Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6-Büyücü ve Hekim Hatun

@mihrininbahcesi

Feride, boğazına tutulan hançerin ağırlığı altında gitgide ezilirken can havliyle elini adamın bileğine doladı ve işe yaramayacağını bile bile debelenmeye başladı. Dakikalarca sarf ettiği çabanın boşa olduğunu anladığı vakit daha fazla devam etmek istemedi ama ufak bir kesik aldığına artık emindi.

Boğazından akan ılık akıntıyla adamın koca pazularının altından omuzlarına etkisiz yumruklar atarken, Tuğtekin sanki bu ânı bekliyormuşcasına dirseğini, hançeri umursamadan boğazına dayarken Feride artık son demlerini yaşadığına emin olmuştu. Nefes alışverişleri düzensiz bir hal alırken çaresizce adamın gözlerinin tam içine baktı.

Baktı ki nasıl bir çaresizliğin içinde olduğunu görsün ama göz bebekleri sinirden koyulaşan adamın zihni çoktan kör olmuş, aklı bulanmıştı. Tuğtekin'in gözünde gördüğü tek şey kana susamış tarafıydı. Feride, buradan kurtuluşunun olmayacağına artık inanmıştı hatta öyleki boşa çarpınışlarına bir son verip elini genç adamın üzerinden de çekti.

Aldığı her nefes Tuğtekin'in tam da nefes borusuna dayadığı dirseği yüzünden kendisine haram olan Feride, gözünden akan tek damla yaş ile göz kapaklarını kapamak üzereydi ki azrailinin gözlerinde ki o parıltıyı yakaladı.

Az evvel öleceğine inancı tam olan Feride, yüzüne gün doğumu gibi konan tebessümüne engel olamazken Tuğtekin'in anlamsız bakışlarına şahit oldu ama artık ipler kendisinin elindeydi ve sahne onun lehine dönüyordu.

Ölmek üzere olan birinin gülmeye başlaması bir insana ne kadar tuhaf gelirse Tuğtekin'e de o kadar garip gelmiş olmalıydı ki bu durum, Feride'nin nefes borusuna baskı uyguladığı dirseğini geri çekmiş, hançerini de çekmese dahi gevşetmişti.

Feride, boğazından çekilen koca pazularla yeniden nefes almaya başlamıştı. Gözleri hala öfkeyle bezenmiş adamın harelerindeyken "Beni bırakmak zorundasın, yoksa öleceksin!" Diyen Feride'ye neyine güvenipte kana susamış bir caniye böyle kendinden emin laflar ediyorsunuz deselerdi eminim mesleğime cevabını verirdi.

Dağ ayısı yani namı değer Tuğtekin bey, genç kadının sözlerine alayla karşılık verirken ne kadar haklı olduğunun farkındaydı.

"Sen eyece kafayı sıyırdın belli!"

Feride, hala kendisini adamın esaretinden kurtaramamışken yeniden debelenmeye başladı ama bu sefer ki çırpınışları kendi canı için değil, kendisini ölümle tehtid eden adamın canı içindi. Nasıl bir kısır döngüde olduğunu hala idrak edemeyen Feride, boğazından biraz olsun uzaklaşan hançerin ucunu tutarken kendinden emin bir sesle adamın yüzüne doğru haykırdı. "Bırak beni ki sana yardım edeyim, fazlasıyla kan kaybetmişe benziyorsun. Nereden bakarsam en fazla on saniyen var?"

Feride, tüm bunları dağ ayısı kılıklı herifin canını düşündüğünden demişti demesine ama burnundan kıl aldırmayan bey bozuntusu kendisini yine kaâle almayıp deli laftasını yapıştırmıştı.

"Ne ola! Yoksa ölecek miyim?"

"Bayılacaksın, sonrasında gerekli tedavi uygulanmazsa evet, öleceksin!"

Feride, daha fazla dalgaya alınmayı kaldıramayıp bey bozuntusuna patlarken adam gene aynı şeyi yapıp kendisini ciddiye almadı ve Feride, yazılmış olan sonu göreceğine artık emin oldu.

"Şu, manyak hatunun dediklerini duyar mısın Temirbay!"

Feride, Tuğtekin'in suratında ki alaycı ifadeyle dişleri sıktı. Temirbay denen herifinde bey bozuntusundan aşağıya kalır yanı yokken az sonra ikisinin suratında ki ifadeden yeller eseceğinin farkında olan tek kişi olarak minik çenesini bilmiş bir edayla havaya diken Feride, beşten geriye doğru saymaya başladı. Zira Tuğtekin'in kayan göz bebekleri bilincini çoktan kaybetmiş olduğunun en büyük kanıtıydı.

"5, 4, 3, 2, 1!"

Feride, asabiyetinden ödün vermeyen bey bozuntusunun o dergilerden firlama posuyla ayaklarının altına serilmesiyle esaretinden kurtulan vücudunu gevşetirken eli isteksiz bir şekilde boynuna gitti.

Harbi harbi kesmişti manyak!

Elinde ki yapışkan sıvıya öfkeyle bakmayı sürdüren Feride, Temirbay'ın yanlarına koşup beyini yerden kaldırma çabasını izlerken söyledikleriyle acaba geriye doğru saymasa mıydım diye düşünmeden edemedi.

"Beyime ne ettin sen hatun? Askerler yetişin!"

Feride, olan biteni üçüncü bir şahıs gibi izlerken odaya doluşan bir grup askerle sırtını az evvel zoraki bir şekilde yapıştırıldığı duvara yasladı. Küçük gözleri korkuyla büyürken Temirbay'ın "Şu hatunu hemen yakalayın! Beyime büyü yaptı." Söylemleri ile adeta şaşkına döndü. Onun ne haddineydi büyü yapmak.

Tövbe Haşa!

Gözleri hala korkudan fıldır fıldır dönen Feride, aynı anda kendisine çekilen kılıçlarla ister istemez kaçmaya çalıştı ama etrafını etten bir duvar gibi sarmış olan askerlerden kaçması elbette ki imkansız olmuştu. Göz pınarları hızla dolarken ağlamamak için dişlerini dudaklarına geçiren Feride, bir kez daha çıkış yolu aramaya koyuldu.

Sanki bugün onun için ölüm kaleme alınmış gibiydi. Hançerden kurtulsa kılıçla sınanmak zorunda kalan Feride, kendini izah etmek adına elini kılıç tutan askerlere doğru kaldırıp çareyi "Ben bir şey yapmadım." Demekte buldu.

"Kes sesini hatun, gözlerimle gördüm! Beyime öleceğini deyuverdin, sonra da bir şeyler geveleyip onun yere düşmesini sağladın."

"Ben bir şey yapmadım! O zaten yaralıydı bunu sende gördün,
eğer bana izin verirseniz ona yardım edebilirim."

Feride, kendisine inanmamakta kararlı olan genç adama yardım eli uzatarak bugünlük de olsa canını güvence altına almayı hedeflerken, Temirbay yeniden esip gürlemekle karşılık vermeyi tercih etti.

"Ne beklersiniz, yakalayın şu hurafeci hatunu!"

Feride, Temirbay'ın emriyle askerlerin aynı anda üzerine gelmesiyle gözlerini korkuyla kapadı. Artık yolun sonuna geldiğinin bilincinde resmen son duasına ederken küçük odasın içinde tok bir ses duyuldu.

Bu şey sesi gibiydi.... Baston!

"Durasınız!"

"Salabuca!"

Feride, zikir edilen isimle hızla gözlerini açarken kapının önünde dikilen yaşlı adama umut gözüyle baktı. Onu buradan kurtarsa kurtarsa Salabuca kurtarırdı.

"Burada neler olur, senin burada ne işin vardır kızım?"

"Salabuca, bu hatun beyime büyü yapmıştır."

Feride, kendisini açıklama fırsatı bulamadan sıska adamın yeniden araya girmesiyle aynı sözlerini bıkkınlıkla tekrar etti.

"Ben bir şey yapmadım diyorum. Ayrıca beni böyle oyalamaya devam edecek olursan o çok sevgili beyin gerçek anlamda ölecek şimdi bırakın beni de yardım edeyim."

Temirbay'ın kararsız bakışları altında onlara doğru bir adım atan Feride, Salabuca'ya dönerek yardım etmesini istedi. Şuan da bu oda da sözü geçebilecek biri gibi duruyordu ve kısa bir süre içinde olaya el atmazsa işte o zaman kendini dar ağacında bulacağına emindi.

Salabuca, Feride'nin yardım isteyen bakışlarıyla beylerinin yanına giderken adamın yarasına baskı uygulayan Temirbay'ı çekerek "Bu ahvalin sorumlusu bu kızcağız mıdır?" Diye sordu. Salabuca, bütün bunları Feride'nin yapmadığını elbette biliyordu, asıl amacı bunu Temirbay'ın da görmesiydi

"Bir ihbar üzerine Sargihan'a gittik. Beyim yarasını oradan aldı lakin eyiydi taki bu hatun gelene kadar."

Feride, daha fazla bu saçmalığı dinlememek adına yerde yatan adama yaklaşmıştı ki iki tane asker kendisinden hızlı davranıp anında önüne siper olmuştu. Kendisine uzatılan kılıçlarla refleksle geriye kaçan Feride, arkasında duran tahta masada ki vazoyu ne ara eline aldığını bile bilmiyordu.

Askerler bir ona bir de elinde ki vazoya bakarken, Feride kendisini korumak adına koca vazoyu önüne doğru çekti.

Acaba bu vazo kendi dönemin de kaç milyon ederdi?

Böyle bir durumda bile parayı düşündüğüne inanamayan Feride, hemen kendine geldi. Burada belki de ölecekti ama hala paranın derdindeydi, ona neyse vazonun değerinden!

Askerlerin önünden çekilmeyeceğine artık emin olan Feride, elinde ki vazoyu onlara doğru uzatıp olacaklardan bahsetmeye başladı.

"Durun bir dakika! Şuan da bana ihtiyacınız var. Ben doktorum yani doktordum kendi dünyamda, size yardım edebilirim."

"Sen yeni dünya hekim misin kızım?" Salabuca'nın çöktüğü yerden kalkıp önüne geçmesiyle heyecanla kendini savundu Feride.

"Evet, evet öyleyim."

"Geri çekilin o vakit, yeni dünya hekimleri pek marifetlidir."

Salabuca'nın emriyle askerler bir Temirbay'a bir de kendisine bakarlarken ne yapacaklarını bilmiyor gibiydiler. Feride, ne karar çıkacak diye her iki tarafı can kulağıyla dinlerken Temirbay'ın yaptığı ufak bir baş hareketiyle önünde ki askerler çil yavrusu gibi dağıldı.

Feride, vakit kaybetmeden elbisesinin eteklerini toplayıp Tuğtekin'e doğru yaklaştı. "Onu yatağına yatırın." Askerlerin sözünü ikiletmeden Temirbay ile birlikte onu yatağa yatırırken, Feride odaya girdiğinde gördüğü masaya yaklaşarak bir kaç parça bezi eline aldı ve yatağa yatmış olan adamın yanına koştu.

Yarayı görmek adına deri kumaşı çekiştirirken o kadar da kolay olmadığını anladı. Tuğtekin'in elbisesinde ki kumaş öylesine sert ve kalındı ki, kendi minik elleri asla zırh gibi olan bu elbiseyi çekiştiremezdi. Elinde tuttuğu bezleri yaranın üzerine tutup baskı sağlarken bir elini de arkasına doğru uzatıp "Bana hemen kesici bir âlet verin, yarayı görmem lazım." Diye bağırdı. Bir eli arkasında bir eli yaranın üzerinde kompres yaparken oldukça telaşlıydı.

İstediğini bir türlü alamamış olmanın kızgınlığıyla arkasını dönen Feride, Temirbay'ın keskin bakışlarıyla karşılaştı. Hâla aynı inatla elini genç adama uzatan Feride, kısa bir süre sonra elini kuşağına atan adamla kendisine uzatılan bıçağı gördü.

Feride, "Yine mi hançer!" Dememek için kendisinu zor tutarken son iki günde baya haşir neşir olduğu hançere doğru uzanıp işlemeli sapından tuttu. Hançeri kendisine doğru çekeceği sırada diğer bir yandan hala inatla tutmaya devam eden adamla kaşlarını çattı.

"Eğer o küçük hafsalandan yanlış bir şey geçiyorsa bunu hemen unutasın hatun! Buradan sağ çıkamazsın."

Feride, kendisine alelen katil gözüyle bakan adama küfür etmemek için kendisini zor tutarken son bir gayretle hançere asılıp onu kendisine aldı. "Sizin aksinize ben insanları yaşatmaya çalışıyorum." Başka bir şey söylemeden hançeri aldığı gibi arkasına dönen Feride, daha fazla vakit kaybetmeden deri kumaşı hançerle yarayı görebileceği şekilde kesmeye başladı.

Kendisi bıçağı elini aldığı anda askerlerin ve Temirbay'ın taarruza geçtiğine adı kadar emin olsa da arkasına dönmeyen Feride, yarıyı artık daha net görebiliyordu. Karın bölgesinde ki yaranın sandığı kadar derin olmayışına şükür eden Feride, yardım alabilmek için arkasına dönmüştü ki odanın kapısı birden açılmış içeriye az evvel ki yabancı kadın girmişti.

"Burada neler oluyor mösyö, Tuğtekin beyi tedavi etmeye ben gelmiştim."

Feride, Fransız olduğu konusunda tahminler yürüttüğü kadının bu çıkışına anlam veremezken alayla güldü. 15.yy dahi doktorlar arasında çekişme olduğunu inanamıyordu. Elinin altında yatan adamın öyle sıra dışı bir vakaya da konu olduğunu sanmıyordu. Alt tarafı bir kaç dikiş belki en ekstremi damara atılacak dikiş olabilirdi ama daha fazlası yok.

Feride, tıpkı diğerleri gibi odaya damlayan kadını kaâle almayıp yanı başında dikilen Salabuca'ya döndü. "Yarayı dikmem gerekiyor, elinizde olan malzemeleri görmem gerek!" Feride, olduğu egzotik yerin gerçekliğiyle artık hiç birşey sorgulamıyordu hatta öyle ki şu kısacak zaman diliminde olduğu yere alımış gibiydi ya da öyle sanıyordu. Belki de içinde olduğu acil durum bütün bu olanları kendisine unutturuyor da olabilirdi.

Feride, gerekli malzemeleri almak için yanından ayrılan Salabuca ile bu seferde Temirbay'a döndü. Onun ve yanında ki kadının sohbetini bölerken pekte üzgün olduğunu söyleyemeyecekti.

"Bana yardım etmen gerekiyor."

Temirbay, zerre anlamadığı bir konu da nasıl yardım edebileceğini düşünürken genç kadının kendinden emin bir şekilde hareket etmesi biraz da olsa onu da rahatlatıyordu.

"Şimdi elini buraya doğru bastırman gerekiyor. Ne çok şiddetli olacak ne de hafif, orta kararda bir baskı uygulaman gerekiyor." Feride, hızlı hızlı konuşarak elini yaranın üzerinden çekerken aynı şekilde Temirbay yerini aldı. Salabuca'nın yeniden odaya girmesiyle odanın başka bir köşesine koşarak üzerinde vazo sergilenen küçük masanın üstünü boşalttığı gibi kaldırıp yatağın başına koydu.

Salabuca getirdiği malzemeleri kızın getirdiği masanın üzerine koyarken genç kızın malzemelere bakmadan yeniden beylerinin başına gitmesini izledi. Feride, Tuğtekin'in yaşam bulgularını ilkel yollarla kontrol edip yeniden masasının başına geçti.

Feride, masanın üzerinde ki bir kaç parça ota ve şişelere bakarken "Bunlarda nedir?" Diye söylenmeye başladı. Otların yanı sıra eline aldığı uzunca kancanın sütür için kullanılmadığına inanamak istedi.

"Tedavi için gerekli malzemelerdir."

Feride, bir Salabuca'ya bir de elindeki kancaya bakarken ciddi olamazsınız bakışlarından birini de atmayı ihmal etmedi.

"Bunlar çok..."

"Eski mi?" Feride, bilmiş bir edayla sözünü kesen ihtiyar adama dönerken onun da bunun farkında olduğunu anlamıştı. Zaten ne bekliyordu ki, 15. yüzyıldaydı! Gerçek anlamda 15.yy idi!

Feride, masanın üzerinde duran ve sütür için kullanacağı ilkel malzemeleri elinde toplarken yeniden Salabuca'ya döndü. "Temizliği için ne kullanmak gerekir?" Burada etil alkol bulamayacağını çok iyi bildiğinden alternatif bir şeyler istemişti. Salabuca bunu bekliyormuşcasına masanın üzerinde duran kaba biraz su ve bir kaç ot atmasının yanı sıra ne olduğunu tahmin edemediği şişede ki sıvıları da boşaltması ile Feride, elinde ki malzemeleri suyun içine bıraktı.

Cerrahi eldiven dahi bulunmayan bir alanda ilk kez tedavi uygulayacağı için gergin olan Feride, varlığını unuttuğu yabancı kadının kendisi hakkında konuşması ile çaktırmasa da iyice gerildi.

"Siz bunun hekim olduğuna emin misiniz mösyö, bana daha çok bir çaylak gibi geldi!"

Artık Fransız olduğuna kesin emin olduğu kadının üstten bakışlarından rahatsız olmasının yanı sıra bakışlarında da çekememezlik gören Feride, ağzının içinden kendi duyacağı şekilde bir şeyler geveledi.

"21. yüzyıldan gelen stajyer bir genel cerrahisi bile senden daha fazla iş görür de neyse!"

Temirbay'ın kendisini duyduğunu attığı bakışlardan anlayan Feride, istifini hiç bozmadan ona dönerek "Dikiş atacağım ama acısına dayanamayabilir, onu sağlam tutman gerekecek." Dediğinde Salabuca, elini heybesini atarak ufak bir şişe çıkardı.

"Bu sizin alıştıklarına benzemez lakin bir hayli iş görür. Evlatlar hele biraz sıcak su getiresiniz."

Askerlerden ikisi Salabuca'yı ikiletmeden su getirmeye giderken Feride'de kancaya benzer demir parçasına ipi geçirdi. Dikiş atmakta bir şey yoktu, elinde ki ilkel aletlere rağmen hemde ama Feride için asıl sorun tedaviden sonra ki süreçti. Sonuçta bıçak yarası almıştı ve tetenozdan korkmuyor dese yalan olurdu.

"Ne yaptığından emin misin kızım?"

"Bana güvenin lütfen."

Ben kendime güvenmesem bile....

Aslına bakarsa acil deneyimlerinde bir hayli tecrübe kazanmıştı, yani dikiş atmak çerez gibi bir şeydi kendisi için. Tamam belki burada imkanlar kısıtlı olabilirdi ama yapacaktı, yapmak zorundaydı. Yoksa ellerinin altında yatan adamla birlikte kendiside mezarı boylayacaktı.

Feride, elinde ki kancaya sıkı sıkıya sarılırken askerler suyu getirmiş ve Salabuca, kaynar suyun içine bir kaç sıvı dökerken soluğu Tuğtekin'in başında almıştı.

"Bundan emin miyiz Salabuca, beyimi bu neydüyü belirsiz hatunun eline mi bırakacağız, madam burada zaten, o hallederdi."

Feride, hala kendisine güvenmemekte çaba sarfeden adama bir tıslama ile karşılık verirken onunla daha fazla muhattap olmayıp Tuğtekin'in yakınına sokuldu. El hareketleriyle Temirbay'ı hastasından uzaklaştırırken de Salabuca'nın kendisini savunmasına minnetle tebessüm etti.

"Merak etmeyesin evlat, bu kız en iyi tedavi yöntemini bilir. Güvenesin ona!"

Bu konuşmalar Feride'nin gözlerini yaşartacak cinstendi, bu kişi hastası olmasa da kendisine güvenen birilerinin varlığı daha iyi hissetmesine sebep olmuştu. Prosedür gereği ki 15.yy olması hiç bir şeyi değiştirmiyordu, hastasına iyice yaklaşıp tedavisini anlatırken bey bozuntusunun baygın olmasını göz ardı etti. Böylesi onunla konuşmak için en iyi ortamdı neticede...

Salabuca kaynar suya attığı çeşitli otlardan oluşan karışımı küçük bir şişeye alıp Tuğtekin'in burnuna yaklaştırılması ile askerlerin dışarıya çıkmasını isteyen Feride, hastası için en steril alanı oluşturma çabasındaydı.

"Artık başlayabilir miyim?"

"Buyurasın kızım, herşey hazırdır."

Feride, eliyle tampon yaptığı yaranın üzerinde ki bezleri çekerken Tuğtekin'in karın kasları ile karşı karşıya geldi. Adamın haddinden fazla olan karın kasları yarasının ehemmiyetini kaybetmesine yaramış olmalıydı ki hasar sandığından daha azdı. Bu hastası için iyi bir şeydi.....

****

Yarayı kapatmak için son dokunuşları yapan Feride, derin bir soluk çekti.

Şükür ki bitmişti.

Elinde ki kancayı yanına koyduğu masaya bırakırken ufak bir adımla Tuğtekin'in baş ucuna yaklaşıp elinin tersiyle ateşine bakan Feride, anormal bir durum olmadığına kanaât getirip geri çekilirken Salubuca meraklı gözleriyle kendisine döndü.

"Ahvali nasıldır kızım?"

"Oldukça iyi, sağlam bir bünyesi vardı. Şimdilik merak edilecek bir durum da yok gibi duruyor."

"Allah senden razı olsun kızım!"

"Ben işimi yaptım, Allah hepimizden razı olsun."

Feride, yaşlı adamla tatlı tatlı konuşurken Temirbay soluğu hemen beyinin yanında almıştı. Tabi bunları yaparken kendisine hala ve inatla sert bakışlar atmayı göz ardı etmiyordu. Sanırsın Tuğtekin'i, Feride bıçaklamıştı.

Fransız kadın, ince beliyle salınarak hastasının yanına gelip ateşini ölçerken, Feride biraz geri çekilip Salabuca'nın yanında durmayı tercih etti. Aslına bakılırsa daha fazla bu odada kalıp bu insanlarla muhattap olmak istemiyordu.

"Her şey benim için çok hızlı gelişti, izninizle dinlenip olayları sindirmek istiyorum."

Salabuca, kızın ne kadar yorgun olduğunu gözlerinden bile anlarken iki eliyle bastonuna sarılıp karşısına geçti.

"Sende haklısın kızım, biz gidelim artık."

Kimsenin onları umursamayışına ki bu tavır sadece kendisine özeldi sanmıyordu ki Salabuca'ya böyle davransınlar. Ellerini elbiseninin cebine koyarak içinde ki küçük kutuyu avuçladı. Evdeyken bir kaç kez dağılan çantasını toplayan Feride, genellikle yanında taşıdığı ağır kesiciyi neden yanına aldığını bilmese de cebimden çıkarıp Temirbay'a doğru yaklaştı.

Küçük kutuyu bizzat ona vermek yerine masanın üzerine bırakarak "Bu ağrı kesici, eğer ağrısı fazlalaşırsa günde bir tane almasını söyle. Fazlası yok, sadece bir tane!" Diye söylenen Feride, kendisini anlatabilmek için baskın bir ses tonu kullanırken Temirbay, masaya bırakılan kutuyu eline alıp incelemeye başladı. Bu daha önce gördüğü hiç bir şeye benzemiyordu.

***

Salabuca ile birlikte odadan çıkarken Feride, hala Fatih'in aslanları ile tanıştığına inanamıyordu. Hatta sadece tanışmakla kalmamış tarihte büyük rol oynayan Delibaşı tedavi de etmişti. Henüz bu topraklara geliş sebebini bilemese de fazlasıyla sakindi Feride!

Delibaş ocağından çıkalı dakikalar olmuştu, geldikleri yolu geri döndükleri sırada Feride, aynı şeyi tekrar edip yol boyu herkesi, her şeyi incelemişti. Her ayrıntısına kadar hemde! Haline gülse mı ağlasa mı bilemezken çoktan Salabuca'nın pazar içinde ki evine ulaşmışlardı bile.

Feride, hızlıca üzerinde ki otantik pelerinden kurtulurken rahat bir nefes aldı. En azından, kendi giyisileri içinde daha rahattı.

"İleride ki oda senindir kızım, gidip biraz dinlenesin."

Salabuca'nın eliyle gösterdiği odanın kapısıyla bakışan Feride, kafasını sallayarak küçük koridorda yürüyüp kalacağı odaya girdi. Kimseyle konuşup, kritik yapacak hali yoktu. Biraz yalnız kalmalı ve gördüklerini sindirip kendi içinde bir karara varmalıydı.

Her hâlinden ben taş gibiyim diyen yatağın üzerine narin bedenini bırakan Feride, ne kadar yorulduğunu o an anladı ve düşünmeyi daha sonraya bırakıp egzotik kokulu çarşafa sarılarak karanlığın tatlı kollarına teslim oldu.

Biraz uyku herşeyi çözerdi belki de...

********

Olaylar, karakterler ve anlatılan tarih
tamamiyle hayal ürünüm olup, yazılanlardan ve size geçen duygulardan mesuliyet kabul etmememekteyim:)

 

 

 

 

Loading...
0%