@mileidi61
|
Yıl 2018
Balkondan seyrediyordu manzarayı. Çıplak kollarını cam korkulukların siyah demirine dayamıştı. Vücut ısısının soğukla temasında gelen ürperme hissi onun hep hoşuna gidiyordu. Dudaklarında hafif bir tebessüm oluşmuştu bile.
Karşısında hırçın görmeye alışkın olduğu deniz şuan sakin ve sessizce hareket ediyordu. Mesafesi vardı elbette ama görüş alanına giriyordu. Başını biraz daha yukarıya kaldırmaya cesaret etmişti.
Güneş yüzünü henüz göstermemişti. Bulutlu bir hava vardı ama küçük bir ışık süzmesi o bulutların arasından ustalıkla sıyrılmıştı. Tamamen gökyüzünü kaplayacaktı anlaşılan. Sadece zamanını bekliyordu...
Bir müddet sonra sesler duymuştu. Başını tekrar aşağıya indirmiş mahallenin önünden geçen insanları izliyordu.
Bu herkesin istemeden de olsa yaptığı bir eylemdi. Bir anlamı olması da gerekmiyordu. Ama ona göre belki de vardı...
Gün boyunca yanınızdan tanımadığınız pek çok kişi geçiyordu. Çoğunlukla bunun farkında bile olmazsınız. Kendi işinizle, o günkü planlarınızla çok meşgulsünüzdür. Bir sınavınız vardır ya da evde yemek yapmanız gerekmektedir. Yani herkes birbirine yabancılaşmış, kendi hayatının peşindedir.
Oysa bir kere dönüp bakılsa, dinlense, sorulsa belki hayatın değişecek daha büyük bir anlam kazanacaktı. Elif meraklı biriydi. Karşısına çıkan kişilerin hayat hikayelerini merak ederdi.
Anlatmak isteyeni geri çevirmezdi. Bazen de gözlerindeki o istek çok kolay fark edilirdi ve siz o sormadan anlatmaya başlarsınız.
Önemsenmek, değer görmek en önemlisi sizi anlayabilen kişilerin olması büyük bir mutluluktur. Elif bunu başarabilen biriydi. Ve hepsinden bir parça taşıyordu sanki ama henüz hiçbirinde kendini bulamamıştı.
Yoğun düşüncelerle zihni kendini sessize almış gibiydi. Öyle ki aşağıdan kendisine seslenen neşeli çifti duymamıştı.
"Elif! Biz geldik."
Sarı saçlı bir genç kız kıkırdayarak sesleniyordu. Mutlu olduğu çok belliydi. Yerinde durmadan zıplıyor ve el sallıyordu. Yanındaki çocuk ise onu durdurmaya çalışıyordu. Bir elini zor da olsa indirip sıkıca tutmuştu. Ve kulağına eğilmişti.
"Farkında değilsin belki hayatım ama şuan bizi duymuyor."
Kız ona mavi gözleriyle sert bir bakış atmıştı
"Sen sus bir kere. O, benim sesimi duyar."
Kızların birlikteliğinden gerçekten çekiniyordu. İkisi bir araya geldiğinde çekilmez oluyorlardı. Nasıl olmuştu da bu kızı sevmişti hala bilmiyordu. Üstelik nişanlanmışlardı.
Şu hali bile küçük çocuklar gibiydi. Sanki marketten ona bedava şeker vermişlerdi. Mutluluktan gözlerinin içi parlıyordu. Dayanamayıp kızın beyaz ve prüzsüz yanağına öpücük kondurmuştu.
Kızın mavi gözleri irileşmiş hareketli eli havada kalmıştı. Bu mahallede yapılacak son şey bile değildi. Burası küçük bir yerdi.
"Üzgünüm ama çok tatlı görünüyorsun."
Gözlerinin ışıltısı öfkeye dönmüştü ama kısa sürdü. Son kez "Eliiiiiif" diye bağırmıştı. Sonunda başarmıştı.
Çocuk kulaklarının sağlığı için ellerini siper etmişti ama fayda etmemişti. O sesle tüm mahalle sallamıştı. Ve kız, dostuna el sallamıştı. Zafer edasıyla elini sevdiceğinin elinden kurtarmış saçını savurmuştu.
"Görev tamamlandı hayatım."
Çocuk şaşkınlık ve hayranlık arasında kalmıştı. Bu kızın cesareti başına hep bela olacaktı. Geçmişte şimdi ve gelecekte. 10 katlı apartmandan içeri girmişlerdi. Asansörü sevmiyordu Miray. O yüzden merdivenleri kullanacaktı.
"En azından yarısı kadar çıkacağız. Bu da iyi." demişti Kuzey.
Yolun yarısında Elif onları görmüştü. Beyaz pofudik terliklerle koşarak aşağıya inmişti.
"Geldiniz sonunda." Koşarak dostuna sarılmıştı.
"Çok özledim seni kızım ya." Okul biteli daha 1 ay olmamıştı aslında. Ama Elif'in yüreğindeki boşluk öyle büyüktü ki en ufak bir kaybı göze almayacaktı. Miray bunu biliyordu. Hatta bilen tek kişiydi...
O da sıkıca sarılmıştı dostuna. Kolay değildi 4 yılını beraber geçirmişlerdi. Ve hiç ayrılmamışlardı. Sevinci de, hüznü de hayal kırıklıklarını da umudu da her şeyi beraber yaşamışlardı. Her yıl bir öncekinden güçlenerek büyümüştü sevgileri. Ve ortaya çok güzel bir dostluk çıkarmışlardı.
"Gören de sizi yıllardır görüşmüyorsunuz zannedecek."
Bu sefer iki kızın da öfkeli bakışlarına maruz kalmıştı. Bakışlarını onun üzerinde toplamışlardı.
Şuan hiçte onlarla kavgaya girişecek hali yoktu. Olsa bile kaybedeceği kesindi. Geri çekilip kılıcını yere bırakmıştı.
"Tamam istediğiniz gibi olsun. Bir şey demedim varsayın siz olur mu?"
Sesindeki alıngan tonu fark etmişti Elif. Kuzey'i de çok özlemişti. Öfkeyi kenara bırakıp ona da kocaman sarıldı.
"Seni görmek çok güzel Kuzey."
Sonra keyifle geri çekilmişti. Beyaz bir gömlek ve hiç eskimeyen siyah pantolon. Saçı çok kısa değildi ve dağınık bir modele sahipti. Onunla kolay başa çıkıyordu. Kesinlikle onun tarzıydı ve ona yakışıyordu.
Elif omuzuna hafifçe dokunmuştu. Kahverengi gözlerine bakarak
"İnan hiç değişmemişsin." demişti sadece.
Bu sefer üçü de gülmüştü. Kuzey hep hatırladığı gibiydi. Neşeli, cana yakın, ve fazla mantıklı. Aynı zamanda kibardı.
Dışarıdan bakıldığında onun Matematik Öğretmenliği bölümünü okumuş olduğu hiç anlaşılmıyordu. Sadece onunla sohbet ettiğinizde bunu fark ediyordunuz. Ona göre her şeyin belli bir mantığı bir süreci vardı. Peki aşk? Onun bir matematiği var mıydı?
Beraber yukarı çıkmışlardı. Saat henüz 09:00. Kahvaltı masasını önceden hazırlamıştı Elif. Tam da Karadeniz kahvaltısıydı.
Aslında çok iyi yaptığı söylenemezdi ama elinden geldiğince onlar için özenmişti. Kuzey memnun kalmıştı gördüklerinden.
Meşhur kuymak tam ortada ve yöresine uygun bakır bir tavada bekliyordu. Köyden getirilmiş tereyağı ve bal. Köy ekmeğini de görmüştü. Kaygana ve Laz böreği de yerini almıştı. Ve tabi ki iyi demlenmiş bir çay. Hepsine tek tek bayılıyordu Kuzey.
Elif onların çaylarını doldururken Miray ve Kuzey masaya yerleşmişti.
"Çok güzel kokuyor. Herkes yapamaz bunu."
Kuymak. Evet Elif kendi yapmıştı ama sandığı kadar kolay olmadığını anlamış oldu.
"Umarım beğenirsiniz. Çok uğraştım onun için. Yoğurmak sabır gerektiriyordu. Ama ben beğendim en azından görünüş olarak."
Bardakları masaya getirmişti. İkisinin karşısına krem renkli sandalyesine otururken gözü Miray'a kaymıştı.
"Miray'ın da çok lezzetli kuymak yapacağından şüphem yok. Ne de olsa az deneme yapmadı."
Mutfaktaki kahkahalar tatlı anıları gün yüzüne çıkarmıştı. Miray ve Kuzey sevgili olduklarında Miray ısrarla kuymak yapmayı öğreniyordu.
Ve ilk tadacak kişi de Elif'ti. Her akşam Miray'ın kuymak pratiği başlardı ve onunla aynı evde yaşayan Elif yemeği hep denemek zorunda kalmıştı.
İlk zamanlar gerçekten kötüydü. Ama sonunda başarmıştı ve Kuzey de çok beğenmişti. Çayını yudumladıktan sonra söz almıştı Miray.
"Kabul ediyorum ilk denemeler tam bir faciaydı. Mısır unu beni hep ters köşeye yatırmıştı. Üstelik soğuk suyu hep erken atıyordum. Sabırsızım ne yapayım. Yine de başardım. O kadar deneme boşa gitmedi. Ama en güzel yanı seni zehirlemeden bu işi bitirmekti. O da nasip oldu."
Kuymaktan ekmekle parça koparmayı başaran Kuzey memnuniyetle başını sallamıştı.
"Kızlar üzgünüm ama konuşmaktansa yemeği tercih ediyorum şuan. Mümkünse sonraya bırakalım."
"Sen hep yemeyi düşün zaten evlenelim rüyanda görürsün kuymağı sen."
Bu tatlı sitem ikisinin birbirine burun kıvırarak susmasıyla sonuçlandı. Elif onları izliyordu. Miray mavi bir gömlek giymişti gözleriyle aynı tondu. Sarı saçlarıyla da uyumluydu. Beyaz bir pantolon giymişti altına. Çok sevecen bir hali vardı.
Elif onlar adına gerçekten çok mutluydu. Hayatında çok önemli yere sahip bu iki insanın mutlu anlarına tanıklık etmek onun için de çok özeldi Miray.
O uca bucağa sığmayan bir karaktere sahip. Dostuna çocuk düşmanına aslan kesilirdi. Ruhu hep çocuk ama yüreği cesur...
Tatlı dilli ama kızarsa yanında durmak zordur. O olmasaydı üniversite hayatı kabus gibi bir hayat olacaktı onun için. Tanışmaları ise ilginçti.
İkisi de Trabzon da Fatih Eğitim Fakültesin de okudu. İletişim Fakültesi de orada yer alıyordu. Bölümleri gereği orada okumuşlardı...
Daha ilk yıla yeni başlamışlardı. Birbirlerinden habersiz kantinde otururken Elif kendi ailesinden sürekli bahsetmişti. Özellikle babasıyla olan anılarından...
Ama o gün yüzüne söylenen her söz bir tokat gibi çarpmıştı yüzüne ve onda büyük değişikliklere sebep olmuştu.
Miray gruptan uzak duruyordu ama Elif'in babasıyla ilgili anılarını anlatması onun acısını öfkeye dönüştürmüştü...
Sonunda dayanamamıştı. Ayağa kalktı ve Elif'i kolundan tutup kantinin dışına çıkardı. Sonra öfkeyle ona dönmüştü.
"Baban ile ilişkin seni ilgilendirir başkasını değil. Bu mutlu olunacak bir sebep tabi ki buna kimse de karışamaz. Ama burada babası olmayan kişilerde olabilir. Lütfen söyleyeceklerini önce düşün sonra dile dök."
Aynen böyle söylemişti. Ve Elif yaptığı hatayı fark etmişti. Miray ile olan bu diyaloğu onu sarsmıştı. Bazen istemeden de olsa karşınızdaki kişinin duygularını incitebiliyorsunuz. Onun hissettiklerini anlamak zor olabiliyordu.
Miray dile getirmişti. Ama dile getirmeyen, sineye çeken, acısını içine gömüp devam eden kaç kişi vardı acaba?
Günlerce düşünüp durmuştu sonunda Miray ile konuşup özür dilemişti. O günden sonra yolları hiç ayrılmadı.
Aynı sınıfta yan yana oturuyorlardı. Ama eve gidip gelmek zor oluyordu.
Elif Havaalanında Miray Boztepe de oturuyordu. Ortak karar alıp apart-a yerleşmişlerdi. Okulun hemen altında caddenin karşısındaydı. 4 yıl boyunca o yokuşu her gün inip çıkmak zor olsa da dostunuz varsa yol hiçte eziyet gibi gelmiyordu.
Ve elini hiç bırakmadığı o kız, dostu nişanlıydı. Yakında evlenecekti. Gururlu ve mutluydu. Gözlerini kaçırmıştı onlardan yoksa her an ağlayabilirdi.
Kuzey her şeyi bitirmişti. Kuymak özellikle çok beğenilmişti. Kaygana da tam not almıştı.
Ama köy ekmeği ve tereyağı ikilisi bambaşkaydı. Kuzey Miray için bir dilim hazırlamıştı ve ona kendi elleriyle yedirmişti. Miray da buna bayılıyordu.
"Çok güzeldi yaaa." diye seslenmişti Miray.
Ama Kuzey ona bir tane daha vermeyecekti. Bu sefer Elif için bir tane hazırlamıştı. Onu da kendi elleriyle yedirmişti.
"Sizi beslediğim yeter. Bu gidişle evde kalacaksınız. Ayrıca buna çokta alışmamak lazım." diyerek çayında bir yudum daha aldı.
Keyifli bir kahvaltı oluyordu.
"Sende çok alışma istersen hayatım bunlar iyi günlerin." diye karşılık vermişti Miray.
Onu hiçte memnun etmeye niyeti yoktu.
Kahvaltı faslı bitti sayılırdı. Miray masayı toplamaya başlamıştı bile. Eli çabuktu ve hızlıca her şeyi hallederdi.
Kuzey'in ona yardım etmesi ise çok hoştu. Miray'ı el üstünde tutacak gibi bir hava yaratmaya çalışıyordu anlaşılan.
"Tamam yeter artık geçin içeriye siz. Valla kalbim dayanmayacak sizi böyle görmeye. Gerisini ben hallederim. Çay istiyor musunuz?"
İkisi de hayır cevabını vermişti ama Elif bunun bir yalan olduğunu biliyordu. Mutlaka bir keyif çayı yapılırdı. O yüzden çayı atmamıştı. Dökerse ki bu sıklıkla oluyordu etrafta çay aranıyordu. Bu kural değişmiyordu.
Bulaşıkları makinaya yerleştirdikten sonra arkasında hareket hissetmişti. Mahcup bir ifadeyle duruyorlardı.
"Çay var mı?"
Sanki öğretmenlerinden ceza yemiş gibi dudaklarını büzmüşlerdi.
"Gelin başımın belaları gelin."
Elif biliyordu böyle olacağını. İşaret parmağını yukarı kaldırarak devam etti.
"Bu seferlik affediyorum. Gelişinizin hatırına. Hala sıcak."
Gözleriyle demliği işaret ediyordu. İkisi de birer bardak kapıp çay doldurmuştu. Sadece Kuzey şeker kullanıyordu. İkisini sade içerken görünce hep o meşhur sözü söylerdi
"Şekersiz çay içilir mi ya? Öyle tadı falan kalmıyor ki. Böyle içeceksin çayı şekerli."
"O zaman şuna ne dersin? Evlendiğimizde evin şeker parası senden. Nasıl olsa şekeri bal gibi tüketen sensin."
Kuzey keyifle yudumladığı çayından sonra eğilerek Miray'ın gözlerine bakmıştı.
"Olur. Ama kek, pasta falan yaparsan onun parasını da alırım senden. "
"Bak bak bak. Hiçte bile vermem. Hem o ince hesabı nasıl yapacaksın? Gram gram mı ölçeceksin?"
- " Hayatım ben matematik mezunuyum. Emin ol tane tane de olsa ölçerim."
Miray'ın gülümsemesi kaybolmuştu. Bu detayı aklından çıkarmasa iyi olacaktı. Ama bu konu burada kapanmamıştı elbette. Elif onları kenardan izliyordu. Duvara yaslanmış kollarını bağlamıştı. Onları böyle görmeyi özlemişti. Ama birazdan bir tartışma çıkması olasıydı...
Miray'ı tanıyordu. Çayı Kuzey'in üstüne bile dökebilirdi. Bardağı zor tutuyordu. O sırada Kuzey hala ona bakıyordu. Bu kıza öfke de çok yakışıyordu. Gözlerinin maviliği daha belirgin oluyordu.
"Seni sıklıkla sinirlendirmek gerekecek anlaşılan." Miray bile anlamamıştı ne demek istediğini. Kuzey ise kulağına fısıldamıştı bu sefer.
"Öfke diyorum gözlerine çok yakışıyor. Öyle ki öfke gözlerinden bile çekiniyor." Miray bardağını sete bırakmıştı. Yavaşça Kuzey'in elindeki bardağını da alıp setin üzerine kendi bardağının yanına koydu. Ve sonra Kuzey'in omuzuna vurmaya başladı.
"Öfkemi mi seviyordun sen? Al sana öfke al sana sinir."
Onları uzaktan izleyen Elif bu sefer araya girmişti. Miray'ı durdurmak zordu. Öfkelendiği zaman kimse onu tutamıyordu. Taraflar ayrıldığında Elif gülmeye başlamıştı. Sonra Miray sonra da Kuzey.
Bu atışma onların ilk tanışma anına benzemişti. Bir sözel bölümü okuyan biri olarak Miray hep üstün gelmişti. Kelimeler ile arası iyiydi. Laf cambazı da denilebilirdi. Ama Kuzey onun kimyasıyla oynamıştı. Bir sayısal bölümü okuyan biri olarak hep mantıklı bir yaklaşımda bulunmuştu.
Yolları 3 yıl önce, üniversitenin kantininde bir çikolata alma mevzusu ile kesişmişti.
Kuzey çikolatanın pahalı olduğunu gramajının düşük olduğunu söylemişti. Kantinci ile fiyat diyaloğuna girmişlerdi ve bitmek bilmiyordu. Miray arkada bekliyordu.
Sabırsız biri olduğu için dayanamadı ve Kuzey ile tartışmaya başladı. Biri hala tartışma derdinde iken diğeri çikolatasını alıp gitme derdindeydi.
"Lütfen gramaj sorunundan daha önemli sorunlar var şuan. Başka zaman hallet mümkünse. Herkes bekliyor burada." diye çıkışmıştı Miray.
Kuzey ise inat etmişti. Gitmemişti. Sadece yana çekilmişti. Miray çikolatasını almış parasını da ödemişti. Kuzey' çikolatasını gösterip
"Tevazu için teşekkürler. Zorlama oldu ama neyse."
Dönüp giderken Kuzey'in sesini duymuştu.
"Ne güzel. Mutluluğun dünyayı kurtaracak şimdi."
O anda film kopmuştu. Miray Kuzey'in üstüne yürümüş Elif te koşarak oraya gelmişti. Kısa bir sürtüşmeydi çabucak bitti ama etkisi ikisinde de geçmemişti. Ama Miray Kuzey'i az peşinden koşturmamıştı. Onun bütün sınırlarını zorlamıştı.
Ama Kuzey onun aksine sabırlıydı. Ve sonuç olarak şimdi nişanlılardı. Elif bir günde bu yoğun duygu karmaşası yaşayacağını bilseydi eğer ona göre hazırlık yapacaktı.
"Artık dursanız iyi olur gençler. Daha ilk günden başım ağırdı. Hızınıza yetişemiyorum bile. Oturun hemen. Zaten gideceksiniz bari buradan güzel ayrılın. Evimde kavga istemiyorum."
Tatlı bir sitemdi bu. İkisi de oturmuş herkes rahat bir nefes almıştı. Sakinleşmiş hatta eski hallerine çabucak gelmişlerdi. Elif gördüğünden memnun olmuştu. Sözü hala dinlemiyordu.
Günü beklediğinden de güzel geçiyordu aslında. Gerçekten mutlu olduğunu hissettiğini nadir anlardan biriydi.
Ama zamanın dolduğunu biliyordu. Birazdan kalkacaklardı. Düğün için bazı ayarlamalar yapmaları gerekecekti.
"Kuzum bizim gitmemiz gerekiyor. Ama yarın tüm gün seninleyim. Nereye istersen götürebilirsin."
Küçük kaçamak bir bakış atmıştı Miray dostuna. Anlaşılan dedikodu doluydu.
"Biliyorum canım. Tamam yarın haberleşiriz o zaman."
Ve kalkmışlardı. Miray çocuksu hareketle ayaklarını sürte sürte Elif'in yanına gelip ona sarılmıştı. Elif'e çok değer veriyordu ve mutlu olması için elinden gelenin fazlasını yapacaktı. O bunu hak ediyordu.
"Yarın da berabersiniz nasıl olsa. Tüketmeyin birbirinizi hemen."
Kuzey her zaman Kuzey'di. Ama sınırlarını biliyordu. Susması gerektiğini de. Elif kapıdan onları uğurlarken bir kere daha gülümsemişti.
"Her şey için teşekkürler Elif. Mükemmel bir kahvaltıydı." Kuzey isterse çok mütevazi olabiliyordu.
"Rica ederim. Artık ben size geleceğim inşallah." İkisinin de ellerini birbirine kenetlenmiş görünce huzurla dolmuştu yüreği. Her zaman böyle olmalarını istemişti.
Kapıyı kapattığı gibi içine dolan huzur yok olmuştu. Neye ihtiyacı olduğunu bilmiyordu ama bir şeyler onu artık boğuyordu. Haykıramadığı söyleyemediği tüm sözleri yüreğinin içine sıkıştırmıştı. Orada sadece sessizlik var oluyordu...
Sessiz kaldığı her şey için boynuna bir ilmek daha geçiyor ve onu oraya hapsediyordu.
İki farklı ruh taşıyordu sanki... Bir yanı rengarenk masallar severken bir yanı karanlık duvarlar örüyordu. Ve bunu sadece Miray biliyordu.
Fazla beklemeyecekti. Mutfakta setin üzerindeki bardakları da bulaşık makinesine yerleştirmişti. Anahtarlığını ve cüzdanını kontrol etmişti. Çantasındaydılar. Üstünü ise değiştirmeyecekti.
Beyaz sade bir tişört ki buna bayılıyordu ve siyah bir pantolon giyordu. Saçını gelişigüzel toplamıştı. Çantasını başından geçirince artık hazırdı. Dışarı çıkmak için bir engeli yoktu. Beyaz spor ayakkabılarını da giyip çıkmıştı. Ve yol onu nereye götürürse izin verecekti. Tüm kalbiyle kabul edecekti...
Sahilin yolunu tutmuştu. Ama önce meydana gitmesi gerekiyordu. Trabzonda en fazla kullanılan toplu taşıma aracı minibüslerdi. Yani Dolmuşlar. Onlardan birine binmişti Şansına kuyrukta beklememişti. Yaklaşık 15 dk sürüyordu.
Ve ne kadar yolculuk yaparsanız yapın hep camın dışarısındaki dünyayı izlersiniz. Aynı yerleri defalarca görmenin izlemenin sıkıcı olması gerekirdi. Ama değildir. Hiç değişmeyen bir gerçektir. Ve büyüsü asla geçmez. Ya yolculuk bunu çekici kılar. Ya da sadece bir alışkanlıktır...
Sonunda varmıştı. Meydan. Trabzon'un merkeziydi. Ama Elif şuan sahilde olmak istiyordu. Tüm düşüncelerinden uzaklaşarak dinginleşecekti. Ve doğruca sahile doğru yürüdü. Yaklaşık 10 dk sürmüştü bu minik yolculuğu. Sonunda varmıştı. Gördüğü kalabalık onu durdurmamıştı.
Adımları yavaşlamış ama güçlenmişti. Biraz ilerlemişti ki yağmur damlalarının tenine çarptığını hissetmişti. Önce gökyüzüne bakmıştı bulutlar griye dönmüş yükünü azaltmak için sabırsızlanıyordu.
Başını yere doğru eğdiğinde zeminin minik minik damlaların birleşerek bir bütün olduğunu görmüştü. İşte başlıyordu.
Trabzon'un bir gerçeği daha su yüzüne çıkıyordu. Burada her zaman evden çıkarken şemsiye almayı unutmamak gerekirdi. Çünkü yağmur sizi her an kucaklamak isteyebilirdi. Kimi zaman hafif bir esinti eşliğinde kimi zaman sadece haykırarak... O bugün tercihini yapmıştı...
İnsanların kaçıştığını görmüştü Elif. Kimisi kapüşonunu geçirmişti başına kimisi elbisesiyle yakalanmıştı. Kimisi buranın tozunu toprağını ezberlemişti şemsiyesini açıp yoluna devam etmişti. Elif hiçbirini yapmadı. Bu onun beklediği andı. Ve zamanlaması mükemmeldi.
Dudağının kenarından muzipçe gülümsemişti. Çantasını biraz geriye iteklemiş yağmurdan yüzüne yapışan saçını biraz düzeltmişti. Yavaşça eğilmişti. Spor ayakkabılarını çıkarmış ve ıslanmış eliyle onları avuçlamıştı. Yağmur esinti eşliğinde yağıyordu. Bu yağmurun en sevdiği haliydi...
Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp rüzgarı hissetmeyi tercih etmişti. İnsanın içini kıpır kıpır eden şarkılar hafif bir melodi olarak geliyordu kulağına. Sonra gözlerini açtı ve ayağa kalktı. Ve ilerlemeye başladı. Elif herkesin yaptığını yapmayacaktı. Kaçmayacaktı...
En huzur verici bulduğu yerden bir adım bile geri gitmeyecek aksine ilerleyecekti. Gökyüzüne bakmıştı. Gün onun için yeni aydınlanıyordu. Sabah gördüğü o minik ışık hala oradaydı. Güneş tüm gücüyle parlaması için yağmuru önden misafir etmişti sadece.
Ve o an gelmişti. Elif ilerlemişti. Çıplak ayaklarının altından akan su zerreleri ona özgürlük vaat ediyordu. İstediği yere gidebilirdi artık. Sessiz kaldığı içine attığı ne varsa bütün söyleyemediklerinin diyetini ödemişti çünkü...
Denizin yağmurla birleştiğini görmüştü. Ayakkabılarını yere bırakmış ve önündeki engel olan korkulukları elleriyle tutmuştu.
Parmak uçlarında hafifçe yükselerek gözlerini kapatıp bu eşsiz anı doyasıya içine çekmişti. Yaşamı hissetmişti.
Bu adımlar onu sadece yaşama götürmemişti. Hayatında hiç beklemediği bir dönemin başlangıcını yaşatacak, hiç bilmediği bir yolda yürütecekti...
Zira onu izleyen bir çift gözden habersiz, umursamazca duruyordu. Bir fısıltı bile duymayacak kadar...
************************************
Umarım bölümü beğenirsiniz. Güzel yerinde bırakmak mecburiyetindeyiz. Lütfen laf etmeyiniz 😊
|
0% |