@mileidi61
|
Miray, Elif ile Kuzey'in arasındaydı. İkisininde kolundan sıkıca tutuyordu. Özellikle Elif'i. Bırakırsa kaçacak delik arayacağından adı gibi emindi çünkü. Onu duyabileceği mesafede duruyordu. Kulağına doğru hafifçe eğildi.
"Benden ömrü boyu kurtulamayacaksın. Yaz bunu bir kenara." Sevecen bir tonda söylediği bu söz Elif'i rahatsız etmemişti. Ama susacak değildi elbette. Ela gözleri hafifçe kısıldı.
"Unuttuysan hatırlatayım. Kısa bir süre sonra evleneceksin Miray. Biraz da Kuzey çeksin kahrını bir zahmet."
Yolda yürürken kavga etmeye niyeti yoktu ama istemediği bir yere zorla götürülüyordu. Ki bundan nefret ederdi. Üstelik içine dolan tuhaf bir his onun geri dönmesini istiyordu.
Adımları telaşlı, canı sıkkındı. Güneş sıcaklığını arttırmıştı. Ona hiçte yardımcı olmuyordu. Şimdi bunaldığını hissediyordu. Ama Miray'ın kolları onu bir zırh gibi sarıyordu. Bırakmaya da niyeti yoktu.
"Sen öyle san cicim. Benden habersiz kuş bile uçuramayacaksın gör de bak." Yapardı.
Miray aklına koyduğunu eninde sonunda yapardı. Yoksa Kuzey şuan onun nişanlısı olamazdı. Bu yolda çektiği çile az değildi.
"Sonunda geldik. Hadi bakalım önden buyurun."
Kuzey kibar bir çocuktu ama şimdi olduğundan daha düşünceli davranıyordu. Bir terslik olmasından endişe duyuyordu anlaşılan. Ama
Miray sandığı kadar korkunç biri değildi. Merdivenleri çıkarken ona kibarca teşekkür de etmişti.
"Mersi canım. Ama bu yeterli olmayacak biliyorsun."
O an Kuzey ile göz göze geldi Elif. İkisi de bu günü kazasız belasız atlatmak için elinden geleni yapacaktı. Gözleriyle Miray'ın olduğu yere bakıyordu. İçeri girdiğinden emin olunca Kuzey' e döndü.
"Çok stresli görünüyorsun. Sanki 3. Dünya Savaşı çıkacakmış gibi davranıyorsun."
"İnan ki, bana öyle olacakmış gibi geliyor Elif."
Onu sakinleştirecek bir şey de bulamıyordu. Miray sinirliydi evet ama bunu yansıtmayacaktı. Hele onların önünde yapmazdı.
"Dinle. Bence abartıyorsun. Altı üstü bir tanışma o kadar. Her zamanki gibi davran sadece. Hem merak etme. Miray sana çok değer veriyor. Dikkatli olacaktır."
Kuzey'e söylediklerini keşke kendisi içinde söyleyebilseydi. Kendini hiçte iyi hissetmiyordu oysa ki. Beraber içeri geçtiler. Onları açık bir alan karşıladı önce. Zaten kapalı bir mekan olarak hatırlamıyordu burayı.
Daha önce de gelmişti ama şimdi pek çok şey değişmişti. Kapalı alanları da mevcuttu. Ama temiz hava en iyisiydi. Şuan ki stres için birebirdi.
"Nerede kaldınız? Bir an yolu kaybettiniz sandım."
Kinaye dolu bir bakışla söylemişti bu cümleyi. Zeki kızdı. Bir şeyler anlayacağı belliydi. Ama üstelemedi.
"Geldik işte. Hadi gidelim."
Miray ile Kuzey önden beraber gidiyordu. Elif hemen peşlerinde onları takip ediyordu. Yukarı bir merdiven daha çıkıp sağa döndüler. İşte oradaydılar.
Nezaket gereği ayağa kalkmış onları selamlamışlardı. İki kişiydiler. Karı koca oldukları çok belliydi.
"Hoşgeldin Miray. Ben Kamer." Uzun ince elini arkadaşça uzatmıştı. Miray da elini uzatarak karşılık vermişti.
"Merhaba. Siz de hoşgeldiniz. Adınızı çok iyi taşıyorsunuz doğrusu."
Kimse Miray'ın dediğinden bir şey anlamamıştı. Sessiz kalmak tercihen en doğrusuydu. Miray'ın karşısında duran kadın bu kısa sessizliğin ardından söz aldı.
"Tam olarak ne demek istedin? Anlamadım?" Miray belki de en güzel gülümsemesini takınmıştı yüzüne.
"Size çok uygun bir adınız var diyorum. Ay gibi bir güzelliğiniz var."
Kamer adının anlamlarından biriydi bu. Ay demekti...
Miray bunu içten söylemişti.
Gerçekten karşısındaki kadın güzeldi. Boyu çok uzun değildi ama yüzü ve ince davranışı onu çok etkiledi. Gözleri onunki gibi iriydi ve yeşil bir elmas gibi parlıyordu. Beline kadar gelen uzun, siyah, düz saçları vardı.
Hiç yapmacık bir tavır da sergilememişti. Kötü bir elektrik almamıştı Miray ondan. Yoksa durduk yere kimseye iltifat edecek biri değildi.
Kadın gözlerini kaçırmıştı. Hafif mahcupluk hissetmişti galiba. Ama iltifat hoşuna da gitmişti. Kuzey ve q
Elif küçük bir şok geçirmişti. tabi ki. Ama Elif' in şaşkınlığı sadece Miray adına değildi. Kadının gülümsemesi de çok tanıdıktı. Sevecen ve güzel.
"Teşekkür ederim. Çok incesin."
Elif bu çifti gördüğüne yemin edebilirdi ama nerede gördüğünü bir türlü hatırlayamıyordu. Miray içten gelen bir tavırla konuşmaya devam etmişti.
"Daha erken tanışmayı isterdim. Ama bugüne nasipmiş."
"Evet. Bugün şansımız varmış diyelim."
Kamer sandığından da güleç bir kadındı. Yanında duran uzun boylu adamı da taktim etti elbette.
"Eşim Orhan." Miray onunla da el sıkışmıştı. Güçlü bir duruşu vardı. Siyah gözlerini fark etmemek imkânsızdı. Bir elmas gibi ışıldıyordu.
Saçları Kuzey'in saçlarına benziyordu. Dağınık bir modeli vardı. Ve ona yakışmıştı. İkisi de birbirini tamamlıyordu. Miray dışarıdan izleyen biri olarak onları beğenmişti.
İlerde Kuzey ile böyle olacaklarını düşündü nedense.
Elif sonunda kadraja girmişti. Daha doğrusu Kamer, ona özellikle bakıyordu. Sanki tanıyor gibi. Elif onu rahatsız etmese de bu bakışmayı kesmek adına elini uzattı.
"Merhaba. Ben Miray'ın. arkadaşıyım."
"Dostumsun." diyerek küçük bir düzeltme de yapmıştı. Elif ise ona sert ama kaçamak bir bakış atmıştı.
Selamlaşma faslı bittikten sonra masaya oturdular. Çok şık olmasa da oturdukları banklar rahattı. Burası insana biraz doğa da dolaşıyormuş hissi veriyordu.
Etrafta küçük küçük ağaçlar vardı ama kimseye engellik vermiyordu. Ayrıca koruma altına da alınmışlardı. Duvarda kocaman bir ağaç resmi bile vardı. Elle yapılmış gibiydi. Elif böyle yerleri severdi.
Zaman hızlı ilerliyordu. Masaya güzel, koyu bir sohpet hâkimdi. Elif aralarındaki sohpete gerekmedikçe katılmadı. Önemli olan zaten onların birbirini tanımasaydı.
Kamer şuan 35 yaşındaydı. Ve bir oğlu vardı. Elif bunu duyunca çok şaşırmıştı. Çünkü çok genç görünüyordu. Şuan bir işte çalışmıyordu. Zamanını hep oğluyla geçiriyordu.
Miray'ın onu sevmesi çok normaldi. Çünkü birbirlerine çok benziyorlardı. Onda gelecekteki Miray'ı görüyordu. Bu demek oluyordu ki iyi anlaşacaklardı.
Miray sıkça Elif'i sohbetin içine dahil etmeye çalışıyordu. Ve Elif kısa cevaplar vererek onu delirtiyordu.
Biri ona gidebilirsin dese hiç düşünmeden kalkıp giderdi. Kurtulmak için her yolu deniyordu.
Gözleri arada Kuzey'e kayıyordu. O, bu anı hiç böyle hayal etmedi galiba. Bir yanı gururluydu. İkisinin anlaşacaklarını tahmin bile etmemişti nede olsa. Bir yanı da iki tatlı belayı nasıl idare edeceğini düşünüp duruyordu.
Ama kadının hâla onu özenle izlediğini görebiliyordu.
"Sonunda hatırladım seni."
Herkesin yüzü ona doğru dönmüş, gözleri meraklı bir havaya bürünmüştü. Elif bundan rahatsız olmuştu ama kaba davranmak istememişti.
"Anlamadım?" diyerek karşılık verebildi sadece. Ses tonunu olabildiğince yumuşak tutmuştu.
"Dün. Sahilde gördüğümüz kız sendin. Evet eminim. Hatta oğlum senin yanına gelmişti. Yavuz. Hani elinde tost olan."
Duyduğu sözler ile Elif'in başından aşağıya kaynar su dökülmüştü sanki.
O anı zihninden atmak için çok çabalamıştı oysa ki. Yaşananlar bir şimşek hızında aklına geliyordu. İçerde bir yerde bilmediği bir fırtına ona doğru ilerliyordu sanki. Ve şiddetli olacaktı.
Bu çiftin onlara neden tanıdık geldiğini anlamıştı. O gülümseyen yüzün sahibini de çok net hatırlıyorum. Bu nasıl bir tesadüftü?
Yüzünün donuklaştığını da fark etmemişti. Parmaklarıyla oynadığını da. Miray buna ilk kez şahit oluyordu. Masanın üzerinde buza dönen o elleri sıkıca tuttu.
"Elif. İyi misin?"
Dostunun ılık dokunuşu onun sersemlemiş bedenini atağa geçirmişti.
"İyiyim iyiyim."
Hayatta en çok kullanılan yalandı bu. Aslında Elif hiçte iyi değildi. Ve Miray bunu hissetmişti. Soru sorması gereken bir zaman değildi. Sadece onun elini hiç bırakmayacak gibi tutuyordu.
"Üzgünüm. Yanlış bir şey mi söyledim?"
Bu Kamer'in sesiydi. Gerçekten de sesi üzgün geliyordu.
"Hayır Kamer abla. Senin üzgün olman gereken bir durum yok. Sadece ani bir şaşkınlık yaşadı sanırım."
Ama o da en az Kamer kadar şaşkındı. Elif'in davranışına bir anlam veremedi. Sadece izlemekle yetindi. Şimdilik...
"Yavuz seni çok sevdi. Kolay kolay kimseye ısınan bir çocuk değildir. Herkesle de hatta kendi yaşındaki akrabalarıyla da anlaşamaz. Tuhaf değil mi? Hiç tanımadığı birini tanıdığı pek çok kişiye tercih etti. Biz de dahil."
Sesince yalancı bir kırgınlık vardı. Buna gücenmemişti. Gizli bir hayranlık belirtisiydi.
"Ciddiyim. Akşama kadar senden bahsetti durdu."
Bunu duyduğunda Elif'in gözlerindeki şaşkınlık yerini korkuya bıraktı. Yavuz ile arasında öyle uzun bir sohbet geçmemişti ki. Ne anlatmış olabilirdi ki. Ve kime?
"Birazdan gelirler zaten. Seni gördüğüne çok memnun olacak."
Miray olayı anlamaya çalıştıkça durum karışık bir hâl almaya başlıyordu.
"Gelirler? Yavuz ile kim geliyor?"
"Benim kardeşim. Ali. Dayısı olur kendisi. İşte geldiler."
Kamer el işareti ile birilerini yanına çağırıyordu.
Elif arkasını dönmeyen tek kişiydi. Yaşadığı şeyin doğru olmaması bunun kamera şakası olduğunu düşünmek istiyordu. Ama gözlerini kapatsa da aynı sesleri duyuyordu.
Soğuk bir dalga bedenini ele geçirmişti. Artık kımıldayamıyordu. Banka bedenini mıhlamıştı. Kalkmaya niyeti de yoktu. Ama hissediyordu. Fırtına çok yakındı...
Kulağına gelen sesle irkildi. Onun sesiydi. Artık kaçamayacaktı. İçinden ettiği tüm dualar boşa çıktı. Sıra ona geldiğinde tabi ki ayağa kalkmıştı.
Yüzünü de ona dönmüştü. Elini uzatmadı. Sadece başıyla hafif eğilerek
"Merhaba. Ben Elif." diyebilmişti sadece.
Seninin titrememiş olmasını umuyordu. Zamanın durduğu nadir anlardan biriydi. En azından Elif için. Bu sefer üzerinde siyah bir gömlek vardı.
Havanın sıcaklığı düşünülürse bu hiçte uygun görünmüyordu ama onda güzel duruyordu. Dün beyazdı. Bugün siyah. Bu da mı bir işaretti yoksa?
Esmer teni ile uyumluydu gözleri. Bal rengini taşıyan bu gözlerin onda bıraktığı etkiyi hiç sevmemişti. Zira o fırtına az önce ayağa kalkıp, ona baktığında büyük bir çarpışma etkisi yaratmıştı kendisinde. Sessiz ama şiddetliydi.
Böyle bir sarsıntıyı dışardan göremezsiniz. Yüreğinizin en ücra köşesinde yankılanır sesi. Ve sadece fısıltı olarak duyabilirsiniz. Yıllardır, sağlam yapıtaşıyla örülü tüm duvarları yıkılacak, gizli kalan ne varsa gün yüzüne çıkacak ve yüreği onu hüsrana uğratacaktı sanki.
Ali de en az Elif kadar şaşkındı. Dünya küçüktü nede olsa. Böyle düşününce Trabzon daha da küçüktü.
Ama onunla tekrar karşılaşabilme ihtimalini hiç düşünmemişti. Tüm gün onu düşünmesine rağmen, onunla konuştuğu her kelimeyi aklına kazırken, şimdi söyleyecek bir şey bulamamıştı.
Hatırladığı gibiydi. Ela gözleri sorgulayıcı, öfkeli ama mahsun. Dudakları konuşmak istemediğini anlatır gibi sessiz. Anlaşılan hayat ona güzel bir jest yapmıştı. Oda gizli bir memnunluk duyarak bunu kabul edecekti.
"Merhaba. Ali ben. Memnun oldum."
Ona bakmaktan kaçınmalıydı. Şu saçmasalak hareketi bırakıp gitmeliydi buradan.Elif şuan buradan gitmek için neler vermezdi.
Bir şekilde yok olsa ne güzel olurdu. Hiç yaşanmamış gibi zihninden bügünü de silerdi.
Elif buna cevap verememişti. Aradan sıyrılan Yavuz mutlulukla Elif'in önünde belirmişti.
"Aaaa. Sen. Yine karşılaştık."
Bu bir kurtuluş reçetesiydi. Elif kendisini hapseden bakışlardan kurtularak Yavuz'a doğru eğilmişti.
"Evet. Sonunda seni görebildim. Duyduğuma göre hep benim adımı anıyormuşsun. Bak karşındayım."
"Burada olduğunu bilseydim daha erken gelirdim. Güzel bir dondurma için çok yürüdük. Ama başardık."
Keyifle dondurmasını yiyordu. Kamer uzanıp oğlunu yanına aldı. Oturup dinlenmesi gerektiğini düşünüyordu. Terlemiş görünüyordu.
Elif başını kaldırdığında onunla tekrar göz göze gelmişti. Onun karşısında hep tetikte bekliyordu.
Sürekli tedirgin bir tavır takınıyordu. Ama elinde değildi bu. Bedeni istemsizce tepki veriyordu.
Miray aralarındaki çekişmeyi fark etmişti. Elif'in davranışlarındaki tuhaflığın sebebi belli olmuştu.
Ali onun bir şekilde dünyasını sarsmışa benziyordu. Bu konuyla sonra ilgilenecekti elbette. Ortamın kasvetli havasını dağıtmak adına Yavuz' a döndü.
"Sen ne şirin bir şeysin böyle. Merhaba benim adım Miray. Elif ile önceden tanışmışsın. O benim dostumdur. İstersen seninle de arkadaş olabiliriz. Ne dersin?"
"Olur."diyerek cevap verdi Yavuz.
Elindeki külah dondurmayı yemeye devam ediyordu. Miray onu kendi yanına aldı. Ve herkes masaya tekrar oturdu. Ali eniştesinin yanına oturmuştu.
Elif tam karşısında duruyordu. Şimdi bu yaptığı marifet miydi? Neden ille de karşısına geçip oturdu ki? Öfkesi yavaş yavaş yükseliyordu.
Ama bakışları hep başka taraftaydı. Ona bakmamak için büyük bir çaba harcıyordu hatta. Bariz belliydi ki ondan kaçıyordu.
En azından yüzündeki gergin ifade artık yoktu. Duruma alışmaya çalışıyordu.
Elif onu görmezden geliyordu. Onunla değil konuşmak, yüz yüze gelmek bile istemiyordu. Ona ne zaman baksa huzursuz hissediyordu.
Gözlerindeki bir pırıltı onu savunmasız bırakıyordu. Ve Elif bundan hiç hoşlanmamıştı.
Şu ortamda ona en iyi gelen şey Yavuzdu. Onunla sürekli bir diyalog halindeydi. Ve bu dikkatinin dağılmasına olanak sağlıyordu. Tabi bunda ne kadar başarılı olabileceği meçhuldu.
Miray da Yavuz'a çabuk alıştı. Onunla gelecek için bir sürü plan bile yapmıştı. Herkesin ortamdan keyif aldığı kesindi. Elif hariç.
Yemekler bittiğinde tabi ki çay içilmeden kalmak olmazdı. Trabzon'un bir geleneğiydi bu. Nereye giderseniz gidin çay içmeden kalkamazsınız.
Misafirliğe gittiğinizde hele kapıdan çay içmeden adım dahi atamazsınız. Oysa Elif şuan çok sevdiği çayı bile içmek istemiyordu.
Ve ani gelen hapşırık onu hazırlıksız yakaladı. Sırası mıydı şimdi hapşırığın? Bugün de her şey ters gidiyordu. Eliyle ağzını kapatmıştı ama herkes ona dönmüştü. Kısa süreliğine kısılan gözleri de Ali' nin gözlerine kitlenmişti. Kendisini mi seyrediyordu o?
Bu sefer onu bu çileden Kamer kurtarmıştı.
"İyi yaşa canım. Dünkü yağmurun etkisi sanırım. Umarım ciddi bir şey yoktur."
"Hayır ciddi bir şey değil. Evet yağmurdan. Ama çabuk geçer."
İçinden lanet okuyası gelmişti ama kendini tutacaktı. Hafifçe burnuna dokunmuştu.
O anda ne kadar sevimli göründüğünün farkında değildi. Ve bu hareketinin Ali' nin çok hoşuna gittiğini bilseydi eğer bir daha yapmaya tevbe ederdi herhalde.
Çaylarda içilmişti. Artık kalkma vakti gelmişti. Bu Elif için bulunmaz bir nimetti.
Çok şükür diye içinden geçirmişti. Sonunda bu işkence bitecekti. Evine gidecek ve bugün olanları yok sayacaktı. Oh be. Dünya varmış...
Bu tamamen bir yanılgıdan ibaretti ne yazık ki. İşler hiçte sandığı gibi gitmedi.
"Elif abla o gün dayımla ne konuştunuz? Çok merak ediyorum."
Yavuz'un bu sorusu havada uzun bir süre asılı kaldı. Herkes suspus olmuş onlara bakıyordu.
Elif ne diyeceğini bilmiyordu. O konuşmayı anlatacak hali yoktu. Herkesin ona soran bakışları altında ezildiğini hissediyordu.
"Sana yardımcı olduğu için teşekkür ettim Yavuz. Daha kaç kere söyleyeceğim?"
Sesi biraz huzursuz çıkmıştı. Elif bu tonda konuştuğunu ilk kez duyuyordu. Zaten en fazla kaç dk konuşmuştu ki onunla? Ama ona teşekkür edeceğini sanıyorsa yanılıyordu.
Ali Elif'in rahatsız olduğunu anladığı için öne atılmıştı. Kim olsa böyle bir durumda rahatsız hissederdi kendisini.
Yiğeninin bir art niyeti yoktu elbette ama ortamı sandığından daha fazla germişti.
"Ama sen doğruyu söylemedin. Hiçte inandırıcı değilsin. Yalan söylüyorsun işte."
Çocuk bile anlamıştı o gün ki konuşmanın bir teşekkür konuşması olmadığını. Gerilim gittikçe tırmanıyordu. Kamer oğlunun sınırı aştığının farkındaydı. Bilmeden yapmış olsa bile...
"Yavuz. Bu yaptığın hiç hoş değil. Bir daha böyle konuştuğunu görmek istemiyorum. Anladın mı beni?"
Kamer oğluyla kibar bir tonda konuşarak işi tatlıya bağlamak niyetindeydi.
"Sen onun kusuruna bakma Elif. Biraz fazla meraklıdır. Bizde kalkalım artık. Sizinle tanışmak güzeldi. Keyifli bir sohbet oldu. Nasıl olsa buralardayız. Yine görüşeceğiz."
Elif hiç sanmıyordu. Hatta mümkünse uzun bir süre görüşmemeyi umuyordu. Aslında tek sorun oydu. O ve yaratmış olduğu durum. Yoksa bu insanları sevmişti.
"Önemli değil." cevabını vermişti sadece.
Sonra da herkea gitmek için ayaklanmıştı. Orhan masanın büyüğü olarak yemek ücretini ödemişti. Halinden memnundu. Miray' ı çok sevmişti. Karısına çok benziyordu.
Ama Elif henüz bir bilmeceydi. Ve onun sırlarını Ali ortaya çıkaracak gibi duruyordu.
"Kuzey. Bir şeye ihtiyacın olursa telefon etmen yeterli. Enişten olarak buradayım."
Elif onunla vedaşlamamıştı. Hoş veda etmesi için bir sebebi de yoktu. Yavuz ise Elif'in yanındaydı. Az önceki tatsızlık çoktan unutulmuştı. Gülümseyerek Yavuz ile vedalaşmıştı.
Elif bu küçük bir vedalaşmanın ardından derin bir nefes alarak banka oturdu. Elini saçlarının arasında gezdiriyordu. Bugünün bitmesini istiyordu ama bu sefer Miray onu durduracaktı.
"Öyle kolayca kurtulmak yok küçük hanım. Şimdi anlatacaksın her şeyi. Dün tam olarak ne oldu?"
Gerçekten mi? Akşam bir türlü olmak bilmiyordu. Konuşmakta istemiyordu.
"Bir şey olmadı Miray." diyerek sıyrılmaya çalıştı.
Miray Kuzey ile yan yana oturuyorlardı. İkisi de dikkatli bir şekilde onu izliyor ve diyeceklerini dinlemek için can atıyorlardı. Olanları dümdüz anlatıp gitmek en iyisiydi.
"Önemli bir şey olmadı diyeyim daha doğrusu. Dün sahile gittim işte yağmurda da ıslandım. Sonra küçük çocuk geldi. Yavuz. Onunla az sohbet ettik. Sonra da-
"Ali geldi." diyerek sözünü kesmişti
Kuzey. İyi ki de yapmıştı. Onun adını dudaklarından arasından söylemek bile zor geliyordu. Onu bu işkenceden kurtarmıştı.
Miray sahte bir edayla ellerini yüzüne yapıştırmıştı.
"İnanamıyorum. İhanete uğradım resmen. Bunu hiç beklemezdim senden Elif. Beni nasıl hiçe sayarsın?"
"Miray abartma istersen. Ortada olan bir şey yok. Anlatmadım. Çünkü önemsemedim."
Bu çokta doğru bir cümle olmamıştı diye geçirdi içinden Elif.
"Tesadüfen karşılaşmıştık. Nereden bilebilirdim tekrar yüz yüze geleceğimizi. Sen olsan böyle bir şeyi düşünür müydün?"
Kuzey bu sefer Elif' in yanında yer almıştı.
"Haklı. Bunu hiçbirimiz bilemezdik. Kızın üstüne boşuna gitme."
"Sen sus bir bakayım Kuzey. Zaten sana hâla sinirliyim. O konu kapanmadı daha. Ama önce Elif ile konuşacağım. Sıra sana da gelecek merak etme."
"Kabak yine benim başıma patlayacak desene."
Kuzey keyifliydi. Günü sandığından da iyi geçiyordu. Miray onu umursamadı. Tüm dikkatini Elif'e vermişti.
"Ne konuştunuz peki?"
Elif o konuşmayı hatırlıyordu elbette. Nasıl sinirlendiğini de. Bu zamana kadar onu öfkelendiren bir erkek olmamıştı. Genelde umursamazdı.
Ama Ali içinde öyle bir huzursuzluk hissi yaratıyordu ki öfkesi bunun dışarıya yansıması olarak ortaya çıkıyordu. O konuşma yine onu öfkelendirmişti. Gözlerini kapatıp kendini sakinleştirmeye çalıştı.
"Hiç tanımadığı birisine sanki 40 yıllık tanıdığı birisiymiş gibi davrandı. Konuşmamak için çok direndim ama o ısrarla konuştu. Sanki benim derdimden anlıyorda ben bilmiyorum. Sinir etti beni."
İçindeki öfke dışarı yansımıştı. Hem yüzüne hem sesine. Miray ile Kuzey karşılıklı gülüşmüştü. Bu hiç beklemedikleri bir tepkiydi.
"Neye gülüyorsunuz siz? Komik bir şey mi var?"
Kuzey arkasına yaslanmıştı.
"Şu anki halini görsen sende kendine gülerdin Elif. Ona olan öfken çok belli. Duygularını bu kadar net gördüğümü hatırlamıyorum. Ali'yi yanımdan ayırmasam iyi olacak. Size karşı bir güç kazanmış olurum."
Elif yanındaki çantasını eline alıp Kuzey'in omuzuna vurmuştu.
"Aklından bile geçirme." Kuzey yalpalayarak ayağa kalkmış tebessüm ederek ona bakıyordu.
"Ben gidiyorum artık. Ali ile bir ön görüşme yapmam lazım. Malum yarın bizle olacak."
Son söylediği Elif'in aklını karıştırmıştı. Ona göz kırpıp uzaklaşan Kuzeyden çevirmişti bakışlarını. Hızlıca Miray'a doğru yöneldi.
"Bu da ne demek?"
Miray onun sakinleşmesini bekledi. Kuzey az önce ortaya bir bomba bırakmıştı.
"Anlatacağım ama önce sen anlatacaksın."
Elif bunun ne anlama geldiğini anlamamıştı. Miray ise Kuzey gittiği için modunu değiştirmiş rahatlamıştı.
"Elif. Ben seni tanıyorum. Ve sende ki değişikliği görebiliyorum. Peki sen görebiliyor musun?"
Değişiklik? Elif hiçte öyle bir şey fark etmemişti. Ya da henüz fark etmemişti. Kaşları çatık bir şekilde Miray'ı dinliyordu.
"Anlamadım?"
Miray söyleyeceklerini kafasında tartıyordu. Yanlış bir şey söylemek istemiyordu.
"Sürekli bir savaş halindesin. Bırak biraz hayatın kendiliğinden aksın. Onunla mücadele etmeye biraz ara vermek sana iyi gelebilir."
Evet bu iyi bir giriş sayılırdı. En azından Elif'i yüzü doğru yolda olduğunu gösteriyordu.
Elif ona hak vermiyor değildi ama ne zaman bunu yapmaya yeltense biri onu durduruyordu.
"Elimde değil Miray. İstesem de yapamıyorum. Sanki içimde benden çok daha güçlü bir ben var. Ve ısrarla tüm sesleri kapatıyor. Ona karşı gelemiyorum. Biliyorsun."
Miray çok sevdiği dostunun yaralarını iyi biliyordu. Ama bir yerden başlamalıydı. Masanın üzerindeki ellerini sıkıca tuttu.
"Biliyorum. Ve bunu çok iyi anlıyorum. Ama hiç denemedin. İplerini gevşetmeyi, hayatı kucaklamayı bir kere dene. Belki sandığın kadar kötü olmayacak. Ve aradığın seni kolayca bulacaksın."
Zihni çok fazla düşünceyle doluydu. Hangisi doğruydu? Ne yöne gideceğini de bilmiyordu. Bıkmış bir vaziyette iç çekti.
"İnan bende bir şey bilmiyorum Miray. Şuan tek isteğim eve gidip uyumak."
Daha fazlasını kaldıracak gücü yoktu. Bir an önce evine gitmek, yorganın altına girip uyumak istiyordu. Ne hissetmesi gerektiğini de bilmiyordu.
Miray da onu zorlamamıştı. Zor bir gün geçirdiği belliydi.
"İstediğin gibi olsun. Bu seferlik sinirimin tamamını Kuzey' den çıkaracağım."
Dostunu böyle asık suratla göndermezdi. Neşeli olmak onun için bir antidepresandı. Ve bulaşıcıydı. İkisi de gülmeye başlamıştı. Miray en alakasız yerde bile sizi güldürüp modunuzu yükseltebilirdi.
Elif onun gibi bir dosta sahip olduğu için şanslıydı.
"Telefon faturası yüklü gelecek desene."
"Daha bir şey görmedi o. Yavaştan alıştırma yapıyorum sadece."
Elif gözlerinin içi parlayan bu kıza ayağa kalkıp sarıldı.
"İyi ki varsın Miray. Desteğin için her zaman teşekkür ederim. Seni çok seviyorum."
"Lafını bile etmeye değmez. Bende seni çok seviyorum. Unutma kendine kendinden başkası daha fazla zarar veremez. Her zaman kontrollü yaşamak iyi değildir."
"Tamam anneciğim. Ben gidiyorum artık. Eve giderken dikkat et sende."
"Tamam kuzum. Haber ver ama eve vardığında. Aklım sende kalmasın. Kuzey'i iyi paralamam lazım."
Bu kızdan cidden korkulurdu. Mekandan ayrılmadan Elif durdu. Çok önemli bir detayı unuttu. Önden giden Miray'ı kolundan tuttu.
"Bir dakika. Sormayı unuttum. Kuzey yarın için neden öyle söyledi?"
Ağzından bal damlayan Kuzey. Yine yapmıştı yapacağını. Yavaşça arkadaşına döndü. Miray biraz şüpheyle bakıyordu ona.
"Kuzey'in arabası tamirde. Düğünde bir sıkıntı çıkmasın diye yolladı. Yarın da biliyorsun gelinlik provası var. Bizi Ali götürecek. Arabasıyla."
"Şaka yapıyor olmalısın."
Bu yarın onu görmek demekti. Hemde uzun bir gün olacaktı.
"Cıks canım. Şaka yapmıyorum. Seni de Meydandan alacağız. Evden çıkarken bana haber verirsin. Korkma. Çocuk seni yiyecek değil ya."
Elif ona anlamsızca baktı.
"Tamam kabul ediyorum. Densizlik ettim. Yine de bunu bir sorun olarak görme. Belki aradığın şey ondadır. Hadi ben kaçtım."
Hızlıca uzaklaşmıştı Elif'in yanından. Biliyordu ki ona hesap soracaktı. Yeri geldiğinde nasıl da kaçmasını biliyordu hınzır.
Yarın nasıl olsa beraber değiller miydi? Yarın...
Yarın yine onu görecekti. Bu düşünce içini kemiriyordu artık. Nasıl bir şeyin içine düşmüştü böyle. Ondan kurtulmaya çalıştıkça, emin adımlarla ona doğru yürüyordu sanki.
Elindeki ipi kesmeye çalıştıkça o ısrarla tutunuyordu...
Ne demişti Miray?
Belki aradığın şey ondadır.
Buda ne demekti şimdi? Aradığı şey. Ne yani. Onda kendisini mi bulacaktı? Daha neler. Miray ve onun gizemli bulmacaları. Çözmek için zaman harcamayacaktı.
Ona göre mantıksızdı. Ve Elif böyle bir şeyi hiçte istemiyordu.
Hayatın ona nasıl bir oyun oynadığını bilmiyordu ama kendisini tepetaklak olmuş gibi hissediyordu. Dünyasında bir şeyler yolunda gitmiyordu. Ve bu hiç iyi değildi. Hemde hiç...
************************************
Kitap nasıl ilerliyor sizce? Umarım güzel haberler alırım. 😊
Kendinize iyi bakın.
|
0% |