir adım öne atıldı. Feride'nin kitabında öyle geriye çekilmek yoktu, o kimdi ki özgürlüğünü kısıtlayacaktı.

"Yeni dünyada ki kadınların hepsi bu kadar pervasızca mı konuşur?"

"Yenisini, eskisini bilmem ama böyle dağ ayısı olduğu müddetçe her kadın pençelerini çıkarır."

"Ana dediğimi yapasın!"

Feride, gittikçe sinirlenen adamın artık kendisini muhattaba almadığının farkındaydı. Sözleri üzerine yaşlı kadın kendinden beklenmeyecek bir güçle onu çekiştire dururken, Salabuca denen adam önlerine geçti.

"Beyim, iznin olursa kız benle gelsin."

"Olmaz öyle şey Salabuca!"

"Beyim ahvel bellidir. Bırak yanımda kalsın ki bir hal çare bulalım."

"Sinan'a, çare bulabildin mi Salabuca?"

"Mara!"

Feride, varlığını dahi belli edemeyen kızın bir anda öne çıkması ve Salabuca denen yaşlı adama kızgın bir dille tabiri caizse saldırmasıyla, Tuğtekin varlığını belli ettirerek genç kızı susturmuştu.

"Affedesin beyim, öyle bir an ağzımdan çıkıverdi."

"Kelâmlarına dikkat edesin!"

Kızı kısıtlaması yetmiyormuş gibi bir de azarlaması Feride'yi iyiden iyiye sinirlendirmeye başlamıştı. Feminist yanı ağır basıyordu işte, ağzından çıkan tıslama ile Tuğtekin yeniden kendisine dönünce omuz silkerek Salabuca denen ihtiyar adamın önüne geçti. Tabi yaşlı kadından kolunu kurtarması epey zor olmuştu.

"Bakın kimsiniz bilmiyorum ama beni alıp götüremezsiniz, ne siz ne de bu dağ ayısı! Ben bir mal değilim, benim özgürlüğümü bu şekilde kısıtlayamazsınız!"

"Burada senin akibetin için konuşuruz kızım, hele az sakın olasın."

"Akıbetim için mi? Bırakın da kendi akıbetime kendim karar vereyim."

"Kızım bizi-"

"Bu kadarı kâfi! Kızı götür Salabuca, sana emanettir."

"Ben şu kapıdan çıkıp gideceğim ama tek başıma, kimse beni bir yere götürmüyor."

Feride, artık çıldırmıştı ve kendisine hakim olamıyordu lakin bu tavrı başında patlamıştı. Sözleri biter bitmez boğazına yapışan hançerle nefesi kesildi. Evet, evet! Doğru görüyordu, şuanda adamın biri boğazına koca bir hançer dayamıştı.

"Bana bak hatun, nizam kayide bilmezsin diye ses etmedim ama sen fazla oldun. Burası senin yaşadığın yere benzemez, burası Osmanlı toprağı burada kanun da benim, nizamda benim, özgürlükte benim! Şimdi şu kapıdan Salabuca ile çıkıp gideceksen. Olur da bir daha karşıma çıkarsan buralı değil demem hançerimi kana bulamadan kınına koymam haberin ola!"

Feride, boğazından çekilen hançerle kendini bir anda yerde buldu. Korku kanında kol gezerken ne gözünden akan yaşa ne de genzinden kaçan hıçkırığa engel olamadı. Ne demişti o adam, Osmanlı toprağı mı! Birde kendisini öldürmekle tehdit etmişti, bütün bunlar kötü bir kabus olmalıydı, olmak zorundaydı!

Kapanan kapı sesiyle ilgisini başka yöne çekmezken, yanına diz çöken yaşlı adama dolu gözlerle bakmayı sürdürdü. Kendisine bir şeyler söylemeliydi, söylemeliydi ki içindeki yangını söndürüp kör kuyusundan çıkabilsin.

"Halin nece zordur anlarım ama ahval budur güzel kızım. Nasıl geldin, niçin geldin ne ben bilirim ne başkası ama Osmanlı'dasın siz yeni dünyalıların deyişle 15. Yüzyıldasın."

Osmanlı'dasın, 15. Yüzyıldasın!

Kulağında durmadan yankılanan sesler bilinç altına iyiden iyiye yerleşirken, içinde ki kahkaha atan kıza engel olamadı. Bunların derdi neydi böyle, ağzını açamaz haldeydi ne bir ses ne bir hareket, sanki felç geçiriyordu. Gözünün önünde uçuşan binlerce siyah noktanın içinden kendisine el sallayan kaderine gülerken koca bir karanlığın esiri oldu.

İşte Feride'in, hikayesinin hazin sonu buydu!


 

Loading...
0%