Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7-İsyan ve Kabulleniş

@mihrininbahcesi

Dervişe sormuşlar; "Huzur nedir?" diye. "İnandığım yolda inandığım kişiyle beraber yürümektir." demiş.*

Feride, içeriye hafiften sızan güneş ile yatağında dönüp dururken artık uyanması gerektiğinin farkındaydı ama bunu istemiyor. Gözleri gün aşırı yorgunluğuyla açılmak üzereyken inat edip sıkısıkıya yumdu. Uyanmak istemiyordu ama beynine üşüşen küçük kurtçuklar çürük bir elmayı kemiriyorcasına ilerliyordu ruhunda.

Gözünü açtığında kendisini 15.yy'da bulmayı hala yediremiyordu. Her yeni güne kabustu diyerek uyanmak istiyordu lakin tâbi olan gerçeklik bir türlü yakasını bırakmıyordu. Artık bütün bu olanları kabullenmesi gerektiğinin farkında aralarken gözlerini aynı otantik döşemeye sahip kırmızı, sarı renkleriyle bezenmiş divanı gördü.

Bir damla yaş yeniden süzülürken çehresinden, buna asla alışamayacağına emin olmuştu. Her ne kadar kabulleniyorum, alışıyorum desede Feride, alışamıyordu işte!
Bir kez daha hayal kırıklığıyla bezenen ruhu, üzerine serpişen yorgunlukla yorganına sarılıp yeniden uykunun kollarına hapsolmak isterken kaldığı odasının kapısı sertçe çalındı.

Tükenmiş vücudunu zorla yataktan ayıran Feride, hızlıca üzerine bir şeyler alıp ayaklarının dibinde duran şalını başına geçirdi. Günlerdir aynı kıyafetleri giymenin ağırlığı altında kapıyı açarken Hafsa ile burun buruna geldi.

Anlaşılan giyinme işini oldukça uzun ve sessiz tuttuğu için genç kız merakla kapısına iyice dayanmıştı yoksa kapıyı açar açmaz burun buruna gelmelerinin bir izahı olamazdı.

"Buyrun!"

"Ben sana giyecek bir şeyler getirdiydim."

Feride, genç kızın mahçup tavrına karşın önünden çekilip kapısı sonuna kadar açtı. Onun elinde ki geleneksel kıyafetlerle kendisine bakmayı sürdürmesiyle şöyle bir onu inceleyip içeriye girmesine izin vermeden kapısını yeniden kapattı.

Yaptığı ayıbın farkındaydı, farkında olmasına ama şuan da hiç birşey yapmak istemiyordu. Ne üzerinde ki kirli kıyafetlerini değiştirmek ne de birileriyle sohbet etmek. Tek istediği yalnız kalmaktı.

Belki saçma bir düşünceydi ama Feride, kendi kıyafetlerinden kurtulmak istemiyordu. Sanki, o kıyafetleri giyerse buraya ait olacakmış gibi hissediyordu. O yüzden gidebildiği yere kadar üzerinde ki elbiselerle kalacaktı. Buraya asla ait olmayacaktı.

Kendi içinde düşünceleri ile boğuşurken kapısı yeniden çalmış ve açılacak korkusuyla hemen oraya koşup kapının arkasına oturmuştu. Ayaklarını birleştirip dizlerini kendisine çekerken kollarını etrafında dolayıp başını dizlerinin üzerine gömdü Feride.

Hafsa ise hâla inatla kapıya vurmaya devam ediyor ve kendisini üzerini değiştirmesi konusunda ikna etmeye çabalıyordu.

"Feride hatun, açasın kapıyı da üzerini değiştiresin. Hem dünden beri bir lokma aş yememişsin, hayde inat etme!"

Gözünden akan yaşların ardı arkası kesilmezken elleriyle kulaklarını kapadı Feride, hiç birşey duymak istemiyordu. Bu olanlara inanmak istemiyordu, resmen fantastik bir hikayenin içine sıkışmış gibiydi. Bir insanın mantığı nasıl olurda bunları kabul ederdi ki!

Gözyaşları şiddetini arttırırken hıçkırıkları kaldığı küçücük odanın içinde adeta dönüp duruyor sonrasında kulaklarına ulaşıyordu. Feride, kendi iç buhranı içinde nefes almayı unutmuş bir şekilde ağlarken bu seferde Salabuca'nın sesini duymuştu.

"Evlat, kendine gelesin! Açasın kapıyı da derdine şifa bulalım."

Yaşlı adamın sesi öylesine şefkat doluydu ki, Feride sanki bu anı bekliyormuşcasına gözyaşlarını silerek kapıya uzanmıştı. Kendinden beklenmeyecek bir dinginlikte kafasını açık bıraktığı boşluktan Salabuca'yı görecek şekilde uzatırken sesinde ki şefkati yüzünde de görmüştü.

"Hafsa kızımın getirdikleri giyip gelesin hele, divanda seni beklerim. Az hasbihal edelim!"

Salabuca'nın gitmesiyle Hafsa elindeki giysilerle odasına girmişti. Feride, geri dönüp yatağına otururken odada ki genç kız mahçup tavrını sürdürerek getirdiklerini yanına bırakarak odadan çıktı. Feride, aybı yapanın kendisi olmasına rağmen onun utanıp sıkılmasına içerlenirken bakışlarını elbiselere çevirdi.

Sağ eli istemsiz bir şekilde kat kat duran parlak ve işlemeli elbiselere giderken giyip giymemek arasından kararsız kalmıştı. Bunları giymek Feride'ye göre tüm bu olanları kabul etmek demekti. Sonra düşündü, bu gerçekliğe inanmak istiyorsa ayak uydurmalıydı. Buraya, burada olanlara ayak uydurmalıydı.

Ani bir kararla üzerinde ki kan ve çamur lekeleri ile bezenmiş kıyafetlerini çıkaran Feride, üç parçadan oluşan kat kat giyisiyi üzerine
geçirmeye başladı. Her zaman kat kat giyinmekten nefret eden Feride, şöyle bir kendisini süzdü. Altına geçirdiği şalvar tarzı geniş bir pantolon onun üzerine uzun içlik tarzında bir gömlek ve en üstüne de giydiği iç kıyafetleri kaybedecek kadar uzun işlemeli bordo bir dış elbise.

Bütün bunlar Feride için oldukça ağır ve fazlaydı. Kış aylarında bile lahana gibi kat kat giyinmeyi sevmezdi ki o! Bir de elbisenin üzerinde ki işletmeler vardı, abartı üstüne abartı Resmen kendisini kına gecesinde hissetmişti. El mecbur üzerindekiler ile idare eden Feride yatağın üzerinde duran kirli elbisesi ile bakıştı.

Onları bir güzel katlayıp yatağın üzerine geri bıraktı. Odadan çıkmadan önce elbisesi ile aynı renge sahip olan kalın kumaşa elini atarken bunu nasıl bağlayacağını bilmiyordu. Hafsa'nın örttüğü şekilde yapamayacağını bildiği için normal bir şal gibi kafasına bağlamakta buldu çareyi.

Her şeyin tamam olduğuna kanaat getirirken gözüne çarpan parlak taşları eline alarak incelemeye başlayan Feride, bunu asla kafasına takmayacaktı. Günümüzde sadece gelinlerin kafasında görmeye alıştığı ki- onlardan bile nefret ederdi- fakat şimdi burada günlük yaşam tarzında kullanılması gayet normaldi ama burada ki insanlara göre.

Taşlı, tuşlu baş aksesuarını yeniden yatağa bırakırken elbisesinin eteklerinden tutarak usul usul kendisine ait olan odadan çıktı. Evde ki sessiz havaya ayak uydurarak minik adımlarla salona geçti Feride.

Salonda ki koca divanda kurulmuş olan Salabuca'yı, Hafsa'nın uzattığı suyu içerken gördüğünde sessizliğini sürdürerek küçük salonda aşinası olduğu yere, sobanın ardında ki mindere kuruldu. Dışarıdan bakan biri ses çıkarmadığı müddetçe onu göremezdi tıpkı salondakiler gibi.

Salabuca'nın su tasını Hafsa'ya uzatmasıyla yalandan öksürüp varlığını belli eden Feride, kendisine dönen kafalara zoraki birer tebessüm yollayıp ellerini üstüne birleştirdi ve bakışlarını oraya çekti. İstanbul'un nemli ve sıcak havasından sonra buranın buz gibi havası bünyesini allak bullak etmişti. Allah'tan zayıf bir bünyesi yoktu da öyle kolay kolay hasta olmuyordu yoksa buralarda işi zor olurdu.

Hafsa'nın karşısında ki mindere oturmasıyla iyice görünmez olan Feride, Salabuca'yı görebilmek adına kafasını ileriye doğru uzatıp onunla göz kontağı kurmaya çalıştı. Yaşlı adam bunu anlamışcasına ellerini bastonunun üzerinde birleştirerek "Nasılsın kızım?" Diye soruverdi.

Bu soru karşısında afallarken dudakları alayla kıvrıldı. Feride nasıl olabilirdi ki? Bunca bilinmezin arasında nasıl olması gerektiğini kendisi bile bilmezken nasıl cevap verebilirdi.

"Sizce nasıl olmalıyım?"

Feride, kendisinin dahi bilmediği cevabı karşısında ki ihtiyardan beklerken onun sanki çok komik birşey söylemişcesine gülmesine anlam veremedi.

"Nasıl olduğunu ben dahi bilmem amma nasıl hissettiğini az çok anlarim.!"

"Peki nasıl hissediyormuşum?"

"Kaybolmuş!"

Feride, aldığı cevap karşısında alaycı bir tavırla tıslayıp kafasını çevirirken Hafsa'nın bakışlarını bir ok misali üzerinde hissetti. Anlaşılan, yaşlı adam onun için oldukça önemli olmalıydı ki bu tavrını tasvip etmemişti ama tavrını sürdürmekte ısrarcı olan Feride, ellerini dizlerinin üzerine otoriter bir şekilde koyarak "Bunu anlamak için müneccim olmak gerekti, haklısınız" dedi ve alaycı tavrından ödün vermedi. Lakin onun aksine Salabuca oldukça ihtiyatlı yaklaşıyodu kendisine.

"Sana yadımcı olmaya çalışırız kızım, bizi de anlayasın!"

"Bana yardımcı olmak istiyorsanız, buradan nasıl çıkacağımı anlatın! Emin olun işte o zaman en büyük yardımı yapmış olacaksınız."

"Keşke bileydim evlat, keşke!"

"Biri var demiştiniz, benim gibi biri! Ona da tıpkı bana hitap ettiğiniz şekilde yeni dünyadandır dediniz. Bunlar sizin sözleriniz."

Feride, tüm kozlarını oynayıp yaşlı adamın üzerine giderken, Salabuca oyuna gelmeyin aynı irade ile konuşmaya devam etti.

"Evet bunlar benim kelamlarımdır lakin bildiğim pek birşey de yoktur."

"Siz bana bildiklerinizi anlatın, Sinan denen adamın nerede olduğunu söyleyin yeter! Ben kendi yolumu bulurum evelAllah!"

Feride, bir hevesle cümlelerini ardı ardına sıralarken Salabuca yeminli gibi ağzını açıp tek laf etmemişti. Bu durumdan pekte hoşnut olmayan Feride ise tavrını belli etmek adına iyice hiddetlenip tam ayağa kalkmak üzereydi ki tokmağı andıran gür bir sesle olduğu yerde kalmak durumda kaldı.

Hafsa'nın kapıyı açmak için yanından ayrılmasıyla olayın sıcaklığını unutturmak istemezcesine yeniden Salabuca'nın üzerine giden Feride, kendinden emin bir sesle "Sinan, nerede?" Diye sorusunu yeniledi.

"Bilmeyiz kızım, hiç birimiz onun nereye kaybolduğu bilmeyiz."

"Geri dönmüştür olabilir mi?"

Feride, aldığı cevap karşısında dudaklarından dökülen cümleleri Salabuca'yı inandırmak için değilde daha çok kendini ikna edercesine fısıldamıştı. Bu mümkün olabilirdi, eğer Sinan denilen o adam kaybolmuşsa geri dönmüş demekti. Bu da çıkış yolunun olduğunu gösteriyordu, Feride'nin artık bir yolu vardı. Buradan kurtulmak için bir umudu vardı!

Salabuca'nın sorusuna cevap vermekten çekindiğini gören Feride, bir umutla gözlerinin içine bakarken kaba bir ses bütün ambiyansı bozmuş ve yaşlı adamın yerinden kalkmasına sebep olmuştu.

"O elini çekesin, yoksa kılıcımı kanlayacaksın Temirbay!"

Feride, son iki günde fazlasıyla aşinası olduğu sesin sahibini tanırken sabır çekti. Hem karşılaşacağı dağ ayısının göstereceği muameleden çekiliyordu hemde yanında ki aklı kısa boyu uzun adamdan. Feride, sıkıntılı bir şekilde kendisini kamufile eden sobanın arkasına iyice sinmişti ki Temirbay'ın kolundan tutmaya çalıştığı Tuğtekin'i gördü.

Bu adam daha saatler öncesinde elinin altında yaralı bir şekilde yatıyordu ama şimdi sanki kurbanlık koyun gibi biçilen kendisi değilmişcesine etrafta dolaşıyor bir de bunlar yetmezmiş gibi kendisine yardımcı olmak isteyen yaverini tehdit ediyordu. Temirbay'a yaver laflasının cuk diye oturduğunu düşünen Feride, Tuğtekin ve tehtidlerini artık yadırgamıyordu. Adamın jargonu buydu, tehtid etmek!

"Hoşgelmişsiniz evlatlar!"

"Hoşgördük Salabuca!"

Feride, oda da yok olmayı dilerken delibaş askerleri günlük bir rutini takip edercesine boş buldukları yerlere oturmuşlardı bile! Hafsa'nın yeniden içeriye girmesiyle yanında iki genç kız daha gören Feride, biraz olsun rahatlamıştı. Bunca erkeğin arasında yalnız kaldığını bilmek onu daha da rahatsız etmiyor değildi. Kızların da boş buldukları köşelere oturmasıyla yerinde iyice küçülen Feride, askerler evi terk etmeden buradan çıkmamayı ve ses etmemeyi hedefliyordu.

Hedefliyordu, hedeflemesine lakin işler ilk dakikadan bile istediği gibi gitmedi. Feride, ne güzel burada uslu uslu masa çiceği gibi duracakken Temirbay denen adamın büyük gafiyla kendisini dizginleyemeyeceğini o anda anladı.

"Salabuca, o manyak hatun nerededir?"

Allah şahitti ki Feride, kimseye çatmadan, varlığını dahi belli etmeden olduğu yerde sessizce oturacak ve askerler gidince Salabuca ile yarım kaldığı konuşmasına devam edecekti ama gelin görün ki kışkırtılıyordu hem de en adicesinden! Dışarıdan bakıldığında oldukça mülayim ve kibar görünen adam kendi tabiriyle tam bir plaza beyefendisiyken ağzını açtığı anda kalasa dönüşüyordu.

Plaza kalası Temirbay!

Feride, daha fazla kendisini ve öfkesini dizginleyemeyip saklandığı sobanın arkasından çıktı fakat oturduğu yerden kalkmaya gerek duymadı.

"Bana bak plaza kalası! Dikkat ette bir gün sende beyin gibi o manyak hatunun eline kalma!"

Dün bütün gün, canını dişine takarak kurtardığı bir beyleri vardı. Tamam bu mesleğiydi, yapması gereken buydu ama bir teşekkürüde çok görmeselerdi bari hadi onu da geçmişti ama biraz saygı gösterebilirlerdi en nihayetinde!

"Sen bana ne dersin öyle
MECZUP KADIN!"

Feride, Temirbay'ın ayağa kalkıp sinirle üzerine gelmesiyle kendini ayakta tamda plaza kalasının önünde buldu. Eğer o bütün inadıyla kendisine deli laflasını yapıştırmaya devam edecekse Feride'de onun ağzından konuşup aynı dili pek tabi sürdürebilirdi.

"Uzaktan davulun sesi hoş gelir derler, tam da sana uygun bir deyim olmuş bu plaza KALASI!"

"Ula! Kadın, madın dinlemeyeceğim alacağım şimdi seni ayağımın altına!"

Feride'nin gözleri bu tehtidle irileşirken , pekte yamana atamadı. Neticede buradakilerin genine işlemişti tehtid etmek ve şiddet ama bir şeyi atlıyorlardı. Feride Gencazer'i! Öyle her tehtide boyun eğecek kadın değildi Feride, bu zamana kadar susmuşsa bir bildiği vardı. Ya da bilmediği!

Sessiz kalışı benliğinin bulunduğu zamana hala ayak uyduramamış olmasındandı. Gerçekliğe inanmamış ve bunu öğrenmek isterkende kendisinden ödün vermişti ama artık bitmişti. Feride, nerede olduğunu ve nasıl davranması gerektiğini artık çok iyi biliyordu.

İlk kuralı; boğun eğmeyecekti! Ne karşısında ki plaza kalasına ne de diğerlerine, şimdi yapması gereken tek bir şey vardı o da had bildirmek! Buna da karşısında ki adam ile başlayacaktı.

Bundan sonra kimse onu ezmeye, tehtid etmeye cesaret edemeyecekti.

"Hodri meydan plaza kalası! Ama unutma ki sen bana hiç bir halt yapamazsın!"

Feride'nin sesi küçük evin salonunda yankı yapıp yeniden kulaklarda buluşurken kimseden çıt çıkmadı. Temirbay ise ilk defa bir kadından posta yemenin altında ezilirken sıkmaktan kırılacak dişlerini serbest bırakarak ileriye doğru atıldı.

Feride, sağlam refleksleri sayesinde kendini geriye çekip daha saatler öncesinde sıkmaktan morarttığı kolunu aynı adamın elinden kurtarırken çenesini dikleştirip aynı alaycı bakışlarını sürdürdü. Plaza kalası kendisinden böyle bir hamle beklemiyor olacaktı ki tek kaşı hayretler içinde havaya kalkmıştı.

Kendisine yeni bir hamle daha yapacağından emin olan Feride, tetikte beklerken yeni atak çokta gecikmedi. Yeniden aynı koluna hareketlenen adamdan bu sefer kaçmak yerine karşılık veren Feride, bir gün işine yarayacağını asla düşünmediği ama Nebibe ablasının ısrarlarıyla eve gelen savunma sanatları hocasından aldığı dersleri bugün ilk kez bu adamın üzerinde denedi. Tabi kum torbasını ve hocasının tuttuğu minderi saymazsa.

Feride, Temirbay'ın uzattığı kolunu sol eliyle havada yakalayıp seri bir hareketle bükerken, kendi ekseninde 90° derecelik bir açıyla dönüp sağ dizini adamın yüzünün tam ortasına geçirdi. Plaza kalası aldığı darbeyle gerilerken Feride, ilk kez canlı bir insan üzerinde uyguladığı çengel vuruşta kendisine tam not vermişti.

Sonuçta plaza kalasının burnundan kan akmıştı.

Nice!

Yaptığı bu hareketinden sonra oda da ki uğultuları boş vererek bir kaç adım atıp burnunu tutan adamın dibinde soluk alan Feride, son vuruşunu da çenesiyle yapıp, plaza kalasını nakavt etti.

"Geldiğim yer her ne kadar buradan daha geniş bir mezhebe sahip olsa da, müslüman bir kadına böyle pervasızca yaklaşmak caiz değildir, hiç bir dönemde! Eğer bir daha bana dokunacak olursan veyâhut beni tehtid etmeye kalkarsan az evvel Delibaşı'nın dediğini ben yapar, kolunu eline VERİRİM!"

Feride, kadınlardan çıkan hayret nidalarıyla odadakilere dönerken bakışları hepsinin üzerinde tek tek dolaştı ve en son delibaşı Tuğtekin beyin üzerinde durdu. Bakışları öylesine sert ve kendinden emindi ki, gerektiği yere gerektiği mesaji verdiğini düşünüyordu.

Bundan sonra onun içinde tehtid devri son bulmuştu!

Feride, inatla gözlerini Tuğtekin'den çekmeden kendinden emin bir ses ile Hafsa'ya ithafen konuşmaya başladı.

"Hafsa, biraz pamuk ve su getirde Temirbay'ın yarasına bakayım. Tahminimce burnu kırıldı!

Feride 1, Temirbay 0!

Devam edecek...

Sizi çok beklentiğimin farkındayım ama benime anlayın 3 ayrı hikaye ile uğrayıp duruyorum.. Elimden geldiğince çabalıyorum ama iş, ev ve burası anca bu kadar oluyor.

Yok ben bölümü bekleyemiyorum diyenler varsa da hikayemiz FİNAL olmuş bir şekilde YouTube'de mevcut. Lakin orada ki bölümler ile burada yayınladıklarım arasında ilerleyen bölümlerde çokça fark olacaktır. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. YouTube'den dinlemek isteyenler arama kısmına OSMANLI GÜNEŞİ SESLİ KİTAP VEYA CIHAN BOZACI diye aratarak bölümleri bulup dinleyebilir:)

Son olaylardan haberdar olmak için beni intagramdan takip etmeyi unutmayın; mihrininbahçesi:)

 

Loading...
0%